1998 yılında Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın açtığı sınavla topluluğun ilk kadın flütçüsü olan Lelya Bayramoğulları, 2000 yılında da Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuvarı’nın ilk flüt hocası olarak bölümü açmıştı. Davet edildiği neredeyse her sosyal sorumluluk projesine koşturan, yurtdışı konserleri ve jüri üyelikleri ile ülkemizi başarıyla temsil eden sanatçı, pek çok uluslararası ve ulusal ödül sahibi. Çeşitli kişi ve kurumlarca; “Kalplere Dokunan Flütçü”, “Çağdaş Syrinx’’, “Flütü ile şiir okuyan sanatçı” diye de tanımlanıyor/anılıyor. 5 Nisan 2025’te İstanbul Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Sanat’ ta, Ece Karşal yönetimindeki Marmara Flüt Orkestrası eşliğinde Türk, Yunan ve Brezilyalı bestecilerin eserlerini ‘Türkiye’de ilk kez” seslendirecek. Doç. Lelya Bayramoğulları ile sohbet tadında bir söyleşi yaptık.Lelya hocam, konserden konsere koşturuyorsunuz; yedi kıtada konserler yaptınız. Özetleyelim mi bunları, ne amaçla yapılan konserlerdi, nasıl geçti? Süreç içinde Trio Patara (Lelya Bayramoğulları ‘flüt’, Aslıhan Güngör ‘arp’ ve Simge Büyükedes ‘soprano’) 'yla da birlikte bazı etkinlikleriniz oldu. Bir bakıma popülerliğe uzayan süreç diyelim.Bu konserlerin hepsi ülkemizi tanıtmaya ve temsil etmeye yönelikti. Konserlerin pek çoğu uluslararası flüt festivallerinde gerçekleşti. Ama bulunduğum yerde dış temsilciliklerimiz ya da Yunus Emre Kültür Merkezlerimiz olduğu zamanlarda, onlarla da işbirliği halinde idik. Ben aslında bir konsere diye giderken, çoğu zaman ek konserler ve benim şahsi sosyal sorumluluk projelerim ile her biri dolu dolu geçen seyahatler haline dönüştü. Almanya’dan Nijerya’ya, Brezilya‘dan Japonya‘ya, Küba‘dan Helsinki‘ye, Tacikistan‘a kadar uzanan müzikal bir yolculuk. Hepsi birbirinden özel ve güzel anılarla dolu.

Almanya'da öğrenciliğim sıralarında çalıştığım bir orkestra şefi vardı, ismi Michael Vollhard. Onun Afrika'da sürdürdüğü çalışmaları vardı. Beni Almanya'dan tanıdığı için, ne kadar gönüllü işler yapmayı çok sevdiğimi, her zaman yardımsever olduğumu bildiğinden, o beni Nijerya'ya davet etti; yıl 2018 olması gerekir. Türkiye‘den ilk defa Nijerya'ya giden bir flüt sanatçısı oldum. Bu da çok ilgi çekti. Daha önce Abuja/Nijerya’ya giden sanatçı maalesef pek olmamış. Herkesi de cezbedecek bir sahne, ortam değil ama bir yandan da oraya giden bir klasik batı müziği sanatçısı olarak dikkatleri birden üzerime çektim.
Ünlü Japon flüt firması Sankyo, 2019'da beni firmanın “Flüt Artisti” olarak seçti. Daha sonra Sankyo firması, yaptığım tüm solo konserlerimi dünyaya duyurarak, tanıtımımı yapmaya başladı. Bu şekilde yavaş yavaş kariyerim ve ismimin tanınırlığı arttı. Her gittiğim yerden tekrar tekrar davetler aldım.



