Bugün, Muhteşem Divamız Leyla Gencer’in, La Diva Turca’nın, sonsuzluğa intikalinin 17. yıldönümü. Leyla Hanım benim yaşamımda çok özel bir yere sahip. Onun yakın bir dostu olma şansına sahip oldum.Cumhuriyet kuşağından olan annem ve babamın, çocukluğuma uzanan yıllardan itibaren devlet tiyatroları ve operasına abonman almaları sayesinde bütün oyun ve operaları izliyorduk. Leyla’nımı da operada izlediğimizi hayal meyal hatırlıyorum. Hatta o dönemde Celal Bayar ve Adnan Menderes de zaman zaman gelirler ve şeref locasında yerlerini alırlardı. Ben Devlet Tiyatrolarının altın çağını kesintisiz izlediğim için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum.Sevgili Zeynep Oral’ın Bir Tutkunun Romanı adlı hârika kitabı bana Leyla’nımı çok yakından tanıttı.Sevgili rahmetli eşim Gazne Soysal ile Viyana’da görevli olduğumuz yıllarda devamlı opera ve konser izlerdik. CD mağazalarında Leyla’nımın büyük miktarda korsan CD’lerini bulmuştuk.Viyana’daki 2. görevim sırasında, bir akşam opera sever bir Avusturyalı diplomatın yemek davetine katıldım. Yemek öncesinde, içkilerimizi yudumlarken tanıştığım konuklardan biri, kendini Amici del Belcanto cemiyetinin kurucusu ve başkanı Michael Tanzler olarak takdim etti. “O halde Leyla Gencer’i bilirsiniz” dedim. “Bilmez miyim, o benim tanrıçam” dedi. Ben de ona hayranlığımı ifade ederek, “hâtta bu akşam ev sahibimize onun, Giacomo Aragall’le söylediği Caterina Cornaro CD’sini hediye olarak getirdim” dedim.
Bir süre sonra, Tanzler beni arayarak, Viyana Devlet Operası’nın, ünlü seslerle Opera’nın Gobelin salonunda geleneksel söyleşiler gerçekleştirdiklerini, Leyla Gencer’i böyle bir söyleşiye davet etmek istediklerini söyledi ve yardımcı olmamı rica etti. Bir de davet yazısı gönderdi. Çok heyecanlanmıştım. Milano Başkonsolosumuz Vural Öktem’i arayarak telefon numarasını aldım. Sn. Öktem, Leyla’nımınbir süre önce sevgili eşi İbrahim beyi kaybetmiş olduğunu, geleceğini sanmadığını söyledi. Heyecanla Leyla’nımı aradım. Leyla’nım, çok tipik konuşma sesiyle “Pronto?” diye yanıtladı. Bir nefeste davetle ilgili bilgileri verdim. Teşekkür etti ama gelemeyeceğini ifade etti. Ben yine bir nefeste ama bakın kimler gelmiş diyerek başta Francisco Araiza, Jose Carreras, Placido Domingo, Mirella Freni, Nicolai Ghiavurov, Gwyneth Jones, James King olmak üzere, listedeki isimleri sıraladım. Yanlış hatırlamıyorsam Magda Olivero’nun ismini de telaffuz edince, “Aaa o da mı gelmiş?” dedi. “Evet hem de bir arya söylemiş” dedim. “Söylemeseydi daha iyi ederdi“ dedi ve razı oldu.
