Türkiye’mizin çağdaş kültür, sanat ve eğitim yaşamında yılın her ayının kendine özgü bir tarihsel anlamı ve işlevi vardır. Bu açıdan bakıldığında Kasım ayı öbür aylardan epey ayrı bir özelliktedir. Her biri Atatürk odaklı olağanüstü olgular yaşadığımız bu Atatürk Ayında Öğretmenler Günümüz özel bir anlam ve değer taşır. Bu önemli günümüzü, çoğu kez olduğu gibi, bu yıl yine “Öğretmenlerin Hızla Artıp Yoğunlaşan Sorunlarını Anlatma Günü” olarak kullanma yerine, bu kez özündeki Başöğretmen Atatürk ve Cumhuriyet Öğretmenliği olgusu bağlamında “Öğretmenliğin Gerçek Değerini Anma, Anlama, Anlatma ve Kutlama Günü” olarak değerlendirelim diyorum. Cumhuriyetimizin birinci yüzyılını tamamlamak ve ikinci yüzyılına girmekte olduğumuz bir aşamada bu seçeneği daha uygun görüyorum. Çünkü bunun daha çok Atatürkçe düşünce ışığında biçimlenmiş olan mesleğimiz açısından daha temel, belirleyici ve uzun erimli olduğunu düşünüyorum. Bu düşünceyle konuyu, en genel ve kuşbakışı bir anlayış ve yaklaşımla ele almakta yarar görüyorum. Bunu yaparken kısa ve öz değinme, saptama ve vurgulamalarda bulunmak doğru ve yerinde olur sanıyorum.
Öğretmenler Günü’müzün ana kaynağı ve temel ögesi Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O ilkin, Temmuz 1920’de Ankara’da kurulan Öğretmenler Derneği’nin Onursal Başkanlığı’nı kabul etti. Ağustos 1924’te Ankara’da toplanan Türkiye Öğretmenler Birliği Kurultayı Genel Kurulu O’nu kendisine Hami (Koruyucu-Kollayıcı) seçti. O da Eylül 1924’te “Öğretmenler Birliğinin himayesinin en önemli görevlerinden biri olduğu”nu belirtti.
Atatürk’ün Öğretmenlere “Cumhuriyet Öğretmenleri” Deyişi
Atatürk’ün öğretmenlerle ilişkisi ilkokulda başlar, ortaokulda gelişir, lisede genişler ve kökleşir, yükseköğrenim yıllarında yoğunlaşır ve derinleşir. O, ilk gittiği mahalle mektebi hocası ile sivil rüştiyedeki öğretmeni dışında, tüm öğretmenlerinden olumlu etkilenir. Onları yaşamı boyunca saygıyla-sevgiyle anar, onlara sevgili-saygılı davranır ve hep öyle kalır. 1919 yılında başlayan Türk Ulusunun ve Yurdunun Ulusal Kurtuluş ve yeni Türk Devleti’nin Kuruluş Önderi oluşundan itibaren öğretmenlere geniş ufuklu bir bakış ve kavrayış sergiler. Onlara olağanüstü önem ve yüksek değer verir, büyük umutlar bağlar, stratejik görevler yükler. Bu bağlamda onları 1920’de Ulusal TBMM Hükümeti’nin kurulup işe koyulmasından itibaren Kurtuluş ve Kuruluş öğretmenleri olarak görür (“Öğretmenler, ulusumuzun gerçek kurtuluşunun öncüleri ve önderleridir”). 1921 Anayasası’nın kabulü ile yeni devletin adının Türkiye Devleti olmasından hareketle Türkiye öğretmenleri olarak nitelendirir. Cumhuriyetin ilanıyla Türkiye Cumhuriyeti olmasından hareketle Cumhuriyet öğretmenleri olarak nitelendirir ve adlandırır.
Şöyle ki Atatürk 1921 Anayasası’nın kabulünden yaklaşık altı ay sonra 15 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Eğitim Kurultayı’nda öğretmenlerle buluşmuştur. Bu buluşma Türk eğitim tarihinde yeni bir devrimsel dönüşümün başlangıcı sayılır. Bu tarihî Kurultayı Açış Konuşmasında öğretmenlere iki kez Türkiye öğretmenleri diyerek şöyle seslenmiştir:
“Bana ulusal eğitim hakkında görüşümü söylemek fırsatını veren bu vesileyle, beklenen kurtuluşumuzun büyük öncüleri olan Türkiye Öğretmenleri hakkında duyduğum derin saygı dolu duygularımı belirtmek isterim.” (…) “Ulusal hükümetimiz tam bir ciddiyetle ve içtenlikle özlediği ölçüde Türkiye öğretmenlerinin bolluk, rahatlık ve varlık içinde yaşamasını sağlayamamaktadır. Ulusumuzu yetiştirmek görevini üstlenen yüce heyetinizin bugünün durumunu göz önüne alacağınıza kuşkum yoktur.” (ABE 2005a: 237).
Cumhuriyetin ilanından yaklaşık on ay sonra 25 Ağustos 1924’te Ankara’da toplanan Öğretmenler Birliği Kurultayı’nda konuşur. Bu konuşmasında öğretmenleri “Cumhuriyet’in özverili öğretmenleri” olarak nitelendirirken onlara büyük görevlerini şöyle dile getirmiştir:
“Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin ustalık ve özverinizin derecesiyle orantılı bulunacaktır.” (ABE 2005b: 278).
Bu kurultaydan iki ay bir hafta sonra 1 Kasım 1924’teki TBMM’yi Açış Konuşmasında ise onları bu kez kısaca ‘Cumhuriyet öğretmenleri’ olarak nitelendirmiş ve adlandırmıştır. Bu adı kullanarak onların başarılarından şöyle söz etmiştir (ABE 2005c: 121; Uçan 2010: 90-91):
“Daha şimdiden, kadın ve erkek Cumhuriyet öğretmenlerinin ve öğretim kurullarının yetiştirmekte oldukları öğrenciler ile birlikte, gerçek bir irfan ordusu görünümü gösterdiklerine yurdun pek çok yerlerinde bizzat [şahsen] tanık oldum.”
Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk’ün öğretmenleri Cumhuriyet öğretmenleri olarak nitelendirmesi, üstelik bunu devletin en yüce kürsüsünden milletvekillerine ve ulusa seslenirken kayda geçirmesi son derece anlamlıdır. Çünkü kurulan Cumhuriyet bir ulusal egemenlik ve yönetim biçimi olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir ulusal yaşam, kültür ve eğitim biçimidir. Bu nedenle bu yapının başat ögesi eğitimin cumhuriyet eğitimi ve öğretmenlerin cumhuriyet öğretmenleri olması doğal bir gerekliliktir. Çünkü bu yapıda öğretmen yurttaşlara devlet, millet, ülke ve üçünü de kucaklayan cumhuriyet adına eğitim verir. Ve bunu tümü için yapar.
Atatürk’e göre cumhuriyet öğretmenlerinin her biri çok değerlidir. O’nun Cumhuriyet öğretmeni deyişi, ilk anda devlet yapısının ve adının bir yansıması gibi olmak veya görünmekle birlikte, aynı zamanda, öğretmenlere Atatürkçe bir bakış ve yaklaşımı ifade eder. O, her zaman çok büyük önem ve değer verdiği öğretmenlere bu kez Cumhuriyet öğretmenleri diye seslenip özgül bir ad vererek onları kamuoyunda önceki dönemlerden çok farklı konumlandırır (Uçan 2010: 91). Ama ne yazık ki ulu önder Atatürk’ün ülkenin en doruk ve odak kurumu olan TBMM kürsüsünden yaptığı bu adlandırma, nitelendirme ve konumlandırmaya Millî Eğitim Bakanlığı üst yönetimi gereğince sahip çıkmadı. İlgili yasalarda yer verip yasal bir güvence ve konum sağlamadı. Oysaki aynı dönemde Adalet Bakanlığı üst yönetimi, yapılan Cumhuriyet savcısı adlandırma, nitelendirme ve konumlandırmasını yasal güvenceye ve konuma bağladı.
Türkiye Cumhuriyeti’mizin beşinci yılında Öğretmen ve Eğitimcilerin, Millî Eğitim Bakanlığının ve Danıştay’ın önerisi, Bakanlar Kurulu’nun 11 Kasım 1928 tarih ve 7284 sayılı Kararnamesi ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Millet Mektepleri Başöğretmeni sanı verilmiştir. Bu, anılan Kararnameye bağlı Millet Mektebi Talimatnamesi’nin 4. maddesinde aynen şöyle belirtilmiştir: “Bu teşkilatın Reis-i Umumisi [Genel Başkanı] ve Millet Mektebinin Başmuallimi Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal hazretleridir.” Söz konusu Kararname ve Talimatname 24 Kasım 1928 tarih ve 1048 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Görülüyor ki Atatürk’e Millet Mektepleri Başöğretmenliği sanının resmen veriliş, O’nun bunu resmen kabul ediş ve kararın resmen imzalanış tarihi 11 Kasım 1928’dir. Kararname ve Talimatnamenin yayımlanış ve yürürlüğe giriş tarihi ise 24 Kasım 1928’dir. Başöğretmenlik olgusuna ilişkin gerçek tarih açısından en belirleyici olan, Kararname ve Talimatnamenin yayımlandığı ve yürürlüğe girdiği gün değil, kararın resmen alınıp kabul edildiği ve imzalandığı gündür. Bu nedenle MEB’ce 1981’de belirlenmiş olan Öğretmenler Günü’nün 24 Kasım’da değil, 11 Kasım’da kutlanması gerekir. Bu durumda 1981’den beri yanlış bir tarihi Öğretmenler Günü olarak kutladığımız gibi bir düşünce akla gelebiliyor (Uçan 2010: 74; Altunya 2019: 4). Ne var ki 11 Kasım, Ulusal Yas tutulan 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nden sonraki güne ve onu da içine alan Atatürk Haftası’na rastlıyor. Öbür yandan altı yıl sonra 24 Kasım 1934’de kabul edilen 2587 sayılı yasayla Gazi Mustafa Kemal’e TBMM’ce Atatürk soyadı veriliyor. MEB’in 1981’de bu durumu ve iki 24 Kasım’ı birlikte göz önüne alarak Öğretmenler Günü kutlamaları için 11 Kasım’ı değil, 24 Kasım’ı yeğlediği anlaşılıyor, düşünülüyor ya da sanılıyor.
