Köşeyi yazın kaptı.
“Gündüzleri sabah namazı için kalkmak Şaziye için olanaksızdı. Kabahati yüksek tansiyonuna bağlıyordu. Tansiyon hapları yüzünden huzur görmediğini söyleyip duruyordu. Annesi diyordu ki: ‘Bunlar hep şeytanın işi! Şeytan sabah erkenden gelir, dizlerine baskı yapar, seni yorgana sarar, uyuman için sırtını sıvazlar, sana namaz vaktini kaçırtır. Tekmele onu!’”
…
“Beton ormanından; göğe doğru yükselen kibrit kutuları gibi dizilmiş gösterişli konut yapılarından; sanki hayatın tek amacı hareketmiş gibi gece gündüz hareket halinde olan, duman püskürten, korna çalan araçlardan; sonra, insanlardan, insanlardan, insanlardan, birbirini hiç sevmeyen, birbirine hiç güvenmeyen, hiç selam bile vermeyen, birbiriyle uyumsuz insanlardan, bu boğucu ortamdan öylesine kurtulmak istiyordum ki, Mücahit başka yere atandığı haberiyle gelince çok ama çok sevindim.”
(Banu Muştak’ın aşağıda sözü edilen kitabından…)
***
Uluslararası Booker Ödülü, 2005 yılından bu yana her yıl, İngilizce’ye çevrilip İngiltere (Britanya) ya da İrlanda’da yayınlanmış yabancı roman ya da toplu öykü kitaplarına veriliyor. Yazarla çevirmen arasında paylaştırılarak çevirmenin çabasının da önemini vurgulayan bu ödülün yazın dünyasında saygın bir yeri var. Geçtiğimiz günlerde, Hintli kadın yazar Banu Muştak ile onun Heart Lamp (Yürek Lambası) adını taşıyan kitabını Kannada dilinden İngilizce’ye çeviren Deepa Bhasti’ye 2025 Uluslararası Booker Ödülü verildi.
Yüzlerce dilin konuşulduğu Hindistan’da ilk resmî dil Hindi, ikinci resmî dil İngilizce… Bilindiği gibi, Hindistan, ABD’den sonra İngilizce’nin en çok konuşulduğu ülke… Hindistan anayasası 22 resmi dil belirlemiş. Bunlardan biri, bu yıl Booker Ödülü alan kitabın özgün dili olan Kannada. Bu dil, kimi kaynaklara göre sayıları 50 milyonu aşsa bile ülke nüfusunun binde 5’ini geçmeyen bir Hintli nüfusun kullandığı dil…
Bu yılki ödül jürisine başkanlık yapan yazar Max Porter diyor ki: “Kitabın başka dilde yazılmış olduğu anlaşılmasın diye çoğu çevirinin ‘görünmez’ olması istenir. Oysa, Bhashti’nin çevirisi tam tersini yapıyor: Yürek Lambası, Hintli deyimler ve konuşma biçimleriyle dolu. Bu da 12 öyküye inanılmaz bir coşkunluk (vibrancy) katıyor. İngiliz okurların çoğu bu kitabın daha önce okudukları hiçbir kitaba benzemediğini görecekler.”
Bu sözler usta öykücülerimizden Tomris Uyar’ın çevirmek ile yazmak üzerine söylediklerini anımsattı.* “Yazmak, zamana karşı savaşmak… Zaman hızla geçip gidiyor, ‘an’ı hemen kayda geçirmek gerek” diyordu… Yapıtları İngilizce gibi yaygın diller bir yana, Lehçe, Rusça gibi dillere de çevrilmişti. Aynı zamanda usta bir çevirmen olan yazar, kendi yazdıklarının çevrilmesinden tedirgin olduğunu belirtiyordu: “Çevrilmek mutlu eder, ama kimin beni çevirdiği önemli. Benim sesimin tonunu fark etmeli; kullandığım sözcüklerden, cümlelerimin yapısından sesimin hüzünlü mü, ciddi mi, rahat mı, şakacı mı yoksa alaycı mı olduğunu anlamalı. Çeviride kendi ses tonumu duymak isterim” demişti.