Arkasından ne geldi? Arkasından, Yunan bir besteci. O da benim bu çalışmalarımı takip ediyor ve görüyor. Birkaç kaydımı benden istedi ve dinledi. Flüt soundumdan ve müzikalitemden çok etkilendiğini söyleyerek, “ben de size 6 şarkı yazmak istiyorum” dedi, çok mutlu olacağımı söyledim. O da çok hoş. Böyle kısa kısa 6 parçadan oluşuyor. Adı, “Lelya için 6 şarkı” Onun da prömiyerini ne güzel, atamızın evinde Selanik’te yaptım. İçimden de, “Atam rahat uyu, senin izindeyiz” dedim. Selanik’te 9 Kasım akşamı Atamızın evinde hem Türk bestecilerimizin eserlerini, hem de onun sevdiği türküleri seslendirdim. Yunanistan'da iken içimden, “bir Yunan bestecisi, bir Türk kadın sanatçısının flütçülüğünden etkileniyor ona bir eser yazıp ithaf ediyor, ne kadar büyük bir mutluluk” diye düşündüm. Son olarak bir Rus besteci, “ben de sana bir şey yazmak istiyorum” dedi. “Su Oyunları” adında modern bir müzik yazdı. Onun da prömiyerini Haziran ayında Moskova'daki Uluslararası Flüt Festivali'nde yapacağım. Bestecilerle aktif çalışmalarımdan etkilenen pek çok başka besteci de eserlerini seslendirmem için bana gönderdi. Bestecilerin eserlerini bir yorumcuya ithaf etmesi, teslim etmesi büyük bir onurdur. Tarihte bence bu şekilde anılmak, yer almak çok kıymetli. Bizler hepimiz bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz. Yıllar sonra flütistler ellerine notalarını aldıklarında, “kimmiş acaba bu Türk Flütist” diye belki bir bakarlar, araştırırlar, üzerinde düşünürler. Bu şekilde anılmak hem Antalya'ya hem de Türkiye‘ye büyük bir kazanım diye düşünüyorum.Kesinlikle. Yani Antalya için de aynı değerde önemli. Peki, Trio Patara ne durumda? Yeni projeler var mı? En son geçtiğimiz günlerde İzmir'de bir konser yapmıştınız.
Evet, bu yıl 5. yaşını kutluyor Trio Patara. Trio Patara'yla bu son konserde özellikle fark ettik ki, grup iyice birbirini kanıksamış, ritim dışı yapılan rubatoları bile hiç üzerinde çalışmadan o bütünlüğü hissedip hemen anında birbirimize reaksiyon gösterebiliyoruz. Müthiş bir homojenite sağlanmış durumda. Trio Patara 2020'de pandemide kuruldu. O zaman tabi ki önceliğimiz grubumuzdu. Hepimiz böyle el ele verdik, güçlerimizi birleştirerek grubumuzu oluşturduk ve Türkiye'nin büyük şehirlerinin hepsinde konserler verdik, festivallerde yer aldık, prömiyerler yaptık, İş Sanat’ta yer aldık. Fakat pandemi bittikten sonra, tabii herkesin hem kurumdaki işleri başladı, hem de kendi kariyer çalışmaları başladı. Üstüne ekonomik tedbirler de gelince, konserlerimizin sayısı azaldı ama yolumuza devam ediyoruz. Şimdi önümüzde tarihi netleşmemiş birkaç yurt içi konser görünüyor. Sonra sırada bir kaç yurt dışı projesi de var.Repertuvarımız için yeni hazırladığımız eserler var. Onları da seslendirebilmek istiyoruz. Örneğin şu sıralar Albinoni’nin ünlü Adagio‘sunu hazırladık. Hatta Simge de muazzam sesi ile harika bir şekilde yorumluyor. T. Albinoni “Adagio”yu Yusuf Yalçın bizim için düzenledi; Flüt-arp ve soprano için. Çok güzel kadanslar, süslemeler eklemiş. Hatta İzmir'de seslendirmek istiyorduk, grubun 5. doğum günü için. Fakat Simge biraz rahatsızdı, o sebeple maalesef seslendiremedik. Artık ilk konserimiz nerede olabilirse orada yapacağız. Belki Eylül ayında Benyamin Sönmez Klasik Müzik Festivali, Patara'da devam edecek ve biz de yeniden evimiz Patara’da konser verebileceğiz. Tabii ki, umarım şartlar koşullar iyileşir ve bizlerde grup olarak daha aktif olarak konserler verebiliriz.Trio Patara ile repertuarımızı genişletiyoruz. İnşallah ikinci bir albüm yapmayı diliyoruz. Bazı ufak tefek kayıtlar yaptık ama onları bir daha toparlayıp bir albüm gibi yapabilmek istiyoruz. Her şey ekonomi tabi ki, inşallah gerekli maddi şartlar oluşur da en kısa zamanda ikinci albümümüzü de çıkarabiliriz.
