10
PETERSBURG’LA GELEN HASTALIK
Kafkasyalı çift Petersburg’da bir yaşam kurmayı başarır başarmasına ama genç kadının ince bedeni şehrin havasına fazla dayanamaz. Rıhtımlarda yürüyüşler, nemli havada atlı kızakla gidip gelmeler sonunda yatağa düşer. Eve çağrılan doktorların yazdığı sayısız ilâçtan bir yarar görmez… Bahar geldiğinde o hâlâ yataktadır. Neva’nın eridiği, buzların nehrin üstünde yüzmeye başladığı haberini dışarı çıkıp giren hizmetçisinden alır. Eşinin getirdiği çiçekler yüzünü güldürse de solan rengini geri getiremez. Olsa olsa Derbent’in güneşi derdine çare olabilir. Memleket, artık ikisinin de burnunda tütmektedir.Üniversite tatil olur olmaz trenle Dağıstan’a doğru yola çıkarlar. Genç gelin çok güçsüzdür; ama anababasına, yurduna kavuşacağı için sevinçlidir… Bütün yaz Derbent’te geçer: insanı içine kadar ısıtan pırıl pırıl güneş, taze meyveler, sebzeler, sütler, etler, hepsinden önemlisi sevgi, ilgi dolu çevre… Ama bunlar bile Petersburg’un yol açtığı hastalığı yenmeye bir türlü yetmez. Derken, bağbozumu mevsimi gelir; narlar, mandalinler ağaçları renklendirir. Okulların açılmasına az kalmıştır. Artık bu bereketli güzel topraklara, bu gülen gökyüzüne, bu mavi denize gururla bakan heybetli kaleye veda etme zamanı gelmiştir. Oysa genç gelin hâlâ toparlanabilmiş değildir. İbrahim Bey, onun bu durumda yola çıkmasını, bir kışı daha Petersburg’da geçirmesini göze alamaz… Bu kez tek başına çıktığı uzun tren yolculuğunda buruktur, kaygılıdır, ama karısının Derbent’in ikliminde er geç iyi olacağı inancını yüreğinin bir köşesinde korumaktadır. Petersburg’daki büyük ev, bomboş ve anlamsız görünür gözüne. Kendini derslerine verir. Başarılı bir öğrencidir. Dersleri kadar ilgi gösterdiği bir konu da siyasettir. Evde bekleyeni olmadığı için siyasal toplantılara daha çok katılır… Derken bir kış günü Derbent’ten haber gelir: eşinin durumu ağırlaşmıştır. Hemen trene atlar; tren yolculuğu bitmek bilmez. Yüreği ağzında varır memlekete. Eşini yatakta bulur. Yanına yaklaşır; gözündeki ışığın sönmekte olduğunu görür. Onunla vedalaşmak üzere olduğunu anlar…Azerbaycanlı sanatçı Raşit Behbudov’un (1915-1989) sesinden: Bahar Sensiz https://youtu.be/koB2pyRxX60O yıl okula dönmez İbrahim Bey. Ertesi yıl, aynı ders yılını baştan okumak üzere gider Petersburg’a.İlk eşinin tek bir fotoğrafı kalmış İbrahim Bey’de...
PANSİYONER ÖĞRENCİPetersburg’a döndüğünde, artık kocaman evde tek başına yaşamasının anlamı yoktur. Bir pansiyon arar. İlânını okuyup uygun bulduğu bir adrese gider. Kapıyı uzunca boylu, zayıf, sarışın, mavi gözlü bir kadın açar. Hayatının daha başında olan genç adam, yaşamı boyunca en uzun süreyle yanında kalacak kişiyle karşılaştığını nereden bilebilir o sırada? Kadın ona nereli olduğunu sorar. “Dağıstanlı’yım” der, öğrenci olduğunu söyler. Pansiyonda kalma koşullarını konuşurlar, anlaşırlar. Adının Marya olduğunu söyleyen kadın ona odasını gösterir. İbrahim Bey bavulunu açıp eşyalarını gardrop ve komodine yerleştirmeye başlar ki kapı tıklatılır. Gelen aynı kadındır: “Yalnız, biz Yahudi’ye oda vermiyoruz” der. Dağıstan’da, özellikle de dağlık bölgelerde kalabalık bir Yahudi nüfusu yaşamaktadır. “Ben Müslüman’ım” diye karşılık verir İbrahim Bey. Marya, ablasıyla eniştesinin işlettiği pansiyonda temizlik yapmakta, pansiyonerlere kahvaltı götürmektedir. Soylu bir evde mürebbiyelik yaparken evin erkeklerinden biriyle ilişkisi olmuş, bu ilişkiden bir erkek çocuk dünyaya getirmiş, toplum içinde saygın olmayan bir duruma düştüğü için eniştesinin yanında biraz da sığıntı gibi çalışmaktadır. Pansiyon bakıcısı MaryaSİYASETLE ÖĞRENCİLİK İÇ İÇEArtık, ev yaşamı kalmayan İbrahim Bey zamanının çoğunu üniversiteli arkadaşlarıyla geçirmektedir. Geçen bölümde söz ettiğimiz Kerenski, anılarında* o günlerle ilgili şöyle yazmış: “Gerek Rusya’daki, gerekse yurtdışındaki güncel siyasal gelişmelerle ilgili tartışmalar yapıyorduk. Zamanımızın gençlerinin çoğu gibi, resmî siyasal çizginin şiddetle karşısındaydık. Hemen hepimiz Narodnik hareketine ya da Sosyal Devrimcilere sempati duyuyorduk, ama anımsadığım kadarıyla aramızda Marksist yoktu. Söylemeye bile gerek yok, bir çoğumuz öğrenci gösterilerine katılıyorduk.”