Cemal Süreya’yı aramızdan ayrılışının 35. Yılında, Ankara’da Çiğdemim Derneği’nin düzenlediği toplantıda andık. Atılım Üniversitesi’nden Dr. Gökçe Ulus, şairin yaşamı ve şiirine dair konuştu, onunla bütünleşen Papirus dergisini andı, eserlerinden örnekler verdi. Toplantıdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, Selim İleri’nin ölüm haberini aldım. “Papirüs bizim kuşağın görkemli dergileri arasında. Her aybaşı, Cağaloğlu’ndaki küçük gazete bayiinin önünde Papirüs’ün gelmesini beklerdik” diyen Selim İleri de artık yaşamıyordu. Papirüs’ü almaya birlikte gittiği Kadıköylü yazar Hulki Aktunç’u 2011 yılında yitirmiştik.
İleri, “Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun” romanının merkezine Ahmet Hamdi Tanpınar’ı oturttuğu kurguyla edebiyata ilişkin düşünce ve beklentilerini okura aktarmıştı. İleri, romanın ön hazırlıklarını daha önceki eserlerinin içine de serpiştirmişti. İstanbul’un Tramvayları Dan Dan! kitabında şair Nedim’den günümüze uzanan yılları Tanpınar’ın, “...ben bile çoktan beri rüzgarda bir ipek mendil gibi buruşan gelincik tarlasını artık lâle bahçelerine tercih ediyorum” cümlesiyle özetlemişti. İleri, bu özetlemenin ardından kendisinin “1955 sonrasında Çamlıca eteklerine gelincik toplamaya” gidişini anlatarak şöyle devam etmişti:
“İstanbul’da mayıs ayı gelincik demekti. Kırlık alanlar gerçekten ‘gelincik tarlası’ olup çıkardı. Ne yazık ki, İstanbul bu alçakgönüllü çiçeğini de handiyse yitirdi.”
Yazar, İstanbul’un Tramvayları Dan Dan! Kitabını tamamlarken son sayfalarda sözü operaya getirip, “Verdi’nin eserlerini eşsiz bulurum. Bununla birlikte bende opera tutkusu Puccini’yle başladı. Puccini’nin Madama Butterfly operasıyla” diye eklemişti.
İleri, Abdülhak Şinasi Hisar’ın 1943 tarihli Boğaziçi Mehtapları kitabını da okurlarına 21. Yüzyılın başlarında şöyle tanıtmıştı:
“Bir anı kitabı olmasına karşın, bu eserde, müziğin, hem de alafranga müziğin derin izlerini yakalamak mümkündür. ‘Boğaziçi Mehtapları’, sanatkârane değer taşıyan yapay görkemiyle, daha çok bir operayı andırmaktadır.”
Emre Aracı, Abdülhak Şinasi Hisar’ın yazdıklarından bestelediği keman konçertosunu İstanbul Müzik Festivali’nde 2003’te seslendirdi. Serhan Bali de Aracı ve İleri’yi bir araya getirdi, sohbeti de Andante’de yayımladı. Aracı, ‘konserden sonra basında ‘Boğaziçi Mehtapları’ üzerine bir tek yazı bile çıkmadı” diye yakındı, İleri “Bizde Batıdaki sanat anlayışı olabilse ondan opera da olur, film de, belgesel de olur, neler olmaz ki”’ diyerek hayıflandı.
Üretken yazar Selim İleri, önceki kuşaktan yazın ustalarının eserlerini ve yaşamlarını sonraki kuşaklara aktarma çabası gösterdi. Bunu yaparken yazdıklarını diğer sanat dallarıyla, tarihle bütünleştirerek okura sundu. Unutulma aşamasına gelmiş Nahit Sırrı Örik’i Celâl Uzel’in Kurbağlıdere tablosuyla, Sâmiha Ayverdi’yi Şevket Dağ ile andı, Sermet Muhtar Alus’u İstanbul’un unutulmaya yüz tutmuş yemekleriyle okurun karşısına çıkarttı.
