Aradan biraz zaman geçti; ancak bu güzel konserin unutulmasını istemedim. 9 Mayıs 2025 Cuma akşamı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın ‘Avrupa Günü Özel Konseri’ vardı. İtalyan şef Antonio Pirolli yönetiminde İspanyol gitarist Pablo Sainz Villegas katılımı ile çok güzel bir konser dinledik.
Avrupa Günü
Bu tür etkinliklerin amacının, konuyu bilenler için bir ‘anma’ olmanın yanı sıra konudan uzak olanlara yönelik bir ‘tanıtım yapma, farkındalık yaratma’ olduğunu düşünüyorum. Program kitabında yer almayan ve eksik kaldığını hissettiğim bu konuda, konser sonrası, kendim için kısa bir hatırlama yaptım. Paylaşmamın yararlı olacağını düşünüyorum.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ‘insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü’ konularında gelişimi ve devamlılığı sağlamak amacı ile 5 Mayıs 1949’da Avrupa Konseyi kuruluyor. Kurucu 10 ülkeye 3 ay sonra katılan Türkiye ve Yunanistan da kurucu olarak kabul ediliyor; bugün 46 üyesi var. 1964 yılından bu yana kuruluş tarihleri olan 5 Mayıs’ı ‘Avrupa Günü’ olarak kutluyorlar.
Avrupa Birliği’ne gelince; dönemin Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman (1886-1963) Avrupa Kömür ve Çelik Birliği kurulmasını öneriyor. 9 Mayıs 1950 tarihli öneri üzerine kurulan bu topluluk 1957’de, önce, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adını alıyor, sonra, 1993’de Avrupa Birliği (AB) oluyor. Günümüzde 27 üyesi var ve 1985’den bu yana kuruluş tarihleri olan 9 Mayıs’ı ‘Avrupa Günü’ olarak kutluyorlar.
Eskişehir Yolu üzerindeki AB Başkanlığı'nın da bulunduğu binaların konser dönüşü fotoğrafı
İzlediğimiz konser, Türkiye olarak kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin Avrupa Günü kutlaması değildi; üyesi olmadığımız Avrupa Birliği’nin Avrupa Günü Konseri idi. Ayni bayrağı ve ayni ulusal marşı kullanan ancak Avrupa Günü’nü ayrı tarihlerde kutlayan bu iki kuruluş bazen karıştırılıyor.
Çok güzel bir konser izlememize neden oldukları için Avrupa Birliği’ne teşekkür ediyorum; ‘Avrupa’da barış ve birlik’ temalı Avrupa Günü kutlu olsun.
CSO ve şef Antonio Pirolli
İtalyan asıllı şef Antonio Pirolli artık bizden biri; 2019’daki bir söyleşide ‘geçici olarak gelmiştim; 33 yıl nasıl geçti anlamadım’ diye anlatmıştı ülkemizdeki günlerini. Roma’daki eğitimini tamamladıktan sonra bir rastlantı sonucu şef Rengim Gökmen (d.1955) ile tanışıyor ve profesyonel yaşamına Türkiye’de başlıyor. Geliş o geliş; 1995-2000 arasında Ankara, 2002-2005 arasında İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Genel Müzik Direktörlüğü görevlerini yürütüyor. Dünyanın pek çok ülkesindeki opera ve senfoni orkestralarına, festivallerine davet ediliyor. Ülkemizde her yıl devamlı olarak çeşitli kentlerde konserler yönetiyor.
Şef Antonio Pirolli yönetiminde, baş kemancı Esra Gökoğlu ve sahnede yer alan geniş kadrosu ile ülkemizin ve Ankara’nın gururu CSO çok güzel, kaliteli, coşkulu bir konser sundular. Emeklerine sağlık.
Ulusal Marşlar
Konser ulusal marşların dinlenmesi ile başladı. Yaklaşık 75 sanatçının oluşturduğu görkemli bir orkestradan ulusal marşımızı dinlemek güzel ve coşkulu bir başlangıç oldu.
Ardından, Avrupa Birliği’nin ulusal marşı olarak kullanılan Beethoven’in 9. Senfonisi’nden ‘Ode an die Freude / Ode to Joy / Neşeye Ağıt’ seslendirildi. (Alman ozan Friedrich Schiller’in 1785 tarihli ‘An die Freude / Neşeye’ isimli şiiri 1824 yılında Beethoven tarafından kullanılınca yeniden ünleniyor). Avrupa Birliği’nin, bu parçayı,1985’den bu yana (şiir kısmı/sözleri olmadan) ulusal marş olarak kullandığını bazı izleyicilerin belki de ilk kez fark ettiklerini düşünüyorum.
