25 Ağustos perşembe akşamı, Ankara'dan Bodrum'a dönüşümde biraz nefes nefese de olsa Gautier Capuçon konserine yetişebildim.
1981 Chambery doğumlu genç yetenek Capuçon özellikle İstanbullu müzikseverlerin iyi tanıdığı bir virtüoz. Ben de bir konserini izlemiştim. Ünlü Zürih Tonhalle Orkestrasını ise yıllar sonra tekrar izleyebilecektim.
Kariyerinde hızlı bir tırmanış gerçekleştiren Capuçon, programdaki, çello repertuvarının ikonik eserlerinden, Dvorak'ın Si Minör Op. 104 Çello Konçertosu'nun CD'sini 2009'da Paovo Jarvi yönetimindeki Frankfurt Radio Senfoni Orkestrası ile Virgin Classics için kaydetmiş.
Jestli, gösterişli çalıştan hoşlanmıyan Çapuçon, hafif ve zorlamasız tuşesiyle çok temiz ve çok güzel sese ulaşabiliyor. Eserin yapısına dokunmadan duyarlı bir yorumu var.
En büyük lüksünün alkış olduğu belirtilen Capuçon, buna bölüm araları da dahil olmak üzere bol bol kavuştu.
Bis , melodik olmayan, biraz da bis olarak yadırgadığım kısa bir parça idi. Ne olduğunu çevremdeki müzikseverler dahil anlayamadık ama Duttileux olabileceğini düşünüyorum.
2. Yarıda Orkestra, Schumann'ın Re Minör 4 No'lu Senfonisinde kendini iyice ispat etti. Ulaştıkları beraberlik ve uyum ve tüm enstrümanların en ufak falso olmadan gerçekleştirdikleri icra gerçekten çok heyecan vericiydi. Tabii bölümler arası alkışlar devam etti. 20 ülkeden 100 'ün üstünde müzisyenin oluşturduğu belirtilen orkestranın 2014 'den bu yana 30 yaşındaki çok genç Fransız şefi Lionel Bringuier aynı zamanda müzik direktörü. 26 yaşında, New York Fisher Avery Hall' da New York Filarmoni'yi yönetmiş.
Orkestra bis olarak Rossini'nin Wilhelm Tell uvertürünü aynı mükemmeliyette icra etti.
Bu konserin ertesi akşamında aynı şef ve orkestra ile, Patricia Kopaçinskaya, Çaykovski 'nin Re majör op. 35 keman konçertosunu seslendirdi. Kemanın vahşi çocuğu olarak adlandırılan Kopaçinskaya, Çapuçon'un aksine , bilindiği üzere, bol jestli, tutkulu bir stile sahip. Mükemmelliyetçiliği fazla sevmediğini, hazır bir pasta getirmek yerine, bileşenleri getirip sahnede pişirmeyi tercih ettiğini söylüyor. Konçerto icrası bu stildeydi, coşku, romantizm, dugusallık iyi bir sentez oluşturmuştu. Tüm aralarda ve sonda Capuçon'dan da fazla alkış topladı. Konçertonun 1. bölümünde, yumuşak bir solo sırasında, güçlü bir ezan sesi ortalığa hakim olunca, soloyu duyamaz hale geldik.
Festivalle ilgili bir iki genel gözlemimi belirtmek gerekirse, konser saatlerini, Bodrum Kalesindeki konserlerde olduğu gibi ezan saatini gözönüne alarak düzenlemenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Konserlerde, mekânın ön bloklarındaki yerler için olduğu gibi davetiye dağıtılıyor. Orta ve arka bloklar biletix'den satılıyor. Ben dahil, davetiyeli sayısız kişiye rasladım iki konserde de. Bu nedenle de özellikle ön bloklar yarı yarıya boş kalıyor. Tıpkı Ankara Operası'ndaki galalardaki ön sıralar gibi. Bu uygulama herhalde yalnız bizim ülkeye mahsus ve fazlasıyla abartılmış durumda.
Bir de hemen her konser için sözkonusu aralardaki alkış sorunu. Acaba konser başlamadan, bölümler hakkında kısa bir açıklama yapılıp, en sonda alkışlanması gereği izah edilemez mi?
Şule Soysal