Uluslararası keman solisti ve pedagog Cihat Aşkın, İtalya'daki depremi merkez üssüne sadece 50 kilometre mesafede yaşadı. Depreme kayıt çalışmaları için bulunduğu Narni kentinde kaldığı misafirhanede gece uykuda yakalanan Cihat Aşkın, 1999 İstanbul depremini de yaşamış biri olarak, İstanbul'la ilgili alınacak tedbirler konusunda “liyakatin önemi”ne dikkati çekti.
Cihat Aşkın, yaşadığı depremi, duygu ve düşüncelerini şöyle anlattı:
“24 Ağustos tarihinde İtalya'da meydana gelen deprem esnasında, en büyük yıkımı yaşayan depremin merkez üssü Amatrice'nin 50 km yakınındaki Narni kentinde bulunuyordum.
İtalyan meslektaşım flütçü Claudio Ferrarini ile Narni kentinde bulunan stüdyoda İtalyan kemancı ve besteci Bartolomeo Campagnoli'nin keman ve flüt için bestelemiş olduğu eserlerin DVD kaydı için çalışıyorduk. İlk gün kayıtları gerçekleştirdikten sonra stüdyoya ait olan misafirhanede kaldık.
Gece şiddetli bir sarsıntıyla uyandım. Kendimi bir anda kendi ülkemde sandım zira 1999 İstanbul depremini yaşamış biri olarak zihnim birdenbire o ana gitti. Fakat saniyeler içerisinde durumu idrak ederek hemen bir kiriş altına girdim. Çocukluğumuzdan öğrendiğimiz bir tedbir idi bu. Deprem çok şiddetli idi. 6.3 olduğunu sonradan öğrendiğim bu sarsıntıda öncelikle içinde bulunduğum durumu teşhis ederek kaçış yolları oluşturmaya başladım ve sonuçta binanın eski İtalyan tipi tahta kirişli taş ev olduğunu hatırlayınca en mantıklı çözümün yerimde kalmak olduğuna karar verdim. Bu tip evler esneme payına sahiptir. Yaklaşık 30 saniye boyunca devam eden sarsıntı sonucu görünür bir hasar olmadığını anlayınca kendimi bahçeye attım. Ancak insanoğlu rahatlığı seviyor olmalı ki, artçıları beklemeden tekrar odama döndüm ve döner dönmez ikinci büyük deprem geldi. Bu sarsıntı da şiddetli idi ancak daha kısa sürdü. Yaklaşık 20 saniye süren bu ikinci sarsıntı inanın saatler gibi geldi. Sabaha kadar bu şekilde yarı uyur yarı uyanık bekleyerek irili ufaklı tam 4 sarsıntı atlattık.
İstanbul depreminde olduğu gibi durumun endişe verici boyutlarda olduğu ilk bakışta anlaşılmadı. Ancak gün ışıdığında evdeki çatlakları gördükten sonra nasıl birşey geçirdiğimizi anladık. Çalıştığımız stüdyoda büyük çatlaklar oluşmuştu. Kaldığımız evin dış duvarında da ciddi bir çatlak vardı.
Allah beterinden koruduğu için şükrediyorum.
Ancak her depremde olduğu gibi meydana gelen can kayıpları çok üzücü. Can kaybı sayısının giderek arttığını görüyorum. Bu durumda can kayıpları için dua etmek ve hayata sarılarak şükretmek en doğru iş.
Fakat iş bununla bitmeden bizim deprem ülkesi olarak gerekli önlemleri alarak yaşamamız önemli. Herkes olası bir İstanbul depreminden bahsediyor. Bu durumda son zamanlarda artan liyakat tartışmalarına kulak vererek bilim insanlarının bu konudaki önerilerini dikkate almamız gerekiyor. Akıl bize bunu emrediyor. Herhalde aklımız ve inancımız arasında bir bağ kurabilmeyi öğrendiğimiz zaman doğru insan olabileceğiz. Allah hepimizi bu tür felaketlerden korusun.”