Bu yıl 31 Mayıs-29 Haziran günleri arasında düzenlenecek 43’üncü İstanbul Müzik Festivali’nin temasının adı ‘Kültürel Manzaralar’. Bir festival temasının aslında ilk okunuşta daha ‘kendinden açıklayıcı’ olması beklenebilir. Temanın ne anlama geldiğini önce, basın toplantısında konuşan Borusan Kocabıyık Vakfı Genel Sekreteri Canan Ercan Çelik’in ‘Festival, çokkültürlü bir ülkede yaşamanın kazandırdığı duyarlılık ve hoşgörüye sahip çıkmanın gerekliliğini bizlere bir kez daha hatırlatacak’ sözleriyle kavradıktan sonra programın içeriğine göz atıp ne anlama geldiğini iyice sindirdik. Festivalin temasına koşut olarak bu yıl İtalya, Fransa, Hollanda, İspanya, Ermenistan, Avusturya gibi ülkelerin birbirinden çok farklı seyirler izlemiş müzik kültürlerinin damıtılmış örneklerini günümüzün önemli topluluklarından dinleyeceğiz.
Festivalde bu yıl deyiş yerindeyse ‘boş yok’! Program kitapçığında her günün sayfasını çevirdiğinizde günümüzün üzerinde çokça konuşulan parlak bir yıldızına veya yıldızlar topluluğuna rastlıyorsunuz. Gelgelelim son yıllarda İstanbul Müzik Festivali’nin programlarından alıştığımız üzere, bu isimler ve programları öyle rastgele oluşturulmuş değil. İstanbul Müzik Festivali’nin son yıllarda çok doğru bir strateji izlemesinin sonucu olarak, sezon içinde izleyemediğimiz türden yaratıcı programlar yapmasının yeni bir yansıması bu yılki program.
12 yıldır Festivalin yerleşik topluluğu olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Sascha Goetzel yönetiminde 31 Mayıs’taki açılışı ülkemizin piyanodaki süper yeteneği Can Çakmur’la (Şostakoviç’in 1’inciye nazaran daha az bilinen 2. Konçertosu’yla), 29 Haziran’daki kapanışı ise tartışmasız bir dünya yıldızı olan Çinli piyanist Yuja Wang’la (Tam bir gövde gösterisi yapacağı şimdiden aşikar olan Çaykovski 1 ile) yapacak. Wang geçen yıl rahatsızlandığı için 42’inci festivalin kapanışını yapamamıştı.
Açılış konserinde başarılı genç bestecimiz Hasan Niyazi Tura’nın ‘Çanakkale Savaşı Üzerine Senfonik Şiir’ adlı eserinin dünya prömiyerinin yapılacak olması açılışın heyecanını artırıyor.
Festivalin gelenekselleşen ‘Onur Ödülü’nün bu yılki sahibi olan müzikolog Filiz Ali’ye de ödülü açılış konseri öncesinde takdim edilecek.
Kült keman sanatçısı Gidon Kremer ve kurucusu olduğu Kremerata Baltica topluluğunun 2 Haziran’daki ‘Rus Mevsimleri-Amerikan Mevsimleri’ başlıklı konseri, iki Türkiye prömiyerine sahne olacak olması açısından önem taşıyor. Bu ilk seslendirmelerin en ilginci bence Philip Glass’ın ‘Amerikan Dört Mevsimi’ adlı 2. Keman Konçertosu. Festivalin yine artık yerleşen ve her yıl klasik müzik dünyasının bir ünlü ismine verilen ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ bu yıl 70’inci kuruluş yıldönümünü kutlayan Borodin Dörtlüsü’ne takdim edilecek. Borodin 4 Haziran’daki konserinde dünyaca ünlü piyanist Boris Berezovsky ile birlikte Dvorak’ın piyanolu beşlilerini yorumlayacak. Borodin bu tarihi konseri Borusan Dörtlüsü’yle birlikte verseydi bizler için bu konserin nasıl da başka anlamlar kazanacağını düşündüm bir an. Ama Borusan Dörtlüsü kıdemli Rus ağabeyleriyle değil kendileri gibi genç ve zıpkın gibi bir dörtlü olan Cuarteto Casals’la birlikte 18 Haziran’da sahneye çıkarak Mendelssohn’un meşhur Sekizli’sini seslendirecek.
