“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
34
OSMANLI ASKERİ NİSA HANIM’I ERMENİ SANIYOR
Kafkas İslâm Ordusu Derbent’e girince, şehrin ileri gelenlerinden -artık hayatta olmayan- General Arablinski’nin konağının geniş avlusu, çeşmede atlarını sulamaları için Osmanlı askerlerine açık tutulmuş. Askerler avluda Nisa Hanım’ı görünce seyisle aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: “Avluda bir Ermeni kızı dolaşıyor.”“Hayır; o General’in torunu…”“Müslüman değil mi?”“Müslüman.”“Niye başı açık? O Ermeni!” diye tutturmuş askerler. Bunun üzerine, seyis telâşla Nisa Hanım’ın babaannesi Ana Hanım’ın yanına çıkmış: “Ne olur, küçük hanımlara söyleyin: başlarını örtsünler; onları Ermeni sanıyorlar!” diye yalvarmış.Sovyet ressam Nikolay Tolkunov'un fırçasından Dağıstan'da bir vadi.
“KENDİNE HAYRI OLMAYAN OSMANLI” UYARISIOsmanlı ordusu kendisine direnen Beyaz Ordu’yu da, Bolşevikleri de püskürterek Kafkasya’da ilerlemeyi sürdürür. 5. Kafkas Fırkası, Biçirahof’u Derbent’ten atmakla kalmaz; kuzeyde Petrovsk’a (Mahaçkala’ya) kadar gider.Bu sırada Biçirahof’tan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Devlet ve Hükümet Başkanı Çermoyev’e bir mektup gelir. Biçirahof, bu mektubu kendisinden Petrovsk’u (Mahaçkala’yı) boşaltmasını isteyen Çermoyev’in mektubuna karşılık olarak göndermiştir. Boşaltılması istenen toprakların Büyük Rusya toprakları olduğunu, emrindeki askerin de Büyük Rusya ordusu askerinin bir bölümü olduğunu yazdıktan sonra şu uyarıyı yapmaktadır: “İngilizler Suriye ve Filistin’i işgal etti. Türklerin kendi memleketlerine hayrı olmadıktan sonra size hiç olmaz. En fazla iki haftaya kadar buradan tamamen çekilecekler. O zaman yalnız ve güçsüz kalacaksınız. İyisi mi, gelin, hem sizin hem bizim iyiliğimiz için yapılması gerekenleri görüşelim.”Biçirahof’un bu mektubu Kuzey Kafkas Cumhuriyeti Devlet ve Hükümet Başkanı Çermoyev ile İçişleri Bakanı İbrahim Bey’i epeyce düşündürür. Belli ki, Rus subayları yalnızca savaştıkları cepheyle ilgilenmeyip düşmanlarının tüm cephelerdeki durumunu izlemektedirler. Çermoyev, Nuri Paşa’yla siyasî ve askerî durumu görüşmek üzere Bakü’ye gider.OSMANLI ASKERİ KAFKASYA’DAN ÇEKİLİYORNitekim, 10 gün sonra İstanbul’dan Kafkasya’daki Osmanlı birliklerine bir emir gelir. 30 Ekim’de -Osmanlı ordusunun Derbent’i Rus yönetiminden kurtarmasından 20 gün kadar sonra- Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’nı bitiren Mondros Silâh Bırakma Anlaşması’nı imzalamıştır. İstanbul’dan gelen emirde Kafkas İslâm Ordusu ile Kuzey Kafkas Ordusu’nun lâğvedildiği bildirilmekte, silâh bırakışması gereğince Bakü’nün İngilizlere teslimi istenmektedir. 3 gün sonra bir başka yazıyla 24 Ekim’den başlayarak 6 hafta içinde Kafkasya’nın tamamen boşaltılması emredilir.Ancak, Osmanlı ordusu bu arada kuzeye doğru ilerleyip Temirhanşura’ya girmiş, Mahaçkala’yı kuşatmıştı. Osmanlı Harbiye Nazırı’nın emri 5 Kasım’da Nuri Paşa’ya, 11 Kasım’da Met Yusuf İzzet Paşa’ya ulaşacaktı. 