Anıtsal Piyanist İdil Biret'in 21 Kasım 2021 günü Süreyya Operası'nda düzenlenen 80. yaşgünü kutlamasında, Zeynep Oral'ın yaptığı konuşmanın tamamını Sanattan Yansımalar olarak siz değerli okurlarımıza sunuyoruz:
***
Herkese Merhaba. Hoşgeldiniz… Ben, Zeynep Oral…
Burada gazeteci, yazar, yok PEN Derneği Başkanı diye değil; çok uzun yıllardır İdil Biret’i çok seven, ona çok saygı duran, onun arkadaşı olma şansını elde etmiş bir insan, bir dost olarak sözü alıyorum.
"İdil Biret Türkiye için ne ifade eder?" başlıklı bir konuşma yapmam istendi. Bu sorunun yanıtını çok iyi biliyorum. Kestirmeden yanıtlayabilirim ama izin verin biraz dolaylı anlatayım:
“Harika Çocuk” olarak dört yaşında başladığı yorumculuğu…
Bugüne dek sürdürdüğü kusursuz tekniği…
Sonsuz araştırmacılığı…
Olağanüstü belleği…
Çarpıcı muhteşem ustalığı…
Eşsiz duyarlılığı ve derin şiirselliğiyle….
İdil Biret , dünya çapında tanındı, bilindi, saygı gördü, sevildi ve alkışlandı.
Hocalığıyla nice gencin yolunu aydınlattı. Bu başarılarını harikulade üretkenliğiyle sayısız plak kaydıyla taçlandırdı. Bütün bu özellikler, onu sadece evrensel değil, elbet Türkiye için de, ülkemizin en önemli değerlerinden biri haline getirdi.
Yalnız, önemli bir değer derken… Sakın kasalarda gizlenen, /kolluk güçleri tarafından korunan, // üzerine titrenen, saraylarda, altın kafeslerde, fildişi kulelerde tutulan bir değerden söz ettiğimi sanmayın…
Hayır o, önce Bizden biri… Ne demek bu bizden biri olmak?
Onunla çok değişik koşullarda, çok farklı ortamlarda bir arada oldum.
Yurt içinde ve yurt dışında, dev salonlarda resital ya da konserlerde izledim Onu. Şırnak’ın İdil ilçesinde sahnesi olmayan salonda verdiği resitali de bilirim. Bursa’da , piyanoya pek benzemeyen akortsuz bir piyanoyu çalarken de dinledim… Müzik kulağı olanlar eyvah bu piyanoda nasıl çalacak diye kahrolurken, onun sakin sakin gülümseyip, üzülmeyin, çalarım diye onları yatıştırıyordu…
Bir kez Dolmabahçe Sarayında Prens Charles için verilen 15 kişilik bir yemekten sonra ricalar üzerine çalışını izledim, Prens bir elini alıp öbür elini bırakıyordu…
Saraylarda da ağırlandı, gecekondularda da… Bir kez yine bir Anadolu turnesinde, birlikteydik… Kömür madeni işçisinin resim de yaptığını öğrendik. Haydaa soluğu adamın evinde aldık.
Onu Ayvalık’ta AİMA’da ustalık sınıfında bir gencin yanlışını düzeltirken de izledim; evinde bir gence öğütler verirken de gördüm. Adeta sesiyle okşuyordu o gençleri… Onlarla birlikte soluk alıp veriyordu… Ve bunu en sıradan bir şeymiş gibi yapıyordu. …
Bir kez kasabadan hallice bir kentte, vali, kaymakan, müdürler, tüm bürokrasi ve eşleri resmi bir davetteyiz… Erkekler bir yanda ayakta sohbetteler, hanımlar çember halinde oturmuşuz. 20 hanım tek tek İdil’e ve bana nasılsınız efendim diye soruyor; idil her birini iyiyim efendim siz nasılsınız diye yanıt veriyordu. Ben üçüncüden sonra bir gülümsemeyle yetindim, o hayır yirmisine de tek tek yanıt verdi. Ama bu arada çaktırmadan koltuğun üzerinde ya da ceketinin altından Rahmaninof'un falanca konçertosunu çalıyordu…
Karşılıklı, hiç bilmediğim acaip otlar kaynatıp içtiğimiz sohbetlerimizde kimi zaman bir yandan bana bir şeyler anlatırken, bir yandan da ruhunun bambaşka dünyalarda , örneğin Chopin’in sonatları, Delacroix’nun resimleri arasında ya da kedisinin peşinde Moda sokaklarında gezindiğini hissederim…
Ve bu sohbetlerde sanki dünyanın en sıradan insanıdır. Rahat, güvenli, neşeli, kimi zaman komik, hep açık yürekli, söylediği anlaşılır, ayakları yere basan bir insan... Sanki bir dehadan çok , afacan bir okul arkadaşı...