Ben, İleri’nin bütün renkli ve canlı yazın yaşamında hep lezzet bilir yanını önde tutmak gibi bir saplantı içinde olmuşumdur. .
Evimizin Tek Istakozu, Oburcuğun Edebiyat Kitabı, Rüyamdaki Sofralar kimi zaman mutfağa girmeden kopya çektiğim eserler arasındadır. 2010 yılı boyunca TRT Ankara radyosunda Pazar sabahları rahmetli Cihat İleri’nin hazırladığı programın içinde sunduğum bölümde kimi günler Selim İleri’nin kitaplarından tarifleri de kaynak göstererek verdim. O Pazar günlerinden birinde şöyle anlatmıştım:
“Domates dolmasının meraklılarından biri de Selim İleri’dir. 1967 yazında yedi sekiz arkadaş Kanlıca’da bir aş evindedirler. O günü anlatan yazar, ‘fırında domates dolmasını yediğimizi daha dün gibi hatırlıyorum’ der. Sadece ne yediğini değil, yediğinin lezzetini ve nasıl yapıldığını da çok iyi anımsıyordur. Ne de olsa ikişer porsiyon yemişlerdir; aşçının anlatımıyla domates dolmasını şöyle tarif eder:
“Yağlıca kıymayı ince soğanla az yağda kavuruyormuş. Sonra domateslerden kapak açıp içlerini çıkarıyormuş. Bu içler de kıymaya ilave edilecek, biraz su, kıyma hafiften pişirilecek. Aşçıbaşı bir koca tepsi dolma için yedi sekiz kaşık pirinci pilav gibi haşlıyormuş. Pirinç, maydanoz kıymaya ekleniyor, hepsi karıştırılıp domateslere dolduruluyormuş. Aralarına biraz margarin konularak fırına verilirken dolmaların üzerine sulandırılmış salça gezdiriliyor; fırından çıkmasına yakın da üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpiliyormuş.”
Bu tarifi dinleyen bir arkadaşım, pazartesi günü koca bir tencere dolusu domates dolmasını Kanlıcalı aşçı tarifine uygun ama margarin yerine tereyağı kullanarak pişirmiş ve öğle yemeği saatinde çalıştığım işyerine getirmiş, afiyetle yemiştik.
Yazarın köfte menüsü de zengindi:
“Annemin ızgara köfteleri: Sahan köftesi, kadınbudu köftesi, terbiyeli köftesi; Bedia Yenge’nin ekşili köftesi, kuru köftesi, Anneannemin patlıcanlı köftesi, Madam Zoyna’nın domatesli köftesi, Armağan’ın dalyan köftesi, kerevizli köfte, şiş köfte.”
Selim İleri hakkında çok sayıda akademik çalışma var. Bunlardan biri benim gözümde diğerlerinden farklı. Uğur Öztek’in 2019 tarihli yüksek lisans tezi: Selim İleri’nin Eserlerinde Yeme İçme Kültürü. Hacettepe Üniversitesi’nde kabul edilmiş.
Öztek, tez çalışmasına, 20 Mayıs 2019’de Selim İleri ile yaptığı görüşmeyi de eklemişti. İleri’nin yemek yazarlığına 1994 ekonomik bunalımı sırasında işsiz kalmasının ardından başladığını bu görüşmenin metninden öğrenmiştim. Bir başka işsizlik döneminde Cumhuriyet gazetesinde düzeltmenlik yaptığını da Attilâ İlhan’a gönderdiği mektubu yayımlanınca okumuştum.
İleri, Öztek ile konuşurken, günümüzde ”başka bir mutfağın kültürüne yönelik bir şeyler” olmasından yakınmış, geçmişteki lezzetlere özlemini aktarmıştı.
Sözü uzatmadan Selim İleri’nin sözcükleriyle bağlama zamanı geldi:
“Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun.”
Vecdi Seviğ
10 Ocak 2025, Ankara