2017'DEN 2018'E İKİ PORTRE: FAZIL SAY VE SELMAN ADA
Rüzgar gibi geçiverdi 2017... İrili ufaklı yığınla müzik olayı yaşandı. Resitaller, konserler, festivaller birbirini kovaladı. Seçim hesapları nedeniyle siyasetin de yaklaşım değiştirdiğini gördüğümüz 2017'de klasik müzik ve sahne sanatları bağlamında kimin yıldızı nasıl daha da parladı? Kimin fersiz yıldızı niye hepten söndü? Örnekler çok ama bu değerlendirmeyi birer kişiye indirgeyerek yapmayı tercih ettim.
***
2017'DEN 2018'E FAZIL SAY
Yıllardır uluslararası ve ulusal alanda gündemin üst sıralarında kendine yer bulan fazıl say (d.1970), Warner Classics'le yaptığı anlaşmanın meyvelerini yoğun biçimde 2017'de toplamaya başladı. Üç albüm birden uluslarası raflara çıktı.
Seçkin Alman çellist Nicolas Altstaedt ile kaydettiği Çello Sonatları CD'si, kendi bestesi “Dört Şehir/ 4 Cities”in başlığı altında, Debussy, Janacek ve Şostakoviç'in de birer sonatını kapsıyor.
Yükselişteki Fransız mezzo-soprano Marianne Crebassa ile kaydettikleri “Sırlar /Secrets” başlıklı albüm, Fransız şarkılarını kapsıyor. Tek istisna, Fazıl Say'ın “Gezi Park 3”ü.
Frederik Chopin'in, her piyanist için birer mücevher olan noktürnlerini de icracı olarak kaydeden Fazıl Say'ın bu albümü “Nocturnes” başlığı altında rafa çıktı.
Yurtiçinde ise, yıllardır dinleyici talebinin devam ettiği zamanın Kültür Bakanlığı'nca sipariş edilmiş Nazım Orotaryosu'nun, Fazıl Say Festival Orkestrası ve Nazım Hikmet Korosu'yla yapılan İstanbul konseri, yurt içinde Ada etiketi altında CD ve DVO olarak yayımlandı. DVD'de konsere ek olarak sahne arkası belgeseli de yer alıyor.
Kayıtlar bağlamında Fazıl Say, 2017'in son ayında sürprizini de gene Ada etiketi altında dinleyiciye sundu. Eski Şarkılar ile Yeni Şarkılar'dan sonra Güz Şarkıları, profesyonel bir firma tarafından hazırlanmış tanıtım kampanyasıyla dinleyiciye sunuldu. Türk şiirinin kült isimleri Nazım Hikmet, Can Yücel, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Behçet Aysan, Ahmed Arif ve Atilla İlhan'dan şiirlere yazdığı şarkıları bu kez Serenad Bağcan değil, bir erkek sesi, bariton Güvenç Dağüstün seslendirmiş. Piyanoda Fazıl'ın sevgilisi Ece Dağıstan yer alıyor. Küçük orkestrayı kayda şef İbrahim Yazıcı hazırlamış. Fazıl bu albüm için “Dünya işi oldu” diyor. Kayıtlarda Batı sazları yanında kullanılan Türk sazları, kanun, armudî kemençe ve duduk.
Fazıl'a bugüne kadar yurtdışında, çoğu Almanya'da olmak üzere pek çok ödül verildi. Bu anlamda, 2017 de boş geçmedi.
Fazıl Say, müzikteki üstün başarıları, katkısı ve toplumsal sorumluluk almasından dolayı Almanya Duisburg Şehri 2017 Müzik Ödülü’nün sahibi oldu. Ödülün Fazıl'a veriliş gerekçesi “olağanüstü sanatsal performansı ve yurttaşlık bilinci”... Ödül töreninde Prof. Dr. Jürgen Schläder'in “ Fazıl Say gibi muhteşem bir piyanisti ve son derece ilginç bir besteciyi onurlandırmak için bugün buradayız. Say, tüm eserlerinde iki kültürü bir araya getiren ve net bir tavır ve duruş sergilemekten asla korkmayan bir sanatçıdır” sözleri, Batı'nın onu tüm yönleriyle değerlendirdiğini gösteriyor. 27 yıllık prestijli Duisburg kenti 2017 Müzik Ödülü'nün önceki sahipleri arasında Yehudi Menuhin, Toshio Hosokawa ve Krzysztof Penderecki gibi önemli isimler yer alıyor.