Söyleşi tarihi, âdet olduğu üzere bir Cumartesi saat 11.00 olmak üzere, 9 Nisan 1994 idi. Leyla’nımın uçak bileti ve konaklama masrafları karşılanıyordu.Birkaç gün önceden gelmesini kararlaştırmıştık. Onu uçak kapısında karşıladım ve kendi tercihi yönünde yeri ayırtılmış olan Opera’nın hemen arka karşısındaki ünlü Sacher Otel’e götürdüm.Ertesi günü, söyleşiyi yapacak olan ünlü Opera konesörü ve Viyana Operası Dostları Cemiyeti kurucusu Peter Dusek’i ve Leyla’nımı, Viyana’nın en seçkin restoranlarından, politikacı ve sanatçıların durağı Opera yakınlarındaki Kervansaray restorana öğle yemeğine davet ettim. Yemek sırasında, restoran sahibi Nazif Bey masamıza gelerek ünlü orkestra şefi Carlos Kleiber’ın da arkadaki bir özel odada yalnız yemek yediğini ve Leyla’nıma saygılarını ilettiğini ifade etti. Leyla Hanım da onun babasıyla evvelce yakın arkadaş olduklarını söyleyerek selamlarını iletti. Dusek, Kleiber’ın yalnızlığı tercih eden bir tabiata sahip olduğunu belirtti.
Ertesi akşam, Viyana’daki, sayıları epey yüksek olan tüm Türk sanatçılarını Leyla’nımla akşam büfe yemeğe davet etmiştim. Aynı zamanda, Viyana Devlet Opera’sının ünlü Genel Müdürü Ian Holender, Burgtheater’ın Genel Müdürü ve yine çok ünlü dramaturg ve Opera konesörü, kritiği Marcel Prawy ve bir süre Viyana Operasında Gece Kraliçesi ile ünlenen çok genç koloratur soprano Yelda Kodallı da konuklar arasındaydı. Art Nouveau bir binada mobilyalı kiraladığım eski bir dairede bir de kuyruklu piyano vardı. Bir ara Marcel Prawy piyanoya oturdu. Viyana Operası korosunda söyleyen İstanbullu sevgili Ermeni bariton arkadaşım Bağdasar Bayveryan da onun eşliğinde birkaç arya seslendirdi. (Babası sanırım adı Kevork Bayvert de İstanbul operasından imiş.)Büyükelçimiz Filiz Dinçmen’in, İstanbul’da olma zorunluluğunu dile getirerek şehirden ayrılmış olması yadırganmıştı. AGİT Büyükelçimiz Ali Hikmet Alp ve muhterem eşi ise davetimi onurlandıranlar arasındaydı. Ayrıca meşhur Türkenschanz Park’ın (Türk Siperleri) bulunduğu Viyana 18. Bölge Belediye Başkanı da eşi ile katılmıştı. UNESCO’nun ilan etmiş olduğu Yunus Emre Yılında sevgili merhum önceki Büyükelçimiz Ayhan Kamel sayesinde o parkta bir Yunus Emre çeşmesi inşa ettirmiştik.Davetteki büfe yemeği Kervansaray Restorana sipariş etmiştim. Tabii masraflar tarafımdan üstlenilmek üzere. Ancak Kervansaray büyük bir incelik ve zarafet göstererek hiçbir ödeme kabul etmedi.Cumartesi sabahı Leyla’nımı almaya oteline gittim. Giyimi konusunda fikrimi istedi. Gündüz olduğu için sade bir giysi seçmiş olmalıyım ki, “ben sanatçıyım” dedi ve şatafatlı bir elbisesini tercih etti. Endişeliydi. “Viyana’da beni pek tanımazlar ki” diyordu.1957 Haziran’ında iki kez Viyana Devlet Operasında Herbert Von Karajan yönetiminde La Traviata’da Violetta’yı, 1961 Nisan ayında Tosca’yı, 1961 Ağustos’unda Salzburg festivalinde Simon Boccanegro’da Maria/Amelia’yı, 1962 yılında Don Carlos operasında Elisabetta’yı, 1962 ve 1963 yıllarında ise Maskeli Balo operasında Amelia’yı söylemişti.Yürüyerek, otelin karşı kaldırımına geçtik ve Operanın arkasındaki sanatçı kapısından içeri girdik. Girmemizle ikimiz de şaşkınlığa uğradık. Koridorlar boyunca Opera personeli iki yanda dizilmiş, hayranların imza albümlerini uzatıyorlardı. İçlerinde Viyana dışında olup da gelemeyenler çoğunluktaydı. İkimiz de çok duygulanmıştık. Derken Salona adım atmamızla Leyla’nımın sesinden Verdi’nin Il Travatore Operasından “D’Amor sull’ali rosee” aryası bizi karşıladı. Salon hıncahınç doluydu. Üstelik çok sayıda genç de vardı. En ön sırada Viyana müzik ve sanat otoriteleri oturuyor, ayağa kalkıp Leyla’nımın elini öpüyorlardı.
