“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
32
KAFKAS İSLAM ORDUSU BAKÜ YOLUNDA
İbrahim Bey Haydarov’un (İbrahim Haydaroğlu’nun) ortanca kızı olan annem, küçücük bir kağıda incecik bir elyazısıyla yazdığı bir şiiri bana vermiş: “Bunu yanında taşırsan ara sıra okursun” demişti. Yeterince okudum mu bilemem ama paralanmaya yüz tutuncaya dek, yıllarca, yanımda taşıdım o kâğıdı. Kâğıda yazılı şiir, Rudyard Kipling’in (1865-1936) ünlü ‘If’ (Eğer) şiiriydi. Bu şiiri, geride Gabriel Faure’nin (1845-1924) ünlü bestesi Pavane Op.501 eşliğinde BBC eski sunucusu Desmond Lynam’dan dinleyerek başlayabiliriz bugünkü tefrikamıza. https://youtu.be/qH5txHlSOUIRudyard Kipling
Bülent Ecevit, Adam Olmak başlığıyla çevirmişti bu şiiri Türkçe’ye:Çevrende herkes kendini kaybederBunun da suçunu sana yüklerken
Sen kendine hâkim olursan eğer,Bütün âlem senden şüphe ederken
Hem yer bırakır o şüphelere
Hem kendine inanabilirsen;Bekliyebilirsen usanmadan,
Yalanla karşılamazsan yalanları;Kendini evliya sanmadan
Affedebilirsen kin tutanları;
Hayale kapılmadan hayal kurabilir,
Kendini aldatmadan düşünebilirsen eğer;Zafer ve bozgun, bu iki yalancı,
İkisi de gözünde bulmazsa değer;Sözlerini evirip çevirenler
Sana tuzak kurarken aklınca
Gülüp geçebilirsen bunlara sen;Ömür verdiğin işler yıkılınca
İşlere yeniden koyulabilirsen;
Döküp ortaya varını yoğunu
Bir yazı-turada kaybetsen bile,
Kayıplarını dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu;Yüreğine «dayan» diyerek
Azimden başka şeyin olmasa da sen
Takıp dişini tırnağına
Sonuna kadar dayanabilirsen;
Halkla kaynaşıp asil kalabilir,
Kırallarla dolaşıp alçak gönüllü olabilirsen;Ne düşman ne dost incitemezse seni,
Ne küçümser ne büyültürsen hemcinsini;Ve bilirsen her dakkanın değeri
Ne kadar yol, ne kadar emektir,
Senindir bütün dünya ve nimetleri,
Üstelik, oğlum, adam oldun demektir.Belli ki, İbrahim Bey’le Nisa Hanım’ın ortanca kızları olan annem, anababasının yaşamından çıkardığı dersleri genç yaşında okuduğu bu şiirde bulmuştu ve kendi evlâdına aktarmak istiyordu. Eğer başlıklı şiiri yazan Rudyard Kipling, öğrencilerini İngiliz ordusunda çeşitli görevlere hazırlayan bir okulda okumuş. Bu okuldaki arkadaşlarını ve ilişkileri anlattığı bir de roman yazmış: Stalky & Co. Romanın “karizmatik” kahramanlarından Stalky’yi yazarken okul arkadaşı Lionel Dunsterville’den esinlenmiş. Britanya İmparatorluğu’nun çıkarlarını kollayacak iyi bir asker olmak üzere yetişen Dunsterville’i 1. Dünya Savaşı’nda İran cephesinde general olarak görüyoruz. Emrinde Avustralyalı, Kanadalı, Yeni Zelandalı, Hintli ve Britanyalı subaylar var. 1918 yazında Kafkasya’nın kilidi olan Bakü’yü “Osmanlıların eline geçmekten kurtarmaya giden” İngiliz Ordusu’nu General Lionel Dunsterville yönetiyor.
