Şimdi gelelim Birinci Dünya Savaşı’nın müzik sanatıyla birlikte yurdumuzu ilgilendiren yönlerine…
Pek bilinmez ama, ülkemizde söz konusu dönemin en parlak müzikçisi, aynı zamanda besteci ve piyanist olan İsmail Zühtü Bey’dir (1877-1924).
İsmail Zühtü Bey hakkında hemen belirtilmesi gereken bilgilerin başında, onun Türk Beşleri’nden ünlü bestecimiz Adnan Saygun’un hocası olması gelir. Ülkemizde Avrupa müzik kültürünün klasik formlarından “sonat” ve “senfoni” gibi eserleri ilk besteleyen bu müzikçimizdir. İzmirli olan ailesi “Kuşçuoğlu” lâkabıyla anılan İsmail Zühtü’nün üç yaşındayken babası ölmüş, 7-8 yaşlarına gelince üvey babası tarafından çobanlık gibi zorlu işlerde çalıştırılmıştır. Üvey babasının da ölmesi üzerine annesiyle Tire’ye göçen İsmail Zühtü, 1890 yılında Tire’ye gelen İzmir Sanayi Mektebi’nin bandosunu izleyince, bu topluluktaki öğrencilerin parlak giysilerine, çaldığı çalgılara ve yaptığı müziğe özenerek önündeki bütün engelleri aşıp bu okula girmeyi başarmıştır. Sanayi Mektebi’nde müziğe aşırı ilgi göstermesi dolayısıyla okul müdürü tarafından korunan bu 13 yaşındaki müzikçi, dönemin ünlü besteci ve hocası Macar Tevfik Bey’den piyano, teori, armoni ve kontrpuan dersleri almıştır. 1896 yılında İzmir Sanayi Mektebi’ni bitirdikten sonra, yetiştiği okuldaki İtalyan asıllı kemancı ve piyano öğretmeni “Hidayet Bey”in yardımcısı olarak görevlendirilen İsmail Zühtü, kısa sürede müzik öğretmenliğine getirilmiştir. İlerici düşünceleri nedeniyle memuriyette ilerleyemeyen sanatçımız, 1908’de Meşrutiyet’in ilânı üzerine Sanayi Mektebi’nin yanı sıra, İzmir’deki çeşitli okullarda koro ve bando topluluklarını kurmuş ve çalıştırmıştır. 1913 yılında ise Adnan Saygun’un babası Celâl Bey’in tavsiyesiyle yeni kurulmuş olan İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nin müzik eğitimiyle ilgili sorumluluğunu üstlenmiştir. Ertesi yıl patlayan Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınan İsmail Zühtü, Çanakkale’den sağ çıkmıştır. Bu bir mucizedir. Mucize olduğunu şöyle bir örnekle belirteyim: Çanakkale Savaşı’nın kızıştığı günlerde, birçok okul gibi örneğin İstanbul Erkek Lisesi’nin son sınıf öğrencileri de cepheye gönderilmiş, onlardan bir kişi bile geri dönmemiştir. “Ne pahasına?” diye sorulacak olursa, ortaya şu gerçek çıkar: Birincisi, İngiliz Donanması, Çanakkale Boğazı’nı geçememiştir; ikincisi, İngiliz Hükümeti’ne göre, bu savaşta İngiliz Donanması’nın üçte biri Boğaz’ın sularına gömülmüştür.
Öykümüzün son bölümü şöyledir: Birinci Dünya Savaşı’nın yurdumuzdaki devamı sayılan Kurtuluş Savaşı’nda İsmail Zühtü, 1920 yılında ailesini İzmir’de bırakarak işgal kuvvetlerini yurttan süpürmek ve Kuvayi Milliye’ye katılmak amacıyla Eskişehir ve Kastamonu’ya gitmiş, daha sonra Ankara’ya geçerek Garp Cephesi Bandosu’nun ve Büyük Millet Meclisi Bandosu’nun “şefi” olarak komutanlığını yapmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesi ve cumhuriyetin kurulması üzerine memleketi İzmir’e dönen İsmail Zühtü, bedensel ve ruhsal yorgunluğunu üzerinden atamadığı sıkıntılı bir dönemden sonra, 11 Ağustos 1924’te yaşamdan ayrılmıştır.
Ailesinin verdiği bilgilere göre, Eşrefpaşa semtindeki İzmirlioğlu Mezarlığı’na gömülen İsmail Zühtü’nün mezarının olduğu yerde bugün bir ilkokul bulunmaktadır.