ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİĞİNDE YÜZÜNCÜ YILINA ERİŞEN
TÜRKİYE CUMHURİYETİ, BAŞKENT ANKARA VE TÜRK MÜZİK DEVRİMİNDEN
İPEK YOLU ULUS VE ÜLKE KÜLTÜRLERİNE YANSIMALAR
Türkiye’nin bugünkü savaşımı yalnız kendi ad ve hesabına değildir.
Çünkü savunduğu dava bütün mazlum ulusların, bütün Doğunun davasıdır (1922).
Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü müzikte değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir (1934).
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Prof. Dr. Ali UÇAN1. Giriş4. Uluslararasıl İpek Yolu Müzik ve Sanat Konferansı: Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında “Üç Deniz Mirası” Doğu Akdeniz-Karadeniz–Hazar” ana başlıklı bu tarihî konferans, doğal olarak ilkin Türkiye Cumhuriyeti’nden İpek Yolu’na ve onun üzerinden Dünya’ya bakmayı gerektiriyor. Bu nedenle Konferansta ev sahibi ülkeyi, kenti, kurumu ve kuruluşları da temsil eden çağrılı konuşmacı olarak, konumu, Konferans için önerilen 17 konu başlığından ilk üçünü içerir biçimde belirledim. Dolayısıyla konuşma konumu şöyle oluşturdum: “Atatürk’ün Önderliğinde Yüzüncü Yılına Erişen Türkiye Cumhuriyeti, Başkent Ankara ve Türk Müzik Devriminden İpek Yolu Ulus ve Ülke Kültürlerine Yansımalar.”Konumu böylece Atatürk’ün adıyla başlayarak belirler ve oluştururken UNESCO’nun 45 yıl önce 1978’de aldığı kararla yaptığı evrensel Atatürk Tanımını anımsadım. UNESCO diyor ki: “Atatürk, uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi. UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir devrimci. Sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri. İnsan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına isteklendiren-özendiren. Bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.” UNESCO doğumunun 100. yılını Atatürk Yılı olarak belirlemiş ve kutlamıştır.Bu kısa giriş, özlü tanım ve bilgilendirmeden sonra ilkin doğal olarak İpek Yolu kavramı ve olgusu ile İpek Yolu kültürleri ve uygarlıklarına genel olarak değinmekte yarar vardır. 2. İpek Yolu Kavramı ve Olgusu: Yol Kültürdür-UygarlıktırEn temel, yalın ve özlü anlamıyla Yol, karada, havada, suda bir yerden bir yere giderken üzerinden geçilen yer ve aşılan uzaklık demektir. Bir amaca ulaşmak için başvurulan, izlenen ve uygulanan yöntem de bir yoldur. Sözcük olarak çekirdek, yan ve mecaz anlamları vardır. Türkçe Sözlükte on iki anlamı bulunmaktadır (TDK 2005: 2188-89). İnsanlar, toplumlar ve uluslar arası bağlantılılaşım, ulaşım, erişim, iletişim, etkileşim ve paylaşım ilişkilerini içerir. Yerine, yapısına, üzerinde giden ve taşınan varlığı göre adlandırılır. Bu kısa açıklamadan da anlaşılıyor ki Yol, çok çeşitli anlamları olan bir kavram ve çok çeşitli işlevleri olan bir olgudur. Ama tüm anlamları ve işlevleriyle Yol bir kültürdür, bir uygarlıktır. Dolayısıyla İpek Yolu kavramı ve olgusunun özü: Kültürdür-Uygarlıktır. Güneşin doğuşu gibi İpek Yolu da Doğu’dan