Bu yaz Verona Opera Festivali, geleneksel zefirelli rejileri yerine, biri modern, diğeri fütüristik rejili iki opera ile başladı. Açılış Nabucco'yla idi.
Arena'da parter en makbul ve pahalı bölüm. İçeriye kırmızı halıdan geçerek giriyorsunuz. içeriye girdiğimizde bizi tüm haşmetiyle, bir meydan ortasına yerleştirilmiş La Scala Opera tiyatrosu karşıladı.
1980' lerin sonunda Verona'ya ilk geldiğimde, ışıkların sönmesiyle Arena'daki tüm basamaklardaki seyircilerin ellerindeki pilli mumları yakmalarıyla oluşan harika atmosfer beni çok etkilemişti. Son yıllarda ise, bu sefer de dahil olmak üzere, yine tüm seyircilere dağıtılmış olmasına rağmen mumların bölük pörçük yanıyor olması ise çok hayâl kırıcıydı.
Verdi'nin 3. Operası olan Nabucco, Milano'daki ilk temsilden iki yıl sonra, Verona'da Verdi'nin gözetiminde 1844 yılında sahnelenmiş.
Bu kez, Nabucco'yu Arnaud Bernard sahneye koymuş ve operayı Avusturya'nın Lombardiya Krallığını işgal ettiği, İtalyanların Risorgimento yılları dedikleri fırtınalı döneme oturtmuş. Gelişen sahnelerde opera binası, kâh karargah, kâh katedral avlusu, kâh saray oluyor, karşımıza Avusturya İmparatoru Franz Josef'i andıran bir üniforma ile Nabucco (Avusturyalı komutan) isyancılara karşı beliriyor, Scala'nın muhteşem iç görünümü ve sahnesiyle, opera içinde opera yöntemine başvuruluyordu!
Meydan sahnelerinde, sıkça Habsburg Hanedanı'nın ünlü beyaz Lippizaner atlarına da gönderme vardı. Scala'nın içinde geçen son sahnelerde balkonlardan Italyan bayrakları açıldı, Viva Verdi nidâları çınladı. Operanın va "pensiore" koro parçasının o dönemde özgürlük marşı haline gelmiş olması da paralellikleri tamamlıyor. Rejiden hoşlandım!
Festivalin ilk akşamı olması dolayısıyla, Arena' nın Parter tabir edilebilecek orta bölümüne kırmızı halıdan yürüyerek yerlerine yerleşen beyler yaz smokinleri, güzel italyan kadınları ise yere kadar uzanan tuvaletleriyle göz kamaştırıyordu âdeta!
Ancak akşamın elde olmıyan bir kusuru vardı; yüzde yüze yakın rutubet ve 40'lara yaklaşan ısı, temsil boyunca bazı kişilerin sağlık ekiplerince dışarı taşınmasına neden oldu! Neyse ki ağır kostümleri ve bazılarının heybetli vücutlarına rağmen sahnedeki şancılar aynı akıbete uğramadı. Bu da onların bu ağır koşullardaki performansını artı notla değerlendirmeme neden odu.
Orkestrayı, 28 festivalde 45 opera yönetmiş olan Daniel Oren yahudilerin mutad takkesiyle yönetiyordu ki bu adeta Nabucco'nun konusuna bir gönderme gibiydi. Nabucco'yu ünlü Gürcü bariton George Gagnidze başarıyla yorumladı. Abigaille de Tatiana Melnychenko göz doldurdu! Ismaele'de Walter Fraccaro başarılıydı. Fenena da Carmen Topciu yeterliydi. Oren belki de en büyük alkışı aldı. Va "pensiore" nin bis olarak tekrarı geleneğine de uyuldu.
Ertesi akşam ise programda, Verona'nın âdeta simgesi haline gelen Aida Operası vardı. Bu kez hava çok daha iyi idi. Aida, ihtişamlı Zefirelli rejisiyle değil, Fura Dels Baus'un fütüristik rejisiyle sunuldu! Bununla beraber, festivalde bazı akşamlar da Aida,10 Ağustos 1913' teki en ilk rejiyle sahneleniyor.
Fura dels Baus'un çok komplike rejisi hem lehte, hem aleyhte pek çok eleştiri alıyor. Bu reji özel olarak Arena'nın açılışının 100. ve Verdi nin 200. Doğum yıldönümleri nedeniyle 2013 arena di verona festivali için yapılmış.
