“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
38
NİSA HANIM’IN HAPİSHANE ZİYARETİ
“Kafkasların Ressamı” olarak ünlenen Alman ressam Paul von Franken (1818-1884), 19. Yüzyılın ikinci yarısında Kafkas köy ve kentlerini resimlemiş:
Kulenin dibindeki atlı ile dağ manzarası
Ayrı düşmelerin anlatıldığı bu bölümün başında Faik Agayev’den Sen Gelmez Oldun’a kulak verebiliriz: https://youtu.be/JpQTsQUnRI8***
Nisa Hanım, eşi Çe-Ka’da tutukluyken birkaç kez görmeye gitmiş. Bunlardan birinde, “Göremezsin! Dur!” uyarılarına karşın silâhlı adamların önünden yürüyerek geçmesi onun yürekliliğinden söz ederken anlatılırdı. Nisa Hanım, İbrahim Bey’i en son ziyarete gittiğinde umutlu gözükmek istemiş. Ama birbirlerini ancak uzaktan görebilmiş, konuşamamışlar. İbrahim Bey “Benim işim bitik, sana güle güle” der gibi bir işaret yapmış eliyle.VASİYETİbrahim Bey'in, son tutuklanışında kurtulma umudunu yitirmiş olduğu anlaşılıyor. Ziyaretine gelen bir dostuna kol düğmeleriyle saatini vermiş: “Karıma götür, oğluma versin. Bir de mektup yazacağım: vasiyetimi… Onu da- iki saat sonra gel- al” demiş. Oturup mektubunu yazmış. Mektubunda oğluna siyasetle uğraşmamasını vasiyet etmiş. Mektubu yazıp bitirdikten sonra birden “Ben iyi bir Müslümanım; Allah beni bu kâfirlere zebûn etmez” diye düşünmüş; yırtmış mektubu.1 AZERBAYCAN’DAN KAÇIŞİbrahim Bey Haydarov ve Nerimanov (Fötr şapkalı) yanyana
İbrahim Bey’in Çe-Ka’dan Neriman Nerimanov’un kefaletiyle kurtulduğu söylenir, aile içinde. O sırada Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti’nin başı olan -Azerbaycan Devrim Komitesi’nin, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Halk Komiserleri Sovyeti’nin ve Savunma Şurası’nın başkanı olan; Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlenen- Nerimanov tıp öğrencisi iken İbrahim Bey III. Duma üyesiymiş. Tanışıklıkları o yıllara kadar gidiyor. 2 Şubat 1914’te Sefa Cemiyeti’ne ilişkin bir fotoğrafta yan yana oturdukları görülüyor. İbrahim Bey hapisten çıktığında, Gürcistan dışında bütün Kafkasya’da yönetim Bolşeviklerin eline geçmiştir. Gürcistan’da ise Menşevikler dayanmaktadır.O sırada, Azerbaycan-Gürcistan sınırında bir köprü yıkılmış. Aileden geçen bu bilgiyi doğrulamak için araştırınca, Sovyet zırhlı trenleriyle tanklarının geçişini önlemek için Gürcü sınır muhafızlarının Poylu demiryolu köprüsünü uçurdukları bilgisiyle karşılaşılıyor. Köprünün onarımı için Azerbaycan’dan sınıra gönderilen fen heyetinin başında İbrahim Bey’in kardeşi mühendis Ömer Bey’in gitmesi kararlaştırılmış. Nerimanov “Ömer Haydarov’u gönderiyoruz” demiş, ama İbrahim Bey’i gönderecekmiş. İbrahim Bey apar topar eşiyle vedalaşırken en kısa zamanda onları da yanına aldıracağını söylemiş. Kardeşi Ömer’den gerekli belgeleri alarak onun kimliği ile sınıra kadar gitmiş. Tam sınıra geldiklerinde sınır muhafızının Ermeni Bolşevik Pankratov olduğunu görmüş. Göz göze gelmişler. Belgelerini isteyen Pankratov sormuş:“İsminiz?”“İsmimi neden soruyorsunuz? Beni çok iyi tanıyorsunuz!” demiş İbrahim Bey. Yeniden tutuklanmak üzere olduğunu duyumsamış. O sırada yanına gelen bir görevlinin kendisine alçak sesle bir şey söylemesi üzerine Pankratov telâşla dışarı çıkmış. Çıkarken İbrahim Bey’e dönerek: “Siz burada kalacaksınız!” demiş.Ardından yardımcısı girmiş odaya:“Siz mühendis misiniz?”“Evet.”“Buyrun, gidebilirsiniz.”…İbrahim Bey böylece Gürcistan’a geçiyor. 7 Mart 1920’de Sovyet Rusya ile bir bağımsızlık antlaşması yapmış olan Gürcistan, o tarihte henüz bağımsızlığını korumaktadır.19. Yüzyıl ressamı Paul von Franken'in fırçasından Tiflis Yakınlarında Kura Irmağında Akşamüstü