**İbrahim Bey’in o yıllarda ayrıca kendi halkının bilinçlenmesi konusuyla ilgilendiği, Sen Petersburg Müslüman Hayriye Cemiyeti çalışmalarına katıldığını gösteren belgeler ortaya çıktı. Benzer çalışmaların o yıllarda üniversite öğrencileri arasında yaygın olduğunu Kerenski’nin anılarında da okuyoruz. “En masum, siyaset dışı öğrenci dernekleri ile kulüplerinin bile yasak”landığını yazan Kerenski, aynı yöreden gelen öğrencilerin oluşturduğu“Zemliachestvos” denilen bir çeşit kardeşlik/ hemşerilik topluluklarından söz ediyor. Bu toplulukların yoksul öğrencilere yardım gibi amaçlarla ünlü oyuncu, müzisyen ve yazarların da katıldığı hayır konserleri düzenlediklerini anlatıyor; bu etkinliklerinin hiçbir zaman devlet tarafından yasaklanamadığını belirtiyor. Rus olmakla birlikte Türkistan’da büyüyen ve oradan Petersburg’a gelen Kerenski, üniversitenin ilk yıllarında Türkistanlı öğrenciler kardeşlik topluluğunun kendine bir yuva işlevi gördüğünü dile getiriyor. Petersburg’da ailesi olmayan İbrahim Bey’in de Müslüman Hayriye Cemiyeti için benzer duygular taşıdığını düşünebiliriz.“RUS ZABİTİ Mİ OLACAKSIN?”İbrahim Bey, üniversitede okurken kardeşi Ömer Bey de yüksek öğrenime başlamak üzere Petersburg’a gelir. Niyeti babası ve dedesi gibi askerî yüksek okula gitmektir. İbrahim Bey, kardeşine çıkışır: “Rus zabiti mi olacaksın?” Ağabeyinin caydırıcı konuşması üzerine Ömer Bey de mühendislik okumaya karar verir. I. Nikolay Mülki Mühendisler Enstitüsü’nün sınavını kazanır, üniversiteye başlar, ama 1905 Devrimi nedeniyle iki kardeşin de eğitimi aksayacaktır. Bu tarihte artık İbrahim Bey karısının yokluğuna alışmış olabilir, büyük olasılıkla kız arkadaşları da vardır. Ama ben yine de bu bölümün sonuna bir “sözsüz ağıt” eklemek istiyorum. Soylu bir Tatar aileden gelen Rahmaninov’un Opus 3, 1 no.lu “Elegie”sini bestecinin kendi piyanosundan dinleyebiliriz. https://youtu.be/sTUxrPJfpqkDEVAMI YARIN(Gelecek bölüm: 1905- Rusya’da Devrim Yılı )
*Çarlık döneminde önce milletvekilliği, sonra bakanlık yapan, Şubat 1917’de Çar devrildikten sonra başbakanlığa da gelen, Ekim Devrimiyle Sovyetler işbaşına geçince Rusya’dan kaçan Kerenski, anılarını ABD’nde yazmış. Bunları yazarken geçmişte tuttuğu günlüklerden yararlanmış mı, bilmiyorum. Ancak biliyoruz ki, o çağın aydınları arasında günlük tutma yaygınmış. İbrahim Bey de belki öğrenciliğinde değil ama siyasete atıldığı yıllarda günlük tutuyor. Bu günlükler, ne yazık ki, kopyası bile alınmadan, Sovyetlerin dağıldığı dönemde Azerbaycan’dan üniversite eğitimi almak için İstanbul’a gelen ve İbrahim Bey’in izine düşüp küçük kızına ulaşan kişiye teslim edilmiş. Yaşamöyküsünü yazarken onun ağzından çıkmış anılara yaslanamamanın üzüntüsünü çeksem de günlüklerinin bir gün onu elinde bulunduran kişi tarafından ortaya çıkarılması umudunu taşımadan edemiyorum.
** Çevirerek alıntı yaptığım kitap: Alexander Kerenski,The Kerenski Memoirs: Russia and History’sTurning Point (London: Cassell, 1966)
***Kerenski daha sonra, Marksist olmayan bir sosyalist partiye, Sosyal Devrimci (Sosyal Revolüsyoner /SR)Parti’ye girecektir.