Fazıl Say'ın CSO'nun iki ayrı haftasında yer alan eserlerinin CSO programından Bakanlık tarafından çıkarttırılmasına tepki büyük oldu. Ortalığı da bir “bilgi kirliliği” kaplamaya başladı. Sanattan Yansımalar yazarı Hüseyin Akbulut'un yazdığı gibi sorumluluğu da CSO'nun omzuna yıkmaya çalıştılar!
Şöyle bir irdeleyim.
Burada “Bakanlık” dediğimiz kim? Yani “çıkarın” sözlü emrini veren, Fazıl Say'ın kendisi ve eserleri programdan çıkartıldıktan sonra 2014-2015 programına onayı veren kim? Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü...
Onun üzerinde kim var? Müsteşarlık... Müsteşar da Bakana bağlı.
Şimdi bu çelişkili açıklamalar ve bilgi kirliği nasıl doğmuş olabilir? Şöyle bir akıl yürütelim:
Bürokratik hiyerarşi gereği, herkes bilgi almak için altındaki yetkiliye sorar. Herhalde Müsteşar, koskoca profesör Haluk Dursun, basına “Sansür yok, biz Fazıl'ı severiz, şimdiye kadar seslendirildi, bundan sonra da seslendirilir. Devletin kapısı Fazıl'a açıktır. Zaten İstanbul Senfoni'nin programında Fazıl'ın eseri var” mealindeki açıklamayı yaparken bu bilgiyi Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nden almış olmalı...
Üstelik eksik olarak! Çünkü “farkına varılmayan” bir Fazıl haftası da Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nda vardı. Mtüsteşar Haluk Dursun, “İstanbul'da var” açıklaması yapınca, bir yerlerden “Antalya da var” anımsatması yapılmış olmalı ki, belki de Müsteşar Beyi yalancı çıkarmamak için olsa gerek, bu kez Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü “telefon emri”yle solist olarak piyano başına Emre Elivar'ın oturacağı Nazım Oratoryosu'nun yer aldığı haftayı programdan çıkarttırdı. Yani kendi onayladıkları sırada “farketmedikleri”ni, kendilerince telafi etmiş oldular!
Sansür olayının kamuoyuna Sanattan Yansımalar Portali tarafından duyurulmasının üzerinden dört gün geçti. “Resmi bilgi kirliliği” devam ediyor. Büyük olasılıkla “Bakanlık hiyerarşisi” içinde eksik, yanlış bilgiler veriliyor.
Belki de “ilerde başımıza iş açmasın, fırça yemeyelim” duygusuyla genel müdürlük düzeyinde girişilen bu sansür-yasaklama hareketi, şimdiden bazılarının başına iş açacak duruma geliverdi!
Fazıl Say'ın açık mektubunun esas muhatabı kimdir? Genel polmitika açısından değil, sadece bu sansür olayıyla ilgili olarak sorunun yanıtı ortaya çıkmalıdır.
Kimse “kabahati, “suçu”, CSO'nun sırtına yıkmaya çalışarak sorumluluklarından kurtulamaz.
En iyisi Bakan Bey, Müsteşar Bey, çağırsınlar CSO'nun yönetimini, olayın ne olduğunu bir de onlardan dinlesinler. “Benim bürokratım iyidir, eksik söylememiştir, bizdendir” deyip kulaklarının üzerine yatmasınlar.
Eğer ses çıkmazsa, bence CSO yönetimine bir basın toplantısı düzenleyip ellerindeki belgelerle kendilerini aklamak hakkı doğar! Bu hak, öyle “demeç yasağı”na da girmez, çünkü müdafaa hakkıdır, kamuoyunu aydınlatma hakkıdır...