Nedenini baştan anlayamadım: Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde birkaç gazete ve dergi, benden “Mozart” üzerine yazı istedi. Üst üste gelen bu istekler beni şaşırttı, çünkü aynı günlere rastlayan bu isteklerin nedenini başlangıçta bulamamıştım.
Sonunda, “Mozart yazıları”nın nedenini çözdüm: Ocak ayı, Mozart’ın doğduğu aydır. Ve hemen belirteyim ki, kabalıklara, hem de çok yönlü kabalıklara sıkça rastladığımız bir dönemde yaşadığımıza göre, “inceliklerin efendisi” olan Mozart’ı anmaktan, hem de özlemle anmaktan daha yerinde ne olabilir?
*
Çağımızın derinlikli bir hümanisti olan Albert Schweizer, Mozart’ı şöyle tanımlamıştır:
Bütün dâhîler göklere uzanmış, Mozart ise gökten inmiştir.
Mozart’ın yaratıcılığını belirleyen nitelikler, kültür tarihinde pek görülmeyen cinstendir: Bu olağanüstü besteci, müzik sanatında “klasik” kavramını bütün yönleriyle temsil etmiştir. (Dilerseniz burada “klasik” kavramını özetle tanımlayayım: Sanat alanında klasik, örnek olabilecek uluslararası mükemmelliği, tarihsel akımların bireşimini, üslup ve biçim özdeşliğini, aydınlık anlatımı ve dengeyi içerir.)
Fransız Devrimi’nden 33 yıl önce doğmuştur Mozart, devrimden iki yıl sonra da ölmüştür. Bu demektir ki, 35 yıllık yaşamında, 18. yüzyıl aydınlanmasının Avrupa’yı saran havasını yoğun biçimde solumuştur. Eserlerinde Alman, İtalyan ve Fransız stillerinden yararlanarak tarihte “uluslararası bireşim”e ulaşmış ilk bestecidir o.
Mozart’ın müziğine gelince… Sözü, çağımızın ünlü müzikbilimcisi Curt Sachs’a bırakmak istiyorum. Bu değerli bilim ve sanat adamına göre Mozart’ın müziği şu özellikleri içerir:
“Anlam, doğallık ve nitelik uğruna biçim güzelliği bir yana itilmediği gibi, doğaya yakınlık ve nitelik de duyusal bir göz boyamacılık, ya da seçkinlik uğruna harcanmamıştır. Mozart, komik opera türüne ciddi operanın ağırlığını ve zenginliğini vermekten çekinmemiştir. Çalgılara insan sesinin soluğunu öylesine sindirmiştir ki, senfonilerinin ağır bölümleri opera aryaları gibidir; senfonilerinin hızlı bölümleri ise opera finallerine benzer. Güzellikle niteliği, sahneyle müziği, hüzün ile gülmeceyi, çalgılarla insan seslerini, ezgiyle çokseslilik tekniklerini birleştirmiş olan Mozart, müzik tarihinin mutlu çağında deyiş terazisinin kefelerini tam dengede tutmak için yaratılmıştır sanki.”
*
Ben de okurlarıma şu gerçeği hatırlatmak istiyorum:
1781 Yılında Mozart, “saray müzikçisi” olarak hizmetinde çalıştığı Salzburg Başpiskoposu Colloredo ile kavgalaşmış, kültür tarihinde ilk olarak soyluların egemenliğini kırarak bağımsızlığını ilan eden müzikçi olmuştur. Bilindiği gibi, feodal efendilerin gözünde müzikçi, bir “saray hizmetlisi”ydi. Müzik tarihçilerine göre, Mozart’ın Salzburg sarayını terketmesi, tarihsel bir sanatta bağımsızlık bildirisi’dir. Saraydan ayrılırken Başpiskopos’un Mozart’a “Kendini beğenmiş rezil!” diye bağırması üzerine besteci ona, “Sen de burnu Kafdağında bir papazsın!” diye karşılık vermiş, kapıyı çarpıp çıkmıştır. İşte o kadar.