(Gilels’in 40. ölüm yıldönümünde)
Bu yazıyı okuyacaklar arasında Rosa Tamarkina’yı bilenler olacağını tahmin etmiyorum. Ben de kısa zaman öncesine kadar bilmiyordum. 1950 yılında 33 yaşında ölen Romen piyanist Dinu Lipatti çoğu müziksever tarafından bilinip hatırlanırken aynı yıl 30 yaşında ölen Rus piyanist Rosa Tamarkina Rusya dışında bilinmez. 1937 yılında ikincilik aldığı Varşova’daki Chopin yarışmasından başka Sovyetler Birliği dışında konser vermeyen ve geriye sadece bir kaç uzunçalar kayıt bırakan Rosa’nın bilinmemesi hatırlanmaması olağan. Lipatti ise Walter Legge sayesinde EMI için yaptığı kayıtlarla efsane olmuş bir piyanist. Lipatti’den hiç aşağı kalmayan Rosa belki ona üstün yanları da olan bir piyanistti. Ne yazık ki hayatta kartlar eşit dağıtılmıyor. Olmak veya olmamak; müzik dünyasında her şey bir kaç büyük plak firmasının elinde, o zamanlardan beri.
Şimdi Rosa’nın Wikipedia’daki hayat hikayesine kısaca bakalım -
1920 yılında doğan Rosa Tamarkina küçük yaşlardan itibaren müzik konusunda etkileyici yetenekler sergiledi. 5 yaşında Kiev Konservatuarı'nın çocuk bölümüne kaydoldu ve beş yıl boyunca (1928-1932) Nadezhda Goldenberg'in öğrencisi oldu. 1932 - 1935 yılları arasında Moskova Konservatuarı'nın özel çocuk bölümünde öğrenim gördü sonra efsane hoca Goldenweiser’in talebesi oldu. Rosa 13 yaşında sahneye çıkmaya başlamış ve yorumunun olgunluğu, mizacı ve virtüözlüğüyle dinleyicileri ve eleştirmenleri hayrete düşürmüs. İlk kayıtları 1935'te yayınlanır: Liszt'in Rigoletto Paraphrase ve Macar Rapsodisi No. 10. Başarılı başlangıcı Pravda gazetesinde şöyle kaydediliyor: “Profesör Goldenweiser'in öğrencisi olan on dört yaşındaki piyanist Rosa Tamarkina'nın icrası kesinlikle unutulmaz bir izlenim bırakıyor. Onun yorumuyla Rapsodi No. 10, müzikal bir olaydır... Bach, Mozart, Beethoven, Çaykovski, Skryabin, Rachmaninov ve özellikle Chopin'i çalışında, eserleri kavrayışı yerinde, asil bir sadelik, çekicilik ve doğal şiirle doluydu.”
Aralık 1936'da Tamarkina, İkinci Sovyetler Birliği Müzisyenler Yarışmasında 1. olmuş. Bunun üzerine 21 Şubat - 12 Mart 1937 tarihleri arasında Varşova'da düzenlenen III. Uluslararası Chopin Piyano Yarışması'na girecek olan Sovyet takımının en genç üyesi olarak seçilmiş. Böylece 16 yaşında Chopin Yarışması'na katılan Tamarkina’nın birinci aşamadan sonra, ödül için yarıştığı belli olmuş. Sonunda, Emil von Sauer, Wilhelm Backhaus, Heinrich Neuhaus, Lazar Levy, Magda Tagliaferro ve Jozef Turczynski gibi ünlü piyanistlerden oluşan jüri, ona ikincilik ödülünü vermiş.

Rosa, Chopin yarışmasında sahnede
Jüri üyesi Neuhaus sonra şöyle yazmış: “Rosa Tamarkina yarışmada gerçek bir sansasyon yarattı – sadece yaşı nedeniyle değil. Genç yaşına rağmen, şüphesiz mükemmel olgunlaşmış, mükemmel bilinçli bir piyanist. Backhaus bana, ‘Bu çalış muhteşem’ diye bağırdı ”.
Rosa Tamarkina Bach, Mozart, Beethoven, Çaykovski, Skryabin, Rachmaninov ve özellikle Chopin'i icra ederken, eserleri tam olarak kavrıyordu, çalışı asil bir sadelik, çekicilik ve doğal bir şiirle doluydu. Sonra, 1940 yılında Emil Gilels ile evlenmiş herhalde konservatuvarda tanışarak. (Gilels’i yakın tanıyoruz - İdil Biret’e Sovyetler Birliği sahnelerini açan büyük Rus piyanist)

Rosa, yarışmada ödül kazanan diğer piyanistler ve jüri başkanı ile (Sol başta 3. Witold Malcuzysnky, sağ başta 1. Yakov Zak)
Rosa Tamarkina yarışmadan sonra Chopin’in Op. 25 Nr.10 etüdünü çalarken (video)
https://www.youtube.com/watch?v=9ZQRoPBx3xU
1941-1945 arası harp yılları hakkında fazla bilgi yok. Ama Rosa Moskova konservatuvarında Goldenweiser ile derslerine devam ederken, eşi Gilels gibi, cephelerde askerlere konserler vermiş olmalı.
