13 Ocak 2020 Pazartesi günü Zorlu Psm'de ÇEV Sanat'ın düzenlediği geleneksel "Genç Yetenekler Konseri "nin konuk sanatçısı olarak ülkemize gelen keman virtüözü Charlie Siem (d.1986) ile buluştuk. Bu konserde Türkiye'mizin en büyük değerlerinden keman virtüözü "Ayla Erduran" (d.1934) da onur konuğunu olarak yer alacak. Charlie ile kendisine, müziğine ve hayatına dair bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sohbeti yaklaşık 3 senedir süren dostluğumuz çerçevesinde tanıdığım Charlie'yi yakından tanımanız amacıyla özel olarak ve özenle hazırladım.
Charlie seni tekrar İstanbul'da görmek çok büyük mutluluk, hoş geldin...
Teşekkürler, o mutluluk bana ait... Tekrar İstanbul'da dostlar ile olmak, konser veriyor olmak ve de Türk seyircilerimle buluşmaktan çok mutluyum.
Seni tanımayanlar için öncelikle çocukluk ve gençlik döneminden başlayalım. Üç yaşında iken annenin arabasının arka koltuğunda ilk olarak Yehudi Menuhin'den "Beethoven Keman Konçertosu"nu duyuyor ve "ben bu parçayı çalmak istiyorum" diyorsun. O andan itibaren hayatın nasıl şekilleniyor?
O andan itibaren Beethoven Keman Konçertosu benim için çocukluk çağımda en çok dinlediğim eser oldu. Bu eser sayesinde müziğe tutkuyla bağlandım. İşin ilginç yanı benim kemancı olmama vesile olan bu parçayı uzun yıllar çalmadım. Çünkü bu eserin gerçekten büyük ve meydan okuyan bir yapısı var. Benim için özel ve duygusal yoğunluğu olması sebebiyle tam olarak hissedene kadar çalmamayı tercih ettim. Benim için bu eserle Türkiye arasında da çok önemli bir bağ var. Çünkü bu eseri ilk olarak sahnede Şubat 2019' da Adana'da Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile birlikte çaldım. Bunun benim için çok özel bir anı oldu.
İlk 15 yaşında profesyonel olarak Bruch Keman Konçertosu ile Rio de Janeiro' da sahneye çıktın. O zamanki hedefin neydi, koyduğun hedeflere ulaşabildin mi?
O zamanları çok net olarak hatırlayamıyorum. Açıkçası ileriye dönük olan uzun vadeli planlarda iki -üç sene sonra ne olacak göremiyorum. Bu sebeple sadece bugünüme odaklanıyorum. Günlük ya da çok kısa vadeli planlar yapmak, hedefler koymak bence çok daha iyi oluyor. Güne, dinleyicilerimle nasıl daha iyi bir bağlantı kurabilirim, kemanımla nasıl daha etkileşim içinde olabilirim düşüncesiyle başlıyorum. Harika bir konser gününde, verimli keman egzersizleri ve provalar sonrası beni mutlu ve tatmin eden bir konser geçirdiysem o gün hedefime ulaşmış oluyorum. Bruch Keman Konçertosu demişken bugün hala sahnede çalarken, kendimi ilk çaldığım gün olduğu gibi gergin ve heyecanlı hissederim.
Çocukluk hayalin "Beethoven’ın Keman Konçertosu"nu ilk defa Türkiye'de, Adana' da çaldığını söyledin. Hayalini gerçekleştirmek nasıl bir histi ?
Provalar sırasında ilk orkestra karşına çıktığımda "woww hayalimi gerçekleştiriyorum" dedim ve çok gergindim. Provada çocukken hayalini kurduğum ve yapmak istediğim şeyi tam 30 senelik tecrübe sonrası yapıyordum. Ve bu kadar yıl duygusal olarak hazır hissedene kadar çalmadığım bu eseri en mükemmel şekliyle çalmak için artık sahnedeydim. Çocukluk hayalime ve amacıma ulaşmak çok özel ve unutulmaz bir anı oldu benim için.
Geçmişe dönme şansın olsa kiminle karşılaşmayı isterdin ve ona ne sorardın?
Aslında çok zor seçim yapmak ama keman için sorarsan Paganini derim. Çünkü keman onunla yön değiştirdi. Onun kendi eserlerini nasıl icra ettiğini ve o zaman için şok edici olan müziğini gerçekte nasıl duyulduğunu kendinden dinlemek isterdim.
Varsayalım Paganini'yi gördün, ilk ona ne derdin?
Bilmiyorum İtalyancam pek iyi değil.... (gülüşmeler) Ona birşey demek ya da sormak yerine kesinlikle 1800'lerin Londra'sında beni "King' Theather" da konserine götürmesini isterdim. Müzik tarihindeki o çılgın an ve müziğin sahneden yaydığı enerjiyi hissetmek, o dönemin "rockstar"ı olarak seyircisiyle kurduğu bağı görmek isterdim. Çünkü sadece keman için yazdığı müziğiyle değil, solistlik kavramında çığır açtı. Hiç bir aile himayesine girmeden, ünlü bir kişi olarak tüm Avrupa'dan davet alıp turneye çıkan bir yıldız sanatçıydı. Sıradışı tekniğiyle o güne kadar duyulmamış müziğiyle o fenomeni sahnede görmek gerçekten çok ilginç olurdu. Ama Jascha Heifetz'le de tanışmak, çalışmak ve canlı çalışını dinlemek çok isterdim.
Senin için duygusal olarak orkestrayla çalmak ile resitalde çalmak arasında fark nedir?
Birbirinden çok farklı... Resitallerde bir oda müziğinde olduğu gibi piyanist ile ortaksınız. Birbirinizi çok iyi tanımanız ve aranızda çok iyi bir denge ve de birbirinizi destekleyici olmanız lazım. Ama orkestrada hikayedeki kahraman sizsiniz! Keman konçertosu çalarken orda tek başınasınız ve sizi orkestraya bağlayan aranızdaki bağı kuran bir şef var. Böyle bir performansta konçertoya siz hayat veriyorsunuz. Ben kendimi hikayeyi anlatan sunucu gibi hissediyorum. Orkestra da anlatılan bu hikayeyi destekleyen yapısı ile anlamını kuvvetlendiriyor. Orkestra ile çalmak insanın üstünde çok büyük baskı oluşturuyor. Düşünsenize içerde kendinizi mental ve fiziksel olarak hazırlıyorsunuz ve sonra koskoca orkestranın önüne çıkıyorsunuz. Bu çok özel ve inanılmaz heyecan verici bir his ....
Peki hangisini tercih edersin ?
İkisini de, kesinlikle bir tercih söz konusu olamaz! Konçertoda bir meydan okuma var ve en tepedesin, bu inanılmaz bir duygu... Ama resitalde solist için işler biraz daha kolay, istediğiniz zaman çalabilirsiniz, çalmak için oturma odanızda bir senfoni orkestrası gerekmiyor. Ama zengin olursam salonumda beni bekleyen hazır bir orkestra olması hiç fena olmazdı.Ama sen zaten biraz zengin sayılmaz mısın?