Leyla’nım sahneye çıktı ve tam bir kraliçe görünümüyle Peter Dusek’in yanına oturdu. Leyla’nım ana dili gibi İtalyanca, Fransızca ve iyi derecede İngilizce bilirdi. Söyleşiyi İtalyanca gerçekleştiriyorlardı ve Almanca’ya konsekütif çeviri yapılıyordu. Ancak izleyicilerin büyük bir bölümü İtalyanca anlıyor olsa gerek, Leyla’nımın esprilerine çeviriden önce reaksiyon gösteriyorlardı. Sanırım 3 saate yaklaşan söyleşi sonrası, öğle yemeğine davet edildik. Leyla’nımın çok mutlu olduğunu görmek, beni de çok mutlu etmişti. Leyla’nımla böyle başlayan dostluğumuz, derin bir biçimde onun kaybına kadar devam etti. Beni her akşam arardı. Ya da ben onu.
Onun La Scala’daki 50. yıldönümünde La Scala’da düzenlenen kutlamaya (Eylül 2006) gittiğimde, keza sevgili rahmetli Aydın Gün’ün yine Milano’da düzenlediği bir Leyla Gencer Şan Yarışmasına gittiğimde evinde konuk edilme onuruna da sahip olmuştum. La Scala Operası bu yıldönümü için “Leyla Gencer 50 anni alla Scala” adlı resimli bir kitap da yayınlamıştır.Leyla’nım sanat hayatı boyunca, Dünya’nın tüm önemli sahnelerinde söyledi. Leyla’nımın çok geniş bir genel kültürü vardı. Her konuda çok mükellemiyetçiydi. La Scala opera akademisine 1997-2008 yılları arasında başkanlık etti. Öğrencileri arasında hatırladıklarım Asude Karakaya ve Simge Tokyürek. Ayrıca İstanbul’da da seminerlere başkanlık etti.
Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışmaları:Leyla Gencer adıyla Uluslararası bir Şan yarışması düzenleme projesini, o sırada Yapı Kredi Sanat Danışmanı olan sevgili Aydın Gün başlatmıştır. Yapı Kredi sponsorluğundaki yarışmanın uluslararası duyurulması ve tanıtılması için benimle temasa geçmişti. Dışişleri Bakanlığında Yurtdışı Tanıtma Genel Müdürü idim. Tüm Yurtdışı Temsilciliklerimize Yarışma ile ilgili bilgileri gönderdik ve bunların tüm opera, müzik kurum ve çevrelerine iletilmesini sağladık. Böylece uluslararası çapta katılım sağlanmış oluyordu. İlk Yarışma Eylül 1995’te İstanbul’da Cemal Reşit Rey salonunda başarıyla gerçekleştirildi. Yarışma yine Yapı Kredi sponsorluğunda, 1997 ve 2000 yıllarında başarıyla tekrarlandı. Ancak, Yapı Kredi üst yönetiminin değişmesiyle Yapı Kredi sponsorluktan çekildi ve Yarışma kesintiye uğradı. Bu durum, Leyla’nımı fazlasıyla üzmüştü. Tabii bizleri de. 2005 yılında Londra’da Royal Academy’de, sevgili müzecimiz Nazan Ölçer’in öncülüğünde, o zamanki Topkapı Müzesi Müdiresi Filiz Çağman’ın katkılarıyla, çok büyük ve muhteşem bir sergi açılmıştı: “Turks: a journey of a thousand years, 600-1600.”