.jpg)
“Bu eserin tüm hakları yayın Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
52
“BOLŞEVİZM EN BÜYÜK TEHLİKE!”
Savaş Müttefiklerden yana sürüyordu: Nisa Hanım’ın dünyasını değiştirmesinden iki ay sonra, Aralık 1944’te Strasbourg yeniden Fransızların elindeydi. Avrupa’da ikinci cephede savaş bütün şiddetiyle sürerken Yunanistan’da iç savaş başladı; Sovyetler Budapeşte’ye girdiler.İbrahim Bey’in Kuzey Kafkasyalı arkadaşlarının Avrupa’da -Fransa ve Almanya’da- dergiler çıkardıklarını biliyoruz. İbrahim Bey Türkiye’den bu dergilere katkı yapmış olabilir. Elimizde Rusça olarak elyazısıyla yazılmış imzasız bir makale var; ama onun tarafından yazılıp yazılmadığını, yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyoruz. Oğluyla tartışmalarında öne sürdüklerini düşünerek yazının onun tarafından yazıldığını varsayabiliriz. Bu makalede, Stalin’in her ne kadar “bir tek ülkede sosyalizm olabilir” savını öne sürmüş ve Troçki’yle çatışmış olsa da, şimdi Troçki’nin kuramından yararlanarak “dünya devrimi” için çalışmaktan geri durmadığı yazılıyor. Ekonomik krizlerden yararlanarak iç savaşlar çıkarmak, komünist darbeleri yapmak için İspanya’ya, Çin’e, Yunanistan’a silâh ve gönüllü göndererek yardımda bulunduğu anlatılıyor. “Avrupa’da refah ve barış, komünistler için ölüm demektir” görüşü savunuluyor. SOVYETLER BİRLİĞİ VE TÜRKİYEYukarıda özetlenen makaledeki görüşü doğrulayacak gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin Sovyetler konusunda kaygılanmakta yanılmadığı ortaya çıktı. Şubat 1945’te Yalta’da bir araya gelen Stalin, Roosevelt ve Churchill savaş sonrası dünyasının pazarlığını yaptılar.
Yalta Konferansı’na katılan liderlerYalta Konferansı’nın Türkiye’yi ilgilendiren iki sonucu oldu: İlki, Konferansta alınan bir karardı: Bu karara göre, 1 Mart 1945’ten önce Almanya ve Japonya’ya savaş açan ülkeler 25 Nisan’da San Francisco’da toplanacak konferansa katılıp Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurucu üyesi olabileceklerdi. Bunun ardından İngiltere, Türkiye’ye savaşa katılması için bir muhtıra verdi. TBMM, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilân etti. Savaş boyunca İngiltere ile ABD’ye Sovyet tehdidinden duyduğu kaygıyı aktarmış olan Türkiye, barışın güvencesi olacağını umduğu Birleşmiş Milletler’de yer almayı önemsiyordu. Ancak, bu girişimde yer almanın da Türkiye’yi Sovyet tehdidinden korumayacağı çok geçmeden görüldü.