Hayır hayır zengin değilim bütün paramı spor arabalara harcıyorum. Bir çeşit orkestra mükemmelliğindeki sesi araba motorlarında arıyorum diyebiliriz . Lamborghini'nin orkestrasının sesi çok iyi ... (Gülüşmeler )
Keman dışında başka çaldığın enstrüman var mı?
Tam olarak yok ama biraz piyano çalıyorum, ona da çalmak denemez.
Piyano ve keman dışında ne çalmak isterdin?
Keman benim bir parçam, gerçekten çalmak istediğim ve isteyeceğim beni ifade eden tek enstrüman. Ama çocukken Neil Armstrong'u sever ve onu dinlemekten çok zevk alırdım. Onun trompetinin ve farklı sesiyle söylediği şarkıları bitipte trompet çalmaya geçmesini heyecanla beklerdim. Trompetinin sesinden çok etkilenirdim .Armstrong'un ve trompet çalmanın çok havalı olduğunu düşünür, çalmak isterdim .
O zaman caz dinlemeyi seviyorsun?
Caza ve caz dinlemeye bayılırım. Çok dokunaklı bir müzik ve klasik müzikle birbirine çok yakın olduğu düşünüyorum. Klasik müziğin, ünlü büyük caz bestecileri üzerinde belirgin etkileri olduğunu inanıyorum. Klasik müzikten farkı ise özgür olmaları ve inanılmaz doğaçlama yeteneklerini farklı bir biçimde ifade etmeleri, sınırlarının olmaması bence çok etkileyici. O anda sahnede doğaçlama yetenekleri sayesinde hem besteci hem de icracı olarak aklınızı başınızdan alabilecek inanılmaz bir müzik yaratabilmekteler. Özellikle caz piyanistlerine ve bir de Miles Davis'e çok hayranım.
Müzik eğitimine hayatının her döneminde ve hala çok önem veriyorsun. neler söylemek istersin?
Eğitim benim için gerçekten çok önemli. Genel olarak hala almam gereken eğitimler olduğunu, yeterince eğitime sahip olmadığımı daha çok kendimi geliştirmem için sürekli çalışmam gerektiği dürtüsüne sahibim. Bunu sebebi, müzikle alakası olmayan bir aile ve çevreden geliyorum olmam. Tam anlamıyla bir solistin yetiştirilmesi gereken geleneksel bir çevre ve ekolde büyümediğim için, hep birşeyler kaçırdım mı, ya da kaçırmış olabilir miyim diye araştırma ve kendimi geliştirme peşindeyim.
Birçok kez Keshet Elion Yaz Kurslarına katıldın. Bu kurslar süresince Shlomo Mintz (d.1957) gibi bir keman virtüözü ile çalıştın. Her zaman Mintz’in senin mentorun olduğunu ifade ediyorsun. Mintz senin kariyerini nasıl değiştirdi?
Keshet Elion 'a ilk olarak gittiğimde 12 yaşındaydım. O dönemde Londra'da hocam Itzhak Rashkovsky (d. 1955) ile çalışıyordum. Kendisi Keshet Elion yaz okulunun kurucularındandı. Beni Keshet Elion 'a Rashkovsky alıp götürmüştü. Orada Shlomo Mintz ile tanıştım ve onun derslerine katıldım. Shlomo benim için en büyük keman ustalarından biridir . Onun sahnedeki varlığı ve ışığı çok farklıdır. Yapmış olduğu kayıtlarını düşününce aktarım kabiliyeti, kemanından çıkardığı çok üst seviyedeki muhteşem sesler bakımından benim için en büyük virtüoz odur. Ondan birşeyler öğrenebilmek için her yaz o kampa gittim. 18 yaşıma kadar onunla çalıştım ve tekniğini kavrama, eserlere yaklaşım şeklini, kemana, müziğe bakış açısını çok daha iyi ve yakından gözlemleme imkanım oldu. Doğal olarak rol modeli seçmem sebebiyle ondan ve onunla ilgili her şeyden etkilendim. Bana çok şey öğretti, çalma şeklim olumlu yönde onun sayesinde değişti. Kendi sesimi onun sayesinde buldum.
Keshet Elion kemancılar arasında bir ekol mü? Paganini'den geldiği varsayılan ve bu okulda siz genç nesile aktarılan bir ekolden bahsetmek doğru mu?
Keman ekolleri dünya bu kadar globalleşmeden, internet varolmadan önce çok daha kendilerine özgü ve ayırt edilebilir karakteristikleri olan yapılardı. Her okul farklıdır. Fransız ekolü kesinlikle Rus ekolünden ayırt edilebilir özellikleri ile çok farklıydı. Bu varolan tüm keman okullarının o dönemde yarattıkları eğitimler, teknikler kendilerini tanımlayan ve ayırt eden özellikler bir ekole dönüşüyordu. Belçika ekolü, Sovyet ekolü ,Yahudi ekolü ve sonrasında Amerikan ekolü hepsi birbirinden farklıydı. Fakat dünya globalleştikçe bu farklar bir potada eridi ve hemen hemen fark kalmadı. Hemen herkes bir ekol yerine olası tüm ekollerin en iyi özelliklerini benimseyerek tekniklerini geliştirmekte. Son yıllarda çok beğendiğim ve çok farklı bir sesi olan Arnavut asıllı Fransız kemancı Kristian Xhaferaj var. Onda bir Jacques Thibaud (1880-1953) duyabilirsiniz, aynı zamanda kemanından çıkardığı seslerde Edith Piaf sanki şarkı söylüyormuş gibi hissedersiniz. Aslında ekoller ve kişilere fazla takıldığınızda orjinalliğinizi yitiriyor ve çok itici olarak taklitçiliğe kayıyorsunuz. Farklı teknik, stil ve ekollerin sonunda kendi kişiselliğinin damgası olan "kendi sesinizi" bulmak en önemli şeydir. Farklı kişilerin tarzlarını dinlemeyi çok severim. Örneğin Jacha Heiftz'in temiz ve kusursuz çalışının büyük hayranıyım. Mesela Yehudi Menuhin (1916-1999) dinlediğinizde, hatta yaşlanıp elleri titreyerek çaldığında bile onun Menuhin olduğunu anlarsınız. Birçok kemancı var ve kopya değil birbirlerinden farklı olmalılar. Çaykovski ya da Beethoven keman konçertosunu Bronislaw Huberman’dan (1882-1947) dinlersiniz bunun Huberman olduğunu hemen anlarsınız. Çünkü tamamen kendine özgü hatta biraz tuhaf bir çalış stili vardır. Çok yetenekli bir dâhi ve bir ekol dahilinde eğitim görmediğini ve kendini eğitip geliştirdiğini düşünüyorum. Onu bilinen bir eserde dinlediğinizde, kesinlikle insanda sanki başka bir eser çalınıyormuş hissi uyandırır, ki bu bence çok özel birşey. Tek tip olmak, taklitçi olmak bence çok sıkıcı.. Yeni genç nesil, ki ben artık genç değilim ( gülüşmeler), geçmiş dehâları örnek almalı, ekolleri kavramalı ama kendileri olmalıdırlar. Aksi halde iyi çalan ama fabrikasyon bir taklitçiden öteye gidemezler.