. Bu sergi müthiş bir başarı kazandı, yüzbinler tarafından ziyaret edildi.Serginin Türkiye tarafının ana sponsoru Doğuş Grubu idi. Bilahare, Doğuş Grubundan Sn.Semih Yalman beni aradı. Adı geçen sergiye sponsorluk yapmaktan büyük memnuniyet duyduklarını, bir başka projemiz var ise sponsor olmaktan memnun olacaklarını belirtti. Ben de tabii hemen Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışmasını önerdim. Doğuş grubu, Sn. Semih Yalman imzasıyla, 27.05.2005 tarihinde gönderdiği bir mektupla söz konusu sponsorluğu kabul ettiklerini bildirdi. Ben de mektubu IKSV Genel Müdürü Görgün Taner’e gönderdim.Dışişleri olarak ilgili kuruluşlarımızla ve IKSV ile yaptığımız temas ve toplantılar sonucunda, Yarışma Organizasyonunun IKSV tarafından Dışişlerinin de desteğiyle yapılmasını kararlaştırmıştık. Böylelikle, Yarışma tekrar 2006’da başladı ve 2 yılda bir olmak üzere 2015’e kadar Doğuş sponsorluğunda devam etti. Bu arada,, IKSV Müzik Festivali Yönetmeni Ahmet Erenli, La Scala Operasının, yarışmayı birlikte organize etmeyi önerdiğini bir mektupla bildirdi. Bu hepimizi sevindirmişti. Bu birliktelik halen devam etmektedir. Yarışmanın sponsorluğunu, Doğuş Grubunun artık sürdürmemesi üzerine 2015 ten bu yana Borusan yapmakta ve yarışma başarılı bir biçimde 3 yılda bir sürdürülmektedir. Bu arada Borusan, 31 Mart 2009 da“Leyla Gencer La Diva Turca adıyla bir kutlama konseri de düzenleyerek Leyla Gencer Şan Yarışmalarında derece almış olan sanatçılardan bazılarını da Programa dahil etti. Leyla’nım Yarışmanın Jüri Başkanlığını sağlığı süresince yaptı. İstanbul’a gelişlerinde onu Topağacı’ndaki evinde hep ziyaret ederdim.
Zamanın Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından 11 Aralık 1995’te Ankara Devlet Opera’sının önünde heykeli yerleştirildi. En büyük arzularından biri, kendi adına bir Müze kurulmasıydı ki bunu İKSV kendi binasında, Milano’daki evindeki eşyaları getirerek, yakın arkadaşı ve ünlü sahne yapımcısı Pier Luigi Pizzi yönetiminde gerçekleştirdi. Daha sonra Leyla Gencer Müze Evi Bakırköy Belediyesi Kültür Merkezi’ne taşındı.Leyla’nım hakkında ilk kitabı yazan Franca Cella, Milano’daki çok yakın müzikolog arkadaşıdır. Daha sonrası bu kitabın İngilizcesi de Borusan tarafından yayınlandı. Sonra Zeynep Oral ve sonra Evin İlyasoğlu değerli kitaplar yayınladılar.