1946'da Rosa Moskova Konservatuarı'nda ders vermeye başlamış, aynı yıl kendisine kanser teşhisi konulmuş ve bunlar da konserlere çıkma sayısını büyük ölçüde sınırlamış. 1949 yılının Ekim ayında, Chopin'in ölümünün 100. yıldönümü kutlamaları kapsamında Moskova Konservatuarı'nın Büyük Salonu'nda düzenlenen konserde Tamarkina, Chopin'in 2. Piyano Konçertosu'nu seslendirmiş. Bu, 1950 yılında Moskova'da 30 yaşında kanserden vefat etmeden önce sahneye çıktığı son konser olmuş.
Rosa’nın hikâyesini burada noktalayıp Emil Gilels’e geçelim. Ben Emil Gilels’i ilk defa 1961 yılında Şikago da verdiği resitalde dinledim. Oraya 17 yaşımda burslu AFS talebesi olarak gittiğimde piyano dersleri aldığım hocam götürdüydü beni o konsere. Hayatta gittiğim ilk klasik müzik konseriydi bu. Bir Prokofiev sonat çaldığını hatırlıyorum sadece. Sonra 1964 yılı sonuna doğru okumakta olduğum Yale Üniversitesinde verdiği resitale gittim ve konser sonunda sahne arkasında onunla konuştum. Bir LP uzunçalar imzaladı benim için, bir de fotoğraf. Fotoğrafın İstanbul konserinde çekildiğini (Dr. Önder Dai tarafından) söyleyince hemen hatırladı “Saray sinema” dedi.

Gilels Saray Sineması'nda, 1957
Çok sonra, o resitalin yoğun kar yağışı nedeniyle bir gün tehir edildiğini dostumuz Herman Miskciyan anlattı (Kurtuluş'ta kar altında tramvay beklerken annesi pencereden “yoğun kar nedeniyle konser tehir oldu, radyo söyledi” diye bağırıp haber vermiş. İlerde, Gilels’in İstanbul Festivali’nde (Beethoven 3. Konçerto, 1973) ve Brüksel’de (Schumann Konçerto, 1983) verdiği konserlere İdil ile gittik. İstanbul konseri sonrasında yanına gittiğimizde İdil’e büyük sevgi gösterdi ama İdil bize davet ettiğinde Gilels, yanındaki iri yarı bir adamı işaret ederek, acı bir ifade ile “ben burada iyi misafir ediliyorum” dedi.(1) Sonra, yanımızdaki dostumuz başkemancı Yusuf Güler’e “arkamdan gelen güzel keman sesleri hala kulaklarımda, çok teşekkürler” diyerek ona büyük iltifat etti. 1978’de Belçika’da Kraliçe Elizabeth Piyano Yarışmasında Gilels ile İdil birlikte jüride yer aldılar.

Gilels ile Idil jüride – Brüksel 1978
Emil Gilels ile tanışmasını İdil Fransa'da yayınlanan “Une Pianist Turc en France” hatıralar kitabında şöyle anlatıyor: “On beş yaşımda Konservatuvar’ın yüksek piyano ve eşlik sınflarını birincilik ödülü alarak bitirdim. Piyano için zorunlu eser, Chopin’in İkinci Balad’ıydı. Elimden geldiği kadar, sınıfta bize verilen direktiflere harfi harfine uyarak çaldım bu parçayı. Aslında, hiçbir şeye benzetemiyordum çalışımı, nefret ediyordum. Aynı yıl, Long-Thibaud yarışması vardı. Bayan Boulanger jüri üyeleri için evinde bir yemek veriyordu. Benden de, yemekten sonra gelip, onlara kendimi dinletmemi istedi. Konservatuvar bitirme ödülünü daha yeni almıştım. Ilk önce Chopin’in o Balad’ını çaldım ve elbette, jürinin üzerinde hiçbir olumlu etki yaratamadım. Böyle icraları kim bilir kaç kez dinlemişlerdi. Birden, zaman kaybetmeden onlarca daha iyi anlaşılmamı sağlayacak bir şey yapmam gerektiğini düşündüm. Bir parça daha çalıp çalamayacağımı sordum... Sonra da, Konservatuvar’ın dışında, Bn. Bonneville ile birlikte çalışmış olduğum, Schumann’ın Op. 17 Fantezi’sini çalmaya başladım. Birinci bölümün sonunda Bn. Boulanger durdurmak istedi beni. Doğrusu, jüri üyeleri için, o sırada daha fazla müzik dinlemek kadar yorucu ne olabilirdi ki... Ama Emil Gilels devam etmem için işaret verdi bana, ben de, bu dev gibi eseri sonuna kadar çaldım. Emil Gilels’in beni Sovyetler Birliği ‘ne davet etmesi herhalde bir parça da bu Schumann’ın Fantezi’sinin sayesinde gerçekleşmiştir. Ertesi yıl Paris'e tekrar geldiğinde Emil Gilels beni bir kez daha dinlemek istedi. Onun için Bayan Boulanger’nin evinde tekrar çaldım. İlerlemiş buldu beni ve Sovyetler Birliği’ne gelmeyi isteyip istemediğimi sordu. Çok sevinmiştim, hemen kabul ettim. O ülkeye yaptığım pek çok ziyaretin başlangıcı oldu bu.”