doğmuştur.Eldeki verilere göre en az Tunç Çağı’ndan beri (MÖ 3300-1200’den beri) Çin ile Avrupa arasında bağlantılar vardır. Uzunluğu yaklaşık 6 000–8 000 km olan bu yolun güzergâhı ile ilgili Batı’daki ilk belgeler Antik Yunan ve Romalılara dayanır. Herodot bu yolun kuzey rotasını ayrıntılı anlatmıştır (MÖ 450). Tarihî İpek Yolu Eski Dünya’nın bir insanlık yoluydu. İnsanlığa yönelen çeşitli düşüncelerle doluydu. Bu yolda tecimsel kültür varlıklarıyla birlikte insanlığa yönelen düşünceler de Eski Dünya’nın bir ucundan öbür ucuna taşınıyor ve aktarılıyordu. Örneğin İlkçağ derinliklerinde Konfüçyüs ve ipek Batı’ya; Aristo ve cam Doğu’ya taşındı ve aktarıldı (Uçan 2016a: 4-5). Türkler son 2 500 yıl boyunca bu yol üzerinde etkin ve belirleyici rol oynadı.Son yıllarda İpek Yolu ana köklerinden yeniden doğuyor. İnsanlık tarihinin İlkçağ derinliklerinden gelen görkemli varlığıyla yeniden canlanıyor. Çağdaş dünyada kendine yakışan doğrultuda yeniden yükseliyor (Uçan 2017). Bu yeniden doğuş, canlanış ve yükselişte Türkiye ve Türk Dünyası kendine düşen görevin bilinciyle etkin, verimli ve yararlı olmaya çalışıyor. 3. İpek Yolu Kültürleri-Uygarlıkları ve “Üç Deniz Mirası” Doğu Akdeniz-Karadeniz–Hazar”Bilindiği gibi Eski Dünya denilen Eski Asya, Avrupa ve Afrika kültürleri ve uygarlıkları yüzlerce ve binlerce yıl İpek Yolu üzerinde buluşmuş ve alış verişte bulunmuş, birbirlerinden etkilenmiş ve yararlanmışlardı. Doğu’dan Batı’ya doğru tek tek bakışla Çin, Japon, Türk, Rus, Hint, Acem, Arap, Latin, Yunan ve Slav kültür ve uygarlıkları öncelikle uluslararasıl tecimi kolaylaştırırken kültürel iletişim-etkileşim, erişim ve paylaşımı da geliştirmişlerdi. İpek Yolu’nun günümüzdeki yeniden doğuş, canlanış ve yükseliş sürecinde Eskiyi anımsar ve değerlendirirken Yeni Asya, Avrupa ve Afrika uygarlıkları da bu yol üzerinde buluşmakta, alış verişte bulunmakta, birbirlerinden etkilenmekte ve yararlanmaktadır (Uçan 2016b). Bütün bunlar olup biterken Tarihî İpek Yolu, içinde bulunduğumuz dönemde Yeni İpek Yolu’na dönüştürülmektedir” (Uçan 2017). Öbür yandan Genel Ağda / InterNette yeniden “İpek Yolu’nun Uygarlıkları”ndan söz ediliyor. Çünkü uzun İpek Yolu üzerinde ve çevresinde birçok uygarlık bulunuyor ve yaşıyor. Bu durum insanı çoklu bir İpek Yolu uygarlığı, çoklu bir İpek Yolu kültürü, çoklu bir İpek Yolu müziği ve çoklu bir İpek Yolu sanatı olduğu gerçeğine götürüyor. Ve gelecekte de böyle olacağı öngörüsü, uzgörüsü ve beklentisine yöneltiyor.İpek Yolu’nda Doğu Akdeniz, Karadeniz, Hazar [Denizi] ve çevresi çok önemli işlev görüyor. Afro-Avrasya’nın göbeğinde birbirleriyle bağlantılı olan bu “Üç Deniz” çevresinde her birine özgü kültürler/uygarlıklar oluşuyor. Bu nedenledir ki Doğu Akdeniz kültürü/uygarlığı, Karadeniz kültürü/uygarlığı, Hazar [Denizi] kültürü/uygarlığı olarak nitelendirilip adlandırılıyor. Bunlar birbirleriyle buluşuyor ve koşullara göre az çok birleşiyor, kesişiyor ve