İngiliz general Dunsterville Bakü'de
BAKÜ İÇİN ÇARPIŞANLARBakü’nün Kafkas İslam Ordusu eline geçmesini engellemeye çalışanlar, önce “İngilizler, Beyaz Ordu, Ermeni Taşnaklar” olarak beliriyor. Ancak, bir süre sonra Beyaz Ordu ögesi ortadan kalkacaktır.İran’dan denizyoluyla gelen İngiliz General Dunsterville, savunmayı planlayıp örgütlerken yerel güçleri piyade ve topçularıyla destekler. Bakü’deki yerel güçlerin ana gövdesinin -bir kısmının gönüllü, çoğunun mesleği askerlik olan- Ermeni Taşnaklardan oluştuğunu saptar.Bakü yolunda ilerleyen Kafkas İslam Ordusu’nda çarpışanların ise artık yarıya yakını Osmanlı subayının eğittiği Azerbaycanlı askerlerden oluşur. Kafkas İslâm Ordusu, Haziran’dan Eylül’e, Gence’den Bakü’ye ulaşana dek çetin savaşlar yaşanır.Bakü limanına ilk İngiliz silahları indirilirken...
İngiliz General, çok geçmeden, Bakü’de donanım ve asker sayısının eksik olmadığını, ancak Türklere karşı savaşan güçler arasında uyumsuzluk olduğunu2 söyleyecektir. Bolşevik askerler, İngilizlerin gelmesinden kısa bir süre sonra gemilere binip Hazar’ın kuzeyine gitmişlerdir; Türkleri Bakü’den uzak tutmak için gelen Beyaz Ordu komutanı da bir süre sonra Kuzey Kafkasya’ya yönelecektir.TÜRK- ALMAN “MÜTTEFİKLİĞİ”Bu arada bir Alman heyeti, Bakü’ye petrol, manganez, pamuk alımı ve savaş esirlerinin değişimi konularını görüşmeye gelir. İngiliz askerinin Bakü’de bulunduğunu bilmediği anlaşılan Alman heyeti tutuklanır. Almanya ile Osmanlı Devleti’nin Bakü konusunda çıkar çatışması içinde oldukları su yüzüne çıkmıştır. Osmanlılar, Sovyet yönetiminin Almanya’ya “Bakü petrolünün dörtte biri” için söz verdiğini öğrenir. Almanya, Osmanlı’dan Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’ye ilerlemesinin ertelenmesini istemekte; şehrin Tiflis’teki Alman güçlerince alınmasını önermektedir. Osmanlılar Almanlara kulak asmazlar; Hazar Denizi’ne doğru yürüyüşlerini hızlandırırlar.KUZEY KAFKASYA’DA DURUMMart 1918’de Bakü’de Bolşevik yönetimin tutuklamış olduğu İbrahim Bey, kesin olarak bilemediğimiz bir tarihte serbest kalmış; o tutukluyken kurulan bağımsız Kuzey Kafkas Cumhuriyeti’nin ilk hükümetinde kendisine verilen görevi yapmak üzere Kuzey Kafkasya’ya gitmiştir.Onun Güney Kafkasya’da, Bakü’de tutuklandığı günlerden beri Kuzey Kafkasya’da çarpışmalar sürmektedir. 1918 Mayıs ortasında Kuzey Kafkas Cumhuriyeti bağımsızlığını açıkladığında, ülkenin belli başlı kentleri Bolşeviklerin elindedir. Kuzey Kafkasya’daki yerel milisler ile Çar’ın ordusunda subay olan Kafkasyalılar artık bu Cumhuriyet’e bağlanmıştır. Bu birlikler hem Bolşevik yönetimindeki Kuzey Kafkas şehirlerini ele geçirmek için, hem de Bakü’den kuzeye doğru ilerlemekte olan Bakü Sovyet hükümetine bağlı Kızıl birliklere karşı savaşırlar. Ama yerel milislerin tümü bağımsızlık yanlısı ve