2017'in öteki ödülleri ise kayıtlarla ilgili olarak geldi. Avrupa'da bu alandaki ödüller arasında seçkin bir yeri olan ECHO Klassik, dördüncü kez Fazıl Say'a verildi. Say; Salzburg’un ünlü konser salonu Mozarteum‘da yaptığı altı CD'den oluşan, dünyada Warner Music, Türkiye’de ise Ada Müzik etiketiyle yayınlayan “Mozart Complete Piano Sonatas” albüm kaydı ile, ECHO Ödülleri Solo Albüm piyano kaydı kategorisinde ödül aldı. Ayrıca, trompet sanatçısı Gábor Boldoczki de son albümünde Say’ın yazdığı trompet konçertosunu seslendirerek Echo Ödülü’nde en iyi enstrümanist ( trompet ) kategorisinde ödüle layık görüldü.
Fazıl Say'ın çellist Nicolas Altstaedt'le kaydettiği "4 Şehir" albümüne de ödül Hollanda'dan geldi. Edison Klassiek 2017, Oda Müziği kategorisinde bu albüme verildi. Jüri'nin değerlendirmeyi yaparken “ Say'ın besteciliğinde kullandığı yapı, müzik fikirlerinin buluşması, yaratıcılık ve mizaç üzerine yoğunlaştıkları” belirtildi.
Peki, bu yoğun çalışmanın ardında nasıl bir kişilik var? Tüm bunlar hangi ruh hâli içinde yapılıyor?
İşte bu soruların yanıtını da Fazıl Say'ın Doğan Kitap etiketiyle yayımlanan 270 sayfalık son kitabında bulabilirsiniz.
Eğer sosyal medya izleyicisi iseniz, kitaptaki bazı notları hemen anımsarsınız, içinizde “Ben bunu daha önce okumuştum” duygusu uyanır. Doğrudur. Çünkü Fazıl, özellikle 2017 içinde yoğunlaştırdığı paylaşımlarını yeniden gözden geçirip bazılarını dört bölümün içinde değerlendirerek bu kitabı oluşturmuş: Dünyam / Yüzler / Şairlerim / Çocuklarım...
Çocuklarım bölümünde, bugüne kadar yaptığı besteleri anlatıyor. Kimileri birkaç cümlelik küçük notlar, kimileri koca birer program notu. Kompozisyon dalındaki bazı akademisyenlerin, besteleriyle ilgili dile getirdikleri eleştirilere de, ayağı yere basan bir yanıt oluşturuyor.
Bir solukta okunabilen, yalın, sıcak bir üslûpla kaleme alınmış bu kitap, aslında Fazıl'ın geçmişteki kimi hatâlarının, yakışıksız söylemlerin düzeltilmesini de içeriyor. Örneğin, annesi, sevgili dostum, şimdi çağımızın belâlarından alzheimer rahatsızlığıyla yaşayan Gürgûn Say Özsoyeller, örneğin anıtsal piyanistimiz İdil Biret, örneğin şef İbrahim Yazıcı...
Bazı ara başlıklar, “Ben artık 47 yaşında, bazı dersleri yeterince almış, olgunlaşmış bir Fazıl'ım” mesajını veriyor.
Kendi eserlerine uygulanan gizli ambargo ve KHK'lerle uzaklaştırılan iki müzisyenle ilgili tepki göstermedikleri gerekçesiyle, “kurumlar” genellemesi altında eleştirdiği devlet orkestralarımız ve opera-bale mensuplarıyla ilgili söylemini de, özünde israr etmekle birlikte yumuşatmış, daha dikkatli hâle getirmiş. Bundan sonra da birlikte çalacağını sanmadığını belirttiği şef Gürer Aykal'la ilgili bölüm de, dikkatle yazılmış.
Babası, kadîm dostum sevgili Ahmet Say'la arada konuştuğumuz “Bülbülün çektiği dili belâsı” yakıştırmasına yol açan, Fazıl'a beraat edeceği “hakaret davaları” açılmasına gerekçe oluşturabilecek bir söylem yok bu kitapta...
