Konusunu tarihten alan operaların tarihsel mekânlarda sergilenmesi öz-biçim ilişkisini yansıtan görünümün de itici etkisiyle bir başka olur. Giuseppe Verdi'nin Ankara Devlet Operası yapımı Attila operası da, Aspendos antik tiyatrosunda deyim yerindeyse tam bir “sefa” yaşadı. Kadronun bir saat kalaya kadar süren “yağmur yağacak mı?” endişesinin yarattığı gerginliğe, gündüzkü yağışın etkisiyle cayan izleyicinin biraz eksilmesine rağmen, Savaş Camgöz'ün sahnenin yapısına eklediği yakılıp-yıkılmış Roma kentini simgeleyen ögelerle oluşturduğu ortamda, özellikle kalabalık sahnelerde izleyiciyi etkileyen bir temsil oldu.
Alessandro Cedrone yönetimindeki Ankara Opera Orkestrası, birkaç küçük bakır üflemeli kazası dışında mükemmeldi. Başkemancı sandalyesinde Tayfun Bozok'un oturduğu Orkestra, Aspendos'un kolaylaştırıcı olduğu kadar zorlaştırıcı yönleri de bulunan akustiğinde fevkalade yuvarlak, temiz bir tını elde etti. Bunda, belli ki şef Cedrone ile orkestra arasındaki olumlu, uyumlu etkileşimin de payı büyüktü.
Aspendos akustiğinde izleyiciye sağlanan duyum kolaylığı, seslerin karışmadan duru biçimde kulağa ulaşmasıdır. Zorlaştırıcı yönü de bu ortamın en küçük hatanın duyulmasına, farkedilmesine yol açmasıdır. Sahnedeki sesler bakımından ise durulan yerin konumu etkileyici bir faktör oluyor. Bazı solistler bunu farkedip, rejinin elverdiği ölçüde sahnenin önünü kullanarak avantaj elde edebiliyorlar. Orkestrada ise, özellikle küçük sololarda yapılan küçük hatalar bile kulağa batıveriyor!
Bu akustik, koro için de benzer etkiyi yapıyor. Lubimira Aleksandrova'nın hazırladığı koroda kadınlar iyiydi. Ama erkekler korosunda, Attila'nın askerleri olarak yer aldıkları birinci perde ilk sahnede girişlerde birlikte olamayışları ve genel olarak bazı zamanlama hataları Aspendos akustiğinde daha rahat algılandı. Ne de olsa tatil sonrası, yeni ısınıyorlar diyelim.
Büyük Hun İmparatoru Attila'nın İtalya seferinde, kendine eş seçtiği kadın tarafından öldürülmesini konu alan operayı Ankara'daki prömiyerinde izlemiştim. Reji Letonyalı Andejs Zagars'a, giysiler Kristine Pasternaka'ya aitti. Reji asistanı Erkan Onuk'tu.
Bu kez Aspendos'ta değişik bir kast vardı. Attila'yı, yeni yönetim tarafından Ankara'nın başrejisör vekilliğine getirilen bas Tuncay Doğu, Romalı Foresto'yu İstanbul'dan tenor Efe Kışlalı, elçi-komutan Ezio'yu bariton İnanç Makinel, Atilla'nın emireri Uldino'yu prömiyerde olduğu gibi tenor Metin Turan, keşiş Leone'yi ise bas Yiğitcan Tatlıoğlu söyleyip oynuyorlardı. Attila'nın kılıcını verip kendine eş seçtiği Odabella'da ise soprano Seda Aracı Ayazlı vardı.
Prömiyerlerden sonra, her temsili izleyip kasttaki her değişik solisti dinlemek ne yazık ki, zaman sorunu nedeniyle mümkün olamıyor. Bu kastın çoğunluğunu Attila'da ilk kez dinlemiş oldum. Soprano Seda Aracı'ya ise başrollerden birinde ilk kez tanıklık ettim. Bence gecenin yıldızıydı. Ses rengi güzel, tekniği iyi, doğal, yalın bir söyleyişi var. Sahneye yakışan, “şişman kadın çıkmadan opera bitmez” biçiminde karikatürize edilen “soprano tombul olur” anlayışını tekzip eden bir fiziğe sahip. Gereksiz tonlama ve süslemelerden kaçınıyor, çünkü bunlarla gizleyecek olumsuzluğu yok. Pesleri belli ki giderek olgunlaşacak. Ankara'nın bu yeni solistinin, disiplinini, çalışmasını, mazbut aile yaşamını sürdürmesi durumunda geleceği parlak.
Sonuç olarak Attila, tıpkı Aida gibi Aspendos'a yakıştı. Attila'nın “Aspendos Sefası” iyi bitti.
Bu arada değinmek istediğim bazı ayrıntılar var. Malum, şeytan ayrıntılarda gizlidir.
21.Aspendos Festivali'nin genel program kitapçığı, Ankara'da elimize geçmedi. 17 Eylül temsiliyle ilgili gönderilen basın bülteninde ise “kast” yoktu, ekindeki fotoğraflarda ise Attila'da bu role yakışan karizmatik görüntüsüyle prömiyerdeki bas Tuncay Kurtoğlu'nun fotoğrafı “yeni” notuyla yer alıyordu. Buradan çıkan anlam, Aspendos'ta da bu rolü Kurtoğlu'nun oynayacağıydı. Nitekim “Sanattan Yansımalar” portali, temsilin ön haberini bu biçimde ve operanın gönderdiği fotoğrafla verdi.
Ama Aspendos'a gelip, festival program dergisini ele geçirip açtığımızda, Attila'yı bir başka Tuncay'ın, bas Tuncay Doğu'nun söyleyeceğini gördük! Üstelik kitapçıkta Doğu-Aracı ikilisinin bir temsilde çekilmiş fotoğrafları da yer alıyordu. Demek ki doğru fotoğraf ta vardı ama bültene eklenenler “yeni” değil, eski bir temsil veya provadandı!
Temsilden döndükten sonra portalden bu ön haberi tamamiyle kaldırdık. Bu haberin yayında kaldığı süre içinde, yanlışlığı görenler kuşkusuz olmuştu ama hiçbiri uyarmak gereğini duymamıştı! Her kim okuduysa, bu “sehven” yanlışlık için hem kendi adıma, hem de operadaki bazı olaylarda böyle ortaya çıkan eşgüdümsüzlük adına özür dilerim. Çünkü burada hiçbir opera görevlisinin bir kastı olduğuna inanmıyorum. Eşgüdümsüzlük ve kolaycılıkların getirdiği yanlışlıklar bunlar. Nitekim temsilin ertesi sabahı da gönderilen bültende, temsilden değil, provadan neyseki Tuncay Doğu'nun bulunduğu makyajsız bir fotoğraf yer alıyordu! Oysa günümüz teknolojisinde temsilden bir fotoğrafı anında göndermek, paylaşmak mümkün!
Bu tür hataların önü, birkaç kişinin canını yakarak değil, gerekli eğitimi vererek, eşgüdümü sağlayarak alınabilir.
İzleyicinin festivalde doğru kastı ve kısaca konuyu görebilmesi için, tuvaletin bile “One lira” olduğu Aspendos'ta her temsile ayrı bir küçük el programı basıp satmak veya dağıtmak en doğrusu olur. Örneğin solistleri tanımasam program dergisinde yazdığı gibi Ezio'yu Serkan Kocadere'nin değil İnanç Makinel'in oynadığının farkına varamazdım!
Temsilden fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan