9
KAYNAYAN ÜNİVERSİTE ORTAMINDA BİR DAĞISTANLI
Kafkasya’dan Rusya’nın başkentine gelen Müslüman çift, kendilerini ülke siyasetinin ve sanatın ortasında buldular. 20. YÜZYIL BAŞINDA RUSYA Rusya İmparatorluğu, 19. yüzyılın son on yılında demir-çelik, kömür ve petrol üretimini üçe katlayarak Avrupa’nın en hızlı gelişen ekonomisine sahip oldu. Öte yandan şiddet de içeren siyasal çalkantılarla sarsılıp durmaktaydı. Ülkede üç tür savaşım yaşanmaktaydı. Birincisi, 19. yüzyılın başlarından beri süregelen, Çarlığın despotizmine karşı özgürlük savaşımı… İkincisi, işçilerin sermaye sahiplerine, köylülerin büyük toprak sahiplerine karşı veregeldikleri sınıf savaşımı… Üçüncüsü de, İmparatorluk sınırları içinde yaşayan farklı ulusların Rusya’dan bağımsız olmak için verdikleri savaşım… Bu üç savaşım yer yer zaman zaman iç içe geçmekteydi.İbrahim Bey daha üniversiteye başlarken bu savaşımların bir ölçüde farkındaydı. Ancak, siyasal görüşlerinin oluşmasında Petersburg’daki üniversite yıllarının belirleyici olduğu görülüyor.ÜNİVERSİTEDE SİYASETPetersburg’daki yüksek öğrenim kurumları, Çarlık Rusya’sının en gözde okullarındandır. Üniversite öğrencileri de sanatçılar, sanayiciler, tüccarlar ve işçiler gibi şehir nüfusunun etkin bir bölümünü oluşturur. Üniversiteler, Çarlığın baskısına karşı yoğun muhalefetin merkezinde yer alır. O tarihte Rusya’da üniversite öğrencisi olup da siyasal olayların dışında kalmak söz konusu değildir. İşçi sınıfının ezilmişliği gözle görünür. Çar II. Nikolay, işverenlerin eziyetini kısıtlama yönünde hiçbir adım atmaz. Öğrenciler, Çar’ın despotluğuna karşı olma ortak paydasında birleşirler. Ayrıca, Rus olmayan halklardan gelenler Rus şovenizmine karşı duygular taşırlar.Hapishane olarak kullanılan Petropavlovsk Kalesi
19. yüzyıldan 20. yüzyıla girilirken, ülkede üniversiteler kaynamaktadır. Çar III. Aleksandr, daha önce babası II. Aleksandr’ın getirmiş olduğu 1862 tarihli özgür üniversite yasasını kaldırmıştır. 1897’de bu yasanın yeniden yürürlüğe girmesi için yapılan gösterilerde tutuklanıp Petersburg’daki Petropavlovsk (Peter ve Paul) Kalesi’ne hapsedilen bir kız öğrenci, giysilerine gazyağı dökerek kendini yakmış; bu eylem üzerine başlayan olaylar durulmak bilmemiştir. Avrupa’da ve Türkiye’deki ’68 kuşağına oldukça tanıdık gelecek bir ortam vardır üniversitede.. Öğrenci boykotları ve gösterileri günlük olaylardır. İbrahim Bey’den bir yıl önce Petersburg’a giden ve Hukuk Fakültesi’nde okumaya başlayan Aleksandr Kerenski, üniversitedeki ortamla ilgili, şunları anlatmış: “Ben okula başladığımda artık toplu boykotlar bitmişti; ama geçmişteki huzursuzluğun kalıntıları bizler için sürekli bir eğlence kaynağıydı. Geçen akademik yıl içinde boykotçu öğrencileri destekledikleri için uzaklaştırılan öğretim üyelerinin yerlerine gelen profesörlerin derslerini boykot ederken eğleniyorduk.”* İbrahim Bey, Ulaştırma Mühendisliği Enstitüsü 1. sınıf öğrencisiyken, üniversitelilerin toplantılarında başka üniversitelerden öğrencilerle, Rusya’nın çeşitli milletlerinden gençlerle bir araya gelmeye başlıyor. 15 yıl sonra ülke siyasetinde öne çıkarak başbakanlığa dek gelecek Aleksandr Kerenski’yi de bu dönemde tanıyor. GENÇ GELİNİN PETERSBURG’Uİbrahim Bey okuluna ve siyasete hevesle sarılırken eşi evini çekip çevirir. Bütün günü evde geçirmesi gerekmez; şık caddelerde, gösterişli pasajlardaki parlak vitrinli mağazaların çekiciliğinde oyalanır. Nehir boyunca ön cepheleri ince güzelliklerle işli görkemli saraylar, kanallar boyunca her biri ayrı güzellikte mücevher gibi yapılar uzanır. Aslında meydanların ortasındaki, binaların üstündeki heykellere bakmak bile insanı oyalamaya yeter. Hele bir de bu dolaştığınız yollarda dolaşmış, önünden geçtiğiniz binalarda yaşamış roman kahramanlarını biliyorsanız şehirde dolaşmak iyice ilginç olabilir. NEVA KIYILARINDA Öte yandan, akşam erkenden bastırır. Hazar kıyısından ne kadar farklıdır burası. Geniş gri gökyüzünün altında koca gri bir nehir akar. Kurutulmuş bataklığın üzerine dikilmiş şehrin rutubeti, yağışsız günlerde bile, insanın içine işler. Nehrin yanıbaşlarından aktığı yollardaki yürüyüşlerde, İbrahim Bey Puşkin’den dizeler anımsar: “Vaktin birinde uyuyorduNeva rıhtımlarında. Yazın güze döndüğü günlerdi. Yağmurlu rüzgâr hırıl hırıl soluyordu; kasvetli dalgalar homur homur homurdanıyordu; çarparak sıçrarken iskeleyedövüyor dövüyordu kaygan basamaklarımahkeme kapıları yüzüne çarpılandilekçe takipçisi gibi tıpkı.Uyandı olaylarımızın kurbanı.Çevresindeki her şey bulanıktı.Yağmur damlıyor, kederli rüzgârferyâd ediyordu.Ve uzaklarda, sisi içinde geceninbekçi düdükleri çığrışıyordu.” *Senato Meydanı'ndaki 1. Petro Heykeli
Bir saray darbesiyle tahta geçen Alman asıllı Çariçe Katerina, Rusya tarihindeki önem açısından kendini 1. Petro’nun hemen ardında, ikinci sırada görüyordu. Fransız heykeltıraş Etienne Falconet’ye sipariş ettiği 1. Petro heykelinin yapımı 12 yıl sürdü. Falconet’nin bu heykel için bir kadın öğrencisi ile birlikte çalıştığını, Çar’ın yüzünü modelleyenin öğrencisi Marie Collot olduğunu vurgulamadan geçmeyelim.
1. Petro Heykelinin arkadan görünüşü
Yeni gelinin şehrin kurucusu 1. Petro’nun at üstündeki heykeline bir diyeceği yoktur; ama Puşkin’in -acımasız Çar ile çaresiz adam arasındaki çelişkiyi vurgulayan- Bronz Atlı şiirini dinlerken şehrin soğuğunun iliklerine değin işlediğini duyumsar. Bunun üzerine, İbrahim Bey, ona şairin güneyde geçen bir öyküyü anlattığı Bahçesaray Çeşmesi’ni okur. Karısının bu şiiri seveceğini düşünür; çünkü karısı gibi bir Kafkasyalı kadın vardır şiirde: “Hançer kullanmasını bilirim; Kafkasya’da doğdum ben” diyebilen yiğit bir kadın... Genç kadın o şiiri de fazla beğenmemiş olabilir ; şiirdeki erkeğin başka bir kadını sevmesi öyküsü pek hoşuna gitmemiştir belki. Gogol’ün Petersburg Öyküleri’ni ise eğlenceli bulur: düşen burnunu Danıştay üyesi kılığında gören küçük memur Kovalev’e güler…Puşkin’in, uğruna düelloya girip yaşamını yitirdiği karısı Natalya ile birlikte yaşadığı daire, 1925’te Puşkin Müzesi’ne dönüştü. Müze Neva kıyısındaki bir binanın birinci katında yer alıyor.
Kış çabuk gelmiştir. Geceler uzun ve kapkaranlıktır. Artık, sabahın geldiği, simsiyah karanlığın kurşunîye dönüşmesinden anlaşılır. Üstelik soğuk dondurucudur: Isı -25 derece santigrada düşer. Neva Nehri buz tutar. Şehrin bazı sakinleri buzu delip soğuk suyun içine dalarlar. Kafkasyalı gelinin gözünde bu ölümcül bir deneyimdir. Zaten denir ki, halktan biri yeni doğan çocuğunu buzun içine daldırıp çıkarmış; bunu gören bey sormuş: “Neden böyle yapıyorsun?” diye. Bebeğin babası “Biz buna ‘çelikleme’ deriz, bu yaşta bebeği çırılçıplak buz gibi suya daldırıp çıkarırsan, yaşamı boyunca hastalık nedir bilmez” yanıtını vermiş. Bir süre sonra çocuğu olan bey minicik oğlunu çeliklemek için bu yöntemi uygulamış, bebek ölüvermiş... Buz gibi sulara dalma işini yadırgayan genç gelin karlı buzlu Petersburg’a uyum sağlamaya çalışacaktır. Kanallarda martıları elleriyle besleyen çiftlere onlar da katılırlar. Kocasıyla birlikte, çevreye uyarak, buzda paten kaymayı bile dener. Sokaklarda atlı arabaların yerini atlı kızaklar almıştır. Kızakla giderken kar değil, kristal damlaları yağar üzerlerine…19. Yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında Rus ressamları “gerçekçi” resimler yapsalar da günümüz ressamları arasında geçmişi konu alan, biçimsel olarak da “empresyonist” tablolar yapanlar var. Bu ressamlardan Sergey Liyaçkoviç’in 2010 yılında yaptığı, eski zamanların Petersburg’undan bir kış resmi...
