Yazar Erdal Atıcı ile Köy Enstitülerine Saldırılar Tarihi üzerine (*)
Günay Güner -Sayın Atıcı belirtmeliyim ki yeni kitabınız Köy Enstitülerine Saldırılar Tarihi tarihsel değerde bir yapıt. Bir ayrıntıyı vurgulamama izin verin. Bilge Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Bağımsızlık Savaşı yayılmacı işgal ordularına ve sultan iktidarına karşı kazanıldı. Utkunun kazanılmasında biz Türkler nasıl Çanakkale Utkusuyla Bolşevik Devriminin başarısına çok ağır koşullarda katkıda bulunduysak, bu kez Bolşevik yönetiminden büyük destek gördük. Ne ki 1940’tan başlayarak, SSCB düşmanlığı, kısa süre önce yurdumuzu işgal etmiş güçlerle can ciğer kuzu sarması dostluk aldı başını gitti. O gün bugün saldırı konuları değişmedi; gominis, kızıl -Türk bayrağımızın kızılı bu gözlerce görülmüyor-kız erkek birlikte eğitim, yani cinsellik, din, milliyet. Asıl karşı oldukları, köylünün bilinçlenmesiydi ve köy enstitülerine dizgeli saldırıları kıyıma dönüştü. Oysa bu saldırı başlıkları zekâ yoksunluğu değil mi?Erdal Atıcı- Köy enstitülerine ve Cumhuriyet devrimlerine saldırıların konu başlıkları tarihimiz boyunca aynı, yıllar geçse de çok değişmiyor aslında… Toplumun değerlerine saldırı anlamına gelecek kışkırtmalar yapıyorlar. Toplumu korkuya ve ürküye sürüklüyorlar. Örneğin, Ergenekon ve Balyoz Davalarının en büyük söylemi neydi? “Fatih Camii’ni bombalayacaklar”. Toplum bilmiyor mu, ordunun kendi camilerini bombalamayacağını, biliyor, ama o kadar kara propaganda yapıyorlar ki, bir süre sonra insanların kafaları karışıyor. Acaba, olabilir mi, demeye başlıyor. Köy enstitülerine de aynısını yaptılar. O dönemin korkutucusu “komünizm”di. Talip Apaydın öğretmenimiz anlatmıştı. Köy Enstitüleri üzerine kara propaganda yapıldığı günlerde, bir gün babası Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne çıkıp geliyor. Talip Abiye birkaç kez sarılıp yüzüne bakıyor, sonra “oğlum buradasınız ve sağ salimsiniz” diyor. Adamcağız, köyünde “Senin oğlan ve arkadaşları Rusya’ya kaçarlarken sınırda öldürülmüş” haberini alınca, köyden yayan yapıldak çıkmış gelmiş, biraz soluklandıktan sonra “siz kız erkek birlikte kalıyormuşsunuz, öyle mi?” Talip Abi babasına kızların ve kendilerinin yatakhanelerini göstermek zorunda kalmış… Bu olayda da görüldüğü gibi halkı inandırıp, kendine yararlı, çocuklarını kurtaracak okulları kapatmak için harekete geçiyorlar.GG- Tüm saldırıları tek tek ayrıntılarıyla açıklamışsınız. Bu büyük bir olay. Belgeli kaynak. Yalan, düzmece, tuzak, sahte yazı, sahte mektup o yıllarda da başlıca yöntemler. Ve acımasızlık… “Her ağacın kurdu özünden olur” saptaması enstitüler için de geçerli. Ne dersiniz?EA- Köy enstitüleri kapatıcılar için tehlikeli kurumlar haline geliyor, çünkü büyük bir uyanış başlıyor öğrencilerde. Köylü çocukları Dostoyevski, Gogol, Steinbeck, Sofokles, Jan Jack Russo okuyorlar, gördükleri yanlışları eleştirebiliyorlar. Halkın sömürülmesine karşı çıkıyorlar... Köylerde öğretmenlik yapmaya başlayınca ağaya, şeyhe ve katı bürokratlara karşı sözünü hiç çekinmeden söylemeye başlıyorlar. İşte bu noktadan sonra her türlü yol ve yöntemle iftira ve kara propaganda başlıyor. İşin ilginç tarafı, bu iftiraları atanlar içinde bakanlar, milletvekilleri, hatta başbakan var… E, onlar işin içine girince iş başka şekle dönüşüyor. Kafalarda şüphe uyandırıyor. Köy enstitülerine karşı diş bileyenler içeriden de destekçi buluyorlar tabi. Özellikle Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde okuyan bir grup sağcı öğrenci içeriden bilgi veriyor. İhbar ediyorlar arkadaşlarını… Kızılçullu Köy Enstitüsü Müdürlüğünden alınan Emin Soysal, eski öğrencileri aracılığıyla yıkımda önemli görevler alıyor. Örneğin Tonguç’un Tarımbaşı İzzet Palamar’a imzalayıp verdiği Fontamara adlı kitap, Palamar’ın dolabı kırılarak alınıyor ve Soysal ekibine ulaştırılıyor. Bu kitap soruşturma konusu yapılıyor. GG- Köy enstitülerinde hiçbir zaman, bu karşıdır, yok zehirdir, denerek kitap yakılmadı, tam tersi yaşandı ama kapatılma yıllarında o güzelim Hasan Âli Yücel klasikleri yakıldı. Bir yanda kitap tutkusu, bir yanda kitap düşmanlığı. EA- İlginçtir, Köy enstitüleri kurulurken, öğrencilerin çadırlarda kaldığı yıllarda, çuvallarla çadırlara kitaplar taşınır serbest okuma saatlerinde okunurdu. Sonra tüm enstitülerin kitaplıkları arı kovanı gibi işlerdi. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde her türden yaklaşık 25 bin kitap vardı. Sadece kitap da değil, edebiyat dergileri, gazeteler de enstitü kütüphanelerinde bulunur okunurdu. Köy enstitülerinin en önemli ilkelerinden biri de öğrencilere kitap okuma bilinci kazandırılmasıydı. Kitap okuma alışkanlığı demiyorum, alışkanlıklar unutulabilir, bilinç ise kaybolmaz…Ancak, yıkılma sürecinde kütüphanelerin kapısına kilit vuruldu. Dünya klasikleri “gominist kitapları” denilerek tarlaların ortasında yakıldı. En kötüsü de o kitapları yakmaya öğrenciler götürüldü. GG- Nazilerin kitap yakışına ne çok benziyor… Bu kitap, akıl, eleştiri, sorgulama düşmanlığına en güzel ve somut yanıt 1940-1946 arası gibi kısa sürede yüzün üzerinde yazarın yetişmesi, günümüzü beslemesi, 1980’e kadar esen okuma rüzgârını yaratması değil midir?EA- Kesinlikle, doğru. “Toplumcu gerçekçi” edebiyatçılar köyü ele aldılar. Köyden roman çıkmaz diyenlere inat, köyü ve köylüyü yazdılar. Bu nasıl oldu, bu kadar yazar köy enstitülerinden nasıl çıktı? Köy enstitülerinde düşünmeyi öğrettiler öğrencilere, aklını kullanmayı, sorgulamayı, aydınlanma akılla başlıyor. Akıl ve düşünme, sorgulamayı ve körü körüne inanmamayı beraberinde getiriyor. Ne demişti büyük önder Atatürk; “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir fendir, bilimden fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir, ihanettir…” Okuyan, düşünen, sorgulayan insan düşüncelerini aktarma yollarından birini bulur. Köy enstitülerinde öğrenciler bir olayı öykü, roman, şiir, resim, müzik yoluyla anlatmanın anahtarını öğreniyorlardı. Kendi yazdıkları oyunları sahneye koyuyorlardı. Her öğrenci bir müzik aleti çalıyordu. Şiir, öykü roman yazan çocuklar destekleniyordu. GG- Köy enstitülerini kapatma dönemi başlatıldığında yok edilenler, egemenlerin, düşmanlarının emellerini ele veriyor. Yontuları yıkıp un ufak ediyorlar, Cumartesi buluşmaları, her sabah derslere halk oyunları ve türkülerle başlamak uygulaması, öğretmen öğrenci birlikte yemek, kitaplar, okuma, sunum, iletişim, özel alan… Evet, köy enstitülerine niteliğini, benzersizliğini kazandıran ne varsa yok edildi. Cilavuz’dan Mehlika canı unutmuyorum…EA- Kesinlikle ülkemizi uygarlığa götürecek okullardı köy enstitüleri. Köy enstitülerinin kapatılması uygarlık yolunda Türkiye’nin önünün kesilmesidir. Köy enstitülerini kapatanlar uygarlığa, aydınlanmaya, ilerlemeye karşılar. Köy enstitülerini kapatanlar, imam hatiplerin yolunu açtılar. Üretken okullardan, ezberci okullara yöneldiler. Bilgiyi yapmaya yönelten eğitimden, bilgi yığma eğitimine geçirdiler ülkeyi… Bedeli ağır oldu. Bugün her yönden dışa bağımlı, milyonlarca genci işsiz, mesleksiz, tarım ve hayvancılığı öldürülmüş bir ülkeye dönüştürdüler güzelim ülkeyi. GG- Günümüzde kimi liberaller bile köy enstitülerinin kapatılmasında temel etkenin derebeylerin gerici yönetimle oy anlaşması olduğunu, belgeli açıklamalara karşın yadsıma çabasındalar. Oysa Tevfik İleri, Reşat Şemsettin Sirer, Emin Soysal… bize nasip oldu… demiş durmuşlar. Kinyas Kartal ise en açık konuşan. Ne söylersiniz?EA- Köy enstitülerinin kapatılmasının nedenlerini iç ve dış olarak ikiye ayırmak gerek. İç nedenler içine yukarıda da söyledim, ağalık, paşalık, şeyhlik düzeninin temelden sarsılmasıydı. Artık köylüler bir işleri olduğu zaman ağaya değil, köy enstitülü öğretmene gitmeye başladılar. Köy enstitülü öğretmenler köylünün din yoluyla sömürülmesine de karşı çıkmaya başladılar. İşte o zaman bir anda durdular ve enstitü düşmanı kesildiler. Dış neden olarak da, şunu söyleyebiliriz. Türkiye, İkinci Dünya Savaşından sonra Batı’ya yaklaştı. Batı bizim üretmememizi; her zaman “Pazar” olmamızı istedi. Köy enstitüleri üretken okullardı. Batı Blokuna yanaşmanın ilk kurbanı köy enstitüleridir. Köy enstitüleri hem içten hem de dıştan saldırılarla yıkıldı. İşin ilginç yanı; Türkiye’de kapatılan köy enstitülerini UNESCO gelişmekte olan ülkelere önerdi. GG- Sayın Atıcı kitap ve söyleşi için çok sağ olun. Saygılar sevgiler.EA- Ben teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum…GÜNAY GÜNER
31 Temmuz 2024, Ankara
(*) Köy Enstitülerine Saldırılar Tarihi, Erdal Atıcı, Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2024, 395 Sayfa, https://www.cumhuriyetkitap.com.tr/koy-enstitulerine-saldirilar-tarihi