GERİDE KALANLARIN YAŞAMIOğlunun anlattığına göre, İbrahim Bey’in komünist Azerbaycan Türklerinden yakın dostları varmış; onu sonuna kadar desteklemişler. Ancak o kaçtıktan sonra konağını boşaltmışlar. Öteki konaklar gibi onun konağı da çok sayıda ailenin paylaşımına verilmiş.Ailesi, Bağı Dayı dedikleri bir komünist bakanın evinde bir odaya sığınmış: Nisa Hanım, oğlu Minnetullah, kızı Leylâ ve -artık evde Maşurina diye çağrılan- çocukların dadısı Marya… Bağı Dayı diye sözü edilen kişi, “Ben İbrahim Bey’in bir fincan kahvesini içmiş değilim, ama onun ailesi…” diye konuşurmuş. Çarlık döneminde Sibirya’ya sürülmüşmüş. Sürgündeyken yine sürgündeki bir Rus kadınla evlenmişmiş. İbrahim Bey’in oğlu, o kadını “önünde önlükle gezen, iyi bir kadın” olarak anımsıyor. Nisa Hanım, başına gelene çaresiz katlanıyormuş; ama oğlu yeni evde bir türlü uyuyamıyormuş. Çocuğun yatağını yadırgadığını düşünmüş. Kalkmış, yatağı istemek için eski evine gitmiş. Eski evin yeni sahipleri Nisa Hanım’ı kovmaktan beter etmişler.Başka bir gün Maşurina eski evin önünden geçiyormuş. Bir de bakmış ki, Nisa Hanım’ın piyanosu konağın bahçesine atılmış, odun gibi kırılıyor! Piyanonun duvar piyanosu olmayıp kuyruklu olduğunu düşünürsek, evin yeni sahipleri fazla yer kapladığı için odun gibi yakarak işe yaratmak istemiş olmalılar. Bunu duyan Nisa Hanım’ın içi cız etmiş olmalıdır ama bir daha hiç piyanosunun olmayacağını, hayatının sonuna kadar piyano çalamayacağını aklından geçirmiş midir, bilinmez.Artık ülkede ekmek karneyle verilmektedir. Çalışacak yaşta olup da çalışmayana karne yoktur.NİSA HANIM’IN KAÇIŞINisa Hanım’ın kocası hapisten çıkar çıkmaz ülkeden kaçmıştır. Yine nasıl, ne zaman kavuşacakları belirsizdir…Aradan epeyi bir zaman geçtikten sonra bir gün Bağı Dayı beklenmedik bir saatte eve gelmiş. Telâşlıymış:“Haydi, hemen Tiflis’e gidiyorsun!” demiş Nisa Hanım’a. Nisa Hanım şaşırmış. Çocuklarla çabucak toparlanması kolay değilmiş.“Yalnız gideceksin! Kimseyi alamayacaksın!”“Çocuklar?” “Çocuklarını en kısa zamanda göndereceğiz. Sen şimdi dakika kaybetmeden gel!”Nisa Hanım çantasını kapmış, evden çıkmışlar. Ancak, ayrılmadan uğramak istediği birkaç yer varmış. Önce kızkardeşi Maide’ye veda etmek istemiş. Çarçabuk kardeşine gidip durumu anlatmış. “Üstün çok ince” demiş kızkardeşi; içerden kendi mantosunu getirmiş:“Al, bunu giy!”İki kardeş kucaklaşırken bunun son kucaklaşmaları olabileceği düşüncesini akıllarından uzaklaştırmaya çalışmış olsalar gerek.Sonra ahçı Necef’e uğramış Nisa Hanım. Yükte hafif, pahada ağır eşyalarını teslim ettiği güvenilir adama… Artık onları yanına almanın zamanı gelmişmiş. Necef’in tepkisi şaşırtmış Nisa Hanım’ı. O efendi ahçı birden küstahlaşmış:“Neden söz ediyorsun sen? Rüya mı görüyorsun? Bana bir şey emanet etmedin!”…Tiflis İstasyon Binası
Nisa Hanım’la İbrahim Bey kavuşurlar, ama bu kez de çocukları yoktur yanlarında. Bir süre sonra, İbrahim Bey’in kardeşi Ömer Bey de Tiflis’te onlara katılır, ama onun da eşi ve oğlu Bakü’de kalmıştır. Geride kalanları nasıl getirtebilirler?***
Öykümüzün bu bölümünde yolumuz Gürcistan’a düştüğüne göre, oğlunu kendinden iyi tanıdığımız bir Gürcü besteciden bir piyano parçası dinleyebiliriz: Meliton Balanşivadze’nin (1862-1937) noktürnünü Gulnara Kavtaradze çalıyor: https://youtu.be/AX4wduRMwxc
Meliton Balanşivadze’nin oğlu, ünlü Amerikalı koreograf George Balanchine… Petersburg’daki Mariinski Tiyatrosu Bale Okulu’nun yetiştirdiği bir yetenek…
DEVAMI YARIN
(Yarın : Tiflis’te Bekleyiş)
(1) Türkiye’de yetişip siyasete giren oğlu Minnetullah Haydaroğlu, babasının yırttığı o mektupta başka neler yazdığından söz etmedi.
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”