Tango denilince aklıma öncelikle Necip Celal Andel (1908-1957) gelir, ardından da kulağımda “Kemanımdan sana bir ses verebilseydim eğer” tangosunun ezgisi çınlar. İstanbul Radyosu'ndan sıklıkla dinlerdik Türk tangolarını.
Arjantin tangosu Carlos Gardel'le Paris üzerinden dünyaya yayılırken, bizde başta Necip Celal olmak üzere kendi bestecilerimizin daha “müeddep” ve “romantik” sözler üzerine besteledikleri Türk tangoları bir döneme damgasını vurmuştu. O yıllarda “Yeni Tango” ve Astor Piazzola (1921-1992) adı Türkiye'de pek bilinmiyordu. Türk tangolarının seslendirilmesinde küçük bir orkestra ve piyano ya da akordiyon kullanılıyordu. Oysa mini akordeon görünümlü, körüklü Alman icadı bandoneon, günümüzde tango müziğinin olmazsa olmazı..
Arjantinli bandoneoncu-besteci Astor Piazzola, “Nuevo Tango-Yeni Tango” tarzının kurucusu ve 20. yüzyılın önemli modernist sanatçılarından biri. Paris'te klasik bir besteci olmaya çabalarken, tanınmış pedagog, İdil Biret ve besteci Ateş Pars'ın da uzun süre hocası olan Nadia Boulanger'nin (1887-1979) tavsiyesi üzerine kendi ülkesinin müziğine yöneldi. Tangonun içeriğindeki romantizm ve acının derinliklerine indi, caz ve klasik müziği oluşturan ögeleri kendi yeni tango müziğinde modern bir yaklaşımla kullandı. Bu açılımı, genç besteci ve müzisyenleri etkiledi, besteleri, özgün hali ya da yapılan çeşitli uyarlamalarıyla yaygın biçimde çalınmaya başlandı.
MANEVİ DEĞERİ YÜKSEK BANDONEONLAR
Bandoneon ustası Tolga Salman da, hüzünle neşeyi bir arada sunan Astor Piazzola'nın açtığı “tango nouva” akımı içinde yazdığı tango ve konçertolara kendi yaptığı düzenlemelerle bu alanda en dikkati çeken isim oldu.
Tolga Salman'ın iki bandoneonunun da tarihsel ve duygusal değeri var. Siyah renkli olanı, bir dönem ülkemizin en tanınmış tango orkestrasını kuran 1947'de yitirdiğimiz Orhan Avşar' aitmiş. Çalgıyı koleksiyonunda bulunduran mimar Abdullah Ebussuudoğlu, bir İstanbul konserinde dinledikten sonra Tolga Salman'a armağan etmiş. Alman bir uzman tarafından restore edilen çalgının yapımcısı Alfred Arnold ve yapım tarihi 1932. Diğeri ise kahverengi gövdeli, Hector Ulyses Passarella'nın kullandığı gene bir Alfred Arnold yapımı 1934 tarihli bandoneon. Passarella, bu çalgıyı İtalya'dan ziyaret için Uruguay'a gittiğinde, oradaki evinden Salman'a göndermiş. Bu konserde Salman epeydir özlediğini söylediği 1934 yapımı olan kahverengi bandoneonla çaldı.
Tolga Salman, Piazzola'nın tango ve konçertolarını bandoneon, yaylı topluluk ve piyano için düzenlerken, kendi solistik gücü ve doğaçlama yeteneğini âdeta birer “bandoneon taksimi” gibi, Piazzola'nın özgün temalarına geçişlerdeki sololarıyla gösteriyor. Bazı düzenlemeleri çok etkileyicidir. Son bir yıldır birlikte çalışmaya başladıkları Kağan Korad da, akademik olarak profesör unvanını almış olmasına karşın, hep klasik gitarist kimliğine vurgu yapan, günümüzde alanında önemli bir solist, düzenlemeci ve eğitmendir.
DEVLET ÇOKSESLİ KOROSU VE EBBSO
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, alanlarında ustalaşmış bu iki solisti, 1 Aralık Cuma akşamı, 1250 kişilik Atatürk Kültür ve Kongre merkezinde verdiği tango konserinde ağırladı. Kalabalık konuk ise Burak Onur Erdem'in hazırladığı Devlet Çoksesli Korosu'ydu.
Luis Bakalov'un(1933-2017) Misa Tango başlıklı, solistler, koro, bandoneon ve orkestra için yazdığı bu eser, tango formunun bir kemikleşmiş dinsel müzik iskeletine bile uygulanabileceğini gösteriyordu. Tolga Salman'la birlikte, DÇK'ndan mezzosoprano Elif Canbazoğlu ile İstanbul DOB'dan bariton Caner Akgün'ün ve DÇK'nın katılımıyla seslendirilen eserde, şef Ender Sakpınar işin duygusal ve müziksel yanını ön planda ele alarak, “Gloria” başlıklı ikinci bölümü finale almıştı.