Ida Haendel ismini duyduğunda, sana ne ifade ediyor?
İşte tam demin konuştuğumuz konunun en muhteşem örneği Ida Haendel... Karakter sahibi olmak, eşsiz olmak ve kendini kabul ettirmek, işte Ida budur. Ida Haendel benim üzerimde büyük etkisi olan kişilerden birisidir. Shlomo 'yu çok severim, Ida da benim için aynen öyledir. Ida Haendel benim için Jascha Heiftz gibidir. Ida küçük bir kızken Heiftz kurslarında bulunmuş. Heiftz ile inanılmaz hikayeleri var. Heiftz sınıfında öğrettiği bir şeyin nasıl uygulanacağını ya da çalınacağını göstermek istediğinde küçücük Ida'yı çağırıp "Gel onlara nasıl yapıldığını öğret" dermiş. Ida Haendel tüm iyi şeflerle çalışmış yıldız bir kemancı. İda'nın kayıtlarını dinlediğinizde çingenevari bir çalış şekli duyarsınız, işte Ida Haendel' i Ida Haendel yapan budur. Onun Sibelius Keman Konçertosu yorumu inanılmazdır. O sanki kırılacak kadar narin çok küçük bir kadın, ama sahnede adeta bir devdir. Ben İda ile ilk Keshet Elion’da 12 yaşımda iken tanıştım. Ailemle de tanıştı İngiltere’ye geldiğinde benimle ve ailemle zaman geçirirdi. Babam Miami'de onu evinde ziyaret ederdi. Şu an 90'lı yaşlarında ve hala orada yaşıyor ama sağlığı bozulduğu için son dönemlerde hastanede maalesef . Geçmişte ona çaldım, Verbier Festivali’nde birlikte çaldık. O gerçekten inanılmaz bir insandır ve gelmiş geçmiş en iyilerden biridir.
Dünya çapında bir virtüozsun, peki hala farklı parçaları çalışırken fikir aldığın danıştığın bir mentorun ya da öğretmenin var mı ?
Tam anlamıyla bir mentorum var diyemem ama kesinlikle birlikte çalıştığım herkesten sürekli yeni birşeyler öğrenmiyorum. Bu etkileşim devamlı bana farklı şeyler katıyor ve kazandırıyor. Şeflerle konçertolar çalışırken hep onlardan yepyeni bilgiler, yol göstericilik ve geri besleme alıyor ya da almaya çalışıyorum. Bu sayede yeni bir konçerto çalışırken yeni perspektifler ve farklı bakış açıları kazanıyorum. Birlikte çalıştığım müzisyenlerden de aynı şekilde maksimum seviyede öğrenmeye gayret ediyorum. Böylece sürekli gelişmeye, bilgi dağarcığımı büyütmeye ve algımı genişletmeye devam ediyorum. Kısacası öğrenmeye açık olursanız çevrenizdeki iletişim içinde olduğunuz herkesten yeni şeyler öğrenebilirsiniz. Tabii ki danışabileceğiniz özel bir öğretmeniniz ya da mentorunuz olması güzel birşey ama asla yeterli değildir.
Henüz çalmadığın ama tutkuyla repertuarına katıp çok çalmak istediğin istediğin bir eser var mı?
O kadar çok fazla parça var ki çalmadığım ve çalmak istediğim . İşte keman sanatçısı olmanın en güzel yanı sonsuz repertuar olması . Alexander Glazunov'un Keman Konçertosunu hiç çalışmadım ve dolayısıyla hiç çalmadım . Ama çok sevdiğim romantik ve ilerde çalmak istediğim eser . Bir de son yıllarda çok çalınan Korngold Keman Konçertosu var. Çok sinematik bir eser. Korngold'un müziğini gerçekten seviyorum.
Belki senin "Korngold Keman Konçertosu" prömiyerini gene Türkiye' de yaparız, ne dersin?
Tabii ki neden olmasın?(gülüşmeler)
Türkiye'nin birçok şehrinde konserler verdin. Türk dinleyicisi hakkındaki düşüncelerin nedir?
Türkiye’yi ve Türk dinleyicisini çok seviyorum. Her gelişimde gösterdikleri ilgi ve misafirperverliğe minnettar oluyorum. Sizin ülkenizle nasıl başladığını bilemediğim bir bağım var. Çok kez geldim, çok kez çaldım ve farklı bir bağ kurdum Türkiye ve Türk dinleyicisiyle.
Sırf İstanbul değil, Adana, Bursa, izmir ve Mersin gibi bir çok şehrimizi de gördün...
Evet çok gezdim ve her geldiğimde harika vakit geçirdim. İlk gelişimde Türkiye ile ilgili çok fikrim yoktu ama şimdi tekrar tekrar gelmek benim için gerçekten önemli, çünkü özel bir bağım var. Türk insanı çok cana yakın ve cömert insanlar. Sanırım bu kültürel bir şey. Türkiye'de hârika Türk yemekleri yemeye bayılıyorum. Efes birasını çok seviyorum. Bir de renksiz birşey var, ama su ekleyince beyaz oluyor. Neydi o beyaz içkinin adı ?? Hımm! Tamam buldum "Rakiiii" (gülüşmeler) rakıyı da denedim . Benim için Türkiye hayatımda çok özel bir yer...
Keman ile ilişkine gelelim, enstrümanın ile ilişkini nasıl tanımlarsın?
Keman konsept olarak çalanın bir parçası olarak tasarlanmış bir enstrüman ve gerçekten benim bir parçam. Benimki çok eski bir keman, 1735 yılı yapımı "Guarneri del Gesu" ve tarihteki bilinen adıyla "d'Egville". Benden önce bir geçmişi, yaşamışlığı var . Neredeyse 300 yaşında, saygı göstermek gerekiyor. Yehudi Menuhin gibi tarihteki birçok ünlü kemancı bu kemanı uzun süreler kullanmış. Bu sebeple tarihi bir eser veya antika diyebiliriz. Hem tarihi hem de antika olunca ona bakmak büyük sorumluluk istiyor. Aramızda sıcak olduğu kadar zorlu bir ilişkimiz var. Keman çok hassas ve çevresine tepki gösteren bir yapı. Bakımını yaptınız akort ettiniz ve muhteşem sesiyle çalmaya başladınız ve 45 dakika sonra o sesten eser kalmayabiliyor ve bakım süreci tekrar başlıyor. Zorlu bir ilişki olduğu kadar ödüllendiricide. Kesinlikle büyük bir karakteri var, ki bu çok güzel birşey.
