9.Türkiye Gitar Buluşması'nın son gününde, 4 Temmuz saat 17.10'da Bilkent Tiyatro Salonu'nda “Proje Konser” başlığı altında, Bilkent'te gitar, kompozisyon eğitimi gördükten sonra öğrenimini Amerika'da sürdüren Can Bekir Bilir'in “İlk ve Sonraki” adı altındaki işini dinlemeye ve seyretmeye çalıştık.
Projenin sahibi görünümünde üç isim vardı. Can Bilir (Ses ve kompozisyon), İris Ergül ( Performans sanatı ve video), Deniz Gündoğan İbrişim (metin). Bu etkinlik başlamadan önce Can Bilir, hayli uzun, öğretmen ve müzik öğrencilerinin de anlamakta büyük güçlük çektiği, karmaşık, dinleyicileri sigaya çeker gibi sorularla Haendel ve Gulliani'nin karşılaştırmasına dayanan sunuşundan sonra, herkes “Dur bakalım ne çıkacak?” beklentisi içine girdi. Sunuş karşısında cılız birkaç alkış duyuldu!
MSSF'deki öğrencilik günlerinden beri tanıdığım Can Bilir'i, sahnedeki bu sunuşundaki tavrı, hareketleriyle biraz değişik ve fazlaca havalanmış bulduğumu söylemeliyim.
İlk bölüm 5 klasik gitaristi kırmızı ışık altında, gitar dışındaki âlet ve nesnelerden de çıkarılabilecek sesleri tekrarlarken, Can Bilir'in elektronik seslerinden oluşuyordu. Perdede de, bestecinin “heykeltraş arkadaşım” dediği İris Ergül'in hazırladığı havaalanındaki eşya röntgeninde bir çantanın içinde görülen açık bir makas ile bacak eklemi olduğunu sandığım kemiğin görüntüsü üzerinde çeşitlemeler ve bazı lekelerin renk değiştirmesi, silinip yeniden işlenmesine dayalı bir video vardı.
İkinci bölümde Can Bilir şef kürsüsüne gelip, 5 gitarı yönetti. Gitarlardan çıkabilecek türden, bazı raslamsal sesler çıktı. Dinlemeye mecbursanız, tercih edebileceğiniz ikinci bölümdeki bu seslerdi. Metni kim ne zaman nasıl okuyacak diye beklerken eser bitti! Meğer metin, girerken aldığımız bu etkinlik için hazırlanmış program kitapçığındaymış!
Sonunda, Bilir soruları cevaplandırabileceğini söyledi. Kağan Korad, çok yumuşak bir üslupla, eserin dinleyici için ne amaçladığını sordu, Melih Güzel de bu soruyu sunuştaki Haendel-Guilliani örneğinin bu müziğe nasıl yansıdığı sorusuyla pekiştirdi. Can Bilir, bu iki herkesin anladığı soruyu anlamazlıktan gelerek estetik felsefesinden, benim “görecelilik” diye tanımlayabileceğim, her konunun her kişiye göre değişebileceğinden uzun cümlelerle söz etti ve soruların cevabını vermedi.
Bu satırların yazarı da artık dayanamayıp, sorulara cevap vermediğini vurgulayarak, “Evet” veya “Hayır” diye cevap vermesi isteğiyle “ Bu besteyi kendin için mi yaptın, başkalarının dinlemesi için mi?” sorusunu yöneltti. Bilir yanıt vermeye gene “İyi müzik.....” diye başlayınca, soruyu hatırlatıp evet veya hayır cevabı vermesini, ardından yeni kısa sorularımın geleceğini belirttim. Yanıt bu kez “Bilmiyorum” oldu.
Çıkışta, Can Bilir'in 9. TGB kitapçığında projeyle ilgili “Disiplinler Ötesi” başlıklı yazısını tekrar okudum. İlk cümle şöyleydi:
“Hiçbir şey kesin değildir demek bile kesin olmadığından, gündelik tanımlamalarımızda, en azından çok boyutlu varoluş düzleminde bir sorun olduğunu, buna uygun bir doğruluğun veya nihai bir sanat öğretisinin önerilmesinin ve hâtta (şapkayı ben koydum a 'nın üzerine) bunun genel geçer bir kuralmış gibi dayatılmasının atalarımızdan bize miras kalan aynı hataların bir tekrarı olduğunu düşünüyorum.”
Ben de yeni müzik adı altında ancak laboratuar çalışması olarak nitelendirilebilecek bu tür çalışmaların dinleyiciye dayatılmasının büyük hata olduğunu düşünüyorum! Müzik de doğaldır ki, zamana, zemine göre bir değişim yaşamaktadır. Bu nedenle yeni müziği “dinlenebilir nitelikte yeni müzik”le, “deneysel çalışmalar” olarak ikiye ayırıyorum. Türkiye'deki mevcut dinleyicinin bir bölümünün “dinlenebilir nitelikteki yeni müziğe” bile tahammülü yok.
Bazı yöneticilerin korkusundan programlara “'çağdaş müzik” konulmaktan kaçınıldığını biliyorum. Yâni dinleyicinin öğrenme hakkının bile tepeden inme elinden alınabildiği bir ortamda yaşıyoruz. Bestecilerimiz eğer kendilerine bir akademinin sınırları içine hapsedip, bir takım deneylerle uğraşacaklarsa, kopukluk daha da artır. Can Bilir de bunun bilincinde olmalı.
Sonra kitapçıktaki metni de okudum, son dizesini buraya alıyorum:
“Zihnimde bulanık sorulardan bir üçgen”...
Bilmek-bilmemek konusunda belki en duyarlı sözü, “ En iyi bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir!” biçiminde anımsıyorum!
Sıcağı sıcağına bu yazıyı kaleme alırken, Bilir'in sıkça üzerine bulanık sorular yönelttiği ve bulanık görüşler serdetmeye çalıştığı iyi müzik-kötü müzik konusuna gelince, nâçizane “İyi müzik insanda yeniden dinleme arzusu uyandıran müziktir” diyeceğim.
Bizden sonra da gitaristlerin Handel, Bach, Guilliani uyarlamaları çalmaya devam edeceğine, Can Bilir'in öğrencilik günlerinde yaptığı gitar bestelerinin, örneğin bir “Korkunç İvan'ın da çalınacağına, ama “Ne yaptığını bilmeden hazırlanan projelerin laboratuar sınırlarını hiç bir zaman aşamayacağına” inanıyorum.
Sıcağı sıcağına, istim üzerinde bir yazıdır bu.
Şefik Kahramankaptan