Hani gereğinden fazla aynı ilaçtan alınırsa, “doz aşımı” diyorlar. S. Rahmaninof'un “Pagani'nin Bir Teması Üzerine Varyasyonlar” başlıklı piyano ve orkestra için rapsodisisi de, benim için geçen hafta “doz aşımı” oldu. Bilkent'te genç, yetkin piyanist Emre Yavuz'dan dinledikten sonra, bu kez anıtsal piyanist İdil Biret'in Sochi'deki festival seslendirmesini sıcağı sıcağına bir Rus kanalının videosundan izledim:
http://www.sanattanyansimalar.com/video-detay/idil-biretin-sochi-festivali-konseri/49/
(Videoda 9.55'-38.45' arası İdil Biret'in konseridir)
28 Şubat 2019 akşamı da Gökhan Aybulus (d.1982) eseri şef Antonio Pirolli yönetimindeki CSO eşliğinde seslendirdi.
Rus bestecilerin, hele Rahmaninof'un eserleri Gökhan için peynir-ekmek gibidir. Kendisi Moskova Çaykovski Konservatuvarı mezunu ilk Türk piyanist olduğu için, özellikle Rus besteciler konusunda uzmanlaşmıştır. Zaten yeteneği üstündür, eserleri çok çabuk öğrenir. Nasıl İdil Biret bir dönem yurt dışındaki orkestralar için “can simidi” olup, hastalanan bir başka piyanistin çalacağı eseri, orkestraya eser değiştirtmeden gidip çaldıysa, Gökhan da benzer yeteneklere sahiptir. Paganini'nin 24. kaprisi üzerine yazılmış çeşitlemelerden oluşan, Rahmaninof'un yazdığı son büyük piyanolu eserde de kendini gösterdi, bis olarak da bestecinin en çok istenen Op. 3 dizisinden, hâtta sağlığında konserlerindeki sürekli talep nedeniyle “Keşke yazmaz olaydım” dediği Prelüd'ü seslendirdi. Büyük alkışı toparlayıp gitti. Halen Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde doçent ünvanıyla öğretim üyesi olan Gökhan için, çevre illerden derse gidip gelenler olduğunu biliyorum.
Konserdeki büyük eser, İngiliz besteci Sir Ralph Vaughan Williams'ın (1872-1958) solo viyola, koro ve orkestra için Flos Campi başlıklı eseriydi. “Sir” yazdığıma bakmayın, benim gönlümden koptu, yoksa Kraliçe bu büyük besteciye nedense Sir unvanını vermemiş. Demek ki orada da, zamanında bizdeki Devlet Sanatçılığı ünvanlarında olduğu gibi, es geçilenler olabiliyor!
Nedense, bizim orkestralar için ön sırada Alman, Rus ve Fransız besteciler vardır. İngiliz besteciler ihmal edilmektedir. Oysa çok önemli, dinlenesi eserler vardır İngilizlerin dağarında. Flos Campi de bunlar arasında yer alan ilginç bir eser. Canlı olarak ben de ilk kez dinledim, zaten bu bir Ankara, belki de Türkiye prömiyeriydi. Aile geleneği olarak iyi bir viyola solisti ve pedagogu olan Ali Başeğmezler (d.1980), girişteki solo, ve finaldeki sürdinli solosunda bal kıvamında bir tınıyla kulağımıza ve “gönüllerimize” dokundu. (Tabii bugünlerde moda olan gönül değil bu). İyi bir solist ve oda müzisyeni olarak Avrupa'da hayli etkinlik gösteren Ali Başeğmezler, yurda döndükten sonra, nedense Orkestra Akademik Başkent dışında yeterince kıymetini bilen olmadı. Şimdi BİFO'da da çalıyor ama ben onu icracılığının yanı sıra Ankara Devlet Konservatuvarı gibi köklü bir kurumda hoca olarak da görmek isterdim.
Ali, seslendirme sonucu kendisine sunulan çiçeği, orkestranın viyola grup şefi Artemis sis Balkız'a sundu. Eh viyolacılar birbirini kollar, üstelik 28 Şubat Artemis'in doğum günüydü, kutlu olsun. İyi ki 28 Şubat'ta doğmuş, ya 29 Şubat olsaydı? O zaman doğum gününü dört yılda bir kutlayabilecekti!
Esere koro olarak, şef Çiğdem Aytepe'nin hazırladığı, kendisinin de bizzat içinde yer alarak söylediği Saygun Filarmoni Korosu katıldı. 2014'de Aytepe ile Atilla Çağdaş Değer'in kurduğu ve bu işe gönül vermişlerin katılımıyla süreklilik kazanan SFK, orkestralar için yoğun bir repertuar ve programı bulunan Devlet Çoksesli Korosu'na seçenek oluşturdu. Bu korodan BSO ve CSO ile OAB yararlanıyor zaman zaman. Hâtta bu eseri geçtiğimiz yıl Orhun Orhon şefliğinde AGSO ile seslendireceklerdi Ankara Festivali'nde ancak festival AGSO'yu çıkarınca, proje de öylece kalmıştı.
Eserin koro partilerinin sözsüz vokal olması, prozodi ve anlaşılırlık bakımından önemli bir avantajdı. Buna karşın partiler zordu, koro ise iyi hazırlanmıştı, iyi şef Antonio Pirolli yönetiminde güzel bir seslendirme oldu. Konusu aşktan alan, eski Latince bir metinden bulunarak kullanılmış olan eserin başlığı “Kır Çiçeği” anlamına geliyor. Birbirine bağlı altı bölümden oluşan eserin iyi anlaşılması için her bölümün başına besteci tarafından sözler Latince ve İngilizce olarak yazılmış. Metnin sahibi belli değil ama “ayak fetişisti” olma ihtimali yüksek. Çünkü bölümlerden birinin sözlerinde “Bu ne güzel ayakkabılı ayaklar, ey Prens'in kadını” cümlesini görüyoruz!
1925' de ilk seslendirilişi Sir Henry Wood yönetimindeki Kraliçenin Salonu Orkestrası, Kraliyet Koleji Korosu ve ünlü viyolacı Lionel Tertis tarafından yapılmış bu eser, CSO ve SFK repertuarlarına bir kazanım oldu.
Konserin açılış eseri de Amerikalı besteci Samuel Barber'ın Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'nün üçüncü bölümünden yaylı orkestraya genişletilmiş, tanınmış hüzünlü eseri Adagio idi.
***
Konser sırasında öğrendiğim bir üzücü haber, CSO'nun eski 1. Şeflerinden Fransız müzisyen Jean Perrison'un (1924-2019) 22 Şubat'ta vefat ettiği oldu. 1972-76 yılları arasında CSO'nun başında bulunan Perrison, başta Ulvi Cemal Erkin olmak üzere pek çok Türk bestecisinin eserlerinin de ilk veya ikinci seslendirmelerini yapmıştı. Son görevi Nantes Operası müzik yönetmenliğiydi. Türkiye'deki dostlarını hiç unutmadı, temasını kesmedi. 95 yaşında eceliyle öldü, toprağı bol olsun.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
01.03.2019, Ankara