Her gün yaptığın ısınma çalışması rutinin var mı ?
Evet birkaç yaptığım şey var ama tam olarak düzenli uyguladığım bir ısınma rutinim yok. Çoğu zaman ısınma yapacak zaman yoktur, doğrudan provaya girersin. Bu sebeple ısınmadan çalışmaya başlayabilecek şekilde de hazırlıklı olmak önemli. Ama rahat bir günümde sabah yavaş tempoda gam çalışırım, sol elim için dengeyi yakalamak arşe ile doğru sesi bulmak için çalışmalar yaparım , legato (bağlı çalma ), tel geçişleri ve yayla bilek pozisyon egzersizleri yaparım. Bu beni sakinleştiren ve kafamı toparlamaya yardımcı olan bir ritüel. Isınma egzersizlerimin asla vazgeçilmezi ise Paganini Kaprislerini ya da Bach Partitaları çalmamdır.
Sence müzisyen olmanın zorlukları ya da avantajlı yanları nedir?
Müzisyen olmanın en zor yanı sürekli ve çok çalışma gerektirmesi. Ayrıca herşey, her zaman olması gerektiği gibi yürümüyor. Kemanın akordu bozuluyor, arşe istediğin tepkiyu vermiyor ya da senin ruh halin pozitif olmayabilir ama sen yine de o sahneye çıkmak ya da sahnede olmak zorundasın. Tabii ki bunun yarattığı stres var... Sahnedeyken kısa bir zamanda herşey olabilir ve ne olacağını bilemiyorsun. İşte bu zor yanı. Bu sebeple sahnede rahat olabilmek çok önemli. Olumsuzlukların tam tersi de mümkün . Herşey harika gider, sahnede çok rahatsındır, seyirci ile harika bağ kurarsın, müthiş bir sinerji salonu doldurur, mükemmel çalarsın, müthiş bir konser gerçekleşir, seyirci çılgına döner delice alkışlar. İşte bu da müzisyenliğin en güzel yanı...
Ünlü keman sanatçılarının çoğu "kendine ait sesleri" olduğunu söylüyorlar. Senin de özel bir sesin var mı?
Herkesin mutlaka vardır. Çünkü herkes kemanı farklı çalar. Çalarken farklı duygularını, farklı kendine özgü hislerini kemanınla ifade etme şekli vardır. İşte seni farklı kılan bu sestir. Kendin olmak ve herkesten farklı olmak için kendi sesini aramak ve bulmak bu sebeple çok önemlidir. Ben Sholomo ile çalışırken bulmuştum.
Klasik ve Caz dışında başka hangi tarz müzik dinlemeyi seversin?
Latin Amerikan müziği tarzını, özellikle Küba müziğini seviyorum. "Buena Vista Social Club" tarzını çok seviyorum. Hatta müzisyen bir arkadaşımla birlikte Küba müziği üzerine aranjmanlar yapmaya çalışmıştım. Latin müziği çok farklı ritmik seslerden oluşuyor ve bu farklı ses insanı bir şekilde rahatlatıyor. Tabii ki 70' lerden, Rock'n Roll, David Bowie, Led Zeplin ve Pink Floyd gibi müziğin kültlerini dinlemekten de büyük zevk alıyorum.
Özel hayatında, sahnede de çok şık ve tarz giyiniyorsun, bu senin imajın mı?
Sen öyle diyorsun ama bugün sahne partnerim provaya "pijama ile gelmişsin" diye dalga geçiyor ( gülüşmeler ). Kesinlikle imaj değil şık giyinmeyi seviyorum. Hayatın bana verdiklerini en iyi şekilde yaşamayı, dolayısıyla şık giyinmeyi ve kıyafetleri seviyorum. Bu gerçekten benim için önemli, çünkü hayatı güzel yaşamak farklı hissettiriyor. İmaj çok yüzeysel birşey, kişinin kendi tarzının olması kişiliğini ve karakterini yansıttığını düşünüyorum. Bu sadece iyi giyinmekten ibaret değil, bir nevi yaşam artistliği. Artistlik sadece sahne çıkmak değildir. Hayatın her anını artistik bir şekilde yaşayabilirsin, bu kişinin kendi tercihidir. Karnını doyurmanın ve gereken hayati vitamini, minerali almanın ötesinde özel pişirilmiş harika bir yemek yemek, ya da özel bir kahveyi yudumlamak benim için aynı. İşin özü hayatın sunduğu tüm imkanları ile doyasıya yaşamakta saklı.
Sahne kıyafetlerini de çok beğeniyorum. Bir smokin ya da frak giymek yerine özel giyiniyorsun. Kendi tasarımlarınmış, doğru mu ?
Evet benim kendi dizaynlarım, sıradan olmak yerine özel olmasını istedim. Doğru, hepsini ben tasarlayıp diktiriyorum.
Provalar, seyahat, konserler derken müzik hayatının çok büyük bölümünü kaplıyor. Kendine kalan kısıtlı zaman diliminde hobilerin var mı ? Lamborghini gibi ... (Gülüşmeler)
Kesinlikle arabaları, özellikle özel yapım spor arabaları çok seviyorum. Keman ve müzikten sonraki en büyük tutkum diyebiliriz. Araba kullanmayı, arabamla çıkıp yol nereye götürürüse dolaşmayı seviyorum. Bir de kışın fırsat bulursam kayak yapmayı seviyorum.
Kolunu kırmaktan korkmuyor musun?
Bu zamana kadar hep çok şanslıydım. Çok küçükten beri kayıyorum benim için yürümek gibi birşey. Açıkçası hiçbir zaman böyle bir korku ya da endişeye sahip olmadım. Ama en çok yapmaya vakit bulduğum hobim kitap okumaktır. Okumayı çok severim, seyahatler süresince okumak için çok zamanım oluyor. Bir de film izlemeyi severim.
En çok ne okursun ve en sevdiğin yazar kim?
Çok farklı şeyler okurum ama biraz ağır olsa da Charles Bukowski ya da George MacDonald Fraser'in "Harry Flashman" serisini okumayı çok severim. Tarihsel kurgu eserleri tercih ederim. Tabii ki klasik edebiyat benim için vazgeçilmezdir. George Hemingway, Scott Key Fitzgerald gibi yazarları okumak gerçekten benim için önemli. Çünkü okumak hayal gücünü geliştir, vizyonunuzu açar. TV izlerken o an olan sahneyi en ince detayına kadar görürsün. Ama harika bir yazarın kitabını okurken, anlatılanı sen kendi kafanda ve sahip olduğun sınırların sonuna kadar hayal edebilirsin. Kitap okumak hayatın ve yaşamı anlamanın anahtarı gibidir ve de başka hayatları deneyimlemenin kapılarını açar. Bu sebeple kitap okumayı çok seviyorum.