Yeniden bu yıl Uluslararası Booker Ödülü’nü alan kitaba dönersek, yazar Banu Muştak, 90’lardan bu yana yazdığı Hintli Müslüman kadınlarla ilgili öykülerden bir seçkinin yer aldığı kitap için şöyle diyor: “Öykülerim kadınlarla ilgili… Dinin, toplumun ve siyasetin onlardan nasıl sorgusuz sualsiz itaat beklediği, bunu yaparken onlara nasıl insanlık dışı bir zulüm uygulayarak onları ikinci sınıf insan konumuna indirgediğiyle ilgili… Esin kaynağım, medyada karşıma çıkan olaylar ile kendi görüp karşılaştıklarım... Bu kadınların acıları, çektikleri ve çaresizlikleri içimde derin bir duygusal tepki yaratarak beni yazmaya zorluyor.” Her ne kadar biz Atatürk Türkiye’sinde yaşıyor olsak da sözü edilen kadın bize pek de yabancı gelmiyor, değil mi?
Türk öyküsünün dünyanın en iyi öykülerinden olduğunu söyleyen Tomris Uyar’ın söylediklerini anımsıyorum: Batı’nın dünyayı Doğu/Batı, gelişmiş/azgelişmiş olarak ikiye ayırdığını; Batı dışından gelen yazında da folklorik bir dokunuş beklediğini; bunu Kapalıçarşı’dan hiç giymeyeceği bir terliği seyretmek için almaya benzettiğini anlatmıştı. Ama, sayıları çok fazla olmayan gerçek yazın okurunun bu görüşte olmadığını eklemişti.
Herhangi bir yapıtın uluslararası ilgi çekmesi konusu, -özellikle Batılı olmayan- sanatçıların öteden beri üzerinde düşündükleri bir konu… Uluslararası ilgiden söz edince de hâlâ dünyada en çok kitap okurunun Batı ülkelerinde olduğu bir gerçek! ** Oryantalist bakış, Batılıların Batılı olmayan sanatçıları değerlendirmelerinde, sanırım hâlâ bir ölçüde geçerli…
Oğuz Tansel, evrensel olabilmek için ayağını kendi toprağına sağlam basmanın gerektiğini vurgulardı. “Folklorik” olmayı savunmazdı ama ancak kendi toprağının kültürünü tam olarak özümsemiş olunca evrensel değer taşıyan özgün bir yapıt ortaya konulabileceğini söylerdi.
Artık aramızda olmayan iki yazın insanımızı andığım bu yazı, Oğuz Tansel’in gülümseyerek aktardığı bir anısıyla bitsin: Bir edebiyatçılar sofrasında Oğuz Tansel’i durgun gören Tomris Uyar yanına gelmiş: “Sana bir türkü söyleyivereyim mi?” demiş. İkisi de başka yazın ustalarıyla birlikte türkü söylüyorlardır belki şimdi.
MİNA TANSEL
3 Haziran 2025, Ankara
*1990’larda Türkiye’nin Sesi Radyosu’nun Yabancı Diller ve Türkçe yayınlarında yayınlanmak üzere hazırladığım Bir Portre program dizisi için Tomris Uyar’la söyleşi yapmıştım.
** 3.6.2024’te CEOWORLD dergisinin yaptırdığı bir araştırmaya göre, kişi başına yılda ortalama 17 kitapla en çok kitap okuyanlar ABD’de yaşıyor. Onları 16 kitapla Hindistan, 15 kitapla İngiltere, 14 kitapla Fransa, 13 kitapla İtalya izliyor. Türkiye 6.05 kitapla 30. sırada görünüyor! (https://ceoworld.biz/2024/06/03/ranked-countries-that-reads-the-most-books-2024/)