Çoğu insan, hayatında en az bir kere bir klasik müzik konserinde bulunmuş ve konserin akışını, orkestranın ve orkestra şefinin sahne alışını, kopan alkışlar altında konserin bitiş coşkusunu yaşamıştır. Çoğu zaman dinleyiciler; bu müzisyenler kimlerdir, nasıl bir araya gelmektedirler, kim tarafından seçilmektedirler ve geçimlerini nasıl sağlamaktalardır diye sormaktadır.
Bu yazının sahibi de müzik kariyerine bir orkestrada müzisyen olarak başlamıştır ve kendisine de Viyana Müzik Derneği’nde (Wiener Musikverein) gerçekleşen bir konser sonrası dinleyicilerden biri tarafından yöneltilmiş “Ana meslek olarak ne yapıyorsunuz?” sorusunu daha dün gibi hatırlamaktadır.
O günden bu yana neredeyse 40 yıl geçti ve fark ettim ki, biz orkestra müzisyenleri toplum tarafından diğer müzisyenlere oranla daha çok çalışan ve bir araya gelip müzik yapmayı seven insanlar olarak algılanmaktayız. Çoğu insan, bizlerin müziği sadece eğlence için yaptığımızı ve yanı sıra ekmeğimizi kazanmak için ayrı bir meslek icra ettiğimizi düşünüyor.
SON 20-30 YILDIR ORKESTRALARA KADINLAR DA BAŞVURABİLİYOR
“Nasıl orkestra müzisyeni olunur?”a gelmeden önce önemli olduğunu düşündüğüm ve tarihsel bir anlamı olan ‘orkestrada kadın müzisyen olmak’ konusuna değinmek istiyorum.
Bugün, yani 2020 yılında, mazide kalmış bir konu üzerine yazıyorum hissiyatı var içimde. Ancak gerçek şudur ki, Avusturya özelinde kadınlar -orkestradan orkestraya farklı olmak üzere- 20 ila 30 yıldır orkestralara başvurularda bulunabiliyorlar. Bugün baktığımız zaman orkestraların potansiyellerinin yüzde 50’sini kullanmamaları absürt gelecektir. Her ne kadar o dönemler Yüksek Müzik Okulu’nda ders veren profesörlerin sınıfları kadın öğrenci ile dolu olsa da, kadınlar orkestrada pek istenmiyordu! Ne mutlu ki günümüzde bu durum değişmiştir ve tartışma konusu olmaktan tamamen çıkmıştır.
Günümüzde birçok kadın orkestra şefi mevcuttur. Viyana Senfoni Orkestrası’na bile uzun yıllardır kadın orkestra şefleri konuk olarak dâhil olmaktadır.
Benim gözümde yıllar içerisinde değişen bir diğer konu ise, günümüzde çoğu müzisyenin, ama özellikle yaylı çalgılar öğrenenlerin, öğrenimlerinin başından itibaren bir orkestra kariyerine konsantre olmalarıdır. Benim zamanımda genelde müzisyenler solo veya oda müziği eğitimi alırlardı. Arka planda “yeterince iyi olmama durumumda hala bir orkestra müzisyeni olabilirim” düşüncesi vardı. Ancak bu düşünceyle günümüzde -yazının devamında da okuyacağınız gibi- başarılı olma imkânı yoktur.
BAŞVURU SAYISI ÜÇ HANELİ SAYILARA ULAŞTI
Hemen hemen her orkestra kariyeri, seçme (sınav) konserini kazanmaktan geçer. Geçmişten günümüze bu hususta da büyük değişikler oldu. Geçmişte ilk etapta ulusal bir şekilde duyurulan seçmeler istenilen müzisyenlerin ülke içinde bulunamaması durumunda uluslararası arenaya taşınırdı. Günümüzde ise, müzisyenlerin seçildiği neredeyse bütün konserler uluslararası alanda da duyurulmaktadır. Bu hususta hızlı iletişimin (internet) büyük bir rolü olmuştur.
40 yıl önce genelde 20 ila 30 arası başvuru yapılırken, günümüzde enstrümanına göre orkestralara 300’e kadar ulaşan başvurular gelmektedir. Tahmin edileceği üzere 300 müzisyenin hepsini seçme konserine davet etmek çok zaman alacağı için imkansızdır. Bu nedenle elemelere, müzisyenlerin yazılı başvurulardaki belirttikleri nitelikleri göz önüne alınarak başlanmaktadır.
Bu ilk elemeden sonra genellikle 60 ila 70 arası aday görüşmeye çağrılmaktadır. Bu adayların içerisinden de en fazla 40’ı ön seçme konserine davet edilir. Ön seçme konserinde ise jüri sadece ilan edilen enstrüman grubundaki üyelerden oluşmaktadır. Bu seçme konserini genelde 2 ila 4 müzisyen başarıyla tamamlar ve bir sonraki gün gerçekleşecek olan ‘Ana Seçme Konseri’ne katılmaya hak kazanırlar.