8 Kasım’da Mahaçkala’yı ele geçirmiş olan Met Yusuf İzzet Paşa Kuzey Kafkas Cumhuriyeti hükümetine zaman kazandırmak için emri astlarına duyurmayı geciktirecek; Nuri Paşa ise uzun süre Kafkasya’yı terk etmeyecekti.İngilizler müttefikleriyle önce 13 Kasım’da İstanbul’u işgal edecekti. 14 Eylül’de Bakü limanından askerleriyle ayrılmış olan İngiliz gemileri 16 Kasım’da yeniden Bakü limanına gelecekti. İstanbul’un işgalinden dört gün sonra 17 Kasım’da Osmanlı Ordusunun ilk kafilesi Kafkasya’dan ayrılmaya başlarken, 5000 askeriyle İngiliz General Thompson Bakü’yü teslim alacaktı.Emekli Kurmay Yarbay Süleyman İzzet Yeğin, Mondros Silâh Bırakışması Anlaşması gereğince Osmanlı ordusunun Derbent’ten ayrılışını anılarında şöyle yazmış: “Bugün öğle saatiyle 12’de değiştirilerek verilen emir ve tümen emri gereğince, Tümen karargâhını taşıyan tren Derbent’ten hareket etti. Yusuf İzzet Paşa, Kuzey Kafkas birliklerinin arkasını almak üzere Derbent’te kaldı. Hareketten önce bandomuz veda havaları çalıyordu. Derbent’in sıcakkanlı insanları askerlerimizle kucaklaşarak dostça veda ettiler. Tren hareket edince istasyonda kadınlı erkekli toplanan halk ağlayarak ve mendiller sallayarak bizi uğurladı. Biz de onlara karşılık verdik. İstasyondan çıkınca hepimizi bir hüzün sardı. Yaklaşık bir buçuk ay önce Derbent’e saldırırken düşman zırhlı treninin anî bir ateşiyle burada 56. Alay 1. Taburdan 25 asker şehit vermiştik. Ertesi gün yapılan kuşatma ile Kuzey Kafkasya’nın kapısı olan bu ilk Müslüman kasabasını zapt ve işgal etmiş ve Cuma namazını yüksek mescidinde halkla birlikte kılmıştık. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Hükümetinin bağımsızlığını burada düşmanın şiddetli karşı saldırılarını geriye atarken ilân etmiştik. Bunları düşünerek hepimiz müteessir ve mahzun bulunuyorduk. Saat 4.30’da Haçmaz’a geldik. İleri harekâtta burası bizim toplanma ve iaşe mıntıkamız olmuştu. Burada Binbaşı rütbesinde bir Azerbaycanlı subay ile birçok halk bizi karşıladı. Çok müteesir olan Binbaşı ağlayarak şu sözleri söyledi: “Sizler buralara geldiniz. Bize yardım ederek mal sahibi yaptınız, şimdi bizi bırakıp gidiyorsunuz, fakat kimlere bırakıyorsunuz?”Osmanlılar çekilirken Beyaz Ordu Kuzey Kafkasya’da yeniden ilerlemeye geçmektedir.Burada bugün İzmir Marşı olarak söylediğimiz ama daha önce Kafkasya için söylendiği bilgisine ilk olarak bir Kurtuluş Savaşı Gazimizin, Çanakkaleli emekli astsubay Hamdi Demirören’in anılarında* rastladığım marşı ilk sözleriyle dinleyebiliriz.https://www.youtube.com/watch?v=iASMFi1H8zwKASIM BEY’E SUİKAST1918 yılında Haydarov ailesi iki ölümle sarsılmıştı. İlki, Nisa Hanım’ın Suna halasının oğlu Mehmet Taki’nin Rus ruletiyle intiharı; ikincisi, İbrahim Bey’in Kasım amcasının bir suikast sonucu yaşamını yitirmesiydi.