Ülkenin kültür yaşamı konusunda en umutsuz olduğumuz bir anda karşımıza olmayacak bir güzel sürpriz çıkabiliyor. Türkiye’nin çoğul ve dinamik yapısı bu diyalektiğin değirmenini, bütün otoriter rejim heveslilerine, yeşil ve kültür düşmanlarına rağmen ince suyla da olsa döndürüyor. O nedenle kültür tortuları bakımından zengin bu topraklar kabile rejimlerini, hiç beklenmedik bir anda elinin tersiyle savuruverir. Sanki yaşamış bütün halklar, uygarlıklar, onların kültür karışımları, bütün dinsel, etnik, dilsel, tarihsel çeşitliliklerini bir arada eritip ayrıştırması mümkün olmayan bir kalıba döker gibidirler. Kalıp soğuyunca ortaya bir terazi bir kılıç çıkar. Irkçılık peşindeki saflık ülküsü cengâverleri bu çoğul tarih-coğrafyada bir anda gülünç bufonlar haline gelebilirler. Kendi aralarında tepişirlerken (querelle des bouffons), ustura gibi keskin bir şair, elinde Türkçe’nin en keskin kılıcıyla, karanlığından çıkar; şöyle bağırır: “Yort savul!”
Dördüncü yılına giren “Ece Ayhan Buluşmaları”, Çanakkale’nin şaşırtıcı kültür yaşamına önemli bir katkı yapıyor. “Ece Ayhan Sivil Girişimi” adı altında toplanan, kimi akademik kimi bağımsız bir avuç aydının 2011 yılında başlattıkları bu etkinlik dizisi, çapı küçük özgül ağırlığı yüksek bir kültür olayı halini almış durumda. Artık kendisi de bir Çanakkaleli olan gazeteci/mütercim-tercüman Ragıp Duran’ın, içinde önemli bir rol aldığı grup, her yılki Ece Ayhan buluşmasında farklı bir temayı tartışma konusu haline getiriyor. Bu yıl belirlenmiş olan tema “Ece Ayhan ve Müzik” başlığını taşımaktaydı.
Ece Ayhan’ın bizatihi kendi ifadelerinde müzikle ve özellikle atonal müzikle ilişkisinin altı çizilmiştir. Hatta bu etkinliğin birinci oturumunun alıntı-başlığı (ya da epigrafı) gibi düşünülebilecek olan söz, Ece Ayhan’ın “[b]en sanıldığı gibi Şiir’den değil, Müzik’ten gelirim, geliyorum” ifadesiydi. Nitekim Ece Ayhan’ın poetikasında çağdaş müziğin arayışlarının, yöntemsel araçlarının önemli bir kısmını bulmak olasıdır. Bir toplantının konusunun Ece Ayhan olup müziği dışta bırakması pek olası değildir. O nedenle bu yıl, aralarında değerli müzisyenlerin de bulunduğu bir topluluk, haklı olarak bu temayı tartışma konusu olarak belirlemiş.
Etkinlik, başka Anadolu kentlerine oranla mimari mirası biraz daha iyi korunmuş olan Çanakkale’nin önemli bir mekânı olan Yalı Han’da gerçekleştirildi. Ortası bir avludan oluşan Yalı Han, alt kattaki dükkânları, saçak altındaki kahve masaları, üst katı boydan boya dolaşan koridoruyla ilginç bir yapı. Etkinliğin yapıldığı salon, üst katta, bu tür toplantılarda sıkışık mekânlarda sıkıcılık etkisi yaratan darlıkta olmayan, ancak mütevazi ölçekte bir alanda yer alıyor. Bu açıdan bakıldığında, ilgili küçük bir topluluğu layıkıyla ağırlamaya uygun, taş dekoruyla da hoş bir ortam sunan ilginç bir mekândan bahsediyoruz. Ecegiller, mekân desteği için Hasan Turhanlı’ya ne kadar teşekkür etseler azdır.