2010 yılı Mayıs’ında Meksika’ya bir ziyaret yapmıştım. 10 Mayıs sabaha karşı telefonum çaldı. Arayan Görgün Taner’di ve Leyla’nımı kaybettiğimizi ve Milano’ya gideceğini bildiriyordu. Son zamanlarda sağlığının bozuk olduğunu biliyordum ama oraya gitmemi katiyen istemiyordu. Böylelikle yaşamımın çok değerli bir dönemi de sonlanmış oluyordu. Leyla’nımın olağanüstü geniş bir repertuvarı vardı. Vefat haberi, yurtiçi ve yurtdışı basın yayın organlarında geniş şekilde yer aldı. Bunlardan benim için en ilginçlerinden biri, dünyanın tüm önemli Operalarında, konser salonu veya festivallerinde (La Scala, Roma, Venedik, Viyana, Londra Covent Garden, Glyndebourne festivali, Edinburgh Festivali, Münich, Moskova Bolşoy Operası, Leningrad, Salzburg Festivali, Cenova, New York Carnegie Hall, Stokholm, Oslo, Varşova, Buenos Aires Teatro Colon, Brüksel, Rio de Janeiro. Paris, Floransa, Verona, Bologna, New Orleans, Montecarlo, Londra Royal Albert Hall, Ankara, İstanbul, Lizbon, Belgrad, Dallas, Portofino, San Remo söylemiş olmasına rağmen, tek söylemediği ünlü New York Metropoliten Operasınca yayınlanan Opera Dergisinde yer alan haberdir.
Leyla’nım yaşamı boyunca çeşitli uluslararası ödüller aldı. Ülkemizde ise Sevda Cenap And Vakfı onu Altın Madalya ile ödüllendirdi. Yaşama veda ettikten sonra ise, Fransız Academie du Disque Lyrique tarafından ona Altın Orfeo ödülü verildi. Paris’te Bastille Operasındaki törende, Akademi başkanı Pier Berge ödülü değerli piyanistimiz İdil Biret’e takdim etti.Vefatının sonrasında Milano’dan haberleri Zeynep Oral’ın kaleminden okuyorum.Milano’da evinde oradaki İslami Cemiyetin temsilcisi olan imamımız dualarını okuyor. Kimileri, ellerini açarak, kimileri haç çıkararak âmin diyorlar. Daha sonra Scala yakınlarındaki Santa Babila kilisesinde büyük bir kalabalık eşliğinde tören yapılıyor. Haendel’in bir ağıdından sonra Norma Operasından Casta Diva aryası yükseliyor. İtalyanca konuşmalardan sonra ise Verdi’nin La Forza Del Destino operasından La vergine degli angeli aryası . Törenin sonunda herkes çiçeklerle süslü tabutun önünden geçiyor ve sonrası vasiyeti gereği krematoryum. Küllerini sevgili Görgün Taner İstanbul’a kucağında taşıyarak getiriyor.Sonrasında küllerinin Boğaz’a serpilmesi var. Ben de İstanbul’dayım. Teknede (Süreyya) ona çok yakın 15-20 kişiyiz. Ona İtalya’da Boğaz’ın Kızı da demişlerdi. Dolmabahçe’nin önünde tekne durunca, saat 12.00’ de, Mozart’ın Requiem’i eşliğinde Zeynep Oral ve çok yakını Melahat Behlil, birlikte küllerini Boğazın sularıyla buluşturuyorlar. Sonra ben, beyaz güllerden bir çelengi Boğaz’ın sularına bırakıyorum.Leyla Gencer’n gerek ülkemizde, gerek yurtdışında değerinin anlaşılması ve vurgulanmasında, büyük katkıları olan Zeynep Oral, Aydın Gün, Şakir ve Bülent Eczacıbaşı yönetiminde İKSV, Genel Müdürü Görgün Taner, İKSV müzik yönetmeni ve daha sonra Borusan Kocabıyık Vakfı Genel Müdürü Ahmet Erenli, İKSV Genel Müdür Yardımcısı Yeşim Gürer Oymak, Yekta Kara, Meriç Sümen, Evin İlyasoğlu ve Franca Cella’ya sonsuz teşekkürler.Sevgili Leyla Gencer, sizi çok ama çok özlüyorum. Yaşamımıza kattığınız güzellikler için şükranlarımı sunuyorum.









ŞULE SOYSAL,
E. Büyükelçi
10 Mayıs 2025, Ankara