Öbür yandan konuya daha geniş bir çerçevede de bakmak gerekir. Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp Türk Ulusunun ve Yurdunun Kurtuluş ve yeni Türk Devleti’nin Kuruluş hareketine Önder ve Yönder oluyor. Erzurum ve Sivas Kongreleri, Heyet-i Temsiliye ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan TBMM tarafından Başkan, 5 Ağustos 1921’de Başkomutan, 29 Ekim 1923’te kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı seçiliyor. 11 Kasım 1928’de de Bakanlar Kurulunca kendisine Millet Mektepleri Başöğretmeni sanı veriliyor. Böylece Türk Ulusuna hem Başkan ve Başkomutan, hem Cumhurbaşkanı ve Başöğretmen, hem de Başbuğ Atatürk olarak eşsiz bir kılavuzluk, önderlik ve yönderlik ediyor. Konuya genel, kapsayıcı ve kuşatıcı bakılınca görülüyor ki Atatürk gerçekte 19 Mayıs 1919’dan beri Başöğretmenimizdir. O’nun Öğretmenlik niteliği daha önce subay olarak komuta edip eğittiği askerlere ve yetiştirdiği astlara eğitkenliğiyle başlar. Başöğretmenlik niteliği ise Samsun’a çıktıktan itibaren üstlendiği ödev ve görevlerde kendini açıkça belli eder ve yaşamı boyunca kesintisiz sürer. Yaşama gözlerini yumduktan beri de kesintisiz süregelir, günümüzden geleceğe de kesintisiz süregidecektir.
Ben bugün eğitim yaşamımızda nesli hızla tükenmekte olan çekirdekten öğretmen donanımı, deneyimi ve birikimiyle 81’lik bir çekirdekten eğitimci olarak da aranızdayım. Sizlere bu temel kimliğim ve kişiliğimle de seslenmek istiyorum. İlkin çekirdekten öğretmen ne demek, kısaca açıklayayım. Çekirdekten öğretmen beş yıllık ilkokul öğrenimi üstüne beş yıllık köy enstitüsü veya altı yıllık ilk öğretmen okulu eğitimli öğretmendir. Yanı sıra ortaokul üstüne üç yıllık öğretmen okulu eğitimliler de çekirdekten öğretmen sayılır. Ancak bunların öğretmenliğindeki çekirdeklik, süreç olarak öbürlerininkine göre üç yıl sonra, dolayısıyla üç yıl geç oluşmaya başlar. Bu nedenle ilk öğretmenlik eğitimi 5-6 yıl olanları daha çekirdekten öğretmen, hatta en çekirdekten öğretmen olarak nitelendirmek doğru olur. Onların bu niteliği sonraki yatay-dikey geçişli öğretmenlik öğrenimi, tutumu ve davranışlarına yansır. Ayrıca anne-baba oluşlarından itibaren ondan kaynaklı doğal öğretmenlik tutum ve davranışlarına da yansır.
Türkiye Cumhuriyetimiz eğitim alanında köklü girişim, atılım ve devrimlerle dolu İlk Yüzyılını önemli ölçüde işte bu çekirdekten öğretmenleriyle aştı. Bunlar ilk öğretmen okulu-köy enstitüsü, orta öğretmen okulu-eğitim enstitüsü-yüksek köy enstitüsü ve yüksek öğretmen okulu çıkışlılardı. Yanı sıra ana öğretmen okulu ve köy eğitmen kursu çıkışlılar iş gördü. Bu yatay-dikey geçişli üç basamaklı kurumsal model çok başarılı, etkili-verimli ve yararlı oldu. Çünkü ilk öğretmen okulu-köy enstitüsü eğitimliler orta öğretmen okuluna-eğitim enstitüsüne ve yüksek öğretmen okuluna giriyordu. Süreç böyle işliyor ve pekişiyordu. İkinci Yüzyılına çekirdekten öğretmen yetiştirme modelini 1970’lerde bırakmış, terk etmiş ve bugün neredeyse büsbütün unutmuş olarak giriyor. 1980’lerden beri tüm okul basamaklarına çoğun üniversiter öğrenim gören eğitim/eğitimbilimleri fakülteleri çıkışlılar atanıyor. Bu tek aşamalı kurumsal model süreci adayları dört yılda ne kadar öğretmenleştirebiliyor? Bu tek aşamalı kurumsal modelde adaylar ne ölçüde öğretmenleşebiliyor? İkinci yüzyıl için ortaokulda yöneltimli, bilim-teknik-sanat-spor ağırlıklı eğitbilim lisesinde hazırlıklı, ilk lisans, orta lisans ve yüksek lisans olarak üç aşamalı kurumsal model akla gelebiliyor. İkinci yüzyılın ileri evreleri için gerekirse lisans, yüksek lisans ve doktora/sanatta yeterlik olarak üç aşamalı kurumsal model düşünülebiliyor. Bu modelde önce ilkokul öğretmeni, sonra onların arasından ortaokul öğretmeni, daha sonra onların arasından lise öğretmeni yetiştirmek esastır. Türkiye bu üç aşamalı modeli önemli ölçüde uyguladı ve başardı.
Öğretmenlik ortak değerdir: Bilindiği gibi insan topluluklarını kısa, orta ve uzun erimde bir-bütün kılan ve ayakta tutan ana öge, en köklü, güçlü ve kalıcı toplumsal kültür varlıkları olan ortak değerleridir. Çünkü tüm toplumlar, uluslar ve tüm insanlık geçmişten günümüze ve günümüzden geleceğe uzanan süreklilik içerisinde sahip bulundukları ortak değerlerle var olur ve var kalırlar. Bu değerler arasında üstün nitelikleri, yararlı hizmetleri ve kalıcı eserleriyle belirip iz bırakan seçkin insanlar vardır. Onlar üyesi oldukları toplum, ulus ve insanlık içinde ayrı ve önemli bir yer tutar. Bu durum o yapılar içinde değerbilir (değer sayar-korur), değer taşır, değer aşılar, değer yaratır ve değer üretir insanların varlığı, çokluğu ve etkinliğiyle doğru orantılıdır. Böyle insanlar denilince çoğu kez ilkin öğretmenler akla gelir. Çünkü böylesi insanların başında doğal olarak çoğun ilkin öğretmenler gösterilir.