Charlie seni tekrar İstanbul'da görmek çok büyük mutluluk, hoş geldin...
Teşekkürler, o mutluluk bana ait... Tekrar İstanbul'da dostlar ile olmak, konser veriyor olmak ve de Türk seyircilerimle buluşmaktan çok mutluyum.
Seni tanımayanlar için öncelikle çocukluk ve gençlik döneminden başlayalım. Üç yaşında iken annenin arabasının arka koltuğunda ilk olarak Yehudi Menuhin'den "Beethoven Keman Konçertosu"nu duyuyor ve "ben bu parçayı çalmak istiyorum" diyorsun. O andan itibaren hayatın nasıl şekilleniyor?
O andan itibaren Beethoven Keman Konçertosu benim için çocukluk çağımda en çok dinlediğim eser oldu. Bu eser sayesinde müziğe tutkuyla bağlandım. İşin ilginç yanı benim kemancı olmama vesile olan bu parçayı uzun yıllar çalmadım. Çünkü bu eserin gerçekten büyük ve meydan okuyan bir yapısı var. Benim için özel ve duygusal yoğunluğu olması sebebiyle tam olarak hissedene kadar çalmamayı tercih ettim. Benim için bu eserle Türkiye arasında da çok önemli bir bağ var. Çünkü bu eseri ilk olarak sahnede Şubat 2019' da Adana'da Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile birlikte çaldım. Bunun benim için çok özel bir anı oldu.
İlk 15 yaşında profesyonel olarak Bruch Keman Konçertosu ile Rio de Janeiro' da sahneye çıktın. O zamanki hedefin neydi, koyduğun hedeflere ulaşabildin mi?
O zamanları çok net olarak hatırlayamıyorum. Açıkçası ileriye dönük olan uzun vadeli planlarda iki -üç sene sonra ne olacak göremiyorum. Bu sebeple sadece bugünüme odaklanıyorum. Günlük ya da çok kısa vadeli planlar yapmak, hedefler koymak bence çok daha iyi oluyor. Güne, dinleyicilerimle nasıl daha iyi bir bağlantı kurabilirim, kemanımla nasıl daha etkileşim içinde olabilirim düşüncesiyle başlıyorum. Harika bir konser gününde, verimli keman egzersizleri ve provalar sonrası beni mutlu ve tatmin eden bir konser geçirdiysem o gün hedefime ulaşmış oluyorum. Bruch Keman Konçertosu demişken bugün hala sahnede çalarken, kendimi ilk çaldığım gün olduğu gibi gergin ve heyecanlı hissederim.
Çocukluk hayalin "Beethoven’ın Keman Konçertosu"nu ilk defa Türkiye'de, Adana' da çaldığını söyledin. Hayalini gerçekleştirmek nasıl bir histi ?
Provalar sırasında ilk orkestra karşına çıktığımda "woww hayalimi gerçekleştiriyorum" dedim ve çok gergindim. Provada çocukken hayalini kurduğum ve yapmak istediğim şeyi tam 30 senelik tecrübe sonrası yapıyordum. Ve bu kadar yıl duygusal olarak hazır hissedene kadar çalmadığım bu eseri en mükemmel şekliyle çalmak için artık sahnedeydim. Çocukluk hayalime ve amacıma ulaşmak çok özel ve unutulmaz bir anı oldu benim için.
Geçmişe dönme şansın olsa kiminle karşılaşmayı isterdin ve ona ne sorardın?
Aslında çok zor seçim yapmak ama keman için sorarsan Paganini derim. Çünkü keman onunla yön değiştirdi. Onun kendi eserlerini nasıl icra ettiğini ve o zaman için şok edici olan müziğini gerçekte nasıl duyulduğunu kendinden dinlemek isterdim.
Varsayalım Paganini'yi gördün, ilk ona ne derdin?
Bilmiyorum İtalyancam pek iyi değil.... (gülüşmeler) Ona birşey demek ya da sormak yerine kesinlikle 1800'lerin Londra'sında beni "King' Theather" da konserine götürmesini isterdim. Müzik tarihindeki o çılgın an ve müziğin sahneden yaydığı enerjiyi hissetmek, o dönemin "rockstar"ı olarak seyircisiyle kurduğu bağı görmek isterdim. Çünkü sadece keman için yazdığı müziğiyle değil, solistlik kavramında çığır açtı. Hiç bir aile himayesine girmeden, ünlü bir kişi olarak tüm Avrupa'dan davet alıp turneye çıkan bir yıldız sanatçıydı. Sıradışı tekniğiyle o güne kadar duyulmamış müziğiyle o fenomeni sahnede görmek gerçekten çok ilginç olurdu. Ama Jascha Heifetz'le de tanışmak, çalışmak ve canlı çalışını dinlemek çok isterdim.
Senin için duygusal olarak orkestrayla çalmak ile resitalde çalmak arasında fark nedir?
Birbirinden çok farklı... Resitallerde bir oda müziğinde olduğu gibi piyanist ile ortaksınız. Birbirinizi çok iyi tanımanız ve aranızda çok iyi bir denge ve de birbirinizi destekleyici olmanız lazım. Ama orkestrada hikayedeki kahraman sizsiniz! Keman konçertosu çalarken orda tek başınasınız ve sizi orkestraya bağlayan aranızdaki bağı kuran bir şef var. Böyle bir performansta konçertoya siz hayat veriyorsunuz. Ben kendimi hikayeyi anlatan sunucu gibi hissediyorum. Orkestra da anlatılan bu hikayeyi destekleyen yapısı ile anlamını kuvvetlendiriyor. Orkestra ile çalmak insanın üstünde çok büyük baskı oluşturuyor. Düşünsenize içerde kendinizi mental ve fiziksel olarak hazırlıyorsunuz ve sonra koskoca orkestranın önüne çıkıyorsunuz. Bu çok özel ve inanılmaz heyecan verici bir his ....
Peki hangisini tercih edersin ?
İkisini de, kesinlikle bir tercih söz konusu olamaz! Konçertoda bir meydan okuma var ve en tepedesin, bu inanılmaz bir duygu... Ama resitalde solist için işler biraz daha kolay, istediğiniz zaman çalabilirsiniz, çalmak için oturma odanızda bir senfoni orkestrası gerekmiyor. Ama zengin olursam salonumda beni bekleyen hazır bir orkestra olması hiç fena olmazdı.Ama sen zaten biraz zengin sayılmaz mısın?
Hayır hayır zengin değilim bütün paramı spor arabalara harcıyorum. Bir çeşit orkestra mükemmelliğindeki sesi araba motorlarında arıyorum diyebiliriz . Lamborghini'nin orkestrasının sesi çok iyi ... (Gülüşmeler )
Keman dışında başka çaldığın enstrüman var mı?