İbrahim Bey’in amcası Kasım Bey Haydarov’u çok sevdiğini, onu pek çok konuda örnek aldığını biliyoruz. Ailede yüksek öğrenim görmek için askerlik dışında bir alan seçen ilk kişi Kasım Bey’di. İbrahim Bey de onun yolundan gitti, “Rus zabiti” olmadı, mühendis oldu. Petersburg’da hukuk eğitimini tamamladıktan sonra tıp fakültesine izleyici olarak devam ederken öğrenci olaylarına karışan Kasım Bey’in siyasal görüşlerinin de yeğeni İbrahim Bey’e yakın olduğunu görüyoruz. Derbent Belediye Başkanı olan Kasım Amcasını, öğrenciliği sırasında, makamında ziyarete gittiğini biliyoruz: Daha sonra evleneceği kadının Rus dadısını ilk kez amcasının makamında görüyor. Kasım Bey, gayrimüslim bir kadınla evleniyor. İbrahim Bey’in de ikinci eşi gayrimüslim… Daha önce söz etmiştik: Kasım Bey Haydarov (yanda), 1909’da dördüncü kez belediye başkanlığına aday olunca Kafkasya Valisi Vorontsov-Daşkov “devrimci etkinliklerinden dolayı” adaylığını onaylamamıştı. Ama bu engelleme üzerine köşesine çekilmiyor: 1911-1912 yıllarında Bakü’de Hakikat-i Efkâr gazetesini çıkardığını, 1912-1915 arasında da yine Bakü’de Taze Haber gazetesinin imtiyaz sahibi ve redaktörü olduğunu öğreniyoruz. Onun da yeğeni gibi bir ayağının Bakü’de, bir ayağının Derbent’te olduğunu görüyoruz: Belediye başkanı olmasa da 1912-1916 yılları arasında Derbent Şehri İçtimaî İdaresi’nde yetkili bir görevde bulunduğu belgeleniyor. Kasım Bey, o dönem için sivil toplum çalışması sayılabilecek etkinliklerde de yer almış. Derbent’te bir lisenin kurucuları içinde adı geçiyor. Üç farklı okulun yönetim kurulunda yer alması da gönüllü çalışmaları arasında belirtiliyor. Bu okullardan biri kendi kurduğu lise, bir başkası şehirde 1900’de açılan ilk kız okulu… Belgelerde, Kasım Bey Haydarov’un, ayrıca, Derbent Yoksulları Koruma İdaresi ile Temirhanşura Cezaevi vb’lerinin “himaye şura”larında (koruma kurullarında) gönüllü olarak çalıştığı görülüyor. Siyasal çalışmalardan de geri durmadığı ortaya çıkıyor: 1914’te Müslüman Komitesi’nin yerel bölümünü kurduğu, 1918’de Derbent’te Sovyet yönetimi kuruluncaya kadar bu komitenin başkanlığını yaptığı anlaşılıyor.***
Rusça yayınlanan Azerbaycan gazetesinin 12.11 (eski Rus takvimine göre 30.10) 1918 tarihli sayısında Kasım Bey’le ilgili Derbent’ten alınan şu habere yer veriliyor:“İşlerinden dolayı Petrovsk’a (Mahaçkala’ya) gitmiş olan Belediye Başkanı Kasım Bey Haydarov’un başına ne geldiği halâ bilinmemektedir. Kendisinden haber alınamamaktadır. Gazete ve posta olmadığı için şehirde söylentiler dolaşmaktadır.”Kasım Bey’in başına gelen daha sonra anlaşılacak, başka gazetelerde haber olacaktır: İç savaşın yaşandığı Kafkasya’da Türklerle Ermeniler arasındaki kan davası da sürüp gitmektedir. Çarlık yönetimi yeniden belediye başkanı seçilmesini engellese de Kasım Bey siyaseti bırakmamıştır. Vladikafkas’ta düzenlenen bir parti kurultayına giderken, kardeşi Musa Bey’in “Rus subayı” olan oğlu Hüseyin’i -belki de koruma olarak- yanına alır. Gazete haberlerine göre, birlikte toplantıdan dönerlerken trenleri Ermeni çeteciler tarafından Mehmedika istasyonunda durdurulur. Kasım Bey ile yeğeni Hüseyin Bey trenden indirilir, vurulup bir hendeğe atılırlar. Bolşevik karşıtı, Ermeni milliyetçisi Taşnaksütyun çetecileri, kurbanlarının silâhlarını da alıp giderler. Aileden geçen bilgi, dağda vuruldukları yönündeydi. Belki de trenden indirilip dağ yoluna sürüldükten sonra vurulmuşlardır. Cansız bedenlerine günler sonra ulaşıldığı için haber geç duyulmuş olabilir.Bu bölümün sonunda Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Nâzım Hikmet için yazdığı, Zülfü Livaneli’nin besteleyip Fazıl Say’ın uyarladığı, “Yiğidim Aslanım” adıyla tanıdığımız yapıtı Fazıl Say’ın piyanosu eşiliğinde İbrahim Yazıcı’nın yönetimindeki Fazıl Say Orkestrası ile Nazım Hikmet Korosu’ndan dinleyebiliriz… “Bugün efkârlıyım açmasın güller/ Yiğidimden kara haber verdiler/ Demirden döşeği taştan sedirler/ Yiğidim aslanım burada yatıyor/ Ne bir haram yedin ne cana kıydın / Ekmek kadar temiz su gibi aydın / Hiç kimse duymadan hükümler giydi/ Yiğidim aslanım burada yatıyor” : https://www.youtube.com/watch?v=SK1bTVsHmmUDEVAMI YARIN(Yarın: Memleketten Kaçış Başlıyor)
*Emekli astsubay Hamdi Demirören, 1. Süvari Tümeni İzmir’e doğru akın sırasında sol tarafa doğru saldırırken askerlerine “Kafkasya dağlarında çiçekler açar” marşını * söylettiğini anlatmış: “Askerler coşmuşlar, neşe içinde gidiyorlar. Batarya kumandanımız Vasfi Bey: ‘Ne yapıyorsun başçavuş? Niçin marş söyletiyorsun? Şimdi ferah gün müdür?’ diye sorunca, ben: ‘Evet, yüzbaşım. Bugün ferah günümüzdür. Düşmanı kattık önümüze, kovalıyoruz. Bugün marş söylemeyeceğiz de ne zaman söyleyeceğiz?’ diye cevap verdim. Bunun üzerine yüzbaşı: ‘Şimdi düşman karşılık verirse görürsün sen,’ dedi. Ben de: ‘Ne yapalım, Yüzbaşım? Ölmek de bizim için, kalmak da… Kaderimizde şehit olmak varsa elimizden ne gelir?’ dedim. Biz gene marş söylemeğe devam ediyoruz. Aradan ancak birkaç dakika geçmişti ki, üzerimizden bir şarapnel parçası uçtu. (Yalçın Özalp, Gazilerin Dilinden Millî Mücadelemiz, Ankara:1986) ” Bugün “İzmir’in dağlarında” diye söylenen marş, 1. Dünya Savaşı’nda Kafkasya cephesinde savaşmış bir subayın bestesi… “Kafkasya Dağlarında çiçekler açar” diye başlayan marşın son sözleri “Allah’ından utansın dönenler geri/ Kader böyle imiş ay garip ana/ Kanım helal olsun güzel vatana” imiş. Kafkasya’ya giden askerler yenilmediler ama marşın sözlerinin tersine geri döndüler, çünkü Mondros Ateşkes Antlaşması gereği Kafkasya’dan geri çağrıldılar. Görüyoruz ki aynı beste daha sonra İzmir’in alınmasına, utkuyla biten bir savaşa uyarlanmış ve yeni sözler eklenmiş: “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa! Adın yazılacak silinmez taşa!” Annemin çocukken söylediği “silinmez taşa” sözleri de zamanla “mücevher taşa” olmuş.