Bolşevik karşıtı değildir. Bakü Komünü’nün yoksul Dağıstan köylülerinden Kızıl birlikler oluşturmak üzere gönderdiği propaganda grubunun çalışmaları da meyvelerini vermiş, Dağıstan’da Bolşevik gönüllü müfrezeler örgütlenmeye başlamıştır. Şamil geleneğine bağlı Kuzey Kafkasya’da dinsel önderlerin öncülüğündeki yerel milislerin bir kısmı Bolşeviklerden yana çarpışmaktadır. Örneğin, Kabardeyli komutanlar emrindeki 300 kişilik Şeriat Alayı, 1918 Ağustos’unda yeşil bayrak altında Kızıl Ordu’ya katılacaktır.Kafkas İslam Ordusu birlikleri
OSMANLI ORDUSUNA DAĞISTAN’DAN ÇAĞRIDağıstan’ın yerli çeteleri uzun zamandan beri hem Bolşeviklere, hem de Beyaz Ordu’ya karşı savaşıyorlar. İbrahim Bey ise asıl kurtuluşun Kafkas İslam Ordusu’nun Dağıstan’a gelmesiyle sağlanacağına inanıyor. Gence’ye Nuri Paşa’yı (yanda) görmeye, ondan Derbent’e asker göndermesini istemeye gidiyor. Nuri Paşa’ya “Bir fırka, bir tümen verin; burayı hem Bolşeviklerden, hem Ruslardan temizleyelim” diyor.İSTASYONDA YAKALANMANuri Paşa, Haziran sonlarında, daha Bakü’yü almadan, ön inceleme yapmak üzere Dağıstan’a subaylar gönderiyor. Bu subaylar arasında Yarbay İsmail Hakkı (Berkok- sağda aşağıda)), Yüzbaşı Mithat Şhaplı gibi Çerkes asıllı isimlerin olduğunu öğreniyoruz bugün. İbrahim Bey bu Osmanlı subaylarından birine eşlik etmiş de olabilir. Ola ki, o subay daha sonra Türkiye’de dostluğunu sürdüreceği Berkok Paşa’dır. Osmanlı subayı ile İbrahim Bey, Dağıstan’a giderken yolun bir bölümünü trenle kat etmek niyetindeymişler. Bir istasyonda trene atlarını yükledikten sonra kendileri de bineceklermiş. İstasyona yaklaşırlarken tren sesi duyulmuş. İbrahim Bey, yetişmek için hızlanmış. Osmanlı subayı ise tren uzaktan görününce atını dağlara vurmuş. İbrahim Bey, ona “Nereye gidiyorsun?” der gibi istasyonu göstermiş. Meğer subay yaklaşan trenin bekledikleri tren değil, zırhlı tren yani Bolşeviklerin treni olduğunu fark etmişmiş! İbrahim Bey de durumu anlayınca atını çevirip kaçmaya başlamış. Arkasından “Stoy!” diye bir ses duymuş. Geriye bir bakış atmış: Adamlar silâhlarını omuzlarına dayamış, nişan almışlar. Bunu görünce, Rusça olarak verilen bu ‘dur’ emrine aldırmaksızın atını mahmuzlayıp bayır yukarı sürmüş. Arkasından ateş etmişler. Bir atış! Bir atış daha!... Üçüncüde atı havaya fırlayıp yere devrilmiş. Atıyla birlikte düşen İbrahim Bey omzundan yaralanmış. Kurşun atanlar, koşarak yanına varırken “Az kalsın adamı öldürüyorduk” diye konuşuyorlarmış aralarında. İbrahim Bey de onlara: “Artık yolda gitmek de mi yasak oldu?” diye söylenmiş. İbrahim Bey’i alıp ilkin kimlik saptaması için “merkez”e götürmüşler. Kim olduğu anlaşılınca önce tutuklayıp sonra hastaneye yatırmışlar. AVUCUYLA KAN İÇEN HEMŞİREHastanede yatarken yanına gelen bir hemşire sormuş:“Sen Müslüman mısın?” “Evet.”