Yalta Konferansı’nın üstünden bir ay geçmişti ki, Sovyetler Birliği Türkiye’ye bir nota verdi: Bu notada Aralık 1925’ten beri yürürlükte olan Türk-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın Kasım 1945’te süresinin dolacağı belirtiliyor ve değişen dünya koşullarına uymadığı için yenilenemiyeceği bildiriliyordu. Türkiye’de kamuoyunu, Türkiye’deki Kafkasyalıları tedirgin eden bu nota İbrahim Bey’le bazı arkadaşlarını şaşırtmadı. Gelişmeleri kaygıyla izlemeyi sürdürdüler. Türkiye Sovyetler Birliği’ne gönderdiği yanıtta, yeni koşullara uygun bir Türk-Sovyet paktının yapılabilmesi için Sovyetlerden gelecek önerilerin dikkat ve iyi niyetle inceleneceğini duyurdu. Türk Dışişleri heyeti 25 Nisan 1945’te BM’in kuruluş toplantısına katıldı. Sovyetlerden beklenen yanıtın gelmesi ise Haziran ayını buldu: Türk-Sovyet Dostluk Paktı’nın yenilenmesi için öne sürdükleri koşullar, iki ülke sınırında Sovyetler lehine bazı değişikliklerin yapılması ile Boğazların ortaklaşa savunulması gibi koşullardı. Böylece, belki de Soğuk Savaş önce Batı ile Sovyetler arasında değil, Türkiye ile Sovyetler arasında Haziran 1945’te başlamış oldu. O sırada ABD henüz Japonya’ya atom bombası atmamıştı… Dünya barışa hazırlanırken Türkiye olası bir savaşın korkusunu yeniden iliklerine dek duyumsuyordu.İbrahim Bey’in kızı Fatma Alpengin, Oktay Akbal’ın Önce Ekmekler Bozuldu öyküsündeki “bizler, yarı barış, yarı savaş insanları” deyişinin o günleri yaşayan kendilerini çok iyi anlattığı görüşünde...DİPLOMATLAR VE SİYASETÇİLER KARPİÇ'TE Ankara’nın ilk iyi lokantalarından Karpiç’i -aynı adı taşıyan- bir Beyaz Rus’un (Çarlık yanlısı Rus’un) açtığı bilgisi yaygın olsa da İbrahim Bey’in çocukları, Karpiç’in Rusya’dan kaçan bir Ermeni olduğunu söylediler. Atatürk, başkentte kordiplomatiğin de gideceği bir lokanta açılmasını istemiş. Lokantanın Hatay’ın Türkiye’ye katılmasında oynadığı “sahne” rolünü düşünürsek böyle olması akla yakın görünüyor. 
Karpiç Lokantası kantpostallara bile konu olmuştu.
Karpiç’in daha önce İstanbul’da bir lokanta açmış olduğunu, “Mütareke yılları”nda lokantasına gelip giden bilgileri Ankara’ya sızdırdığını, sonra lokantasını Ankara’ya taşıdığını öğreniyoruz. Minnetullah Haydaroğlu’nun söylediğine göre, Ankara’daki lokantanın sermayesini devlet vermiş. İlk metrdoteli Serj daha sonra Süreyya Lokantası’nı açmış. Karpiç’in garsonlarının hepsi MİT memurlarıymış. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sırasında casus kaynadığını bilince, bunun da doğruluğuna inanabiliriz. Serj’in ayrılmasından sonra Karpiç’e metrdotel olan Eduard, çenesi göğsüne sarkan göbekli bir adammış ama pek şıkmış: ayakkabılarına ‘getr’ geçirirmiş.