örtüşüyor. Bütün bunlara bağlı olarak İpek Yolu kültürleri ve uygarlıklarında hem ayrı ayrı, hem de birlikte ve iç içe bir bütün olarak kilit rol oynuyor. Ayrı ayrı kilit rol oynamaları her birinin kendi coğrafî konumuyla kendine özgü bireşimsel bir kültür/uygarlık özelliği taşımasından kaynaklanıyor. Birlikte kilit rol oynamaları ise en tepeden bakışla doğal olarak kendiliğinden “Üç Deniz” birliği-bütünlüğü olmasından kaynaklanıyor. Bu durum İpek Yolu’nda Doğu’dan Batıya ve Batı’dan Doğuya olan kültür ve uygarlık akışlarının iç içe girip düğümlendiği bir bölgede gerçekleşiyor, yaşanıyor. Böylece insanlık tarihinin İlkçağ derinliklerinden günümüze olan akışı içinde Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hazar’ı içine alan, günümüzdeki deyişle “Üç Deniz Mirası” kavramı ve olgusu ortaya çıkıyor. Bu oluşum Doğu Akdeniz kültürü/uygarlığı, Karadeniz kültürü/uygarlığı ve Hazar kültürü/uygarlığı denilen üç ana ögeyi kapsıyor. Bu kapsamın son üç bin yılında en kilit rollerden birini her üç kültür ve uygarlıkla sımsıkı ilişkili Türk kültürü ve uygarlığı oynuyor. 4. Uluslararasıl İpek Yolu Müzik ve Sanat Konferansımız bu gerçekliğin yeni bir yansıması oluyor.Burada yeri gelmişken sanat-uygarlık ilişkisiyle ilgili çok önemli bir gerçekliği belirtelim: Şöyle ki gelişmekte olan ve gelişkin ulus ve ülkelerin halk müzikleri kültür ağırlıklıdır, sanat müzikleri ise kimi ögeleriyle uygarlık ağırlıklıdır. Bu nedenle sanat müzikleri ve kapsadığı belli müzik türleri birer kültür olgusu olmalarının yanı sıra aynı zamanda birer uygarlık olgusudur (Daloğlu 2009: 211, 215). Bu durum kuşkusuz genel-temel uygarlık eşiğini aşmış-geçmiş ya da uygarlık sıçramasını gerçekleştirmiş İpek Yolu ulusları ve ülkeleri için de geçerlidir.İpek Yolu kavramı ve olgusu ile İpek Yolu kültürleri ve uygarlıkları konularına genel olarak yeterince değindikten sonra şimdi bir de Atatürk’ten İpek Yolu’na bakalım.4. Atatürk’ün 1920’lerde-1930’larda İpek Yolu Eksenli Doğu Uluslarına BakışıGazi Mustafa Kemal Atatürk 1922’de “Türkiye’nin bugünkü savaşımı yalnız Türkiye’ye ait değildir. Türkiye’nin bugünkü savaşımı yalnız kendi ad ve hesabına değildir. Çünkü savunduğu dava bütün mazlum ulusların, bütün Doğunun davasıdır” der (ABE C: 13 2004b: 136). Dahası Türkiye’nin o günkü savaşımı salt yurdu ve ulusu düşmandan kurtarma ile sınırlı değildir. Aynı zamanda ulusça ve ülkece çağdaş anlamda yapılanma, gelişme ve uygarlaşma savaşımıdır. Bu da gerçekte sadece kendisi için değildir, çağdaş anlamda gelişme ve uygarlaşma yolundaki tüm mazlum uluslar ve ülkeler adına ve hesabınadır. Türkiye’nin işgalci, yayılmacı-ve sömürgeci güçlere karşı koyma, engel olma ve savaşmasını “Bu suretle, bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz (1920)” diyerek değerlendirir (ABE C. 8. 