“Benim kim olduğumu biliyor musun?... Ben Şuşanik’in torunuyum.” Hemşire sürdürmüş konuşmasını:“O, avucuna Türk kanı doldurup içerdi. Ben de öyle yapacağım. Senin kanını avucuma doldurup içeceğim!”Çocukluktan beri duyageldiğimiz bu anıda sözü edilen Şuşanik’i erkek sanırdık. Meğer, sayıları 17’yi bulan ünlü Ermeni kadın çetecilerden biriymiş. Bu bilgiyi Sayın İsrafil Memmedov, 24 Haziran 2008’de beni Bakü’deki evinde görkemli bir çay sofrasına konuk ettiği sırada vermişti. Şuşanik Gurgunyan’ın aslen Türkiye topraklarından olup daha sonra Kafkasya’ya göçtüğünü belirtmişti.İbrahim Bey’in hastane çıkışında serbest bırakıldığını biliyoruz ama bunun ne zaman nasıl olduğunu bilmiyoruz. Belki de Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’ye gelişiyle serbest kalmıştır.KAFKAS İSLAM ORDUSU’NA EK DESTEKBu arada Kafkas İslâm Ordusu ek güçle desteklenir. Çerkes kökenli Yarbay Süleyman İzzet (yanda) komutasındaki 15. Piyade Tümeni, Romanya’da gösterdiği savaş başarılarıyla dikkat çekmiştir. Bu tümen, Romanya’dan deniz yoluyla Batum’a gelir; 9 Eylül’de Bakü cephesine ulaşır.Aynı tarihlerde “Bakü’nün savunmasında çok güvenilen -Çarlık Rusyası’nın komutanlarından- Albay Biçirahof, hiçbir açıklama yapmadan 1000’e yakın askeriyle birlikte Bakü’yü terk ederek Derbent’e gitmek üzere kuzeye doğru hareket eder.”3Artık Bakü’de Türklere karşı durma olasılığının düşüklüğünü gören General Dunsterville, hiç olmazsa daha ileri gitmemeleri için önlemler alır: Hazar kıyısındaki İran ve Türkmenistan limanlarında petrol stoklar. Bu limanlar İngilizlerin elindedir. Türkmenistan’da bulunan İngiliz General Malleson’la birlikte Türklerin Hazar’ın doğusuna geçmesini önlemek için hazırlık yapar; ticarî gemileri de silahlandırarak Hazar’da bir deniz gücünün çekirdeğini oluşturur. Kafkas İslam Ordusu’nun şehre girmesi durumunda, Bakü limanında İngiliz askerlerini boşaltmak için gemiler bekletir.Kafkas İslam Ordusu topçusu Bakü yakınlarıKafkas İslam Ordusu birlikleri Bakü sokaklarında
KAFKAS İSLAM ORDUSU BAKÜ’DEKafkas İslam Ordusu üç koldan Bakü’ye doğru ilerler. Kurban Bayramı’na rastlayan 14 Eylül 1918’de şehre girer. Bakü’den kaçanların bindiği gemiler, 14 Eylül gecesi boyunca, peş peşe limandan ayrılır. İngiliz güçleri İran’ın kuzey batısındaki Enzeli limanına dönmek üzere şehri boşaltırlar. Rus ve Ermeni güçleri ise Derbent ve Petrovsk’a (Mahaçkala’ya) çekilmek üzere şehri bırakırlar. 15 Eylül’de şehrin yönetimi artık Osmanlı ordusunun elindedir. Kafkasya’nın Soçi yöresinden Türkiye’ye göçmek zorunda kalmış bir aileden gelen Çerkes komutan Cemil Cahit Bey (yanda) şehirde düzeni sağlamak üzere Mevki Komutanı olarak atanır. Çalışmalarını Gence’de sürdüren Azerbaycan Hükümeti Bakü’ye gelir.Bu sırada Derbent’te olan İbrahim Bey, Bakü’nün kurtuluşuna sevinir; sıra Dağıstan’a gelmiştir. Kardeşi Ömer Bey’in de aralarında olduğu yerel çetelerin gücü Dağıstan’ı kurtarmaya yetmeyecektir. Hem Kızıl Ordu, hem Beyaz Ordu Dağıstan’dadır. Nuri Paşa’nın Kuzey Kafkasya’ya gönderdiği subaylar yerel çeteleri eğitmeye başlamıştır.***