Sihirbazın Çırağı ve besteci Paul Dukas
Konserin ilk parçası olan ‘Sihirbazın / Büyücünün Çırağı’ Batı kültüründe bilinen bir konu. Bu yarı mitolojik hikaye Alman şair Goethe (1749-1832) tarafından 1797’de şiir olarak (Der Zauberlehrling) kaleme alınıyor.
Hikaye yaşlı büyücünün yapacağı işleri çırağına tarif edip ayrılması ile başlıyor. Su taşıyıp etrafı temizlemekten yorulan çırak henüz tam olarak öğrenemediği büyüyü kullanarak süpürgeyi canlandırmayı ve işleri ona yaptırmayı ister. Önce herşey yolunda gider; çırak mutludur. Bir süre sonra süpürgeyi kontrol edemez hale gelir; etraf suyla dolar. Süpürgeyi baltayla ikiye bölüp durdurmayı dener. Bu kez iki süpürge ve iki kova ile oda daha fazla suyla dolar. Neyse ki yaşlı büyücü döner, büyüyü bozar ve çırağına gereken öğütleri verir.
Alman şair Goethe ve Fransız besteci Dukas
Goethe’nin bu şiiri Fransız besteci Paul Dukas (1865-1935) tarafından 1897 yılında bir senfonik şiir olarak (L’apprenti Sorcier) besteleniyor. Büyülü atmosfer, süpürgenin çalışması, çırağın mutluluğu, sonraki telaş ve paniği, odadaki kaos, büyücünün gelişi ile oluşan düzen müzikal bir şekilde anlatılıyor. Yaklaşık 10 dakikalık kısa bir eser olmasına rağmen bestecisine büyük ün getiriyor. 1940 yılı Walt Disney yapımı Fantasia animasyon filmi ile çok daha geniş kitleler tarafından tanınıyor.
Eserin başarısı Goethe’nin şiirinin yeniden hatırlanmasına neden oluyor. Ancak, bu başarı Paul Dukas’ın diğer bestelerinin önüne geçiyor; onları gölgede bırakıyor. Bazı sanat çevreleri bunu Dukas’a bir haksızlık olarak görüyorlar.
Konserde müziği dinlerken filmde çırağı oynayan Miki Fare’nin o panik durumunun, filmi bilenlerin, gözünde canlandığını sanıyorum. [1]
Pablo Sainz Villegas
Konserin misafir sanatçısı ünlü İspanyol klasik gitarist Pablo Sainz Villegas (d.1977) idi. İspanya’nın kuzeyinde (La Rioja özerk topluluğunda) doğduğunu konuşmasında da belirtti. İspanya’nın kültür ve müzik elçisi olarak kabul ediliyor. Hepimizin çok zevk aldığı, beğendiği, takdir ettiği güzel bir konser oluşmasını sağladı.
Pek çok ödülü var, dünyanın pek çok ülkesinde devamlı turnelerde. Berlin Filarmoni’nin 38 yıl aradan sonra davet ettiği ilk gitarist, New York Carnegie Hall gibi ünlü orkestralarla birlikte devamlı konserler veriyor.
Villegas 29 Haziran 2016’da ünlü İspanyol tenor Placido Domingo’nun (d.1941) 75. yaşgünü nedeni ile doğum yeri olan Madrid’de, Real Madrid futbol takımının Santiago Bernabeu stadyumunda 85.000 seyirci karşısında sahne alıyor. [2] Domingo kendisini ‘gitar virtüözü’ olarak nitelendiriyor; birlikte ‘Volver’ (2018) isimli bir albüm yapıyorlar.
Kişisel internet sitesine bakıldığında müzik yanında sosyal projelerin de yoğun yer aldığı görülüyor. Toplumsal konularla ilgileniyor; sınır tanımayan müzik projesi kapsamında şimdiye dek 32.000 çocuğun hayatına dokunmuş. ‘Müzik yolu ile daha insancıl, çevreye duyarlı, değişik kültürlerin birbirini daha iyi anlamasına yönelik’ çalışmalar yapmaya çalıştığını belirtiyor. Ankara konseri sırasında kaydedilen ve çeşitli düşüncelerini içeren videoyu ekteki bağlantıdan izleyebilirsiniz. [3]
Gitar Konçertosu ve Rodrigo
Konuk sanatçı Villegas’ın seslendirdiği konser parçası Rodrigo’nun Gitar Konçertosu idi. İspanyol besteci Joaquin Vidro Rodrigo (1901-1999) üç yaşında geçirdiği hastalık sonucu görme duyusunu kaybediyor. Paul Dukas’ın da öğrencisi olan Rodrigo bestelerini, 1933’de evlendiği Türk piyanist eşinin yardımı ile kaleme alıyor.
