Siyaset ve kültür-sanat terminolojisine “yerli ve millî” betimlemesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından özenle yerleştirildi ve sıklıkla kullanılıyor. Geçtiğimiz Mart başında yapılan 3. Milli Kültür Şurası'nda da bu kavram değişik komisyonlardaki konuşmacılar tarafından, yanına “geleneksel” de eklenerek sıklıkla kullanıldı.
Bakalım Türk Dil Kurumu güncel sözlüğü, herkesin başka anlam algıladığı “millî” sözcüğü hakkında ne diyor?
sıfat, Milletle ilgili, millete özgü, ulusal.
Peki, ya yerel için hangi tanımı getiriyor?
sıfat, Yöresel.
Millî derken son “i” harfinin üzerine uzatma-inceltme işareti olan şapkayı özellikle koyuyorum ki, dere ağızlarında biriken ince kum anlamı gelen “mil” ile karışmasın.
Cumhuriyetimizin anlayışıyla bakıldığında ülkemizde “köken” değil “vatandaşlık bağıyla” birbirine ve devletine bağlı tek bir ulus bulunuyor.
Yerele, yâni yöresele gelince karşımıza kültürün kapsamı içinde bulunan tüm alanlarda olağanüstü bir çeşitlilik, renklilik çıkıyor. Doğu Karadeniz'in, Kelt'ler tarafından İskoçya'ya kadar götürülen gaydanın atası yöresel çalgı “tulum”dan, Orta Anadolu'nun tiz kavalı “sipsi”ye, yörelere göre tip ve tel sayısı değişerek farklı isimler alan “bağlama”ya, tüm Anadolu'ya mal olmuş ama Doğu bölgesinin vazgeçilmezi “davul-zurna”ya pek çok yerel çalgı, aslında yöresellikten ulusallığa taşınmıştır. Taa Orta Asya'daki “tuğ takımları”nın temeli olan askı davul, günümüzde de “ulusal kültür”ün vazgeçilmezlerinden biri değil midir?
Nerede, nasıl ve hangi amaçla kullandığınıza bağlı olarak bazen içiçe değerlendirilebilecek, bazen de birbiriyle çelişen bu iki kavram, sanat ve müzik alanında, sanki günümüze kadar hiç dikkate alınmamış, ulusal ve yöreselden hareketle evrensele ulaşan, hem ulusun, hem de yabancı ulusların bireylerinin ilgiyle dinlediği-izlediği yapıtlar ortaya çıkarılmamış gibi bir hava yaratılıyor. 3. Milli Kültür Şurası'nda oluşturulan başta şemsiye olarak değerlendirilebilecek “Kültür Komisyonu” olmak üzere, komisyonların maddeler halinde sıralanmış sonuç raporları, bu anlamsız yok saymanın çeşitli örnekleriyle dolu.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, “Girizgâh” başlıklı sonuç raporu sunuş ve şura kapanış konuşmasında şöyle dedi: “ Türkiye’nin zengin kültürel birikimini daha da zenginleştirmek ve yeni kültür politikalarına yön vermek üzere gerçekleştirdiğimiz 3. Millî Kültür Şûrası önümüze son derece ufuk açıcı bir yol haritası koymuştur. Şûranın açtığı ve genişlettiği bu yolu, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak özenle takip edeceğiz. Şûra esnasında komisyonlarda dile getirilen, kayıt ve raporlara giren her teklifin, her fikrin, her eleştiri, uyarı ve önerinin bizim için değerli olduğunu bir kez daha ifade ediyorum… Şûrada ortaya çıkan hiçbir cümleyi, hiçbir fikri ve öneriyi zayi etmeden hayata geçirmek için tam bir fikr-i takip içinde olacağız.”
Bunu bir “taahhüt” olarak kabul edersek, öneri ve uyarılara baktığımızda ortaya nasıl bir “kültür çorbası”nın çıkacağını düşünmek bile zor. Çünkü Sayın Bakan'ın “zâyi etmeden hayata geçirmek” sözü verdiği pek çok madde arasında teori ve pratik açısından olağanüstü çelişkiler var. Ama niyet bunlardan sadece esas yapılmak istenene kılıf oluşturacakların “fikr-i takip”ini uygulamaksa, kültür yaşamımızı “sıfırdan yeniden din ve gelenek ağırlıklı tasarımlama” gibi bir tehlike bekliyor demektir.
“Dünyanın İyiliği İçin Türkiye” önerisi vecize olarak kabul edilirken bunun yanına “Türkiye'nin İyiliği İçin Dünya”nın eklenmemesi hem büyük bir eksiklik, hem de şurada kabul edildiği ve fikr-i takibinin yapılacağı belirtilen pek çok maddeyle çelişen bir durumdur.
Şura'nın tüm komisyon raporları incelendiğinde, bugüne kadar yapılmış olanlar, sanki “sıfırdan başlanıp” yeni yapılmalıymış, yapılacakmış gibi anlatımlarla ortaya konuluyor. “Çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşma sürecindeki kazanımlar yok farzedilip, yeni bir “medenîleşme” öngörülüyor.
Atatürk'ün aşağıya aldığım sözü doğrultusunda müzik alanında yaşama geçirilmiş nice proje, bestelenmiş, sahnelenmiş nice yapıt var:
“Ulusal; ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce, modern müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal müziği yükselip, evrensel müzikte yerini alabilir.”
Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Ferit Tüzün, Muammer Sun, Özkan Manav, Hasan Uçarsu, Onur Türkmen, Fazıl Say hemen bir çırpıda akla geliveren, “Horon”dan “Sepetçioğlu”na, “Zeybek”ten “Halay”a evrensel müzik biçimleriyle halk havalarımızı Dünya'ya dinletmiş ve dinletmeyi sürdüren değerlerimiz. Daha niceleri var.
“Yerli ve millî”den, “gelenek”ten başka anlam çıkarmaya çalışan, israrla eleştirdiğimiz ve Batıcı-Alaturkacı kavgasını şimdi başka bir düzleme taşıyarak sürdürmek isteyenler, bir zahmet mevcut örneklerin CD'lerini sağlayıp, zor geliyorsa internette araştırıp dinleyiversinler.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
ANDANTE Dergisi'nin Nisan 2017 sayısında yayımlanmıştır.