19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle genç sanatçılar, genç sanatçı adayları ve işsiz genç sanatçılar hakkında bir yazı yazmayı planlarken Soma’da ülke tarihinin en büyük maden kazası gerçekleşti. Üzüntümüz çok büyük. Gençlerden, sanattan ve işsizlikten bahsetmek için zaman hiç de uygun değil.
Üzüntümüz, canlarını kaybeden işçilerin aileleri ve yakınlarının durumunu düşündükçe daha da büyüyor. İnsanların hayatına bıçak gibi son veren, kitlesel kıyım düzeyindeki Soma faciası kadar acı veren ne olabilir ki?
Ancak neden ülkemizde faciaların bitmek bilmediğini sorgulamak, nedenlerini bulmak, sorumlularını cezalandırmak ve tekrar etmemesi için gerekli önlemleri almak da gerekli.
Soma faciasının nedenlerine bakıldığında, temelinde özelleştirme politikalarının, taşeronlaşmanın, sendikasızlaştırmanın, iş kaybetme korkusu ile her şartta çalışmayı kabullenecek duruma getirilmenin, şartları ne olursa olsun iş bulma kaygılarının yattığı görülecektir.
Uzun bir süredir yaşadığımız dönüştürülme sürecinde, eğitim ve sağlık başta olmak üzere insan yaşamını doğrudan ilgilendiren sanayi, tarım, inşaat, enerji, ulaşım ve çevre ile ilgili sektörler, insani hiç bir kaygı güdülmeden, vahşice para kazanmaya odaklanmış durumda.
Sendikasızlaştırma çabaları ve yandaş sendikalar ile bir çeşit çağdaş kölelik düzeni kurulmakta.
Eğitimin her aşaması ile acımasızca oynanmakta, ancak paran varsa iyi eğitim alınabilecek bir sisteme doğru gidilmekte.
Sağlık sistemi iflasa sürüklenmekte, çalışma koşulları çağdaş olmanın çok uzağında. Özel hastanelerin geleceği parlatılmakta ve paran varsa sağlık hizmeti alınacak bir sistem önümüze konulmakta.
Enerji gerekçesiyle yapılan HES’ler ile ülkenin derelerinin ve vadilerinin yok edildiği, otoyol kenarlarının ve refüjlerin yeşillendirilmesinin çevrecilik olarak anlaşıldığı bir dönem yaşanmakta. Nükleer santral konusuna ise Soma’dan sonra hiç girmeyelim.
Kültür- Sanat alanında da TÜSAK yasa tasarı taslağı ile özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, çalışanların iş kaybetme korkusu ile her şartta çalışmayı kabullenmelerine, şartları ne olursa olsun işi kabul etme durumuna gelmelerine neden olacak sistemin alt yapısı hazırlanmış ve bakanlıkta beklemekte. Tasarı yasalaşırsa parası olan sanata ulaşabilecek, üç büyük kentin dışında kültür-sanat yaşamı yok olma noktasına gelecek.
Değişim süreci acımasızca devam etmekte, insanımızın yaşamını insafsızca değersizleştiren, geleceğimizi ipotek altına alan oyunlar birer birer sahneye konmakta.
Bugün bizim maruz kaldığımız tüm bu değişimler aslında gelecek kuşakları ilgilendiren, geleceği şekillendiren ve dönüştüren, etkileriyle toplumsal yaşamın niteliğini ve kalitesini belirleyen özellikler taşımakta.
Yaşadığımız değişimleri bütüncül bir bakışla yorumlamak, yaşadığımız süreci bir bütün olarak görerek gerçekleşen ya da gerçekleşecek tüm dönüşüm politikalarının sonuçlarını bu gözle değerlendirmek doğru olacaktır.
Yürütülen her politikanın sonucu, bir maden kazası kadar ani bir şekilde insan yaşamına mal olmuyor olsa da, yaşadığımız sürecin sonu toplumsal bir “Soma faciası” yaratmaya aday görünmektedir.
Eğer toplumsal bir “Soma faciası” yaşamak istemiyorsak, toplum olarak önlemini almak zamanı geldi de geçiyor bile.