Emil Gilels ise Paris’te İdil’i dinleyişlerini dostu Hayati Asilyazıcı’ya anlatmış: “Büyük piyanist Emil Gilels 1957’de İdil Biret’i Paris'te dinliyor. Bu ilk dinleyişi bana anlatırken şunu söylüyordu: “Bizde de (SSCB) küçük ve yetenekli gençleri eğitme tanınmış sanatçılarımıza görev olarak veriliyordu. İdil gibi sanatçılar elbette ki az çıkıyordu. Bu yaş gurubunun yetenekli gençlerini iyi tanıdığımı söyleyebilirim. Hepimizin en az beş ögrenci alıp ünlü solist yapma sorumluluğumuz vardı. İdil Biret’i ilk dinlediğimde piyano parçalarını farklı ve çok estetik düzeyde yorumladığını gördüm. Beni şaşırtmıştı. İzleyici ile farklı iletişim kurabiliyordu Biret, bunu fark ettim. Ve bu dinleyişimden sonra İdil’in yorumu belleğime yerleşti. Ertesi yıl gene Paris’teydim. Benim de konserlerim vardı. İdil’i tekrar dinledim; o bir yıl geçen zaman süresinde İdil Biret’in piyano ile kurduğu bağlantı, bestecilere yaklaşımı doğrusu beni şaşırtmıştı. Olağanüstü bir gidişin bütün ezgilerini fark ettim. Ve Goskonsert ile görüşmeden İdil Biret’e SSCB turnesi önerdim. Bir yıl içinde nasıl bir repertuara sahip olduğunu anlamıştım. Burada onun geniş repertuara sahip üstün nitelikli bir piyanistin yapabileceğinin daha ilersinde olan bir durumu vardı. Geleceğin büyük virtüozü olduğunu anlamıştım. Doğal olarak yapmış olduğum görüşmeden sonra ülkemize gelmesini ve bir turne yapmasını önerdim. Ve İdil çok genç yaşta olmasına karşın (19) Sovyet Rusya’da bir konser turnesine çıktı (1960).(2) Böylesine olağanüstü yetenekli, virtüozitesi çok erken belirlenmiş bir sanatçıyı tanımak benim ve ülkem için önemliydi.” Böylece İdil Biret 2. Dünya Savaşından sonra Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yeniden bir sanat köprüsü kuruyordu.(3)

Gilels, İdil ve jüri üyeleri Belçika Kral ve Kraliçesi ile , 1978
Buraya kadar sıkılmadan okuyanlar, hepsi güzel hikâyeler, önemli piyanistler ama üçünü bir araya getiren bu yazının amacı ne diye merak edecekler. İşte şimdi oraya geldik:
1957 yılında Emil Gilels’in İdil’i Paris’te hocası Nadia Boulanger’nin evinde dinleyip ertesi yıl tekrar geldiğinde onu Sovyetler Birliği’ne davet etmesinin hikayesini çok eskilerden beri biliyordum. 1960 yılında SSCB’ye yaptığı ilk turneden sonra İdil oraya pek çok defa gitmiş, Moskova, Leningrad, Kiev, Odesa, Kharkov, Rostov, Riga, Talinn, Vilnius, Minsk, Lvow, Stalingrad, Tiflis, Erivan, Bakü ve diğer şehirlerde yüzden fazla resital ve orkestralı konser vermiş. Bunların Gilels ile Paris’te o ilk karşılaşmasının sonucu olduğunu bana 1969 yılında tanıştığımız günlerde anlatmıştı. Gilels’in Hayati Asilyazıcı'ya anlattıklarını ise çok sonra 2016 yılında bir gazetede çıkan yazıdan öğrendim. Orada çok önemli, çarpıcı şeyler söylüyor Gilels, “İdil Biret'i ilk dinlediğimde piyano parçalarını farklı ve çok estetik düzeyde yorumladığını gördüm. Beni şaşırtmıştı...İdil Biret’in piyano ile kurduğu bağlantı, bestecilere yaklaşımı doğrusu beni şaşırtmıştı. Olağanüstü bir gidişin bütün ezgilerini fark ettim...Bir yıl içinde nasıl bir repertuara sahip olduğunu anlamıştım. Burada onun geniş repertuara sahip üstün nitelikli bir piyanistin yapabileceğinin daha ilersinde olan bir durumu vardı. Geleceğin büyük virtüozu olduğunu anlamıştım.” Bunlar Rus piyano ekolünun en önemli temsilcilerinden, 20. asrın en büyük piyanistlerinden birinin söylediği olağanüstü sözler. İdil’in çalışının ve piyanoya yaklaşışının Gilels üzerinde çarpıcı bir etkisi olduğu muhakkak. Acaba, başka bir etken de var mı derken geçen yıl gördüğüm bir fotoğraf bunun olabileceğini düşündürdü.