Karpiç’in ölümü üzerine yazdığı bir yazıda Falih Rıfkı Atay: “Karpiç, lokantacılıkta ucuzluk ve kibarlığı uzlaştırabilmiştir. İçki ve mezeler ikinci sınıf fiyatında idi ama Karpiç lokantasına bir saat bile meyhane havası girmemiştir.” İbrahim Bey Karpiç’e gelince orkestra hemen Lezginka çalmaya başlarmış. İbrahim Bey de dayanamaz, dansa kalkarmış. Kardeşi Ömer Bey’in kızı Türkân, kocasıyla Ankara’ya geldiklerinde onları Karpiç’e götürmüş. Bu kez Türkân Ediger de amcasına dansta eşlik etmiş. Ömer Bey’in çocukları İstanbul’da hemşerilerle birlikte oldukları için kendi danslarını öğrenme ve yapma fırsatı bulmuşlar. Bike Hanım’ın armonika çaldığı toplantılarda çocukları dans ederlermiş. Oysa, İbrahim Bey hep Anadolu’da yaşadığı için çocuklarının yetişirken Kafkas danslarını öğrenecekleri bir ortam yokmuş.HAYDAR BEBEKEşini 1944 yılının güzünde yitiren İbrahim Bey, o civcivli 1945 yazında Erzurum’daki kızından güzel bir haber alır. Bir oğlu olduğunu duyuran kızı, çocuğun ismini koymasını ister babasından. İbrahim Bey, oğlunun dediğine göre, Karpiç’te hemşerilerine bir yemek verir. Yemekte bebeğe isim düşünülür. Çocuğun adının Haydar olması uygun bulunur. Haydar bebek 7 aylık doğmuştur. Doğumun ertesinde, bebeğin annesi çok hastalanır. Bu haber üzerine Şermin’le Minnetullah trene biner, kız kardeşleri Fatma’nın yanına Erzurum’a giderler. Erzurum’daki kolordunun başındaki Korgeneral Fahri Belen ile eşi Nihal Hanım, Fatma’yı çok severlermiş. Günden güne eriyen genç kadını kurtarmak için son bir umutla Erzincan’da görev yapan genç bir doktoru getirtirler. Yüzbaşı Cavit Kavurmacı, konulmuş tanıyı değiştirerek loğusanın yaşamını kurtarır. O arada kendisine süt anne tutulmuş olan bebek ise yaşamayı sürdüremez… Lang Lang, Schumann'ın Op.15 Kinderszenen'inden Uykuya Dalan Çocuk'u seslendiriyor: https://youtu.be/mTy0JvWFxNc
Loğusanın hastalığının nedeni çok sonra anlaşılacaktır: Erzurum’da o tarihte sık sık elektrik kesintisiyle karşılaşılırmış. Doğum sırasında yine elektrik kesilince, doktor hemşireye gerekli önlemi almadığı için bağırıp tokat atmış! Doktora içerleyen hemşire, acısını genç loğusadan çıkarmış: onu buz gibi suyla yıkamış…İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI BİTİNCE TÜRKİYE’DE30 Nisan 1945’de Sovyet askerleri Reichstag’ı ele geçirince, Hitler önce köpeğini, sonra 29 Nisan gecesi oracıkta evleniverdiği karısını öldürüyor, ardından intihar ediyor. Ertesi gün Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Goebbles önce altı çocuğunun canına kıyıyor; ardından karısını da öldürüp intihar ederek Führer'inin izinden gidiyor! 1 Mayıs’ta Berlin artık hem Sovyet , hem de Batılı müttefiklerin denetimindedir. 2 Mayıs’ta Avrupa’daki savaşın sona erdiği açıklanıyor.
Türkiye’nin dışarda kalabildiği ama dünyanın her köşesine çatışmaların bulaştığı bu savaşın insanlığın gördüğü en ölümcül savaş olduğu belirtilir. Yerküre çapında 72,468,900 kişinin can verdiği bu savaşta 8 milyon Alman’ın yaşamını yitirdiği, savaşan ülkelerde vatandaşları bulunan Türkiye’nin 200 can kaybı olduğu açıklanıyor. KALABALIK EVSavaşın sonuna doğru, İbrahim Bey’in oğlunun Urfa- Siverek’te yapmakta olduğu askerlik görevi biter. Savaş bitince, damadı da terhis olur. Oğlu bir meslektaşıyla evlenir; karı koca Bitlis’in Mutki ilçesine yargıç olarak atanırlar. Gelini Mübeccel Haydaroğlu, İbrahim Bey’in çok ince, çok düşünceli, hiç sertliği ve hoyratlığı olmayan bir insan olduğunu, kendisine bir baba yakınlığı gösterdiğini anlatmış çocuklarına. “O güngörmüş adam, ablamla eniştemden beni istemeye geldiğinde öyle alçakgönüllüydü ki!… Ablamın kızına oyuncaklar getirmiş, kendilerini ağıra satan bizimkilere gönül alıcı sözler söylemişti” demiş.