Pandemi süresince Tazelenme Üniversitesi öğrencileri ile on-line dersler yaptım, o yaştaki insanlarla. 82 yaşında öğrencim vardı o zaman, sevgili Sevinç Hanım. Hepsiyle birebir hem bona, ritim hem flüt dersi. Bu yaptığımız çalışmalar onları hem çok geliştirdi hem benim de kendimi iyi hissetmemi sağladı. Çünkü pandemi sürecinde sadece mutfak ve ev işleri benim için yeterli değildi. Bu kadar aktif, çok yönlü bir sanatçı olarak pandemi döneminde hem Tazelenme Üniversitesi öğrencilerine faydalı olabildim, hem de yaptığım on-line uluslararası flüt yarışmaları jüri üyelikleri ve Afrikalı öğrencilerle yaptığım on-line derslerle kendimi daha verimli bir hale getirdim. Halen de Tazelenmede iki grup halinde öğrencilerim var. Öğrencilerden bazıları pandemi sonrası kendi şehirlerine çocuklarının yanına gitti, ayrılanlar da oldu. Ama hala sürdürüyoruz ve artık inanılmazlar. Neler buluyorlar, ne parçalar buluyorlar internetten indiriyorlar, hazırlıyorlar, getiriyorlar. Mesela bir tanesi torununa doğum gününde sürpriz yapıyor; “İyi ki doğdun” çalıyor. Torunu da babaannesine doğum günü hediyesi olarak bir flüt almış. Düşünsenize ne kadar inanılmaz değil mi? Onlar hayatımda benim yüzümü güldüren kıymetlilerim.Yakın gelecekteki etkinlikleriniz neler olacak?Bireysel olarak Nisan ayından itibaren yine oldukça dolu bir sürece gireceğim. Yoğun bir konser, festival sürecim var.18 Mart’ta Özbekistan ile çevirim içi bir uluslararası master class yapacağım. Evet, o uluslararası çok önemli bir etkinlik olacak. Arkasından, bayram sonrası İstanbul'a gidiyorum, Marmara Üniversitesi'de bir master class yapacağım, bir de söyleşim var. Televizyon çekimim ve İstanbul Radyosu'nda canlı röportajım olacak. 5 Nisan'da Yel Değirmeni Sanatta, “Amazon Dreams” adlı Brezilya konçertosunu, Yunan bestecinin benim için yazdığı “6 Şarkı”sını, Özge'nin Flüt Ensemble için yeni yaptığı Aşık Veysel düzenlemesi ile hepsinin ilk Türkiye seslendirilişlerini gerçekleştireceğim. Sonra 23 Nisan'da Roma'dayım. Orada, Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı için yine bir Türk bestecileri konserini ünlü İtalyan bir piyanist eşliğinde yapacağım. Sonra, kendi doğum günüme denk geliyor 3 Mayıs, Madrid’de Uluslararası Flüt Festivali’ne katılıyorum, ülkemizi temsilen. O da son derece önemli, çok önemli flüt yıldızları ile aynı sahnede olacağım. Orada da, festivalde hem konser yapacağım, hem de ders yapacağım. Oradan geleceğim, inşallah 19 Mayıs, 23 Mayıs, 40. Uluslararası Peru Flüt Festivali’ne gidiyorum. Burada ocak ayında Nefesli Çalgılar eşliğinde seslendirdiğim E. Magalif’in “Flüt Konçertosu”nu, orada yaylı çalgılar ve perküsyon eşliğinde yine solist olarak seslendireceğim. Ayrıca bir resital ve master class çalışması da yapacağım. Peru Büyükelçimiz de sağ olsun, o da bir Türk bestecileri konseri istedi benden, bir de onu yapacağım. Oradan da, sanırım Costa Rica'ya geçeceğim. Onların da 75. diplomatik yılıymış, onlar istediler. Orada da, ülkenin en önemli salonu, 800 kişilik Nationel Tiyatro’da, muazzam bir salonda konser yapacağım, master class ve bir sosyal sorumluluk projesi de var. Huzurevi ziyareti yaparak onlara da konser vereceğim. Panama’da da bir konser yapmam söz konusu. Oradan geldikten sonra da, Haziran ayında Moskova Uluslararası Flüt Festivali var, bana ithaf edilmiş olan Rus bestecinin eserinin prömiyerini yapacağım. Temmuz ayında Tayland Uluslararası Flüt Festivali’nde ülkemizi temsilen yer alacağım.

Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ile
Aslında Trio Patara’dan öncedir benim kariyerimdeki yükselişim. Şöyle ki; Antalya'da senfoni orkestramızın ilk kuruluşundan itibaren hep orkestra ile beraber, hep Antalya Senfoni, arkasından Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuarı’nın açılışı, eğitimciliği ve ona destek çalışmaları derken önceliğimiz hep bu kurumların kuruluşları ve gelişmeleri için oldu. Sonra nasıl gelişti bu konser furyası, popülerlik, oraya getireceğim sözü. Orkestrada çalışmak 10-15 yıldan sonra belli bir rutine ve düzeye geliyor. Orkestra repertuvarını bir kaç kez öğrenip yorumladıktan sonra, kendimi nasıl daha fazla geliştirebileceğimi düşündüm. Almanya‘da master yaptığım için akademik eğitimimi tamamlayabilmek adına, doktora eğitimimi almak üzere İstanbul'a gittim. İstanbul'da doktoramı (sanatta yeterlilik ) tamamladıktan sonra doçentliğimi de hemen akabinde aldım. Doçentlik sınavımdaki jüri üyeleri beş farklı şehirden gelen profesörlerden oluşuyordu ve daha önce hiç birini şahsen tanımamıştım. Performans sınavımın ardından jüri mülakatta bana; “Bu kadar iyi bir çalıcı, siz neredesiniz, biz sizi niye duymadık, niye isminizi hiç duymadık? Sizin sahnede olmanız lazım” dediler. Şaşırmıştım. O güne kadar farkında değildim, hep Antalya’da; orkestra, konservatuar, ev yaşamı, çocuk hayatımdaki önceliklerim idi. Ondan sonra, “sahnede olmalısınız” diyen jüri üyelerine ben de ‘tamam’ dedim. Onlar beni İstanbul‘daki birkaç festivale, çalıştaya davet ettiler. Bu gelişmeler, kariyerimde 2015'den itibaren, yavaş yavaş başlayan bir süreç haline geldi.



Bosna-Hersek konseri
Afrika'ya ve Bosna Hersek‘e 6 defa gittim, bir bu yıl Afrika’ya gidemedim. Bosna-Hersek’te Uluslararası Kış Festivali’ne solist olarak katılıyorum. Benim müzikal yolculuğum; orkestracılığın yanı sıra hep kendimi biraz daha geliştirmek, müziğin o derin, bitmez döngüsüne bir şeyler daha katabilmek, kendimi ne kadar çok geliştirebilirsem diye çıktığım uzun bir kariyer yolculuğudur. Trio Patara tüm bu kariyer aşamalarından sonra 2020’de pandemide kurulmuştur. Antalya‘ya geldiğimden bu güne dek şehrimizi hep çok seven ve şehrimize katkı sağlamak isteyen bir sanatçı oldum. Senfoninin açılması, kurulması, kurumun içindeki sıkıntıları hallolsun, orkestra yaygınlaşsın derken, ancak benim de şahsi kariyerime sıra, geç de olsa sonunda gelebildi.Hem ülkemizde hem uluslararası alanda festivallere katıldınız, ustalık sınıfları düzenlediniz. Bu süreçten, bunlardan söz etmek ister misiniz?Gittiğim ülkelerde farklı farklı çalışmalarım hep olmuştur. Festivallere katılmam için pek çok davetler alıyorum. Orada tanıştığım bir meslektaşım beni diğer bir festivale çağırıyor, oraya gidiyorum. Gittiğim her ülkede bizim bestecilerimizi de tanıtmaya çalışıyorum. Genellikle, mutlak en az bir Türk bestecisinin eserine konserlerimde yer vermeye özellikle özen gösteriyorum.Ayrıca prömiyer yapmayı da çok seviyorum ve bunu özellikle yurt dışındaki bir festivalde yapabilmek benim hep önceliğimdir. Festivallerde konserlerin yanı sıra genellikle master classlar da oluyor. Öğrencilerle bir araya geliyoruz. Hem müzik üzerinde çalışıyor, hem de çalışmaya ara verdiğimiz sohbetlerimizde, (ülkemizi çok merak ediyorlar) ben