Tam olarak yok ama biraz piyano çalıyorum, ona da çalmak denemez.
Piyano ve keman dışında ne çalmak isterdin?
Keman benim bir parçam, gerçekten çalmak istediğim ve isteyeceğim beni ifade eden tek enstrüman. Ama çocukken Neil Armstrong'u sever ve onu dinlemekten çok zevk alırdım. Onun trompetinin ve farklı sesiyle söylediği şarkıları bitipte trompet çalmaya geçmesini heyecanla beklerdim. Trompetinin sesinden çok etkilenirdim .Armstrong'un ve trompet çalmanın çok havalı olduğunu düşünür, çalmak isterdim .
O zaman caz dinlemeyi seviyorsun?
Caza ve caz dinlemeye bayılırım. Çok dokunaklı bir müzik ve klasik müzikle birbirine çok yakın olduğu düşünüyorum. Klasik müziğin, ünlü büyük caz bestecileri üzerinde belirgin etkileri olduğunu inanıyorum. Klasik müzikten farkı ise özgür olmaları ve inanılmaz doğaçlama yeteneklerini farklı bir biçimde ifade etmeleri, sınırlarının olmaması bence çok etkileyici. O anda sahnede doğaçlama yetenekleri sayesinde hem besteci hem de icracı olarak aklınızı başınızdan alabilecek inanılmaz bir müzik yaratabilmekteler. Özellikle caz piyanistlerine ve bir de Miles Davis'e çok hayranım.
Müzik eğitimine hayatının her döneminde ve hala çok önem veriyorsun. neler söylemek istersin?
Eğitim benim için gerçekten çok önemli. Genel olarak hala almam gereken eğitimler olduğunu, yeterince eğitime sahip olmadığımı daha çok kendimi geliştirmem için sürekli çalışmam gerektiği dürtüsüne sahibim. Bunu sebebi, müzikle alakası olmayan bir aile ve çevreden geliyorum olmam. Tam anlamıyla bir solistin yetiştirilmesi gereken geleneksel bir çevre ve ekolde büyümediğim için, hep birşeyler kaçırdım mı, ya da kaçırmış olabilir miyim diye araştırma ve kendimi geliştirme peşindeyim.
Birçok kez Keshet Elion Yaz Kurslarına katıldın. Bu kurslar süresince Shlomo Mintz (d.1957) gibi bir keman virtüözü ile çalıştın. Her zaman Mintz’in senin mentorun olduğunu ifade ediyorsun. Mintz senin kariyerini nasıl değiştirdi?
Keshet Elion 'a ilk olarak gittiğimde 12 yaşındaydım. O dönemde Londra'da hocam Itzhak Rashkovsky (d. 1955) ile çalışıyordum. Kendisi Keshet Elion yaz okulunun kurucularındandı. Beni Keshet Elion 'a Rashkovsky alıp götürmüştü. Orada Shlomo Mintz ile tanıştım ve onun derslerine katıldım. Shlomo benim için en büyük keman ustalarından biridir . Onun sahnedeki varlığı ve ışığı çok farklıdır. Yapmış olduğu kayıtlarını düşününce aktarım kabiliyeti, kemanından çıkardığı çok üst seviyedeki muhteşem sesler bakımından benim için en büyük virtüoz odur. Ondan birşeyler öğrenebilmek için her yaz o kampa gittim. 18 yaşıma kadar onunla çalıştım ve tekniğini kavrama, eserlere yaklaşım şeklini, kemana, müziğe bakış açısını çok daha iyi ve yakından gözlemleme imkanım oldu. Doğal olarak rol modeli seçmem sebebiyle ondan ve onunla ilgili her şeyden etkilendim. Bana çok şey öğretti, çalma şeklim olumlu yönde onun sayesinde değişti. Kendi sesimi onun sayesinde buldum.
Keshet Elion kemancılar arasında bir ekol mü? Paganini'den geldiği varsayılan ve bu okulda siz genç nesile aktarılan bir ekolden bahsetmek doğru mu?
Keman ekolleri dünya bu kadar globalleşmeden, internet varolmadan önce çok daha kendilerine özgü ve ayırt edilebilir karakteristikleri olan yapılardı. Her okul farklıdır. Fransız ekolü kesinlikle Rus ekolünden ayırt edilebilir özellikleri ile çok farklıydı. Bu varolan tüm keman okullarının o dönemde yarattıkları eğitimler, teknikler kendilerini tanımlayan ve ayırt eden özellikler bir ekole dönüşüyordu. Belçika ekolü, Sovyet ekolü ,Yahudi ekolü ve sonrasında Amerikan ekolü hepsi birbirinden farklıydı. Fakat dünya globalleştikçe bu farklar bir potada eridi ve hemen hemen fark kalmadı. Hemen herkes bir ekol yerine olası tüm ekollerin en iyi özelliklerini benimseyerek tekniklerini geliştirmekte. Son yıllarda çok beğendiğim ve çok farklı bir sesi olan Arnavut asıllı Fransız kemancı Kristian Xhaferaj var. Onda bir Jacques Thibaud (1880-1953) duyabilirsiniz, aynı zamanda kemanından çıkardığı seslerde Edith Piaf sanki şarkı söylüyormuş gibi hissedersiniz. Aslında ekoller ve kişilere fazla takıldığınızda orjinalliğinizi yitiriyor ve çok itici olarak taklitçiliğe kayıyorsunuz. Farklı teknik, stil ve ekollerin sonunda kendi kişiselliğinin damgası olan "kendi sesinizi" bulmak en önemli şeydir. Farklı kişilerin tarzlarını dinlemeyi çok severim. Örneğin Jacha Heiftz'in temiz ve kusursuz çalışının büyük hayranıyım. Mesela Yehudi Menuhin (1916-1999) dinlediğinizde, hatta yaşlanıp elleri titreyerek çaldığında bile onun Menuhin olduğunu anlarsınız. Birçok kemancı var ve kopya değil birbirlerinden farklı olmalılar. Çaykovski ya da Beethoven keman konçertosunu Bronislaw Huberman’dan (1882-1947) dinlersiniz bunun Huberman olduğunu hemen anlarsınız. Çünkü tamamen kendine özgü hatta biraz tuhaf bir çalış stili vardır. Çok yetenekli bir dâhi ve bir ekol dahilinde eğitim görmediğini ve kendini eğitip geliştirdiğini düşünüyorum. Onu bilinen bir eserde dinlediğinizde, kesinlikle insanda sanki başka bir eser çalınıyormuş hissi uyandırır, ki bu bence çok özel birşey. Tek tip olmak, taklitçi olmak bence çok sıkıcı.. Yeni genç nesil, ki ben artık genç değilim ( gülüşmeler), geçmiş dehâları örnek almalı, ekolleri kavramalı ama kendileri olmalıdırlar. Aksi halde iyi çalan ama fabrikasyon bir taklitçiden öteye gidemezler.