Yine bilindiği gibi uygar toplum, çağdaş ulus ve özgür insanlık yaşamında değerbilir (sayar-korur), değer taşır, değer aşılar, değer yaratır ve değer üretir insan olabilme epey uzun bir süreçtir. Bu süreç kendiliğinden ilkin Ailede çocuklukta başlar. Sonra Okulda Örgün Eğitimle gelişir ve ilerler. Daha sonra Yetişkinlikte Yaygın Eğitimle derinleşir ve yetkinleşir. Okul derken önokul (anaokulu/anasınıfı), ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite aşamalarını kapsayan, yaklaşık en az 17 yıl süren çok aşamalı bir yapıdan söz ediyorum. Bu çok aşamalı yapıda ve süreçte Öğretmen başat rol oynar, etkin ve belirleyici olur. Çünkü “Eğitim demek, öğretmen demektir” (İsmail Mahir Efendi 1914). “Öğretmen nasılsa okul da öyledir” (John Dewey 1924). “Öğretmen nasılsa öğrenci de öyledir” (Ali Uçan 1984). Bu olgu her uygar toplum ve çağdaş ulus gibi Türk toplumu ve ulusu, Türk ailesi ve insanı, Türk okulu ve öğretmeni için de geçerlidir.
Öğretmenlikte Sevgi-Saygı Çok Şeydir, Hatta Her Şeydir: Her alan ve düzeydeki Öğretmenlikte insan sevgisi, öğrenci sevgisi, alan sevgisi, meslek sevgisi, meslektaş sevgisi, çalışma ve iş sevgisi çok önemlidir. Bunlarla birlikte Türk öğretmenliğinde Atatürk sevgisi, Cumhuriyet sevgisi, ulus sevgisi, yurt sevgisi, okul/kurum sevgisi, doğa/çevre sevgisi çok belirleyicidir. Sevgi ile Saygı eşdeğerdir, hatta ikiz değerdir. Sevgi Her Şeydir’in bestecisi Sun’a Sevgi’nin yanına Saygı’yı da koy demiştim. Bunları derken Andımız-Öğrenci Andımız aklıma geliyor. Çünkü o aynı zamanda örtülü bir Öğretmen Andımızdır. O dönemde yazılıp bestelenmiş olan Adımız Andımızdır marşı ve Öğretmenler Marşı da eğitimsel bir ant niteliği taşır.
Cumhuriyet Öğretmenliği birincil bir iş, yüce bir görev ve kutsal bir meslektir: Bu nedenle her öğretmen bir değerdir. Çünkü öğretmen herkesten ve her şeyden önce değerbilir (değer sayar-korur), değer taşır, değer aktarır, değer aşılar, değer yaratır ve değer üretir. Öyleyse öğretmenliğin yüce bir öz-değer olduğuna, ilkin biz öğretmenler, kendimiz inanalım! Öğretmenliğin değerini önce biz öğretmenler kendimiz bilelim, anlayalım, özümseyelim ve koruyalım! Özellikle son dönemlerde daha sıkça rastlanan öğretmenliği yıpratıcı, yozlaştırıcı, itibarsızlaştırıcı ve değersizleştirici tutum ve davranışlara, söylem ve eylemlere karşı çıkalım!
Yıl 1923… Günümüzden tam 99 yıl önce TBMM’de milletvekillerinin aylıkları üzerinde konuşuluyor. Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa’ya [Atatürk’e] soruyorlar: “Paşam, milletvekili aylıklarını düzenleyeceğiz, ne kadar verelim?” O’nun kesin sözü şudur: “Öğretmen aylıklarını geçmesin!” Bu yanıt Cumhuriyet öğretmenine verdiği yüksek değerin en somut ve en çarpıcı göstergelerinden biridir. Atatürk o yıl “Eğitimde feda edilecek [gözden çıkarılacak, kaybedilecek] tek bir fert [birey] yoktur.” diyor. Çünkü O’na göre her öğretmen gibi, her öğrenci de bir değerdir. Cumhuriyet öğretmeni öğrencilerini işte bu gözle görür, biçimlendirir ve yetiştirir. Öyleyse hep birlikte Atatürkçe bir deyişle haykıralım: Eğitimde feda edilecek [gözden çıkarılacak, kaybedilecek] tek bir öğretmen ve tek bir öğrenci yoktur! Çünkü Cumhuriyet öğretmenliğinde ilkeli-ülkülü-tutkulu-özverili ve adanmış olmak esastır.
Cumhuriyet Öğretmenine Verdiği Büyük Önem, Yüksek Değer, Birincil Öncelik
Atatürk, yarattığı yeni Türkiye’yi eşsiz bir görev aşkı ve bilinciyle yönetmiştir. 1919-1938 yılları arasını kapsayan 20 yıllık görev süresi boyunca hemen her zaman, her yerde cumhuriyet öğretmenine çok büyük önem, değer ve öncelik vermiştir. Nitekim bu süre içinde kamu önünde büyük ölçekli olmak üzere 10’larca kez (en az 40 kez) en çok ulusal eğitim, öğretmen ve öğretmenlik konularını işlemiştir. Ayrıca değişik zamanlarda yazdırdığı, tutturduğu notlarda; yaptığı ilkokul, ortaokul, lise ve yüksekokul ziyaretlerinde; resmî-özel görüşme, konuşma ve söyleşilerde sıkça bu konular üzerinde durmuştur. O’nun cumhuriyet öğretmenine çok büyük önem, yüksek değer ve birincil öncelik verdiğine ilişkin pek çok somut gösterge ve kanıt vardır. Burada bunların tümünü anlatmak gereksizdir. En öne çıkan birkaç örneği belirtmek yeterlidir.
