Bilkent Senfoni Orkestrası’nın 22 Kasım 2014 konserinde genç bir Avusturyalı piyanistle, Katalan bir orkestra şefini tanıdık. Dört yıl önce Varşova’da Chopin yarışmasında en iyi konçerto ödülünü alıp genel sıralamada ikinci olarak adını duyuran Ingolf Wunder (d.1985) ile yıldızı Avrupa ve Amerika’da giderek yükselmekte olan şef Josep Caballe-Domenech (d.1973) Ankara’da Bilkent sahnesinde buluştular. Konserin başlığı "Romantik Bilkent" olarak konulmuştu.
Ingolf Wunder, uzun parmaklı elleriyle klavye üzerinde çok rahat hareket eden bir piyanist olarak, Chopin’in Mi Minör 1. Piyano Konçertosu’nu hârika biçimde seslendirdi. Zaten soyadı da hârika ya da mucize anlamına geliyor Türkçe’de…
Kadanslarda da, orkestrayla birlikte çaldığında da çok iyi bir tını elde eden Ingolf Wunder, yoğun alkış karşısında bis yapmak üzere piyano taburesine oturduğunda bir sürpriz yaptı. Mozart’ın Türk Marşı’na başladı ama özgün biçimine değil. Bu Rus piyanist Arkadi Volodos’un (d.1972) yaptığı, güçlüklerle dolu Türk Marşı uyarlamasıydı. Volodos kadar temiz olmasa da tam bir "gösteri" bisi olarak çaldı. Alkış dinmeyince bu kez birer Chopin ve Liszt parçasını birbirine bağlı olarak çalıp, dinleyicinin büyük tezahüratından mutlu olarak sahneden ayrıldı.
Konserin ikinci yarısında Çaykovski’nin, güzel bir valsi de içeren, son eseri 6 . Senfonisi çalınacaktı. Kardeşi tarafından "Patetik" adı verilen bu senfonisinde Çaykovski ölümünden önce yaşamakta olduğu sıkıntılı duyguları ifade eder. Âdeta bestecinin kendisiyle ve yaşamıyla bir hesaplaşmasının yansımasıdır. Görkemli bir final bekleyenler, bunu üçüncü bölümün sonunda bulurlar ama senfoni dördüncü bölümde, ağır tempoda hüzünlü biçimde sönüp gider. Çaykovski burada âdeta kendi yaşamını anlatmıştır. Nitekim eserin seslendirilmesinden bir hafta sonra da yaşamdan ayrılmıştır.
Eserde, üflemeli çalgıların soloları ve zaman zaman ünison olarak rol aldıkları bölümler dikkati çekicidir. Nitekim, iyi soloculara sahip bulunan BSO, senfoninin girişinde Ozan Evruk’un seslendirdiği karamsar fagot solodan itibaren Çaykovski’nin senfonide üflemelilerle yaratmak istediği etkiyi başarıyla dinleyiciye aktardı. Ancak, bu hafta yaylı gruplarında yeterli birlik bulunmadığı görüldü. Senfoninin genelinde, kontrabaslar hariç yaylılarda yer yer bir bulanıklık hissedildi. Bu durumun iki nedeni olabilir. Ya orkestranın sahnedeki yeni yerleşme biçiminden, ya da senfoniye yeterli hazırlığın yapılamamasından kaynaklanmıştır. 20 yıllık geçmişinde buna benzer oturma düzenini bir süre Karl Anton Rickenbacher (1940-2014) de uygulamış, ama sonra gene klasik düzene dönülmüştü.
Şefin adındaki Caballe, özellikle dikkatimi çekti. Yoksa bir dönemin kendine özgü ses rengiyle gözde sopranosu Monserrat Caballe’nin oğlu veya akrabası mıydı? Araştırdım, değilmiş. Ama klarnetçi bir baba ile kemancı bir annenin çocuğu olarak müziğin içinde büyümüş, Aspen ödüllü, David Zinman ve Jorma Panula gibi önemli şef pedagoglarıyla çalışarak gelişmiş bir şef. Bakalım, BSO’nun oluşturmaya çalıştığı yeni şefler havuzunda sürekliliği olacak mı?