Gilels ile Rosa Tamarkina 1940
Emil Gilels ile ilgili internette bir araştırma yaparken bir kız ile birlikte çekilmiş gençlik fotoğrafı çıktı karşıma. Merak edip aradığımda yanındakinin ilk eşi Rosa Tamarkina olduğunu öğrendim. Moskova Konservatuvarı’nda oldukları talebelik yıllarında tanışmış olmalıydılar. Bu defa Rosa Tamarkina’yı merak ettim ve araştırınca yazımın başındaki bilgilere ulaştım. Rosa 16 yaşında büyük bir başarı ile önce Sovyetler Birliği Müzisyenler Yarışması'nda birinci olmuş, sonra da Liszt’in talebesi Emile von Sauer ve Wilhelm Backhaus, Heinrich Neuhaus gibi en önemli piyanistlerin jüride olduğu Chopin yarışmasında ikincilik almış, adını tarihe altın harflerle yazdırmıştı (İlerde eşi olacak Emil Gilels de 1938’de Brüksel’de yapılan Ysaye Piyano yarışmasını kazandıydı). 1944 yılında Rosa’dan ayrılmış olmasına rağmen, Rosa’nın hemen sonra amansız kanser hastalığına tutulması ve uzun tedavilere rağmen 1950 yılında ölmesinin Gilels’i çok sarsmış olduğu mutlak. İnsan ilk aşkını hiç bir zaman unutmaz. Sonra, yıllar geçiyor ve bir gün Paris’te Gilels’in karşısına gene 16 yaşında bir başka kız çıkıyor .... ve büyük bir tutku ile Schumann’ın o romantizmin doruğu olan Fantezisini çalmaya başlıyor. Birinci kısım bitince İdil’in devam etmesini istemesi, sonuna kadar dikkatle dinlemesi ve bu icranın Gilels’in belleğinde yer etmesi bir şeyleri işaret ediyor. Aynı yaşta Varşova’da büyük övgüler alan, sonra eşi olan Rosa Tamarkina’nın gözlerinin önüne gelmiş olması muhtemel, hâtta bence mutlak öyle. Richard Dyer 2000 yılında Boston Globe gazetesinde İdil’in gençlik dönemi için şöyle yazıyordu: “1961-1962 yıllarında ben Paris'te çabalayan bir piyano öğrencisiyken, Biret parlak bir yıldızdı... Ufacık Biret'in, Bartok'un 2. Piyano Konçertosu'nu daha önce hiç görmediğim bir şiddet ve isabetle nasıl çaldığını halâ çok iyi hatırlıyorum.” Bu sözler 16 yaşında Chopin yarışmasına katılan, tekniği yanısıra güçlü kişiliği ve erken gelişen müzikal olgunluğu ile jüriyi etkileyen Rosa Tamarkina için söylenenlere ne kadar benziyor. İki genç kız piyanist arasındaki bu bağı keşfedince bu yazıyı yazmak gereğini duydum. Gilels’in 1957 yılında İdil’i dinlerken neler düşündüğünü, bu çalışın ona kimi hatırlattığını hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Benimki sadece kuvvetli bir tahmin. Gizemli ölümünün 40. yılında Gilels’i anmaya bir vesile aynı zamanda.
ŞEFİK BÜYÜKYÜKSEL
7 Temmuz 2025, İstanbul/Moda
(1) Anılarından Gilels’e turnelerinde bir KGB ajanının eşlik ettiğini öğrendik.
(2) 1960 yılında 8 konser için düzenlenen bu turne İdil’in Moskova resitalinin seyirciler üzerinde bıraktığı olağanüstü intiba sonrası 16 konsere çıkarıldı ve İdil Biret ertesi yıl gene davet edildi.
(3) Hayati Asilyazıcı – Aydınlık, 7 Aralık 2016




