Bu seçme konseri, hak kazanan müzisyenler ile birkaç turda gerçekleşir. Herkese eşit şans sağlamak için ilk tur her daim bir paravanın arkasında anonim şekilde gerçekleşir.
Ana seçme konserini kazanan şanslı müzisyen, sonrasında orkestra içerisinde bir yıllık deneme süresine başlar. Bu deneme yılının sonunda ilk olarak bağlı olduğu enstrüman grubunun üyeleri, sonrasında ise diğer orkestra üyeleri oy vermektedir. Enstrüman grubunun üyelerinin bir veto hakkı bulunmaktadır. Bunun sebebi ise müzik gibi hassas bir alanda teknik becerinin yanı sıra uyumsal bir atmosferin de oluşması önemidir. Bir orkestrada kimyası uyuşmayan ya da yine enstrüman grubu tarafından istenmeyen bir müzisyenin o gruba dayatılması beklenilen verimi düşürecek, grup başarısını zora sokacaktır.
Bu kapsamda müzisyenin bağlı bulunduğu enstrüman grubunun pozitif oy vermesinden sonra diğer orkestra üyeleri de yeni elemana oy vermektedirler. Pozitif bir çoğunluğun oluştuğu oylama sonrasında orkestra müzisyeni süresiz bir iş sözleşmesine sahip olmaktadır.
Orkestra müzisyeni olarak sonrasında diğer mesleklerde olduğu gibi aylık maaş alıyoruz. Çalışma saatlerimiz de provalarımıza, konserlerimize, turnelerimize vs. göre belirleniyor.
Kerschbaum ve Viyana Players
KLASİK BİR ORKESTRA DESTEKSİZ AYAKTA KALAMAZ
Orkestraların belirli bir kurulumu vardır. Bazı orkestralar daha küçüktür ve yaklaşık 70 kişilik bir kapasiteleri vardır. Bizim Viyana Senfoni Orkestrası olarak 127 müzisyenlik kapasitemiz var. Konser tercihine göre bu rakamlar değişmektedir. Eğer bir pozisyon bir kere dolarsa, emekliliğe kadar o enstrüman için yeni bir yer açılmaz. Grupların büyüklüğüne göre bu durum değişmektedir. (Örneğin 20 üye 1. Keman ve 2 üye 1. Trompet.)
Viyana’da, müzisyenlerin sabit kadroya sahip olduğu 7 tane profesyonel orkestra mevcuttur. Profesyonel orkestraların yanı sıra oda orkestrası olarak organize olan ve müzisyenlerin gerekmesi durumunda işe alınıp ücretlerinin ödendiği özel orkestralar vardır. Benim yönettiğim Vienna Classical Players böyle bir orkestradır.
Şimdi de para konusuna gelelim! Hala bazı insanlar müziğin, örneğin tenis oynamak gibi bir hobi olduğunu ve bu yüzden de bunun için bir şey ödenmemesi gerektiğini düşünüyor. Ancak profesyonel seviyede – yüksek lisans eğitimin tamamlanması 6 ila 8 yıl sürmektedir – bu mümkün değildir.
Orkestralar büyük bir emeğe ve insan kapasitesine dayanan sanatsal oluşumlardır. Orkestralar (CD ve DVD’leri saymazsak) depolanabilir bir ürünün aksine, kültür üretmektedir. Klasik bir orkestranın hibeler ve sponsorluklar ile desteklenmemesi durumunda ayakta kalması imkânsızdır. Bu destekler olmasa, biletleri astronomik yükseklikte fiyatlara satmamız gerekmektedir.
Günümüzde ve özelikle pandemi/Covid-19 döneminde çoğu bölge, şirket vs. müziğin ekonomik açıdan bir götürü olduğunu fark etti. Ancak üniversitelerin ve çeşitli bilim kuruluşlarının araştırmaları göstermektedir ki, müzikle ve sanatla içli dışlı olan kültür seviyesi yüksek ülkelerde toplum daha dingin, daha az agresiftir. Yani bir ülkede sanatın değer kaybetmesi toplumsal ve psikolojik bir çöküntüyü de beraberinde getirmektedir.
Ben orkestra müzisyeni olmaktan hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Duymayacağım…
MARTIN KERSCHBAUM
(Orkestra Şefi , Univ. Prof. Mag.)
(Çeviri: Emre Er)
MARTIN KERSCHBAUM KİMDİR?
1961 yılında Tirol eyaletine bağlı St. Johann’da doğmuştur. 1983 yılından bu yana Viyana Senfoni Orkestrasın bir üyesidir. 1985 yılından bu yana Graz Sanat Üniversitesi’nde ders vermektedir. 2000 yılından bu yana da uluslararası çapta tanınmış bir orkestra şefi olarak çalışmaktadır.
Kaynak: Tunadergi.com