İlk TBMM Hükümet Programının okunmasından bir gün sonra 10 Mayıs 1920’de yayımlanan Genelgede ulusu aydınlatmak ve bilgilendirmekle görevlendirilen eğitim ve öğretim görevlileri [öğretmenler], “ulusun en aydın katmanı ve ilk yüksek sınıfı” olarak nitelendirilmiştir. Genelgenin buna ilişkin bölümünde şöyle denilmiştir (İnan 1983: 54):
“… Ulusumuzun yaşamı tehdit altındadır. Siz eğitim ve öğretim görevlileri [öğretmenler] ulusun en aydın katmanı ve ilk yüksek sınıfı olduğunuzdan bu konuda ulusu aydınlatmak ödeviyle yükümlüsünüz.” (1920)
Atatürk 1922’de Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı utkuyla sonuçlandırdıktan sonra kendisine “İşte ülkeyi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz?” sorusu yöneltilir. Şöyle yanıtlar: “Eğitim Bakanı olarak millî irfanı yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir.” (1922). Bunu derken kuşkusuz “millî eğitim işlerinde asıl olan öğretmenliktir” görüşündedir. Bu görüşü ve yanıtıyla eğitime, öğretmenliğe verdiği önem, değer ve önceliği en açık ve güçlü biçimde ifade etmiştir. 1928’de Ulus Okulları Başöğretmenliği görevini kabul ederek Ulusal Kurtuluş Orduları Başkomutanlığından sonra Ulusal İrfan Orduları Başöğretmenliği gibi yüce bir görev daha üstlenmiştir. Böylece Cumhuriyet öğretmenliğine yüce bir değer katmıştır (Uçan 2010: 79).
1936’da Florya’daki bir toplantıda kişiliği üzerinde durulurken başlıca nitelikleri bir bir dile getirilir. Ancak hiçbirini yeterli bulmaz. Ve “Benim asıl kişiliğim [niteliğim] öğretmenliğimdir. Ben ulusumun öğretmeniyim” der. Bunu derken de cumhuriyet öğretmenine büyük önem, yüksek değer ve birincil öncelik verdiğini ortaya koymuştur. Çünkü eğitim ve öğretmenlik en büyük tutkusudur. Nitekim kimi öneriler aldıysa da Erken Cumhuriyet dönemi millî eğitim bakanlarını hep kendisi seçmiştir (Altunya 2019: 20).
Atatürk’ün Cumhuriyet Öğretmenleriyle İlgili En Kapsayıcı Başlıca Özdeyişleri
“Öğretmenler, ulusumuzun gerçek kurtuluşunun öncüleri ve önderleridir.” 1921. “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” 1925. “[Öğretmenler!] Ordularımızın kazandığı zafer, sizin [irfan] ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Ordularımızın zaferini siz tamamlayacaksınız. Gerçek zaferi siz kazanacak ve sürdüreceksiniz ve kesinlikle başarılı olacaksınız.” 1922.“Dünyanın her yerinde öğretmenler, toplumun en özverili ve [en] saygıdeğer insanlarıdır.” 1923. “Öğretmenler! Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. “Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” “[Öğretmenler!] Sizin başarınız, Cumhuriyet’in başarısı olacaktır.” 1924.
Bütün bu anlatım, nitelendirim ve özdeyişlerden Atatürk’ün cumhuriyet devriminde cumhuriyet öğretmenine birincil öncelik verdiği ve stratejik görev yüklediği, cumhuriyet öğretmenliğini birinci sınıf ve en gözde meslek olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Öğretmenlere ilişkin yaşanan sorunların en temel çözümü bu görüş ve önceleyişi benimseyişte yatmaktadır.
Başöğretmen Atatürk ve Cumhuriyet Müzik Öğretmenliği
Atatürk 1 Kasım 1924’te çiçeği burnunda başkent Ankara’da Ulus semtindeki TBMM’yi Açış Konuşmasında öğretmenleri Cumhuriyet öğretmenleri olarak nitelendirir ve adlandırırken aynı gün aynı kentin Cebeci semtinde müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuş olan Musiki Muallim Mektebi [Müzik Öğretmen Okulu] açılmaktaydı. Atatürk’ün o gün Meclis kürsüsünden yaptığı bu yeni nitelendirme ve adlandırmaya göre Musiki Muallim Mektebi’nin yetiştireceği müzik öğretmenleri Cumhuriyet müzik öğretmenleri olacaktı. Nitekim bu okuldan yetişen gençler gerçek birer Cumhuriyet müzik öğretmeni oldular. Bu bakımdan 2018 yılından bu yana kutlamakta olduğumuz 1 Kasım Müzik Öğretmenliği Gününü o dönemin ruhuna daha uygun bir anlayış ve Atatürkçe bir deyişle 1 Kasım Cumhuriyet Müzik Öğretmenliği Günü olarak nitelendirmek, adlandırmak ve kutlamak olanaklıdır.