Onun kadar egodan arınmış bir başka müzik kahramanı tanımadığımı söyleyebilirim.
BİZDEN BİRİ
En büyük başarılarını bile en sıradan olaymış gibi kabullenir. İnsana şaşkınlık veren alçakgönüllülüğü vardır. Dünyanın en şanlı şöhretli salonlarında saraylardaki konserlerini değil de , bir Anadolu kasabasında verdiği konseri unutmaz mesela...
Ama “Bizden olmaya” son bir örnek anlatmalıyım. … Yıllar önceydi… İstanbul trafiği malum… Arabada müzik dinliyorum. Beşiktaş… Karaköy arası.
Yandaki arabayı kullanan da bir hanım, camını indirip sordu:
-“Chopin mi?”
-Evet ….
-“Bizim İdil mi?
-Evet….
-Nasıl anladınız?
Hanım başladı anlatmaya..
-Bir yakınlığınız var mı, bizim İdil mi? diye sorduğunuza göre?
-Sadece dinleyiciyim ama İdil hepimizin İdili değil mi? Türk milletinin İdili...
OKUMA OBURU
İdil Biret Piyanoya başladığında 3, Paris’e gittiğinde 7 yaşındaydı ya:
Ona göre “Her çocuk harikadır. Ama bunu biz bilmiyoruz, fark edemiyoruz, ona bakarsanız o şanslıydı. Hepsi bu..
Çocuklukta ve sonrasında arkadaşlık kurmakta güçlük çekmedi. Konservatuardaki sınıf arkadaşları ondan on yaş büyüktü... Ama olsun.. Yalnızlık çekmedi çünkü çok küçük yaşlardan kendisine fantastik dünyalar yaratmıştı.
13'ünden sonra “Okuma Oburu” oldu. (Okuma oburu onun sözüdür. ) 16’sında ülke ülke dolaşıp konserler veriyordu. Okuma oburluğu kaçınılmazdı. Bana şöyle anlatmıştı: Müzikte hiçbir notanın kesin ifadesi yok. İfadeyi derinlerden sen bulup çıkaracaksın. Alman romantizmini bilmezsen, Brahms çalamazsın ki… Mallarmé’yi iyi bilirsen, Debussy’yi başka türlü çalarsın…
Bütün bu okudukları dünyasını, düş gücünü genişletti. Yoksa yalnız piyanoyla sınırlı kalmak acıklı olurdu.
FENOMEN
İdil Biret bir fenomen!
Müzik insanları onun için bu sözcüğü çok kullanır, ama daha çok yaptığı işle ilgili olarak virtüozitesi için, dehası için kullandılar. Bence insan olarak da bir fenomen.
Tanıdığım, kendisiyle, doğayla, dünyayla en barışık insandır. Bugün öteki gezegenlerde bildiğimiz ya da bilmediğimiz anlamlarda bir yaşam sürüyor olsa, orada yaşayanlarla ilk ilişki kuracak dünyalı, hiç kuşkunuz olmasın kesinlikle İdil biret olur!
Yeryüzüne müthiş bir merakla sarılır! İlgi alanına giren konular yalnız müzik, edebiyat ya da tüm sanatlar değildir... ilgi alanı, tıptan matematiğe, hukuktan simyaya, kimyadan felsefeye, matematikten doğa bilimlerine hiç mi hiç sınır tanımaz.