Ida Haendel ismini duyduğunda, sana ne ifade ediyor?
İşte tam demin konuştuğumuz konunun en muhteşem örneği Ida Haendel... Karakter sahibi olmak, eşsiz olmak ve kendini kabul ettirmek, işte Ida budur. Ida Haendel benim üzerimde büyük etkisi olan kişilerden birisidir. Shlomo 'yu çok severim, Ida da benim için aynen öyledir. Ida Haendel benim için Jascha Heiftz gibidir. Ida küçük bir kızken Heiftz kurslarında bulunmuş. Heiftz ile inanılmaz hikayeleri var. Heiftz sınıfında öğrettiği bir şeyin nasıl uygulanacağını ya da çalınacağını göstermek istediğinde küçücük Ida'yı çağırıp "Gel onlara nasıl yapıldığını öğret" dermiş. Ida Haendel tüm iyi şeflerle çalışmış yıldız bir kemancı. İda'nın kayıtlarını dinlediğinizde çingenevari bir çalış şekli duyarsınız, işte Ida Haendel' i Ida Haendel yapan budur. Onun Sibelius Keman Konçertosu yorumu inanılmazdır. O sanki kırılacak kadar narin çok küçük bir kadın, ama sahnede adeta bir devdir. Ben İda ile ilk Keshet Elion’da 12 yaşımda iken tanıştım. Ailemle de tanıştı İngiltere’ye geldiğinde benimle ve ailemle zaman geçirirdi. Babam Miami'de onu evinde ziyaret ederdi. Şu an 90'lı yaşlarında ve hala orada yaşıyor ama sağlığı bozulduğu için son dönemlerde hastanede maalesef . Geçmişte ona çaldım, Verbier Festivali’nde birlikte çaldık. O gerçekten inanılmaz bir insandır ve gelmiş geçmiş en iyilerden biridir.
Dünya çapında bir virtüozsun, peki hala farklı parçaları çalışırken fikir aldığın danıştığın bir mentorun ya da öğretmenin var mı ?
Tam anlamıyla bir mentorum var diyemem ama kesinlikle birlikte çalıştığım herkesten sürekli yeni birşeyler öğrenmiyorum. Bu etkileşim devamlı bana farklı şeyler katıyor ve kazandırıyor. Şeflerle konçertolar çalışırken hep onlardan yepyeni bilgiler, yol göstericilik ve geri besleme alıyor ya da almaya çalışıyorum. Bu sayede yeni bir konçerto çalışırken yeni perspektifler ve farklı bakış açıları kazanıyorum. Birlikte çalıştığım müzisyenlerden de aynı şekilde maksimum seviyede öğrenmeye gayret ediyorum. Böylece sürekli gelişmeye, bilgi dağarcığımı büyütmeye ve algımı genişletmeye devam ediyorum. Kısacası öğrenmeye açık olursanız çevrenizdeki iletişim içinde olduğunuz herkesten yeni şeyler öğrenebilirsiniz. Tabii ki danışabileceğiniz özel bir öğretmeniniz ya da mentorunuz olması güzel birşey ama asla yeterli değildir.
Henüz çalmadığın ama tutkuyla repertuarına katıp çok çalmak istediğin istediğin bir eser var mı?
O kadar çok fazla parça var ki çalmadığım ve çalmak istediğim . İşte keman sanatçısı olmanın en güzel yanı sonsuz repertuar olması . Alexander Glazunov'un Keman Konçertosunu hiç çalışmadım ve dolayısıyla hiç çalmadım . Ama çok sevdiğim romantik ve ilerde çalmak istediğim eser . Bir de son yıllarda çok çalınan Korngold Keman Konçertosu var. Çok sinematik bir eser. Korngold'un müziğini gerçekten seviyorum.
Belki senin "Korngold Keman Konçertosu" prömiyerini gene Türkiye' de yaparız, ne dersin?
Tabii ki neden olmasın?(gülüşmeler)
Türkiye'nin birçok şehrinde konserler verdin. Türk dinleyicisi hakkındaki düşüncelerin nedir?
Türkiye’yi ve Türk dinleyicisini çok seviyorum. Her gelişimde gösterdikleri ilgi ve misafirperverliğe minnettar oluyorum. Sizin ülkenizle nasıl başladığını bilemediğim bir bağım var. Çok kez geldim, çok kez çaldım ve farklı bir bağ kurdum Türkiye ve Türk dinleyicisiyle.
Sırf İstanbul değil, Adana, Bursa, izmir ve Mersin gibi bir çok şehrimizi de gördün...
Evet çok gezdim ve her geldiğimde harika vakit geçirdim. İlk gelişimde Türkiye ile ilgili çok fikrim yoktu ama şimdi tekrar tekrar gelmek benim için gerçekten önemli, çünkü özel bir bağım var. Türk insanı çok cana yakın ve cömert insanlar. Sanırım bu kültürel bir şey. Türkiye'de hârika Türk yemekleri yemeye bayılıyorum. Efes birasını çok seviyorum. Bir de renksiz birşey var, ama su ekleyince beyaz oluyor. Neydi o beyaz içkinin adı ?? Hımm! Tamam buldum "Rakiiii" (gülüşmeler) rakıyı da denedim . Benim için Türkiye hayatımda çok özel bir yer...
Keman ile ilişkine gelelim, enstrümanın ile ilişkini nasıl tanımlarsın?
Keman konsept olarak çalanın bir parçası olarak tasarlanmış bir enstrüman ve gerçekten benim bir parçam. Benimki çok eski bir keman, 1735 yılı yapımı "Guarneri del Gesu" ve tarihteki bilinen adıyla "d'Egville". Benden önce bir geçmişi, yaşamışlığı var . Neredeyse 300 yaşında, saygı göstermek gerekiyor. Yehudi Menuhin gibi tarihteki birçok ünlü kemancı bu kemanı uzun süreler kullanmış. Bu sebeple tarihi bir eser veya antika diyebiliriz. Hem tarihi hem de antika olunca ona bakmak büyük sorumluluk istiyor. Aramızda sıcak olduğu kadar zorlu bir ilişkimiz var. Keman çok hassas ve çevresine tepki gösteren bir yapı. Bakımını yaptınız akort ettiniz ve muhteşem sesiyle çalmaya başladınız ve 45 dakika sonra o sesten eser kalmayabiliyor ve bakım süreci tekrar başlıyor. Zorlu bir ilişki olduğu kadar ödüllendiricide. Kesinlikle büyük bir karakteri var, ki bu çok güzel birşey.
Her gün yaptığın ısınma çalışması rutinin var mı ?