Rodrigo ve eşi
İspanya iç savaşı nedeni ile 1936’dan itibaren yurtdışında yaşıyorlar. 1939’da bestelediği ünlü ‘Concierto de Aranjuez’ iç savaş ortamının acımasızlığını, devrimcilerin umudunu, diktatörlüğün zulümlerini anlatıyor.
CSO ile Villegas çoğumuzun bildiği, hayatımızda bir yeri olan bu eserde salonu avuçlarına alıp anılarımızın olduğu yere taşıdılar. Dinmeyen alkışlar sonrası sanatçı seyirciyi yeni bir parça ile ödüllendirmek için tekrar sahne aldı.
Gran Jota ve Tarrega
Villegas konuşkan bir sanatçı; seyirciyi ödüllendirdiği bis parçaları sırasında yaptığı konuşmalar Avrupa Günü kutlamaları için de uygun mesajlar barındırıyordu. (Sanatçı New York’ta yaşıyor; İngilizcesindeki aksanı düzeltmek için kurs alıyormuş. Kişisel internet sayfasında özellikle belirtilmiş; menajeri bu aksanın ‘onun karakterini oluşturduğunu’ söylemesi üzerine kursları bırakmış).
‘Ben İspanya’nın kuzeyinden geliyorum. Değişik kültürlerimiz var; ancak kim ve nerede olduğumuzun önemi yok, müzik bizi birleştiriyor’.
Bu konuşmadan sonra çalınan parça İspanyol besteci Francisca Tarrega’dan (1852-1909) seçilmişti. Tarrega bir yanda besteleri, bir yanda gitar tekniğine getirdiği yön vermeler ile ‘klasik gitarın babası’ olarak kabul ediliyor. ‘Gran Jota’ (1872) yaklaşık 9 dakikalık bir parça; çalış tekniği açısından zor ancak dinlemesi zevkli bir eser. (Parça içindeki ‘askeri bando trampeti’ sesli bölümü benim sevdiğim bir kısım). [4]
Elhamra Anıları ve Tarrega İkinci bis parçası yine Tarrega’dan seçilmişti; ‘Recuerdos de la Alhambra / Elhamra Anıları’ (1899). Granada kentinde Elhamra Sarayı’na yaptıkları biz gezi sonrası anılarını anlattığı bu 6 dakikalık parça ustalık gerektiren çalma tekniği nedeni ile her zaman dinlediğimiz bir eser değil.
Villegas hem bu eser, hem de Elhamra Sarayı’nı yaratan kültür hakkında bilgiler verdi: ‘İspanya 800 yıldan fazla değişik kültürler etkisinde kaldı; Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler. Bazen çatışsalar bile birlikte yaşadılar, birbirlerinden etkilendiler. Bu İspanya’nın altın dönemi idi. Eserin son bölümünde Elhamra Sarayı’ndaki havuzların ve fıskiyelerin sesini duyacaksınız, bitişteki sessizlik önemli’. Bu bilgilerden sonra bir de uyarı yaptı; ‘Hemen alkışlamayın, biraz sessizliğin tadını çıkarın’. Bu uyarı, az önce yanlış yerde kısa süreli alkış girişiminde bulunan seyircilerin gülüşmelerine neden oldu.
Villegas’ı dinlemek ruhumuza iyi geldi doğrusu. [5]
Senfonik Danslar ve Rachmaninov
Konserin ikinci yarısında şef Antonio Pirolli yönetimindeki CSO Rus besteci Sergei Rachmaninov’dan (1873-1943) bir eser seslendirdi. Rachmaninov 1917 Rus Devrimi’nden sonra ülkesini terkedip Amerika’da yaşamaya başlıyor. Turneler ve konserler nedeni ile uzun süre bestelerine ara verdikten sonra Senfonik Danslar (1940) süitini yazıyor.
Amerika’ya göç ederken ‘beste isteğini geride bıraktığını, ülkesini ve de kendisini kaybettiğini’ ifade eden Rachmaninov bu son, ünlü eserinde memleketine duyduğu özlemi ifade ediyor. Bir bakıma ‘geride bıraktıklarının ve müzik kariyerinin nostaljik bir yansımasını’ anlatıyor. Bu eser içine, daha önce bestelediği iki eserden özellikle bölümler ekliyor.
Rachmaninov Senfoni no:1 eserini 1895’de Rusya’da bir kır evinde yazıyor. 1987’de St.Petersburg’daki ilk seslendirilişi yetersiz prova, isteksiz şef gibi nedenlerle başarısız olunca bu eserini gözlerden uzak tutuyor. Notalar kayboluyor, ölümünden sonra tekrar biraraya getirilene kadar bir daha hiç çalınmıyor.