2004a: 345). Dolayısıyla bu savaş, başta İpek Yolu ve Doğu insanlığı olmak üzere tüm insanlık adına yapılan bir savaştır. Çünkü “Anadolu, bütün Asya’nın, bütün mazlumlar dünyasının zulüm dünyasına doğru ileri sürdüğü bir konumda bulunmaktadır (1921)” (ABE C. 12 2005: 50). Mazlumlar dünyası demek mazlum milletler-ülkeler demektir; mazlum kültürler-sanatlar-müzikler demektir. Yarı mazlum ve gelişmekte olan milletler ve ülkelerde ise mazlum katmanlar ve sınıflar ile kültürleri-sanatları-müzikleri demektir.Günümüzden yaklaşık yüzyıl önce 1920’lerdeki İpek Yolu eksenli Doğu, 1930’larda da hemen hemen aynı ya da benzer durumdaydı. Bunu çok iyi bilen Atatürk Cumhuriyetimizin 10. Yılı olan 1933’te şöyle diyordu: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelik olarak meydana gelecektir. Bu milletler bütün güçlüklere ve engellere rağmen güçlükleri, engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı geçecektir.” (ABE C. 26 2009: 144).Atatürk “Doğu devletleri” demiyor, “Doğu milletleri” diyor. Çünkü o milletlerin birçoğu kendi devletlerine sahip olsalar da mazlum idiler, kimileri günümüzde de mazlum durumdadırlar. Görülüyor ki ilkeleri, ülküleri ve tutkularıyla Atatürk ulusçul olduğu kadar insancıl ve tüm insanlıkçıl bir önderdir. Ulusuna olduğu kadar insanlığa da yönelen düşünceler taşır. Türk ulusuna hizmeti tüm insanlığa hizmet olarak görür ve gerçekleştirmeye çalışır. Çünkü 1922’deki bir özdeyişiyle “İnsanlığa yönelen düşünce hareketi er geç başarılı olacaktır” (ABE C. 12 2005: 201). O’nun çok yönlü başarısı bu insancıl anlayış, yaklaşım ve inancından da kaynaklanır.5. Türkiye Cumhuriyeti’mizin Kuruluşu-Varoluşu ve İpek Yolu Açısından İşlevi ve ÖnemiTürk Ulusal Kurtuluş-Kuruluş Savaşı’nı eşsiz bir Büyük Utku’yla kazanıp Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk “Utkular ancak irfan [kültür] orduları ile kalıcı olabilirler” der. “Temeli kültürdür, yüksek Türk kültürüdür” diyerek tanımladığı Türkiye Cumhuriyeti bir devlet, egemenlik ve yönetim biçimi olduğu kadar aynı zamanda bir yaşam biçimidir; dolayısıyla bir kültür biçimidir. Çünkü her devlet, egemenlik ve yönetim biçimi gibi Cumhuriyet de kendi yaşam biçimini yani kendi kültürünü yaratır. Cumhuriyetin yarattığı kendine özgü yaşam biçimine cumhuriyet yaşam biçimi, kültüre de cumhuriyet kültürü denir” (Uçan 2023: 11). Türkiye’deki cumhuriyetleşme bir çağdaşlaşma tasarısıdır (projesidir). Dolayısıyla çağdaş cumhuriyet yaşam biçimi öncelikle cumhuriyet kültürü, sanatı, müziği ve eğitimi odaklıdır. Atatürk’ün “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü müzikte değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.” “Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır.” sözleri ana ölçüttür. Bu tanım, saptama, ilke ve ölçütler özellikle İpek Yolu insanlığı ve ulusları için de geçerlidir. Bütün bunlardan dolayı Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Türk Ulusal Egemenlik, Kurtuluş-Kuruluş Savaşı ve Cumhuriyetleşme-Çağdaşlaşma Devrimi öncelikle mazlum Doğu uluslarına ve ülkelerine, o bağlamda özellikle