Ankara’daki evinin balkonunda sağdan sola: İbrahim Bey’in gelini Mübeccel, İbrahim Bey, kardeşi Ömer Bey’in kızı Türkân, İbrahim Bey’in ortanca kızı Fatma, Ömer Bey’in torunu Cengiz, İbrahim Bey’in büyük kızı Leylâ, Ömer Bey’in damadı Maden Y. Mühendisi Enver Ediger…Kızı Fatma Ankara’ya gelince, annesinin ölümünden sonra ilk kez girdiği baba evinde gözleri dolu dolu dolaşıyormuş. Kızını üzüntülü gören İbrahim Bey, kocasıyla arasının iyi olmadığını sanarak: “Seni üzüyorsa söyle; Tevfik’e gideriz, seni hemen boşar” demiş. Tevfik, avukat arkadaşının adıymış. Kendisi gibi inşaat yüksek mühendisi olan damadı çok geçmeden Gaziantep’te iş bulup oraya gitmiş. Gelini Mübeccel ilk çocuğuna hamile kalınca Ankara’ya, kayınpederinin yanına dönmüş. İbrahim Bey, kızı Fatma’ya “Kendi evinizi yapıncaya dek burada kalın” demekte; “Evim kalabalıklaştı” diye sevinmekteymiş. ***
Bu bölümün sonunda Karpiç’teki orkestranın seslendirdiği ve belki de Ankaralıların ilk kez orada duydukları bir Rus çigan parçasını dinleyebiliriz: Siyah Gözler... 1960’larda Türkiye Radyolarında iki program arasındaki kısa boşluğu doldurmak için sık sık yer verilen Andre Kostelanetz Orkestrası’ndan dinleyebiliriz. Petersburg doğumlu olan Kostelanetz, Rus Devrimi’nden sonra kaçıp ABD’ye yerleşmiş. https://youtu.be/Ddi8IaTtXeADEVAMI YARIN (Yarın: Etiket Kitabını Kim Okur?)
(1)“İbrahim Bey ardında makale, rapor ve konuşmalar şeklinde büyük bir miras bıraktı. Bu miras esas itibariyle Rusya İmparatorluğu’nun, Kuzey Kafkasya’nın ve Dağıstan’ın sosyal-siyasî ve millî sorunlarına hasredilmişti” diye yazan (Tahirzade, Adalet- Tahirli, Oğuztoğrul, “Azerbaycanlı Siyaset Adamı İbrahim Bey Heyderov (Haydaroğlu) (1879, Derbent- 1949, Ankara) Türk Yurdu (Kasım 2011, sayı:291, s.336) tarihçi Adalet Tahirzade, değindiğimiz makaleyi Haziran 2008’de Bakü’de Muhabbet Lokantası’ndaki buluşmamızda okuyarak anında çevirmişti.
(2) Fransız büyükelçisi Karpiç’te yemekteyken orada bulunan bir grup Hatay için Atatürk’ün tasarladığı bir protesto gösterisi yapmıştı.
(3) Metrdotel: Restoran Şefi, Baş garson, Lokantadaki patron vekili. Genellikle birden fazla yabancı dil bilen, tüm servisi yöneten, mesleğinde deneyimli kişi.
(4)Getr: Ayakkabının üstünü örten kumaş veya köseleden yapılmış bir tür tozluk.
(5) www.secondworldwarhistory.com’dan alınan bu sayılar, savaşa girdiğini açıklamamamış ama topraklarında ya da sularında savaşılan devletlerin vatandaşlarının kaybını da kapsıyor. Aynı kaynak, savaşan devletlerin kayıplarını 57,930,900 olarak veriyor. AnaBrittanica Ansiklopedisi (1988) ise 35-60 milyon arasında toplam can kaybının olduğunu; 3,5 milyon sivil, 780 bin asker Alman’ın yaşamını yitirdiğini belirtiyor.
“Bu eserin tüm hakları yayın Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”