Antalya Devlet Opera ve Balesi, 3 Kasım 2018 akşamı, Dünya prömiyerini 1989 yılında Ankara’da yaptıktan sonra, oynadığı sahnelerde seyircinin yoğun ilgisi ile karşılanan, Ferdi Merter’in librettosu üzerine Turgay Erdener'in bestelediği İstanbulname adlı 2 perdelik opereti sahnelemeye başlıyor.
Opereti mehmet yılmaz sahneye koyuyor. Orkestra şefliğini dönüşümlü olarak Ömer Yöndem ve Hakan Kalkan’ın yaptığı operetin dekor tasarımı Gürcan Kubilay, kostüm tasarımı N.Gazal Erten, koro şefi Mahir Seyrek, dramaturjisi N.Zeynep Ergüven, koreografisi Mehmet Sipahi ve ışık tasarımı da Mustafa Eski’ye ait.
KONU“İstanbulname” opereti, 1914 yılında, I. Dünya Savaşı’nın başladığı gün İstanbul’da çıkan bir yangın haberi ile başlar. Tulumbacılardan Külhanbeyi Eğrikapılı Ali ve arkadaşları aynı gün kahvehane sahibi Çavuş Avni Baba’nın öldürüldüğü haberini alırlar. Eğrikapılı Ali, Külhanbeyi Arif tarafından öldürülen Çavuş Avni’nin öcünü alacaktır. Ancak olaylar Çavuş Avni’nin kahvehanede sahneye çıkacak olan güzel kızı Zeliha’nın (Kraliçe) gelmesi ve Ali’nin ona aşık olması, ardından çiçek satıcısı Uğurböceği’nin aile sorunlarının ortaya çıkmasıyla karmaşık bir hal alır. Tüm bu olaylar yaşanırken I. Dünya Savaşı da devam etmektedir. Oyunun sonunda her şeyden habersiz düğün kutlamaları yapan Osmanlı ahalisi Osmanlı’nın savaşı kaybedip İşgal Kuvvetleri tarafından ülkenin işgal edildiğini anlarlar. SANATÇILARİki perde olarak sahnelenecek eserde “Uğurböceği” rolünü Sevinç Bilgin, “Eğrikapılı Ali” rolünü Engin Suna, “Zeliha” rolünü Bilge Yılmaz, “Gül” rolünü Ceren Tereci Aytekin, “Badik Ömer” rolünü Ümit Burak Tekinay, “Laz Abdi” rolünü Fatih Şanal, “Zil İzzet” rolünü Onur Alpaslan, “Müdür” rolünü Toygarhan Atuner, “Kont” rolünü Baturalp Bilgili, “Ferdinand” rolünü Burak Pektaş, “Sarhoş Hakkı” rolünü Taner Ölçen, “Zaptiye Amiri hasan Çavuş” rolünü Murat Özbek, “Gazeteci Çocuk” rolünü Sinem Seçil Baddal ve Kuzey Kubilay, “Külhan Arif” rolünü Emre Akyurt, “Madam Eleni” rolünü Esra Serbest, “Zaptiye Eri” rolünü Selahattin Denizsümüren ve Vural Vursavaş, “Resepsiyonist” rolünü Erdi Can Aybaş, “Boncuk” rolünü Enis Ok ve “Eleni’nin Kızları” rolünü Özsu Deveci, Gülçin Gültekin, Serap Demirhan Işık, Selda Serdar, Emel Öziş ve Pınar Tekol canlandıracak.Sezon başından beri okuma provaları, ardından sahne provalarına başlanan oyunun, önümüzdeki hafta kostümlü sahne provası ardından, 3 Kasım 2018 akşamı, Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin Haşim İşcan Kültür Merkezi’ndeki sahnesinden salonu dolduracak olan seyircileri ile buluşmayı bekliyor.
REJİSÖR NE DİYOR?