Zaten bir bölümde bakın ne diyor Fazıl:
“Tekrar uyarmak isterim. Burada onarılmaz kırgınlıklar yaratmak isteyenleri ben anlayamıyorum. Bunda bir felsefe de bulamıyorum. Bu haksızlıkları yapanları, durduk yerde ego savaşı içinde hepimizi boğmak isteyenleri sevmiyor, artık onlara değer de vermiyorum.”
Alıntılarla yazıyı uzatmanın anlamı yok. Ama çok sevdiği Ömer Hayyam'dan alarak başlık yaptığı “Akılla Bir Konuşmam Oldu” kitabı, Fazıl'ı da bağlayan önemli bir belge.
Fazıl, 2017'den 2018'e “Umut” Senfonisi'ni tamamlamış, “Yüz saatlik beste, yüz saatlik kayıt” hedefinin yarısını aşmış, çağın profesyonel olanaklarını iyi kullanmaya çalışan, “dik” duruşundan vazgeçmeden söylemini kontrol edebilen bir olgun müzisyen, hükümet hoşlanmasa da Türkiye'nin “Dünya çapında” bir kültür-sanat temsilcisi olarak giriyor.
***
2017'den 2018'e SELMAN ADA
Son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Besteci, orkestra şefi selman ada (d.1953), Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür Vekilliği'nden alınarak, ardından “memuriyetten men” edilerek, 2018'e deyim yerindeyse çakılarak girdi.
Ada'nın gönlünde her zaman bu görev yatıyordu. Mersin'deki akşam sohbetlerinin yığınla tanığı var. Bunun için kulisler yaptı, hayaller kurdu. Bakın 17.12.2014'de Sabah gazetesinde yayımlanan söyleşisinde “ Genel Müdürlük teklifini bekliyor muydunuz?” sorusuna ne cevap veriyordu:
“Son zamanlardaki konularla ilgili bir kaç küçük görüş bildirmiştim bakanlığımıza yalnız. Sadece Selman Ada olarak çağırıldım. Bu kurumu 41 senedir tanıyan, herkesi tek tek, isim isim ne yaptıklarıyla bilen biri olarak, kurumun ne durumda olduğunu, sorunların ne olduğunu bilerek ve bunların nasıl çözüleceğine dair projeler hazırlayarak çözümlerle geldim.”
Herhalde en önemli projesi “Türk bestecileri” adı altında, herkesi göz ardı edip sadece kendi bestelerini 6 müdürlüğün yıllık programına yerleştirerek para kazanmaktı!
Sonuçta, ne olduğunu bildiğini söylediği sorunları daha da karmaşık hale getirerek, kimi müdürlüklerin kadrolarını iyice zayıflatarak, kurumun iskeletini bozarak, müfettiş ve sayıştay raporlarına göre kurumu maddi olarak da zarara uğratarak gitti.
Genel Müdürlük Vekilliği görevinden nicedir alınacaktı aslında, iktidar partisinin kendi içindeki istikrarsızlığı ve sık bakan değişiklikleri olmasa... Ama sonunda görevden alınma yazısının bakan imzasına sunulduğunu duyunca, herhalde “kahraman” olarak ayrılmak istedi ve whatsup'taki grubuna hükümet aleyhtarı bir mail attı. Rencide edici kelimeler kullanarak yazdığı bu metin, 24 Şubat 2017'de yaş haddinden dolacak olan emekliliğinin de yanmasına yol açtı. Gece vakti Bakanlıktan Külliye'ye pek çok hükümet yetkilisi ve bürokratın eline ulaşan metinden sonra, Bakanlık “memuriyetten men” kararı aldı. Gazeteler bilgisizlikten bunu “meslekten men” diye yazdılar. Oysa Ada'nın beste yapma ve orkestra yönetme hakkı elinden alınmıyor, memuriyetten çıkarılıyordu. Bu kararın sonuçlarından belki de en ağırı, emekliliğinin yanması, elde ettiği hakları kullanamayacak olmasıydı.
Kurumun kuruluş kanunun kendine verdiği yetkileri kullanmak yerine, Bakanlıktan gelen her isteği “emir telakki edip” yerine getiren, şöförden müdür yaratan Ada, kurşunu ayağına değil, âdeta çifte by-pass'lı kalbine sıktı. Kurumdan sonra, kendine de yazık etti.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Bu yazı, ANDANTE Dergisi'nin
Ocak 2018 / 135 'nci sayısında yayımlanmıştır