Konserleriyle olduğu kadar Hyperion firmasından geniş bir repertuvarda ardı ardına çıkardığı CD kayıtlarıyla da çok iyi tanınan Kanadalı piyanist Angela Hewitt İstanbul’da son olarak bir iki yıl önce CRR’de çaldığını hatırladığım Bach’ın klavye eserleriyle değil İspanyol temalı bir programla 5 Haziran’da karşımıza çıkacak. Tutkulu bir Fazioli sanatçısı olan Hewitt’in resitalini, bu piyano markasından envanterinde bir tane bulunduran Süreyya’da verecek olması şaşırtıcı değil. Festivalin Onur Ödülü sahibi olan Filiz Ali’nin 17 yıldır büyüttüğü çocuğu Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi bünyesinde yeni oluşturulan AIMA Festival Orkestrası’nın 6 Haziran’da vereceği Barok müzik konseri ise hem repertuvarı, hem solist sanatçıları (Julian Milkis ve Alexander Rudin), hem de mekanı (Sent Antuan) bakımından öne çıkarılmaya değer.
İstanbul Müzik Festivali’nin alameti farikalarından birine dönüşen sanatçı buluşmalarının bir örneğini de bu yıl Alliage Quintet adlı saksafon dörtlüsüyle Çigan kemancı Jozsef Lendvay verecek. 8 Haziran’daki bu konserin repertuvarı izleyiciye keyif verecek cinsten. İstanbul Müzik Festivali’yle ilişkisi kısa süreli bir küskünlük döneminin ardından son birkaç yıldır eski seyrine kavuşan Fazıl Say geçtiğimiz sezondan itibaren üzerine ciddiyetle eğildiği, Salzburg Mozart Haftası’nda iki yıldır üst üste çaldığı, bu yıl ise Naive’den komple CD setini çıkartacağı Mozart’ın tüm piyano sonatlarını dört ayrı konserde festival izleyicilerine sunacak. Her biri başka bir mekanda verilecek Fazıl Say-Mozart sonatları resitalleri 9’unda Süreyya’da başlayıp 13’ünde Lütfi Kırdar’da sona erecek (Not: Dinleyicinin gözdesi, Fazıl’ın da hakikaten bir başka yorumladığı ‘Alla Turca Sonatı’ son konsere saklanmış).
Festivaldeki bir başka Mozart maratonu, bu boyutta olmasa da, 26 Haziran’daki Lozan Oda Orkestrası konserinde koşulacak. Kemancı Arabella Steinbacher orkestra eşliğinde bestecinin iki ayrı keman konçertosuyla (Konçertolardan biri ‘Türk’ diye de bilinen 5’inci) Konçertant Senfoni’sini (Viyolacı Maxim Rysanov ile) yorumlayacak. Festivalde daha önce rastlamadığımız türden bir başka etkinlik ise, ‘Schubertiade’ ismiyle 19 Haziran’da izleyeceğimiz oda müziği-şan konseri. Franz Schubert’in oda müziği eserlerinin yanı sıra seçilmiş lied’lerinin seslendirileceği bu konser kaçırılmamalı zira İstanbulluların sezon içinde bu içerikte bir konser izlemeleri fevkalade zor. Beklendiği halde zaferle ayrılamadığı 2010 yılındaki son Chopin Piyano Yarışması’nda ‘gönüllerin birincisi’ lakabını kuşanan genç Avusturyalı piyanist Ingolf Wunder’in yanı sıra, yine ilginç biçimde 3 bölümden oluşan bu sıra dışı konserde Minetti Dörtlüsü ve bariton Wolfgang Resch’i (Piyanist Sascha El Mouissi eşliğinde) de sahnede izleyeceğiz.
Festivalin bu yılki ‘Türk sanatçı’ kontenjanında dünyaca ünlü piyanistimiz Gülsin Onay da var. Onay, Fazıl Say’la yakın tarihte yaptığı çalışmalarla çok iyi tanıdığımız Macar trompetçi Gabor Boldoczki’yi de yanına alıp Şostakoviç’in 1. Konçertosu’nu çalacak, Franz Liszt Oda Orkestrası eşliğinde, 17 Haziran’da. Yıldızların sahneye ineceği bir başka buluşma ise 15 Haziran’da kemancı Patricia Kopatchinskaja, çellist Sol Gabetta ve piyanist Polina Leschenko’nun vereceği piyanolu trio konseriyle gerçekleşecek. Son yıllarda festivalin özellikli mekanları arasına katılan Surp Vortvots Vorodman Ermeni Kilisesi 10 Haziran’da viyolanın yaşayan en ünlü yorumcularından biri olan Ermeni asıllı Kim Kashkashian’ın piyanist Peter Nagy eşliğindeki resitaline sahne olacak. Bu konserde, yaşayan önemli bestecilerden biri olan Tigran Mansurian’ın ilginç bir isme sahip ‘Yeni Eser’i seslendirilecek. Konserin bir diğer bestecisi, 1915 yılındaki tehcir sırasında aklını yitiren, dinleyeni derinden etkileyen ezgilerin sahibi olan Ermeni besteci Komitas. Basın toplantısında Yeşim Gürer’in de altını takdir edilesi bir özenle çizdiği gibi, Ermeni kardeşlerimizin bu yıl 100’üncü yılında daha da derinden anımsadığımız acılarına bu konserde ortak olunacak.