Hayatta çılgınca ya da “barbarca” şeyler yapar: Kafasının içinde 70 konçertoyla birlikte yaşamak gibi... Ezbere bildiği tek bir sayfayı 50 kere üst üste çalışmak gibi... Piyanoda her çaldığını ezbere öğrenmek gibi... Öğrendiği her şeyi, hiç unutmamak gibi...
Dinlemek için tıp, kimya kitapları okur; hangi ilaçta ne kadar kimyevi, ne kadar doğal madde var diye merak ettiğinden, bir oturuşta, telefon rehberinden farksız birkaç ciltlik ilaç fihristini hatmeder. Dört dilde dört kitabı ayni süreçte okur.
En şaşalı saraylardaki konserinde , semt pazarından üç kuruşa aldığı elbiseyi giymekten keyif alır...
En yoğun çalıştığı , zamanla yarıştığı sırada bile, yakında ilk konserini verecek genç piyaniste seve seve yardım eder...
Çılgınca şeylere kedilerle konuşmayı da eklemeliyim… Evet, O, kedilerle konuşur, onlarla bir güzel sohbet eder ve anlaşır...
Denize aşıktır. Uzun uzun yüzer. Kulaç atarken piyano çalmayı sürdürür.
Gündemi, hem Türkiye hem dünya gündemini çok yakından izler, bilir… ancak kendi işine odaklanmayı seçer. Güncel politikayla değil, tarihle ilgilenir. Tarihten alınacak çok ders olduğunu bilir.
İdil Biret, sinirlenmez, öfkelenmez... Bir kez soracak oldum: Bana şöyle dedi: “Beni sinirlendirmeye kalkan birinin mutlak bir sorunu var, ondan böyle yapıyor diye düşünürüm. Sinirleneceğime, onu anlamaya, sorununu çözmeye çalışırım...”
EN BÜYÜK ŞANSI
Burada bir noktanın altını çizmeliyim. Eğer “şans”tan söz edeceksek, İdil Biret in en büyük şansı yoldaşı, omuzdaşı eşi, Şefik Yüksel’dir. Sinirlenmek gibi, sorunları çözmek gibi, meselenin üzerine üzerine gidip engelleri aşmak gibi , projelerin gerçekleşmesini sağlamak gibi işlevleri evlendikleri 1976’dan beri Şefik Yüksel üstlenmektedir. Bu sayede İdil Biret müziğin derinliklerine daha daha daha odaklanabilmektedir. Bu nedenle hepimizden Şefik Yüksel’e koca bir teşekkür!.
İdil Biret için, Sinirlenmek , kavga, münakaşa, bunlar hep boşa harcanmış enerjidir. İnsan enerjisini daha iyi, daha yararlı şeylere kullanmalı. Onun bitmez tükenme enerjisi, pozitif enerji, olumlu enerjidir! Ve Mükemmelliğe adanmıştır.. Mükemmeliyetçilerin en önde gidenidir! Pozitif enerjisini , yaptığı işi en iyi yapmaya adamıştır. Nitekim sayısız müzik otoritesi bu yüzden onun önünde eğilmektedir!
İdil Biret denge insanıdır. Akılla yürek, mantıkla duyarlılık arasında dengeyi hep korur. Tüm duyarlığına, bütün o konserlerde, bütün o plak kayıtlarında tanık olursunuz. Yetenekle, bilgiyle, birikimle, çalışma azmiyle beslenmiş bir duyarlıktır bu. Ama bilinçli seçimler, mantığıyla yaptığı seçimler sonucunda oluşmuştur. Mantığını kullanmaktan hiç ama hiç vazgeçmez! Kendine bir hedef belirler ve o hedefe doğru bildiği yolda, bildiği gibi ilerler...
İdil Biret, Yaşamı muhteşem bir serüven olarak algılar. Yaşamın kaosunu , o kendi özgür ve bağımsız seçimleriyle bir düzene kor, denetler ve hedefine doğru ilerler...