Bir Rus halk şarkısında, arabacıya atları koşturmamasını, acele varmak istediği bir yer bulunmadığını, sevgilisinin artık olmadığını söyleyen Dimitri Hvorostovski’yi de burada anmış olalım. https://youtu.be/gum34j5Lr1YPETERSBURG GECELERİ/ MARİİNSKİ TİYATROSUPetersburg’un görkemli salonlarınndaki canlı sanat yaşamı, kısa süreyle de olsa, sokakların soğuğunu unutturur: Tiyatrolar, operalar, baleler, konserler girer Kafkasyalı genç çiftin yaşamına… İzledikleri üstün sanat gösterileriyle büyülenirler. En çok da Mariinski Tiyatrosu’ndaki etkinliklere giderler.Geçen yüzyılın başında Petersburg’un dünya çapında bir kültür merkezi olarak anılması için yalnızca Mariinski Tiyatrosu’nda sahnelenen opera ve baleler bile yeter. O yıllarda Petersburg, sanatta ilerici akımların merkezidir. Sahne sanatlarının en büyük devrimcilerinden biri olarak bilinen Sergey Diyagilev, 1899’da Mariinski Tiyatrosu’nun sanat direktörlüğüne getirilmiştir. Mariinski Orkestrası ise 1863’de Napravnik’in şefliğe gelmesiyle birlikte Altın Çağı’na girmiştir. İbrahim Bey ile eşi Petersburg’a geldiklerinde Napravnik’in yönetimi sürmektedir. Bir yandan orkestra şefliğinde Rus ekolü denilen yönde yeni şefler eğitilir, bir yandan da Mariinski Bale Okulu’nda yıldızlar yetişir. Bugün de koreografileri hayranlıkla izlenilen Petipa, bale topluluğunun başına gelmiş, Çaykovski’nin Uyuyan Güzel ve Fındıkkıran baleleri ilk kez burada sahnelenmiştir. Mariinski Tiyatrosu'ndaki Çar LocasıBir yıl önce yanan opera ve bale binasının yerinde 1860 yılında yeni bir opera binası yapılıp açıldığında tahtta Çar II. Aleksandr oturuyormuş. Onun eşi Marya’ya adanan bu yapıya Mariinski Tiyatrosu denmiş. 1885’te Alman mimar Viktor Schröter tarafından yenilenen bina, bir imparatoriçenin görkemi ile kadın zarafetini yansıtan bugünkü görünümüne kavuşmuş. Yuvarlak çizgiler içeren ön cephesi gibi iç dekorasyonunda da yeşilimsi açık mavi bir renkle beyaz ve yaldızlı bezemeler kullanılmış. Parteri, beş kat loca ve balkonlarıyla izleyici kapasitesi 1650’yi bulmuş. Açıldığında, dünyanın en büyük sahnesine sahip olmanın kıvancını taşımış.Açıldığında, dünyanın en büyük sahnesine sahip tiyatrosuydu.
İtalya’daki La Scala, La Fenice, San Carlo gibi efsanevi opera binaları ile İngiltere’de 1858’de yenilenmiş olan Covent Garden Kraliyet Opera Binası’nın sahneleri Mariinski’ninkinden küçüktü. Bugün Paris opera ve balesinin yer aldığı Garnier Sarayı ise henüz yapılmamıştı. ** Bu sahnede sadece birçok ünlü Rus opera ve balesinin değil, örneğin Verdi’nin La Forza del Destino’sunun da prömiyeri yapıldı.Moskova Devlet Senfoni Orkestrası’nı yıllardır Pavel Kogan yönetiyor. Şefin yalnızca ünlü kemancı Leonid Kogan’ın oğlu olmayıp aynı zamanda piyanist Emil Gilels’in yeğeni olduğunu da anımsayalım. 2006’da Mariinski’de verilen yeni yıl konserinde, Pavel Kogan’ın yönetimindeki orkestradan La Forza del Destino’nun uvertürü dinlenilmeye değer... https://youtu.be/GHk1RmPzA5E
DEVAMI YARIN
(Gelecek bölüm: Petersburg’la gelen hastalık)
* Bu çeviriyi, Azer Yaran’ın Türkçe çevirisi ile İngilizce’ye yapılmış çeşitli çevirilerden yararlanarak yeniden yazdım.
** Mariisnki Tiyatrosu, Sovyet döneminde Leningrad, Kirov gibi adlar aldıktan sonra bugün yeniden eski adına döndü. 2003 yılında geçirdiği yangından sonra yeniden eski görünümüne kavuşturuldu.