Sözkonusu Katalan grubu, İstanbul seyircisi ik olarak 11. Tiyatro festivalindeki F@ust Version 3.0 ile tanıdı. İKSV ise 40. Yıl kutlamaları vesilesiyle Fura Dels Baus'a özel siparişi "İstanbul İstanbul"u Haziran 2012'de Haliç Camialtı tersanesinde iki kez gösterime sundu. Deniz üzerinde, Vinçler, trapezler, akrobatların yer aldığı gösteri bana sirkteymişim hissi vermiş ve sevememişim.
Tüm dünyada gösteriler sunan grup Barselona olimpiyatlarının açılış gösterileriyle de adını duyurmuştu.
Aida'ya gelince, Mısırlı Hidiv Ahmet Paşa, Verdi'ye Süveyş Kanalının açılışı dolayısıyla bir opera sipariş eder. Ancak Verdi pek ilgilenmez. Daha sonra Napoleon'un Mısır savaşı ve Teophile Gautier'nin Mumyanın Romanı kitabının başlattığı "Mısır Çılgınlığı" ( egyptomania) Verdi'yi de etkilemiş olsa gerek ki Kahire Operası'nın 1869 açılışı için Aida'yı besteler. Ancak, Fransa-Prusya savaşı nedeniyle kostüm ve dekorlar Paris'ten çıkartılamaz. Prömiyer 1871'de yapılır. Bu vesileyle de Osmanlı Verdi'yi bir nişanla ödüllendirir. Beğeni kazanan bu gösterim, Verdi'nin esas önem verdiği La Scala sahnelemesinde ise istenen etkiyi yaratmaz.
Arena'ya girince, bu kez, İstanbul'da olduğu gibi çok yüksek çelik konstrüksiyonlar bizi karşıladı. Sahneye ve basamaklara çuval tarzı şeyler atılmıştı ki, sonra ışıklandırma ile çöl ve kum tepecikleri görüntülerini aldılar, başarılı idi bu açıdan... Müzik başladığında arkeologların gezindiğini ve Aida ile Radames'in heykellerinin bulunduğunu gördük. Arkeologlar bunları, keserek bir müzeye gönderilmek üzere ambalajladılar. Daha sonra çelik kuleler üzerindeki kişilerin, Opera boyunca, yine uzayı hatırlatan giysilerle parlak parçaları birleştirmek suretiyle bir güneş enerji santrali inşa sürecini izledik. Bu arada, mekanik develer ve filler, içinde insan olan, yerlerde sürünen timsahlar, palmiyeleri hatırlatan büyük yelpazeler, çarpışan otomobiller gibi enteresan görüntüler, santralin inşasının adım adım ilerlemesiyle geçmişle geleceği, gelişmeyi, modernleşmeyi simgeliyordu. Enerji santrali, Radames'le Aida'nın mağarası oldu ve ışık seli içinde üzerlerine kapandı.
Carlus Padrissa'nın yönetiminde, Amneris'te Violeta Urmana, Aida'da Amarilli Nizza, Radames'te Carlo Ventre ve Kıral'da Deyan Vatchkov, Amonesra'da Boris Statsenko nefes kesici olmasa da iyi yorumlar ortaya koydular. Bu reji için bir Arena çalışanı, bir sürü Aida izlediğini ve en mükemmelinin bu olduğunu söylüyor. Bir çift, çocuklarının uykuları gelmeden en rahat izledikleri Aida olduğunu söylerken, birçokları da yerin dibine batırıyor. Metalik görüntüler beni rahatsız etti ise de bir kısım buluş hoşuma gitmedi değil. Özellikle eski eser kaçakçılığına yapılan gönderme! Ama örneğin fırtına sesleri koroyu duymamızı engelledi.
Toscanini açık havada şan yapılmasına karşı çıkar ve "açık havada insanlar şarkı söylememeli , tabakları fırlatma/yakalama gösterisi yapmalı" dermiş. Arena için her ne kadar akustiği iyi deniyorsa da bu çok büyük mekâna daha ziyade etkileyici ambiance ve temsillerdeki görsellik için gidiliyor kanısındayım. Ama Zefirelli ile Fura dels Baus görselliklerinden hangisi derseniz, kişisel tercih meselesi!
Şule SOYSAL