Senfoni no:3 eserini 1935’de İsviçre’de Lucerne gölü kenarında yazıyor. 1936’da ilk seslendirilişi Philadephia’da yapılıyor; etkileyici bir Rus senfonisi olarak kabul ediliyor.
Rachmaninov’un, Senfonik Danslar içine bu iki senfoniden (hatta başka bestelerinden de) bölümleri / tınıları müzik kariyerine, ülkesine gönderme yapmak için bilinçli olarak koyduğu düşünülüyor.
İsminden de anlaşılacağı üzere Rachmaninov bu eseri ‘bale olarak da kullanılmasını’ düşünerek yazıyor. Birlikte çalıştığı koreografın 1942’deki ölümü üzerine bestecinin bu hayali ancak 40 yıl sonra, 1980’lerde gerçekleşiyor.
Senfonik Danslar özel bir gün için coşkulu, uygun bir seçim olmuştu. Şef Pirolli yönetiminde CSO bestecinin memleket özlemini seyirciye başarı ile aktardılar.
Son söz yerine
Aradan biraz zaman geçmiş olmasına rağmen bu güzel konseri, orkestrayı, sanatçıyı hatırlatmak istedim.
Başta da belirtiğim gibi bu tür etkinliklerin ‘tanıtım yapma, farkındalık yaratma’ gibi bir işlevi olması gerektiğini düşünüyorum. Özel bir günde, özel bir konser verilmesinin bir nedeni olmalı.
Avrupa Günü konserine gideceğimizi söylediğimiz bir dostumuz saat farkı ile Vietnam başkenti Hanoi’de gittikleri Avrupa Günü konserinden, fuayede kurulu büyük bir tanıtım panosu önünde çekilmiş fotoğraflarını göndermişti. Bizim konserimizde ise bu özel günü anlatan sadece sahnedeki dört adet bayrak vardı. Program kitapçığında ayrı bir bilgi yoktu. Fuayede merdiven yanındaki küçük bir flama dışında başka bir tanıtım materyaline rastlamadım. Konsere verilen arada bu flamanın da yerinden alındığını farkettim; büyük bir olasılıkla konser sonrası davetlilerin katılacağı toplantı salonuna taşınmıştı.
Özetle, konsere katılan 2.000 kişinin çoğu Avrupa Günü’nün pek farkına varamadı. Sahnede konuşmalar yapılmasını istediğim anlaşılmasın ama bu tür özel etkinliklerde ‘günün anlam ve önemini’ anlatacak yazılı / görsel materyal olmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Bu tür ‘özel’ etkinliklerde sanatçı ve eser seçiminde ‘özel’ bir mesaj olup olmadığını düşünürüm, araştırırım hep. Bu gözle baktığımda, konserin ilk bölümündeki gitar konçertosunda anlatılan ‘savaşların acımasızlığı ve devrimcilerin umudu’ temalarını Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkeleri ile bağdaştırdım. İkinci yarıda, tam da Ukrayna savaşı yaptırımları sırasında bir Rus bestecinin ülkesine özlemini anlatan eserinin seçilmiş olmasının da ülkemizin pozisyonunu gösteren bilinçli bir seçim olabileceğini düşündüm. Eğer bu bir mesaj ise, bu eserin Rachmaninov’un ‘tümüyle Amerika’da kaleme alınan’ bir eseri olduğunu gözönüne alıp mesajı daha da ileri götürmek mümkün ama fazla düşünmeden konserin tadını çıkarmak en iyisi.
Emeği geçen tüm ilgililerin ve sanatçıların yüreğine sağlık. Avrupa Günü kutlu olsun.
Levent TOSUN
Küçükkuyu, 25 Mayıs 2025
[1] Sihirbazın Çırağı’nın Fantasia yorumu için: https://www.youtube.com/watch?v=4EFZK2iQZ0c
[2] Villegas’ın Domingo ile Madrid konserinden bir bölüm için: https://www.youtube.com/watch?v=9-Vy3wZbjV0&t=11s
[3] Villegas’ın Ankara konser görüntüleri eşliğinde konser öncesi görüşleri için; https://www.youtube.com/watch?v=H14xErGqH9I
[4] Villegas’tan bir ‘Gran Jota’ kaydı için: https://www.youtube.com/watch?v=zXqQtFCJm64
[5] Villegas’tan bir ‘Recuerdos de la Alhambra’ kaydı için; https://www.youtube.com/watch?v=irFE7XdqTnQ