Bu muhteşem serüvende önemli olan şimdiki andır, yaşanmakta olan an... Dün geçmiştir, doğrusuyla yanlışıyla geçip gitmiştir. Biz şimdiye bakalım! Şu an yaşıyoruz ya! Varız ya! Bu yetmez mi insana! Var olmak o kadar güzel ve muhteşemdir ki! Der… Yaşamda en güzel şey yaşamak, büyük bir senfoniye katılmak gibi…
CESUR, KORKUSUZ...
Arkadaşım İdil Biret bu özelliklerin yanı sıra, çok cesur, korkusuz bir müzik kahramanıdır. Topkapı Sarayının bahçesinde bir konser sonrasında orada içki içiyorlar diye yobazların saldırısına uğradığında da hiç korkmamış, sükunetini bozmamıştı.
Birkaç ay önce geçirdiği önemli rahatsızlıktan sonra da, heyecanını yitirmedi ve ayni coşkuyla çalışmalarını sürdürmeye başladı. Ona daha geçenlerde 80 Yaş nasıl bir duygu diye sorduğumda da yanıtı tam İdil Biret yiğitliğindeydi:
“80 Yaş nedir ki ? 4 Kere 20” deyiverdi!
İdil Biret’in hayatta sevmediği şey, insanların kendilerini fazlasıyla ciddiye almalarıdır. Bunu aklı almaz, hatta gülünç bulur.
Çünkü…. Çünkü şu koskoca kainatta, kozmosta, insanın yeri belli! Minicik bir zerre bile değil.. Ve bunun bilincinde olan İdil Biret “Bu durumda insan kendini nasıl önemseyebilir, nasıl bunca ciddiye alabilir! “ diye şaşar durur, şaşar durur…
İşte bütün bu saydığım özellikler, İdil Biret’i yeryüzünün en özgün, en özgür, en bağımsız insanı kılar.
Artık baştaki sorumun yanıtını verebilirim:
"İdil Biret Türkiye için ne ifade eder?"
İdil Biret Türkiye’nin, ülkemin aydınlık yüzüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Muassır Medeniyet” diye tanımladığı evrensel ve çağdaş değerler hiyerarşisinde, en önemli adımları atan öncülerden biridir.
O bir Cumhuriyet Kızıdır. Cumhuriyet devrimlerinin, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ona sağladığı olanağı onun kadar değerlendirmiş bir başkasını bilmiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı süregelen ileri – geri kavgasında; aydınlık- karanlık mücadelesinde uzun yıllar yaptığının en iyisini yaparak en önde koşan ve ipi göğüsleyendir.
İdil Biret , Türkiye’nin aydınlık yüzünü, tüm dünyaya yansıtan, yayan isimdir. Yarın öbür gün , Türkiye’yi yönetenlerin kimileri unutulup gidecek ama İdil Biret adı hep var olacak.
"İdil Biret Türkiye için ne mi ifade eder?" Gençlerin geleceklerini kurmak için bir an önce kaçmaya çalıştıkları bu ülkede, bir deniz feneri işlevi görür. Kendini müziğe adamış olanlara , adayacak olanlara yol gösterir, yollarına ışık tutar. Geçmişin dehası olmanın ötesinde geleceğin de umududur. .
En karamsar gününüzde İdil Biret’in internet sitesine girin hakkında yazılanları okuyun ya da 150 kaydından , plaklarından birini dinleyin, gününüz aydınlanır, içiniz ısınır. Daha güzel, daha iyi , daha doğru bir insan olursunuz. ... Bırakın bu ülkenin insanı olmaktan , “dünyalı” olmaktan, tat alırsınız!
Ve bir de bakarsınız , siz de inanırsınız: Yaşamda en güzel şey yaşamak, büyük bir senfoniye katılmak gibi… dersiniz.
4 Yaşından beri dünyamızı aydınlatan, zenginleştiren; ustalığı, araştırmaları ve hocalığıyla gençlere yol gösteren; yorumculuğunu yüzlerce kayıtla taçlandıran İdil Biret’e , “İyi ki doğdun!” diyerek teşekkür ediyor, önünde sevgiyle saygıyla eğiliyorum.