Bu açıdan bakıldığında 1 Kasım Cumhuriyet Müzik Öğretmenliği Günü ile Musiki Muallim Mektebi’nin Açılışının 98. Yıldönümünü 1 Kasım 2022 Salı günü Ankara’da görkemli MMM binasında coşkuyla kutladık. O tarihî günde müzik eğitimcileri olarak Atatürk’ün ve Cumhuriyetin gözbebeği o anıtsal yapıda yeniden buluşmaktan kıvançlı ve mutlu olduk. Bilindiği gibi ülkemiz, III. Selim’in Nizam’ı Cedit denilen Yeni Düzen programını uygulamaya koyduğu 1790’lardan itibaren Osmanlı Kalarak Yenileşme ve Batılılaşma çabasındaydı. 1920’lerden itibaren ise Atatürk’ün Muasır Medeniyet dediği Çağdaş Uygarlık ilkesi ve ülküsüyle Türk Kalarak Batılılaşma ve Çağdaşlaşma sürecine girdi. O’nun Türk Devrimi dediği bu süreçte kesinlikle gerçekleştirmeyi öngördüğü başlıca kültürel devrimlerden biri Türk Müzik Devrimi, onun temel kollarından biri Türk Müzik Eğitimi Devrimidir. Bu devrimin ilk özgün baş kurumu ve dolayısıyla ilk baş simgesi Musiki Muallim Mektebi (MMM)’dir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün eşsiz önderliği ve yönderliğinde olağanüstü bir tasarlayış ve uygulayışla Ulusal Kurtuluş ve Kuruluş Savaşı’mız kazanıldı. Bu kazanımla birlikte ulusal bağımsızlığımız, özgürlüğümüz, egemenliğimiz ve Yeni Türkiye Devleti’miz gerçekleştirildi. Cumhuriyetimizin ilanından dört ay sonra ünlü Üç Devrim Yasası çıkarıldı. Atatürk o aşamada ilk köklü ve köktenci kurum olarak Ankara’da müzik alanında öğretmen okulu açmayı düşündü. Bunun çok çeşitli ve derin gerekçeleri vardır. Öbür yandan 1910’ların ikinci yarısında yapılmış olan iki resmî girişim başarısız kalmıştı. Atatürk yeni Türkiye’nin kültürel, sanatsal ve eğitimsel çağdaşlaşmasında Müzik alanına ayrı bir değer ve öncelik verdi. Bu alanda Eğitimci yetiştirmeye, yetiştirecek Müzik Öğretmen Okuluna ve orada görev alacak Yüksek Nitelikli Sanatçı-Bilimci Öğretmenlere çeşitli işlevler yükledi. Bu, son derece stratejik bir yeğleme idi. Çünkü o dönemde ve sonrasında Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya vb. hiçbir alanda ayrı, bağımsız bir Öğretmen Okulu yoktu. Ama yalnızca Müzik alanında var olacaktı…
Atatürk saltanatın kaldırılışından iki yıl dört ay sonra 3 Mart 1924’te 429, 430 ve 431 sayılı Devrim Yasalarını çıkartırken, İstanbul’daki Makam-ı Hilafet Musikası Orkestra Şefi Osman Zeki Bey’i Ankara’ya çağırıyor. Onunla yeni başkentte ülke için Müzik alanında düşündüğü yeni yapılanmayı konuşuyor. O konuşmada şu soruyu soruyor ve şu yanıtı alıyor:
Soru: “- Zeki Bey, memleket için musiki hakkında fikriniz nedir?”
Yanıt: “- Evvela mekteplerden başlamak ve ehil muallimler bulmak lazımdır. Sonra hem musiki muallimi, hem de bando ve orkestraya eleman yetiştirecek bir mektep açmak zarureti vardır.” (Uçan 2016: 14; Altunya 2006: 614).
Atatürk 1924’ün Mart’ında yapılan bu görüşmeden sonra, hemen bir Musiki Muallim Mektebi (MMM) kurulması ve açılmasına karar veriyor. Yeni başkentte gerçekleştirilecek bu yeni okulun olağan bir Musiki Mektebi değil, Musiki Muallim Mektebi olması özgün bir Türk buluşudur. Ayrıca o sırada İstanbul’da Darülelhan adıyla eğitim veren bir Musiki Okulu vardır. Atatürk’ün yeni başkentte ilkin sadece müzik öğretmeni yetiştirecek bir okula öncelik ve ivedilik vermesi son derece anlamlı ve önemlidir. Osman Zeki Bey 1 Nisan 1924’te bu okulu kurmakla görevlendiriliyor ve kurucu müdür olarak atanıyor. MMM resmen 1 Eylül’de kuruluyor ve 1 Kasım 1924’te açılıyor. Bu, olağanüstü bir tasarım, atılım ve devrimdir!
Bu nedenledir ki son elli yıl içerisinde MMM’nin kurulup açılışının 1974’te 50. Yılını, 1984’te 60. Yılını, 1994’te 70. Yılını, 2004’te 80. Yılını, 2014’te 90. Yılını çok anlamlı tören, coşkulu konser ve görkemli sempozyumlarla kutladık. 2024’te ise 100. Yılını kutlayacağız!
Türkiye Cumhuriyetimizin erken döneminde MMM çıkışlılarla yaşama geçirilen yurtiçi müzik öğretmenliği öğrenimli Cumhuriyet müzik öğretmenliği kendine özgü bir çekirdekten müzik öğretmenliği olarak başlamıştır. Ülkemizde çekirdekten müzik öğretmeni ne demek, kısaca açıklayayım. Çekirdekten müzik öğretmeni, beş yıllık ilkokul öğrenimi üstüne beş yıllık Musiki Muallim Mektebi eğitimli veya daha sonraki yapılandırma ve adlandırmayla, beş yıllık ilkokul öğrenimi üstüne altı yıllık Müzik Öğretmen Okulu eğitimli müzik öğretmenidir. Bu özgün yapılandırmaya göre MMM’nin en önemli özelliklerinden biri müzik alanında orta öğrenimli dal öğretmeni yetiştirmesidir.