de ülkemizi onlara tanıtmaya çalışıyorum. Güzel, keyifli paylaşımlar oluyor. Ülkemizi temsil etmek bazen çok ilginç te olabiliyor. Çünkü Türkiye’yi halen “sanki biz eski zamanlarda yaşıyormuşuz” gibi görüyorlar. Hatta öğrenciliğim sırasında Almanya'da pasaportumu gösterdiğimi dahi hatırlıyorum; Yok sen ya Fransız‘sın ya İspanyol‘sun! Çünkü Türk deyince kafalarında belli bir imaj var; Anadolu‘dan gelen o ilk jenerasyon. Eğer daha önce Türkiye'ye hiç gelmemişlerse genellikle hep önyargılı oluyorlar. Ben de bir Türk kadın flüt sanatçısı olarak ülkemizi, müziğimizi, kültürümüzü hem festivallerde hem de yaptığım master class çalışmaları ile genç meslektaşlarıma en iyi şekilde tanıtmaya ve anlatmaya çalışıyorum.-Çeşitli makaleleriniz yayınlandı. Bazıları da hakemli dergilerdi. Anlatmak ister misiniz? Doktorayı tamamladıktan sonra, doçentlik kriterleri arasında makale sahibi olma şartı da vardı. Sanatta yeterlilik eğitimimi aldığım, Profesör Ayla Uludere’nin Maltepe Üniversitesi’nde yaptığı Yaz Flüt Okulu çalışmalarındaki yaptığım incelemeleri, izlenimleri içeren bir makale yazdım. O hakemli bir dergide yayınlanan ilk makalem oldu. Ardından, flüt üzerine dünyada profesyonel anlamda dört dergi çıkıyor. Onların arasında önde gelen Alman, Flöte Aktuel dergisi için de üç tane Almanca makale yazdım. Onların çevirileri de oldu, Amerika'da da yayınlandı. İngilizce, Türkçe çevirileri de oldu. Hatta en son İtalya'ya da gönderdim. Bu güne kadar daha pek çok yerde yazdığım makaleler yayımlandı. Benim için makale yazmak, kendimi geliştirmemi ve başka şekillerde de ifade edebilmemi sağlayan güzel bir gelişimdir.Size ithaf edilmiş flüt eserleri var; kimlerden, ne tür eserler geliyor? Size ithaf edilmiş eserlerden birkaç tane ben de biliyorum. Hatta burada ilk seslendirilişlerine de denk geldim. Doğru. İlki ne oldu acaba? İlki Japonya'ya giderken, konserde seslendireceğim eserlerden birinin bir Türk bestecimizin hiç çalınmamış eseri olsun ve ben prömiyerini Tokyo'da yapabileyim diye çok düşlemiştim. Sağ olsun İzmir‘den kadın bestecimiz Prof. Dr. Özge Gülbey (benim İzmir'den çocukluk arkadaşımdır), ilk o bana ithafen solo bir eser yazdı, “Zamanla Yolculuk” isminde. Bana ithaf edilen ilk eser odur. Onun prömiyerini Japonya‘da yaptım. Arkasından ne geldi?
Özbekistan konseri
Arkasından Mustafa Bafoyev, Özbek besteci. Benim pandemi dönemimdeki çalışmalarımı görmüş ve çok etkilenmiş. Benim için bir flüt konçertosu bestelemek istemiş. Ayrıca kendisi o yıl ülkesinin en iyi bestecisi seçilmişti. Dolayısıyla ben de çok çok onore oldum. Bir flüt konçertosu, sonuçta 23 dakikalık üç bölümlü bir müzik. Eski Rus ekolüyle yazılmış büyük bir orkestra kullanılmış. İçinde piyano, arp, kalabalık vurmalı çalgılar grubu var. Bir flüt solisti için oldukça kalabalık bir orkestrasyon kullanılmış. Benim için çok özel bir eser ne mutlu ki, prömiyerini Taşkent'te gerçekleştirebildik. Özbek Flüt Konçertosu çok güzel ses getirdi. Hatta pek çok Alman meslektaşım Özbek besteci Mustafo Bafoyev’in bana ithaf ettiği flüt konçertosunu çok merak etti. Bunun üzerine ben de Almanca bir makale daha yazdım. Konçerto’nun gerek flüt repertuarı açısından, gerekse müzik camiamız açılarından çok önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum.