Opereti sahneye koyan rejisör Mehmet Yılmaz eser ve prodüksiyon hakkında şunları söyledi:
‘’Turgay Erdener’in bestelediği ve Ferdi Merter’in librettosunu kaleme aldığı İstanbulname operetinin prömiyeri 1989 yılında Ankara’da gerçekleşti. O tarihten günümüze diğer opera müdürlüklerinde de sahnelen eser 2010 yılında ilk defa Antalya’da sahnelenmişti. Eser dünya prömiyerinden yaklaşık otuz yıl sonra Antalya’da yeniden, bu kez benim esere karşı hissettiklerim ve eserin bana hissettirdikleriyle Antalyalı sanatseverlerle buluşuyor. Konusunun her dönemde güncel olabilmesi, eserde geleneksel müziğimizin izlerinin olması ve eserin ezgilerinin kulağa çabuk yerleşmesi ile İstanbulname operet türünün Türk müziğindeki başarılı temsilcilerinden biri olmuştur.
Tüm sanat dallarını bir arada buluşturan opera eserlerinin arttırılmasını sağlamak ve özendirici politikalarla desteklemek sadece kültürel yaşamımızı zenginleştirmekle kalmıyor, sanatın hayatı çok boyutlu düşünme ve algılama konusundaki gücünden de faydalanmamızı sağlıyor. Bilim ve sanatın insanoğlunun uygarlığının gelişiminde ne denli etkin rol oynadığı konusunda hem fikiriz. Ancak sanayi devriminden sonra bilimin savaş sanayisinin gelişmesine verdiği destek II. Dünya Savaşı’ndan sonra ciddi bir sorgulama ile karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası dönem Aydınlanma düşüncesinin ön plana çıkardığı rasyonel akla olan inancın ciddi anlamda sarsıntı geçirdiği bir dönemdir. Bu dönemin eleştirisi de yine sanatta can bulmuştur. O halde bilimin insanlığı karanlık sulara çektiği noktada can simidi olarak karşımıza sanat çıkmakta.
Bir ülkenin dünya ile hümanist ve entelektüel boyutta kucaklaşmasını, diyaloğa girebilmesini sağlayan ve sonraki kuşaklara düşünsel ve duygusal coğrafyasını aktaran o ülkenin sanatıdır. Bu nedenle Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal ve kültürel belleğinin oluşmasında Türk sanatçılarının ve yapıtlarının öneminin altını bir kez daha çizmekte fayda görüyorum. Opera sanatının daha geniş halk kitlelerine ulaşması için köklü bir gelenekten ve kendine özgü üst kültür özelliklerini taşıyan yabancı opera eserleri ile birlikte, halkın içselleştirebileceği, kendi yaşamına ve kültürüne ilişkin değerleri bulabileceği; Türk kültürünün kendine ait tınıları ile bestelen yerli eserlerden oluşan bir dağarcığın oluşturulması ve bu eserlerin seyirciyle buluşması gerektiği düşüncesindeyim. Türk eserlerini sahneleme konusundaki ısrarlı tavrımın arkasında yatan yegane nedenlerden biri de bu düşüncedir.
Erdener’in Batı tekniği kullanarak ve modern bir anlayışla yazdığı tonal ve makamsal duyumaları içeren bestesi, Merter’in sinematografik bir dille ele aldığı, dönemin sorunlarını hicvettiği aynı zamanda günümüzün sorunlarına ışık tutan kıvrak metni İstanbulname’yi bir rejisör gözüyle baktığımda özel kılan öğelerden sadece birkaçı. Yoğun bir okuma provası ardından müzikal sahne çalışmalarıyla devam eden süreç bizi bugüne yani eserin sahnelenme aşamasına getirdi. Her sanat yapıtında olduğu gibi yeni bir eser ile tanışma ve hesaplaşma süreci sancılıdır ancak sonunda eser seyirciyle buluştuğunda tüm bu serüven seyircide son buluyor. Ve bizler de son söz olarak “iyi seyirler” diyoruz. Yaşasın Sanat…’’
Koreograf Mehmet Sipahi de İstanbulname’yi, oyunun dönemine ait dansları, operacı sanatçılarla, akışa uygun şarkılarını söylemelerine engel olmadan, konuyu da güçlendirmek adına danslar yapmaya çalışmış. Şarkı, dans ve tiyatro birlikteliği ile iyi bir olarak seyircileri ile buluşmaya hazırlanıyor.