Bu özgün yapılandırma ilkin bağımsız Musiki Muallim Mektebi olarak 14 yıl, ardından son üç sınıfıyla aktarıldığı Gazi Terbiye Enstitüsü bünyesinde ona bağlı Müzik İlk Muallim Mektebi olarak 3 yıl olmak üzere toplam 17 yıl sürdürülmüştür. Bu modeli kamusal-kurumsal öğrenim düzeyi bakımından orta öğrenimli dal öğretmeni yetiştirme modeli olarak görüyor, nitelendiriyor ve adlandırıyoruz. Elimizdeki belge, bilgi ve bulgulara göre bu model ülkemizde başka bir alanda uygulanmamış, sadece Müzik alanında uygulanmıştır. Böyle bir modele ve yapılandırmaya sadece Müzik alanında-dalında gereksinim duyulması ve yer verilmesi son derece ilginçtir ve ayrı bir araştırma-inceleme konusudur.
MMM ülkemizde müzik öğretmenliğinin gerçek anlamda, çağdaş nitelikte ve seçkin bir konumda meslekleşmesi, yetişme-atanma-çalışma koşul-ilke-ölçütlerinin belirlenmesi, kalıcı kılınması ve kökleştirilmesi sürecinin ilk evresinde merkezî rol oynadı. Doğurduğu Ankara Devlet Konservatuvarına ve Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümüne, ikisinden türeyen öbür bölümlere ve konservatuvarlara ve diğer tüm müzik yükseköğretim kurumlarına ilk ana temel, kaynak ve örnek oluşturdu. Asıl öncelikli amacı olan “Erken Cumhuriyetin gereksindiği çağdaş müzik öğretmenini-eğitimcisini” yetiştirdi. Yanı sıra ilke, yol-yöntem ve teknik olarak çoksesli “Batı musikiciliğini ve Genel son musiki kurallarını alma, Türk müziğine uygulama ve uyarlama” işlevi gördü. “Türk ulusunun yeni değişikliğinde ölçü” olarak belirlenen “musikide değişikliği alabilme ve kavrayabilme” hedefine erişmek için çalıştı, hizmet etti, ürünler verdi.
İşte bu nedenlerle, yıllardır 1 Kasım’ın Musiki Muallim Mektebi’nin Açılışı ile birlikte “Müzik Öğretmenliği Günü” olarak kutlanmasını önermekteydim. Müzik Eğitimcileri Derneği Merkez Yönetim Kurulu bu önerimi 20 Ekim 2018 günlü toplantısında görüşüp oybirliğiyle kararlaştırdı. Bu tarihî kararla Musiki Muallim Mektebi’nin açıldığı 1 Kasım’ı 2018 yılından itibaren yalnızca Yıl Dönümü olarak değil, aynı zamanda Müzik Öğretmenliği Günü (MÖG) olarak da kutlamaktayız. Anlaşılıyor ki, tıpkı MMM gibi MÖG de özgün bir Türk buluşudur.
Atatürk Türkiyesi sadece müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla ayrı, bağımsız bir Müzik Öğretmen Okulu kurup açarak, Türk devlet yapısına yepyeni ve öpözgün bir kurum kazandırmıştır. 1924 yılındaki bu tarihsel tutum, davranış ve kazanım bu alana, okula ve mesleğe yaşamsal bir önem vermek, işlev yüklemek ve yüksek bir değer biçmek demektir. Bin bir yokluk, yoksunluk ve kısıtlılık içindeyken, Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra bu işe girişerek verdiği önemin, yüklediği işlevin ve biçtiği yüksek değerin gereğini yapmıştır. Ancak bunu yaparken Meclis içinde ve dışında bu kuruluş, açılış ve işleyişe karşı çıkanlar olmuştur. Fırsat buldukça haksız biçimde eleştirme-engelleme ve kösteklemeye çalışmışlardır. Ama her şeye karşın Türkçe-Atatürkçe-Müzikçe üçlü diliyle (14+3) 17 yıl adını, varlığını ve etkinliğini sürdürmüştür. Dolayısıyla Musiki Muallim Mektebi gerçek bir Türk mucizesidir.
Şöyle ki Türkiye, eldeki bilgilere göre Dünyada sadece müzik öğretmeni yetiştirmek için ayrı, bağımsız bir okul kurup açan, geliştiren ilk ve tek ülkedir. Çünkü hiçbir dönemde ne Almanya, ne Fransa, ne Amerika, ne Rusya, hiçbir devlet ve ülke böyle bir okul kurmamış ve açmamıştır. 1925’te dünyanın en ileri ülkelerinden biri olan Almanya’da bizimkine en yakın kurum Devlet Kilise ve Okul Müziği Akademisi idi (Staatliche Akademie für Kirchen- und Schulmusik). Bu akademi Kilise müzikçiliği ve Okul müzikçiliği eğitimi vererek iki tip müzikçi yetiştiriyordu. 1935’te MMM’yi andıran Devlet Müzik Eğitimi Yüksekokulu oldu (Staatliche Hochschule für Musikerziehung). Görülüyor ki adı, sanı ve amacıyla özgün Müzik Öğretmen Okulunu Atatürk Türkiyesi tasarladı, gerçekleştirdi. Ama ne yazık ki Atatürk sonrası yönetim bu özgün buluş ve başarıdan neredeyse büsbütün vazgeçti. Bu işi altmış yıl (1938-1998) okulun bir bölümü olarak sürdürdü! 1998’den bu yana bölümün bir anabilim dalı olarak sürdürmektedir!
