Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın sezon kapanış konserinde çok sayıda orkestra üyesinin Fazıl Say'ı protesto ederek İstanbul Senfonisi'nin prova ve seslendirmesine katılmaması, konserin başta Orkestra Akademik Başkent olmak üzere orkestra dışından müzisyenlerin takviye olarak katılımlarıyla yapılabilmesinden sonra, uluslararası besteci-piyanistimiz Fazıl Say, cso üyelerine bir açık mektup yayımladı. Say, son zamanlarda yaptığı “sistem değişmeli” eleştirilerinin temelinde neler yattığını da açıklayarak, “1990-2014 arası çeyrek asırlık dönem, CSO ile toplam 5 kere buluşmuşuz, bunun sebebi bakanlığın ayırdığı proje ve solist bütçelerinin komikliğidir, hiç bir şekilde evrensel standartlara uymayan bu fiyatlandırmalar ile kurumunuz dünyadan da uzak kalır, Fazıl Say’dan da, herkesten de...” dedi. Say, bu görüşünü “Son 30 yılda beraber müzik yapma işlevimiz evrensel standartlarda normal olarak yürüseydi, beraber neler yapardık neler.. Dünyanın her yerine götürürdüm orkestrayı, Türkiye'deki kitlelerle buluşmama ortak ederdim, net söylüyorum; orkestra müzisyenlerinin yıllık bütçeleri de çok artardı, CD üretimleri, moralleri her şeyi artardı, extra ve doğru işlerle...” diyerek tamamladı.
Fazıl Say'ın 3 Haziran 2019 günü yayımladığı açık mektup şöyle:
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası üyelerine mektup ve açıklama;
Sevgili dostlar;
Hayatımın son 3-4 yılı hem Annemin (rahmetli Gürgün Say Özsoyeller) hem Babamın (Ahmet Say) çok ağır hastalıkları ile bir yandan mücadele ederken,ve yılda 120 konsere koşuşturup, yurt dışında çocuk (Kumru) okutup, her yıl 70/80 şehirde projeler yetiştirip, her gün 14 saat çalışmaya varan bir yoğunluktayken, her konuyu en iyi şekilde dile getiremiyor olabilirim.
Bu konuda anlayış bekliyorum.
Geçen haftaki konserde, İstanbul Senfonisi eserini ve Fazıl Say’ı protesto ederek konsere katılmayan sanatçıların sayısı 40, Orkestranın toplam kadrosu 65. Yani çok büyük bölümü çalmamış, benim için üzücüdür, ve kabullenmem gerekir.
Size şaşıracağınız bir şey söyleyeyim; katılmayanları da haklı buluyorum.
Haklı bulmakla beraber şu yanlış anlamayı da bir türlü önleyemedim.
Benim eleştirilerim “kurumlar” adı altında, 40-50 kurumu kastediyor, sadece CSO'yu değil. Bursa’da, Adana’da, Samsun’daki kurumların da bin çeşit derdi var, dışardan bakanlar her kurumu da tek tek ayrı ayrı merceğe alamaz..
Şimdi; size nacizane açıklamamı yapmak zorunda hissettim.
Okursanız ne alâ, okumazsanız da sağlık olsun..
Niye bunları yazdığım konusu;
Benim derdim 30 yıllık;
Ben bir besteci ve piyanist olarak, sanatımı, bu demir örgülerle kaplı sistemden onyıllarca geçiremedim,
CSO dinleyicisi ile müzisyenliğimin son 30 yıllık yükselişime Ankaralı CSO dinleyici kitlesini bir türlü ortak edemedim , bu yanlış sistemler yüzünden...
Doğduğum şehir ve beni büyüten orkestra olduğu için de bu durum benim gönlümde haliyle yaralayıcı oldu .
Son bir kaç yıldır da bu eleştirileri yapmak zorunda olduğum için ben de mutlu değilim.
Bu sürtüşmenin sebebi; Sansür, kınama, programdan çıkarılma , davalar gibi hiç normal olmayan, hiç bir ülkede olmayan çetrefil durumlarla karşılaştım, bana ve sanatıma net şekilde haksızlık yapıldı, bununla tek başıma mücadele etmek zorunda kaldım, güçlü sosyal medya ağımı da yegâne silahım olarak kullanıp, bu zor durumda en azından kamuoyunu haberdar edip medet umdum.. Başka ne yapabilirdim bilmiyorum, ya da yapmasaydım ne olurdu bilmiyorum, ama zaten önemli değil, böyle yaşandı, ve bizi ayırdılar, biz de birbirimizden beklentileri bulamadık, motivasyonu bulamadık ve malesef bizi birbirimize düşman ettiler..
Öncesine de bir çift sözüm var;
1990-2014 arası çeyrek asırlık dönem, CSO ile toplam 5 kere buluşmuşuz, bunun sebebi bakanlığın ayırdığı proje ve solist bütçelerinin komikliğidir, hiç bir şekilde evrensel standartlara uymayan bu fiyatlandırmalar ile kurumunuz dünyadan da uzak kalır, Fazıl Say’dan da, herkesten de...
Bu ciddi bir engeldi bunu aşmak için çok uğraştım ama başaramadım.. Dünyanın en meşhur 100 orkestrasının hepsiyle, en az 20-30 kere buluştum, Ankara’da ise durum bu, bu tuhaflığı ben de hazmedemedim..
***
Ama zaman ve yıllar da geçti gitti, 50 yaşımıza geldik, bakın; son 30 yılda beraber müzik yapma işlevimiz evrensel standartlarda normal olarak yürüseydi, beraber neler yapardık neler.. Dünyanın her yerine götürürdüm orkestrayı, Türkiye'deki kitlelerle buluşmama ortak ederdim, net söylüyorum; orkestra müzisyenlerinin yıllık bütçeleri de çok artardı, CD üretimleri, moralleri her şeyi artardı, extra ve doğru işlerle..
Fakat heyhat;
Bunlar olacağına bu travmaların içine düşüldü.. İşlevsizlik kazandı..
Yazık oldu ömrümüzün yarısına...
***
Şimdi: bundan sonra kalan yolda ne olacak?
Buna böyle devam edip etmemek sizin kararınız olacak..
Bari kalan yıllarda kavgalı olunacağına dost olunsun.
***
İstanbul Senfonisini aslında imkansız bir durumda yine de ısrar edip, seslendirilmesine çabalayan, Rengim (Gökmen, CSO 1. Şefi), Altan (Kalmukoğlu, CSO Müdürü) ve tüm emeği geçenlere tekrar teşekkür ederim.
Bu anormal şartları yaratmayalım isterim.
Türkiye’nin bizden beklentisi, beraber güzel şeyler yapmamızdır, başka hiç bir şey kabul edilemez.
Bunun tersi için uğraşacaksak, halkı hayal kırıklığına uğratırız ve halk ki, size maaşınızı alın teriyle vergisiyle ödeyendir, Fazıl Say’ı da besleyendir, haksızlığa uğramış hisseder. Bu yanlıştan vazgeçelim artık derim.
Dediğim gibi, konsere katılmayan 40 üyeye kızmıyorum. Anlıyorum.
Ama onlar da beni anlasın istiyorum.
Sevgiler saygılar
Fazıl
(Not: Parantez içindeki ad ve soyadları, konulara yabancı olan okuyucunun kimlerin kastedildiğini anlayabilmeleri için SANATTAN YANSIMALAR tarafından konulmuştur)