Bu yılki buluşmanın bir özelliği de, Ece Ayhan Sivil Girişimi’nin kurucularından, etkin katılımcılarından antropolog ve düşünce insanı Ahmet Güngören’in anısına ithaf edilmiş olmasıydı. Yakın zamanda aramızdan ayrılan Ahmet Güngören de Ece Ayhan’la birlikte sevgiyle ama bir o kadar da düşünceyle anıldı. Etkinlik 31 Mayıs Cumartesi günü Yalı Han’da saat 13’te başladı. Toplantının etkin düzenleyicilerinden Semra Canbulat’ın, bu yılki temayı ve toplantının ana hatlarını kısaca betimleyen konuşmasından sonra, etkinliğin tarihçesini özetleyen bir video yansıtıldı. Ahmet Güngören’e bir saygı bölümüyle sona eren video, dozunda ve özlü bir tanıtım oldu. Ahmet Güngören’in yakın dostu tiyatro yönetmeni Orhan Alkaya hem duygusal hem onun düşünsel öneminin altını çizen bir konuşma yaptı.
İlk oturum, Ragıp Duran’ın moderatörlüğünde Orhan Kâhyaoğlu ve Halil Turhanlı’nın konuşmalarından oluşuyordu. Her ikisi de hem Türkiye’de müzik konusundaki yetkin kalemlerden hem Ece Ayhan’ın yakın çevresinde bulunmuş önemli kişiler. Bununla birlikte, oturum, bir anı anlatma faslı halini almadan, üst düzey düşünsel bir şölen niteliğini korudu. Kâhyaoğlu ve Turhanlı, Ece Ayhan’ın müzik esinlerinin kaynaklarını, yirminci yüzyılın önemli felsefe atıfları eşliğinde tartıştılar. Oturumun ardından Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitim Bölümü Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı öğrencileri (yaylı dördül olarak) küçük bir dinleti sundular. J.S.Bach, G. Fauré, B.Bartók’un kısa eserlerinin ardından, aynı bölümde öğretim elemanı olan Feryal Günal’ın “müziklediği”, Ece Ayhan’ın Fayton şiirini, farklı yapıda bir topluluk olarak (koro, viyola, viyolonsel, bendir, lavta) icra ettiler. Feryal Günal hem eseri yönetti hem lavta çaldı. Böylece Günal’ın Fayton’unun dünya ilkçalımı da yapılmış oldu. Genç müzik eğitimi öğrencilerini bu heyecanlarından ötürü, Feryal Günal’ı ise şiirin ruhuna tam oturan sade ve vurucu bestesi için kutlamak gerekiyor. Sanat danışmanı Barış Karabululut ise gençleri dinletiye hazırlamadaki emeği için ayrı bir teşekkürü hak ediyor.
İkinci oturum yine Ragıp Duran tarafından yönetildi. İlk konuşmada, Ece Ayhan’ın şiirinin müzikteki izdüşümü sayılabilecek olan İlhan Usmanbaş ile şair arasındaki estetik benzerlikleri toplumsal-ekonomik nedenleriyle irdelemeye çalıştım. Daha teknik anlamda müzikal irdeleme ise müzikolog Evrim Hikmet Öğüt tarafından çok yetkin bir şekilde yapıldı. Öğüt’ün yüksek lisans tezinin İlhan Usmanbaş’ın Ece Ayhan’dan müziklediği “Bakışsız Bir Kedi Kara” eserinin çözümlemesine dayandığını belirtmekte yarar var. İzleyicilerin ufuk açıcı sorularıyla zenginleşen oturum, böylece sona erdi.
Ece Ayhan Sivil Girişimi, siyasi çapsızlığın, enformasyon çağının tam zıttı bir yere gölgesi düşen otoriterliğin kara bir örtü gibi üzerimize çöktüğü bu günlerde, umut yeşerten işler yapan sayısız küçük oluşumdan birisi olarak umarız uzun yıllar varlığını sürdürür.
Ecegiller’in kılıcı akıldan ve sözden yapılmıştır; coptan, gazdan, popülizmden ibaret sahte balonları patlatıverir. Önünde hep genç bir heyecan, ardında bakışsız bir kedi kara!