Bilindiği gibi Dünya Eczacılık Günü, Dünya Mimarlık Günü vb. meslek günleri var. Bu bağlamda özgül anlamı, işlevi ve tarihsel değeriyle 1 Kasım, Dünya Müzik Öğretmenliği Günü olarak da tanımlanıp evrensel düzeyde de kutlanabilir. Bunun için gerekli çalışmaları yapalım diyorum. Ve tüm meslektaşlarımızı bu yönde çaba göstermeye çağırıyorum. Çünkü MMM, Atatürk’ün ve kurduğu Cumhuriyet’in Türk ve Dünya müzik eğitimine kazandırdığı bir olgudur. Bunun eşsiz değerinin tam bilincinde olalım. Bu bilinçle 1 Kasım’ı ülkemizde ve dünyada en anlamlı biçimde kutlamaya girişelim. Bu duygu, düşünce ve öneriyle diyorum ki: 1 Kasım Müzik Öğretmenliği Günü’müz Türk Dünyasına ve tüm İnsanlığa bir kez daha Kutlu Olsun!
Prof. Dr. Ali UÇAN
24 Kasım 2022,Alanya
KAYNAKÇA
ABE (2005a), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 11 (1921), İstanbul: Kaynak Yayınları.
ABE (2005b) Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 16 (1924), İstanbul Kaynak Yayınları.
ABE (2005c), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 17 (1924-1925), İstanbul Kaynak Yayınları.
Altunya, Niyazi (2006), Gazi Eğitim Enstitüsü (1926-1980), Ankara: Gazi Üniversitesi Yayını No 3.
Altunya, Niyazi (2019), Başöğretmenden Öğretmenlere: Ben Size Demiştim Ki!... 2. Basım, Ankara: Eğitim İş Eğitim Yayınları.
[BKK] Bakanlar Kurulu Kararı [BKK]: “Kararname” Tarih: 11.11.1928, Sayı: 7284 ve “Millet Mektebi Teşkilatı Talimatnamesi”, Resmî Gazete, Tarih 24.11.1928, Sayı 1048, Sayfa 6102-6108.
İnan, Rauf (1983), “1920’lerde Türk Millî Eğitimi”, Cumhuriyet Döneminde Eğitim, Ankara: MEB Yayınları, s. 53-67.
Kemal Öz Adlı Cümhur Reisimize Verilen Soy Adı Hakkında Kanun, Tarih 24.11.1934, Sayı 2587, Yayımlandığı Resmî Gazete: Tarih: 27/11/1934, Sayı: 2865; Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3, Cilt: 16, Sayfa: 4.
Koç, Yusuf – Koç, Ali (2007), Belgelerle Türk Milliyetçi Hareketi’nin Lideri Başbuğ Atatürk, 2. Baskı, Ankara: Kamu Birlik Hareketi Eğitim Yayınları.
MÜZED (2022), “Musiki Muallim Mektebinin Açılışının 98. Yılında 1 Kasım Müzik Öğretmenliği Gününün Çağrısı: Halkın Nitelikli Sanatı Yaşama Hakkı İçin Daha Çok Müzik Eğitimi” (1 Kasım 2022’de tarihî MMM Binası’ndaki Kutlama Etkinliğinde paylaşıldı) http://www.muzed.org.tr/?p=2206#more-2206 10 Kasım 2022.
Ortaylı, İlber (2018), Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1. Baskı Ocak 2018,İstanbul: Kronik Kitap 42.
Özçelik, M. Hakan - Güneş, Mustafa (2016), “Atatürk’e Verilen Ad ve Unvanlar ve O’na Yakıştırılan Sıfatlar”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 58, Bahar 2016, s. 245-278.
Teşkilatı Esasiye Kanunu, Kanun No 85, Kabul Tarihi 20 Kânun-ı Sani 1337 [20 Ocak 1921], Düstur, Üçüncü Tertip, Cilt 1, s. 196-199; Cerde-i Resmiye, 1-7 Şubat 1337 [1921].
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Başkumandanlık Tevcihine [Verilmesine] Dair Kanun, Kanun Numarası: 144, Kabul Tarihi: 19.9.1337 [1921], Yayımlandığı Düstur: Tertip 3, Cilt 2, Sayfa 86.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Gazilik Unvanı İta [Verilmesi] ve Rütbe-i Müşiri [Mareşallik Rütbesi] Tevcihine [Verilmesine] Dair Kanun, Kanun Numarası: 144, Kabul Tarihi: 5.8.1337 [1921], Yayımlandığı Düstur: Tertip 3, Cilt 2, Sayfa 86.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Başbuğ Unvanı Verilmesine Dair Kurultay Kararı. (Kaynak:İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1. Baskı, Ocak 2018, İstanbul, s. 15.)
Uçan, Ali ( 2010), Başöğretmen Atatürk ve Cumhuriyet Öğretmeni, Yay. Haz. Sibel Karakelle, Burdur: Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Ekim 2010.
Uçan, Ali (2016), Cumhuriyet Müzik Eğitimi Devriminin İlk Başmimarı O. Zeki Üngör, Ankara: Öğretmen Dünyası Yayınları, Kasım 2016.
Uçan, Ali (2022), “Musiki Muallim Mektebi’nin Açılışı İle Müzik Öğretmenliği Günümüzü Kutlarken”, https://www.sanattanyansimalar.com/m-m-m-nin-acilisi-ile-muzik-ogretmenligi-gunumuz-u-kutlarken/7042/ 3 Kasım 2022; http://www.muzed.org.tr/?p=2206#more-2206 10 Kasım 2022.
٭Açıklama: Bu çalışma,, 24 Kasım 2022 günü Saat 10:30’da ALKÜ Eğitim Fakültesi Başöğretmen Atatürk Konferans Salonunda düzenlenien Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Eğitim Fakültesi 24 Kasım Öğretmenler Günü Programı kapsamında Konferans olarak sunulmuştur. Bu etkinliğe ilişkin ayrıntılı haber ve görseller için bkz. https://www.alanya.edu.tr/haberler/alku-de-ogretmenler-gunu-etkinligi/