Evet birkaç yaptığım şey var ama tam olarak düzenli uyguladığım bir ısınma rutinim yok. Çoğu zaman ısınma yapacak zaman yoktur, doğrudan provaya girersin. Bu sebeple ısınmadan çalışmaya başlayabilecek şekilde de hazırlıklı olmak önemli. Ama rahat bir günümde sabah yavaş tempoda gam çalışırım, sol elim için dengeyi yakalamak arşe ile doğru sesi bulmak için çalışmalar yaparım , legato (bağlı çalma ), tel geçişleri ve yayla bilek pozisyon egzersizleri yaparım. Bu beni sakinleştiren ve kafamı toparlamaya yardımcı olan bir ritüel. Isınma egzersizlerimin asla vazgeçilmezi ise Paganini Kaprislerini ya da Bach Partitaları çalmamdır.
Sence müzisyen olmanın zorlukları ya da avantajlı yanları nedir?
Müzisyen olmanın en zor yanı sürekli ve çok çalışma gerektirmesi. Ayrıca herşey, her zaman olması gerektiği gibi yürümüyor. Kemanın akordu bozuluyor, arşe istediğin tepkiyu vermiyor ya da senin ruh halin pozitif olmayabilir ama sen yine de o sahneye çıkmak ya da sahnede olmak zorundasın. Tabii ki bunun yarattığı stres var... Sahnedeyken kısa bir zamanda herşey olabilir ve ne olacağını bilemiyorsun. İşte bu zor yanı. Bu sebeple sahnede rahat olabilmek çok önemli. Olumsuzlukların tam tersi de mümkün . Herşey harika gider, sahnede çok rahatsındır, seyirci ile harika bağ kurarsın, müthiş bir sinerji salonu doldurur, mükemmel çalarsın, müthiş bir konser gerçekleşir, seyirci çılgına döner delice alkışlar. İşte bu da müzisyenliğin en güzel yanı...
Ünlü keman sanatçılarının çoğu "kendine ait sesleri" olduğunu söylüyorlar. Senin de özel bir sesin var mı?
Herkesin mutlaka vardır. Çünkü herkes kemanı farklı çalar. Çalarken farklı duygularını, farklı kendine özgü hislerini kemanınla ifade etme şekli vardır. İşte seni farklı kılan bu sestir. Kendin olmak ve herkesten farklı olmak için kendi sesini aramak ve bulmak bu sebeple çok önemlidir. Ben Sholomo ile çalışırken bulmuştum.
Klasik ve Caz dışında başka hangi tarz müzik dinlemeyi seversin?
Latin Amerikan müziği tarzını, özellikle Küba müziğini seviyorum. "Buena Vista Social Club" tarzını çok seviyorum. Hatta müzisyen bir arkadaşımla birlikte Küba müziği üzerine aranjmanlar yapmaya çalışmıştım. Latin müziği çok farklı ritmik seslerden oluşuyor ve bu farklı ses insanı bir şekilde rahatlatıyor. Tabii ki 70' lerden, Rock'n Roll, David Bowie, Led Zeplin ve Pink Floyd gibi müziğin kültlerini dinlemekten de büyük zevk alıyorum.
Özel hayatında, sahnede de çok şık ve tarz giyiniyorsun, bu senin imajın mı?
Sen öyle diyorsun ama bugün sahne partnerim provaya "pijama ile gelmişsin" diye dalga geçiyor ( gülüşmeler ). Kesinlikle imaj değil şık giyinmeyi seviyorum. Hayatın bana verdiklerini en iyi şekilde yaşamayı, dolayısıyla şık giyinmeyi ve kıyafetleri seviyorum. Bu gerçekten benim için önemli, çünkü hayatı güzel yaşamak farklı hissettiriyor. İmaj çok yüzeysel birşey, kişinin kendi tarzının olması kişiliğini ve karakterini yansıttığını düşünüyorum. Bu sadece iyi giyinmekten ibaret değil, bir nevi yaşam artistliği. Artistlik sadece sahne çıkmak değildir. Hayatın her anını artistik bir şekilde yaşayabilirsin, bu kişinin kendi tercihidir. Karnını doyurmanın ve gereken hayati vitamini, minerali almanın ötesinde özel pişirilmiş harika bir yemek yemek, ya da özel bir kahveyi yudumlamak benim için aynı. İşin özü hayatın sunduğu tüm imkanları ile doyasıya yaşamakta saklı.
Sahne kıyafetlerini de çok beğeniyorum. Bir smokin ya da frak giymek yerine özel giyiniyorsun. Kendi tasarımlarınmış, doğru mu ?
Evet benim kendi dizaynlarım, sıradan olmak yerine özel olmasını istedim. Doğru, hepsini ben tasarlayıp diktiriyorum.
Provalar, seyahat, konserler derken müzik hayatının çok büyük bölümünü kaplıyor. Kendine kalan kısıtlı zaman diliminde hobilerin var mı ? Lamborghini gibi ... (Gülüşmeler)
Kesinlikle arabaları, özellikle özel yapım spor arabaları çok seviyorum. Keman ve müzikten sonraki en büyük tutkum diyebiliriz. Araba kullanmayı, arabamla çıkıp yol nereye götürürüse dolaşmayı seviyorum. Bir de kışın fırsat bulursam kayak yapmayı seviyorum.
Kolunu kırmaktan korkmuyor musun?
Bu zamana kadar hep çok şanslıydım. Çok küçükten beri kayıyorum benim için yürümek gibi birşey. Açıkçası hiçbir zaman böyle bir korku ya da endişeye sahip olmadım. Ama en çok yapmaya vakit bulduğum hobim kitap okumaktır. Okumayı çok severim, seyahatler süresince okumak için çok zamanım oluyor. Bir de film izlemeyi severim.
En çok ne okursun ve en sevdiğin yazar kim?
Çok farklı şeyler okurum ama biraz ağır olsa da Charles Bukowski ya da George MacDonald Fraser'in "Harry Flashman" serisini okumayı çok severim. Tarihsel kurgu eserleri tercih ederim. Tabii ki klasik edebiyat benim için vazgeçilmezdir. George Hemingway, Scott Key Fitzgerald gibi yazarları okumak gerçekten benim için önemli. Çünkü okumak hayal gücünü geliştir, vizyonunuzu açar. TV izlerken o an olan sahneyi en ince detayına kadar görürsün. Ama harika bir yazarın kitabını okurken, anlatılanı sen kendi kafanda ve sahip olduğun sınırların sonuna kadar hayal edebilirsin. Kitap okumak hayatın ve yaşamı anlamanın anahtarı gibidir ve de başka hayatları deneyimlemenin kapılarını açar. Bu sebeple kitap okumayı çok seviyorum.
***
Charlie bu bol kahkahalı ve hayatına dair en ince detaylara kadar bizimle paylaşıp, böylesine güzel bir sohbet gerçekleştirdiği için ne kadar teşekkür etsem azdır. Umarım siz değerli okuyucularımızda en az bizler kadar keyif alırsınız.Osman Enfiyecizade
11 Ocak 2020, İstanbul