Dedim ya, bu yılki programda boş yok diye. Broşürde hangi sayfayı çevirseniz, günümüzün isminden çokça söz ettiren bir yıldızıyla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, 22 Haziran akşamı, artık İstanbul’un gediklisi sayılan Yuri Bashmet liderliğindeki Moskova Solistleri eşliğinde Chopin 1 çalacak olan Daniil Trifonov. Bu, hakikaten benzersiz yeteneği 2011 ve 2012 yıllarında BİFO ve Mariinsky Orkestrası eşliğinde İstanbul’da hayranlıkla izlemiştik. Trifonov o tarihten bu yana kariyerinde muazzam bir ivme yakaladı. Tıpkı Yuja Wang gibi o da dünyanın neresine gitse salonu ağzına kadar doldurmayı başarıyor.
Çok yönlü mezzosoprano Magdalena Kozena ve seçkin kadın şef Emmanuelle Haim yönetimindeki Concert D’Astree topluluğu solistlerinin 23 Haziran’daki konseri, Barok dönemin ve de özellikle Fransız Baroğu tutkunlarının iple çekeceklerini iyi bildiğim bir konser. Alman klasik ve romantik dönem senfonik eserlerine getirdiği taze ve dinamik yorumlarla tanıdığımız Bremen Alman Oda Filarmoni Topluluğu, şefleri Paavo Jarvi yönetiminde ayın 24’ünde, bu yıl 28 Mart’ta Ankara Bilkent’te ‘ICMA Yılın Sanatçısı Ödülü’nü alacak olan Alman kemancı Christian Tetzlaff’a, 25’inde ise başarılı piyanistliğinin yanı sıra çocuklar ve gençlerle yaptığı müzik çalışmalarıyla da isminden söz ettiren Alman piyanist Lars Vogt’a eşlik edecek. İki konserde de Brahms’ın senfonileri ve konçertoları seslendirilecek. Orkestra bu yıl İstanbul Müzik Festivali’nin yerleşik konuk orkestrası sıfatıyla çıkacak sahneye. Vogt’un sosyal sorumluluk alanındaki çalışmalarıyla uyumlu bir şekilde Barış İçin Müzik Orkestrası da sanatçının solist olacağı konserden önce yarım saatlik özel bir dinleti sunacak. Türkiye’de günden güne gelişen bir alan olan oda müziğinde azimle var olma mücadelesi veren genç topluluğumuz Semplice Dörtlüsü’nün 28 Haziran’da güzel bir programla izleyici karşısına geçeceğini de son olarak hatırlatalım.
Festival bu yıl konser öncesi konuşmalar bakımından da hayli zengin. Seçkin müzik yazarımız Aydın Büke’nin Fazıl Say’ın tüm Mozart resitallerinden önce besteci üzerine yapacağı konuşmalar kesinlikle kaçırılmamalı. Andante dergisinde bundan birkaç yıl önce yazılarını yayımladığımız, sadece ülkesi İngiltere’nin değil dünyanın en tanınmış klasik müzik gazetecilerinden biri olan Jessica Duchen’ın bir değil tam dört ayrı konserden önce, programlar üzerine konuşma yapmak üzere angaje edilmesi ise güzel bir vizyon örneği. Cem Mansur, Yeşim Gürer Oymak, Ersin Antep, Asuman Kafaoğlu Büke ve Hagop Mamigonyan yapacakları konuşmalarla izleyicileri konserlere hazırlayacak diğer isimler.
Bu yılki programla ilgili tüm bilgileri www.iksv.org sitesinden edinmeniz mümkün.
Serhan Bali