Brezilya Uluslararası Flüt Festivali konseri
Bestecilere sanırım yaptığım yoğun çalışmalarım ilham veriyor. Daha sonra arkasından kim geldi? Ardından Unesco, 2023’ü “Aşık Veysel Yılı” ilan etmişti ve ben ülkemizi temsilen Brezilya'daki uluslararası flüt festivaline davetli idim. Repertuvarımda hem Türk bestecilerinin eserleri var, hem de tabii Dünya Müzikleri. Avrupa bestecilerinin eserlerini de festivalde seslendirecektim. Programıma Aşık Veysel'in de bir müziğini ekleyebilirsem çok iyi olabileceğini düşündüm. Daha önce A. Veysel’in Kara Toprak, Dost Dost, Uzun İnce gibi müzikleri sıklıkla kullanılmıştı. “Güzelliğin On Para Etmez” türküsünün hikâyesini de bildiğimden programımda fark yaratabileceğini düşünmüştüm. Güzel türkümüzü de sağ olsun yine Özge düzenledi. Flütteki modern teknikleri de kullandığı harika bir eser oldu.
Brezilya'da maddi imkanı olmayan çocuklara özel konserde
Onu Brezilya'nın Paraty şehrinde 16. Uluslararası Flüt Festivali’nde ilk kez çaldım, müthiş beğenilmişti. Konserden sonra bir kadın geldi yanıma, tanımıyorum. “Ben çok etkilendim bu eserden ve sizin olağanüstü yorumunuzdan. İzninizle size bir konçerto yazmak isterim” dedi. Ben de çok şaşırmıştım. Hem çok heyecanlanmıştım hem de inanılmaz mutlu olmuştum. Meğerse kadın Brezilyalı bir besteciymiş. Bizim Aşık Veysel'den, benim yorumumdan çok etkilenmiş. Ondan sonra kendisi “Amazon Dreams” adlı bir flüt konçertosu yazdı ve bana ithaf etti. Brezilya’daki Amazon ormanlarını tasvir eden, Amazon kadınlarıyla, oradaki yaşamla ilgili doğa efektleri olan harika bir flüt konçertosu. Prömiyerini geçtiğimiz haziran ayında Rio de Janeiro’da gerçekleştirdim. 5 Nisan'da da İstanbul'da çalacağım, Türkiye prömiyerini yapacağım inşallah. .


Sosyal sorumluluk etkinliği olarak huzurevinde
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü’nde, 60+ Tazelenme Üniversitesi'nin(*) bir projesinde yer alıyorsunuz. Bu konudan söz etmek ister misiniz? Biliyorsunuz ben de oradaki öğrencilerden birisiyim. Avrupa'da veya Amerika'da festivallere gittiğim zaman, hep ileriki yaştaki insanların da festivallerde katılımcı olduğunu görürdüm. Profesyonel anlamda olmasa bile kendi gruplarıyla, kendi etkinlikleriyle festivalde yer alırlardı. Ben hep çok özenirdim, neden benim ülkemden hiç o yaş aralığında katılımcı yok ya da niye hiç olmuyor diye. Sonra ben Japonya'ya giderken( biliyorsunuz Gerontoloji'de Japon hocalar var) Tazelenme Üniversitesi kurucusu sevgili Prof. Dr. İsmail Tufan Hoca ile karşılaşmıştık ve o beni Japon profesörlerle tanıştırmıştı. Ben de o zamana kadar Tazelenme Üniversitesi’nin adını hiç duymamıştım.2016 veya 2017'de herhalde. Hayır, ben 2019'da Japonya'ya gittim. O zaman tanıştım ve duydum Tazelenme Üniversitesi’nin adını. Tanıştığımızda Tufan Hoca’ya üniversitede müzik eğitimi olup olmadığını sormuştum; “Hayır, yok ama buyurun gelin hocam” dedi. “Tabii dedim, başım üstüne ben döneyim Tokyo'dan, başlarız” dedim. O vesileyle, Aralık ayında Tazelenme Üniversitesi’nde hocalığa başladım. Öğrenciler tam flütlerini aldılar, 2020 Mart ayı geldi ve pandemi! O yaş almış büyüklerimiz enstrümanlarını aldılar ve öylece kala kaldılar. Tam da enstrümanı tutmayı yeni öğrenmişlerdi... çok üzüldüm ve ne yapabileceğimi düşündüm. Nasıl yardımcı olabilirim o kıymetli büyüklerime? Çünkü müzikte, sporda olduğu gibi devam ve disiplin gerektiriyor; Sürekli tekrar etmek, sabırlı olmak.
Lelya Bayramoğulları ile ADSO sahnesinde..
HASAN HÜSEYİN DULUN
1 Nisan 2025, Antalya
(*) https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/hasan-huseyin-dulun/buyurun-60-tazelenme-universitesine/2873/