Neydi bu duygusal boyut? Daha önce Sakpınar, Bakalov'la turne yapmış, eserin öyküsünü bizzat bestecinin ağzından dinlemişti. Bakalov, özgün Latince metin yerine İspanyolcasını kullanmayı tercih ettiğini ve eseri üç semavî din olan Hristiyan, Yahudi ve İslam'a adadığını söylemişti. Bakalov özgün Kyre-Gloria-Credo-Sanctus-Agnus Dei sıralamasını korumuş ama “Gloria sonda olsa belki daha iyi olur” diye bir fikir de beyan etmişti. İşte Sakpınar, henüz 15 Kasım'da ölen Bakalov'un bu sohbetini bir vasiyet gibi kabul ediyor, ayrıca Gloria'daki güçlü müziğin finalde dinleyici üzerinde daha yoğun etki bırakmasını da kullanmış oluyordu.
Gerçekten de Sakpınar, Gloria'daki etki gücünden yararlanarak eserin de görkemli bitmesini sağladı. Koro çok iyi hazırlanmıştı, orkestra ile bandeneon ile solistler de iyi bir seslendirme çıkarınca ortaya mükemmele yakın bir sonuç çıktı. Koronun elemanlarından mezzosoprano Elif Canbazoğlu'nun solist olarak bu partiyi üçüncü kez söyleyen bariton Caner Akgün'e ayak uydurması sevindirici ve umut vericiydi.
Bestecinin 1997'de tamamladığı ve dünyada hayli popüler olan bu tango stilindeki dinsel müzik daha önce Ankara'da CSO, Bursa'da BBDSO tarafından Devlet Çoksesli Korosu'yla birlikte seslendirilmişti.
YÜREĞİ YAKALAYAN SESLENDİRMELER
Konserin ikinci yarısında önce Tolga Salman, A. Piazzola'nın Milonga del Angel (Meleğin Dansı) başlıklı tangosunu bandoneonuyla orkestra eşliğinde çaldı. Ardından Kağan Korad'ın da sahneye gelmesiyle Korad-Salman gitar-bandoneon ikilisi, orkestra eşliğinde Piazzola'nın Türkiye'de çok az icra edilmiş olan "Hommage a Liege" başlıklı Gitar ve Bandoneon Konçertosu'nu seslendirdiler.
Bu konçerto Arjantinli ustanın yeni Tango tarzının diğerlerine göre lirik yönü dikkati çeken bir eseri. 1985'de Belçika'nın Liège kentinde düzenlenen Beşinci Uluslararası Gitar Festivali'nde seslendirilmek üzere gitarist Cacho Tirao ve bandoneoncu Tina için yazmış. Orkestrayı, Liège Filarmoni'nin öncüsü Kübalı gitarist-besteci Leo Brouwer yönetmiş.
Eserin çıkışı dans edilmesine karşın özü itibariyle bir şarkı formu olan milonga havasında. Korad ve Salman, gitarın girişinden sonra başlattıkları diyalogu, milonganın yavaşca titreşen ritmiyle başarıyla sürdürdüler. Eserin tam bir Piazzola Yeni Tango vurgusu olan finali dinleyicinin yoğun alkışıyla karşılandı. Seslendirme, dinleyiciyi yüreğinden yakalayan bir duyarlılık ve güzellikteydi. İkili, sağlam bir uyum yakalamıştı. Keman sololarda başkemancı Nazlı Avcı'nın, viyolonsel soloda grup şefi Şansu Altınok'un ve piyanoda Serra Balkarlı'nın, başarılı etkinlikleri, eserin icra güzelliğini daha da arttırdı.
Korad-Salman ikilisi yoğun alkış ve “bravo” sesleri arasında yeniden sahneye gelerek bu kez Piazzola'nın “Tango'nun Tarihi” dizisinden Cafe 1930'u seslendirdiler. İkili o denli uyumlu ki, sanırım bu dizinin tamamını repertuarlarına alıp gelecekte talebin artacağını sandığım resitallerinin programına alacaklar.
Konser, Mariano Mores'in “ El Firulete” ve Horacio Salgan'ın “A Fuego Lento” başlıklı orkestra tangolarıyla tamamlandı. Bu eserlere Eskişehir tangocularından iki çift, dansederek görsellik kattılar. Orkestra üyelerinin, şef Ender Sakpınar yönetiminde bu eserleri kendilerinin de keyif alarak seslendirdikleri gözlendi.
Haftalar öncesinden konserin biletlerinin tükenmesi, Eskişehir'in Yılmaz Büyükerşen döneminde geçirdiği olumlu ve çokyönlü kültürel değişimin göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
1 Aralık 2017