Bir konser programında sadece iki eser yer alıyorsa, bilin ki bunlar süre bakımından uzunca eserlerdir. Hacettepe Senfoni Orkestrası'nın 20 Kasım 2019 akşamı konserinin programında da sadece iki eser yer alıyordu. Şef Hasan Niyazi Tura (d. 1982) yönetimindeki orkestra, önce günümüzün iyi çello solistlerinden, Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi Doç. Sinan Dizmen'e (d. 1973), Dimitri Şostakoviç'in (1906-1975) Op. 126 Sol Majör 2. Viyolonsel Konçertosu'nda eşlik etti.
Birincisinin bestelenmesiyle arasında 7 yıllık bir süre bulunan eser, bestecinin efsanevî çellist M. Rostropoviç'e ithaf ettiği ve onun da Şostakoviç'in 60. doğum gününde Moskova'da seslendirdiği, ilkine göre daha neşeli sayılabilecek 35-37 dakika uzunlukta bir konçertodur. Hayli ağır tempodaki birinci bölümü, ataka çalınan hızlıca iki bölüm izler.
Sinan Dizmen, çellistin sürekli aktif olduğu, vurmalı çalgılarla, özellikle ksilofonla karşılıklı diyaloga girdiği eserde başarılı bir etkinlik gösterdi. Orkestra ise az provanın getirdiği bir olmamışlık hissi uyandırıyordu. Bu izlenimi şef H. N. Tura'ya söylediğimde, “Bugün dün olmalıydı” diyerek en az bir günlük prova eksikliğini belirtmiş oldu.
Beş kişilik vurma çalgı, dört kişilik korno başta olmak üzere kalabalık çalgı gruplarının yer aldığı eser için, belli ki “takviye” müzisyenlerin toplanmasında güçlük çekilmişti. Vurma çalgı takımında Konservatuvarın “ortaokul”undan iki, liseden bir öğrenci de yer alıyordu. Konserin maskotu, vurmalılarda yer alan Miraç Ahmet Biçer'di.
Oturduğunda nota sehpasının tamamen arkasında kalıyor, ayağa kalktığında ise yüzü zor görünüyordu. Seslendirmede, hemen yanındaki lisans öğrencisi Doğa Berk Oktay'ın girişlerde yardımıyla, görevini güzelce yaptı.
İkinci eser ise ADK'nın kompozisyon bölümü öğretim görevlisi Burhan Önder'in (d. 1957) “Çeşitlemeler” başlıklı 50 dakika uzunluktaki senfonik eseriydi. Çeşitlemeler tek bölüm halinde seslendirilirken, orkestranın bu kez yeterli prova olanağı bulduğu anlaşılıyordu. Besteci, Anadolu halk müzikleri ve oyun havalarından yararlanarak, yaylıların serimleri üzerine üflemeli çalgıların, iki arpin ezgisel biçimde kendilerini gösterdikleri, uzunluğuna karşın dinleyicinin sıkılmadan içinde kalabileceği bir eser ortaya çıkarmıştı. Bazı çalgıların karşılıklı konuşmalarıyla tempo ve ritm bakımından geçişlere yol veriliyor, bazen makamsallık ağır basarken, bazı bölümlerde sürpriz caz tınıları karşımıza çıkıyordu. Besteci yaylılarda sıkça tel çekme ve tele vurma tekniklerini de kullanmış, yer yer mizahi yaklaşımlarda bulunmuş, eser içinde âdeta mini scherzolara yer vermişti. Bazı bölümler ise film müziği havasındaydı.
İlkseslendirmesinde, eserin iyi çalındığını düşünüyorum. Özellikle hem tahta, hem bakır üflemeli çalgıların kendilerini gösterdiği, bütüncül bir seslendirme oldu. Nitekim şef Tura'nın sahneye davet ettiği besteci de mutlu görünüyordu. Kendisine çiçeği de, ilk bölümün ortaokullu vurma çalgıcısı Ahmet Biçer sundu.
Fotoğraflardan iyi sonuç alabilmek için biraz önlerde oturuyordum. Çıkışta gördüm ki, Önder'in eserini dinlemek üzere, kendisinin kompozisyon hocası olan Muammer Sun, meslekdaşları Turgay Erdener, Ertuğrul Bayraktarkatal, İsmail Sezer, şef Rengim Gökmen gibi isimler de salondaymış. Binadan çıkışımızda Muammer Hoca, eski öğrencisine “Aferin”i verdikten sonra “Yaz, durmadan yaz” diye nasihatte bulunuyordu.
Bu arada insanî bir haber. Kasım ayı içinde beklenen bebeğin geldiğini, Hasan Niyazi Tura'ya sorup öğrendim. Ali Güven Tura'ya uzun, sağlıklı bir ömür, anne-babaya da kolaylıklar diliyorum. Kitlelere yeterince açık olmayan bir dünyanın kendi iç güzellikleri bunlar.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
20 Kasım 2019, Ankara