2011’de Hacı Zeynel Abidin Tagiyev’in Bakü’de ilk laik kız okulunu kurmasının 110. yıldönümünde düzenlenen uluslararası sempozyuma ailesini temsilen konuk olarak çağrılan annem Fatma Haydaroğlu Alpengin adına ben katıldım. Sempozyum’un ardından düzenlenen gezi sırasında Hacı’nın son günlerini geçirdiği Merdekân’a gidildi. Hacı’nın mezarı ziyaret edildi; bağ evi görüldü; Bağcılık ve Şarapçılık Okulu olarak yaptırdığı, şimdi Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın eşi Bayan Aliyeva’nın adına bir ortaokul olarak hizmet veren bina gezildi. Bu binanın az ötesinde iki mezar vardı. Kafkas İslam Ordusu ile buralara kadar gelip şehit düşen iki Türk askeri için yapılmıştı bu mezarlar. Söylendiğine göre, Tagiyev bir gün arabasında giderken vurulmuş yatan iki Osmanlı askeri görmüş. Adamlarına, hemen oradan alınıp Merdekân Okulu’nun bahçesine getirilmelerini buyurmuş. Şehitler bahçeye gömülmüş, üzerlerine iki ağaç dikilmiş. O karışık günlerde, bahçede gömülü olanların Kafkas İslam Ordusu’nun askerleri olduğu açık edilmemiş. Söylendiğine göre, Hacı Zeynel Abidin Tagiyev, mezarların yitip gitmemesi ve gelecek kuşakların kahraman Türk askerlerini unutmaması için bu iki ağacı diktirmişti. Hacı’nın ölümünden sonra da yöre halkı bu mezarları korumayı sürdürmüş. 1991 sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Azerbaycan yeniden bağımsız bir Cumhuriyet olarak ortaya çıkınca, iki Türk şehidinin mezarı Türkiye tarafından onarılıyor, Türkiye’den gelen askerî birliğin korumasına devrediliyor. Ekim 2011’de ne adı, ne yurdu bilinen bu şehitlerin mezarını ziyaret ederek saygı duruşunda bulunanlar arasında Türkiye’den gelen iki kişiydik: iki kadın… Ev sahiplerimiz, hazırladıkları çiçeği mezarın üzerine koymamız için bize verdiler.***
İlk Türk operası Leyla ile Mecnun’un bestecisi Üzeyir Hacıbeyov’un (1885-1948) 1937’de bestelediği Köroğlu operasının Uvertürünü Azerbaycanlı şef Yalçın Adıgüzel’in yönetiminde CSO’dan dinleyebiliriz. Bestecinin doğum günü olan 18 Eylül, Azerbaycan’da Müzik Günü olarak kutlanıyor.
DEVAMI YARIN
(Yarın: Kafkas İslam Ordusu Derbent’te / Beyaz Ordu’da Yerli Milislere Karşı Çarpışan Dayı)(1) Videoda her ne kadar “Op.40” yazılmış olsa da, şiirin hatırına bu yanlışı bağışlayabiliriz.
(2-3) Nasır Yüceer, “Qafqaz İslam Ordusunun Bakı Şeherini Azad Etmesi”, Azerbaycan Xalk Cümhuriyeti ve Qafqaz İslam Ordusu, (ed. Mehmet Rıhtım, Mehman Süleymanov) (Qafqaz Universiteti, Qafqaz Araşdırmaları İnstitutu Neşriyyatı, Bakı, 2008) s.336
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”