İpek Yolu uluslarına ve ülkelerine örnektir, esin kaynağıdır. Atatürk ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Batı ile Doğu ve Kuzey ile Güney arasında yaşanan ikilemi, çağdaşlaşarak ortadan kaldırma yolunda ve Türk insanını çağdaş yaşama hazırlama yönünde ana kurumların temellerini atarak öncülük etmiştir. Bu öncülük, yalnız Türk ülkesi ve insanı için değil, İpek Yolu ülkeleri ve insanları için de geçerlidir. Çünkü bu öncülüğüyle Afro-Avrasya’da en Uzak Doğu’dan en Uzak Batı’ya ve en Uzak Kuzey’den en Uzak Güney’e kadar geniş bir coğrafyada örnek alınıp etkili ve katkılı olmanın yolunu açmıştır.6. Türkiye Cumhuriyeti’nin İpek Yolu Ülkeleriyle Müziksel İlişkileriAtatürk müziğin-sanatın engel-sınır tanımaz işleviyle Batılılaşmayı aşıp Çağdaşlaşmayı ereklerken “Batı musikiciliğini alma-uygulama” yöntemini aşıp “Dünyanın her yerinde geçerli Genel son musiki kurallarını alma-uygulama” yöntemini önermiştir. “Batı musikisinde yerini alma” amacını “Evrensel musikide yerini alma” amacına dönüştürmüştür. Bu temelde İpekyolu Müzik Konferanslarımız Afro-Avrasya’da Doğu ile Batı ve Kuzey ile Güney arasında yaşanan ikilemleri çağdaşlaşarak ortadan kaldırma ve aşma yolunda çalışmalar yapmaya, etkinlikler düzenlemeye, kurumlar oluşturmaya örnek ve esin kaynağı olan bir oluşum ve girişimdir.Atatürk dönemi ve sonrası Türk müzik devriminde İpek Yolu üzerindeki Orta ve Yakın Doğu ulusları ve ülkeleriyle müziksel ilişkiler, devrimin önemli bir boyutunu oluşturdu. Gelişen genel siyasal ve kültürel ilişkiler söz konusu ülkeleri Türk müzik devriminden yararlandırmaya uygun bir ortam oluşturdu. Bu ülkelerden konuk yönetici, uzman, sanatçı ve eğitimciler ülkemize geldiler. Müzik devrimimizin başlıca kurum, kuruluş, topluluk ve kişilerinin çalışmalarını yerinde ve yakından gördüler, izlediler, incelediler. Bunların bir sonucu olarak Irak, Suriye ve Lübnan çoksesli Türk askerî bando ve eğitimi geleneğini alıp sürdürdüler. Sonraki yıllarda bunları başka tür çalışma ve etkilenmeler izledi. Türk müzik devriminden kimi ülkeler doğrudan, kimi ülkeler dolaylı etkilendi-katkılandı. Doğrudan etkilenen/katkılanan ülkeler İran, Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün ile İpek Yolu’nun Kuzey Afrika uzantısı üzerindeki Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir’dir. Dolaylı etkilenen/katkılanan ülkeler ise İran ve Afganistan üzerinden Pakistan; Irak ve Suriye üzerinden Ürdün; Libya, Tunus ve Cezayir üzerinden Fas’tır. Bu ülkelerden de onlara komşu kimi başka ülkelere dolaylının dolaylısı olarak kimi etkiler ve katkılardan söz edilebilir.Bu bağlamda hemen aklıma geliveren birkaç örnek olarak şunları anımsatmakta yarar görüyorum: (1) 1934’te İran Şahı Türkiye’yi ziyaretinde yaratılıp sahnelenen Özsoy operasını Atatürk’le birlikte izledi. Bundan çok etkilenerek yurduna döndükten sonra Tahran’da bir Opera Binası yapımına girişti. (2) Irak Kralı Faysal 1931’de Türkiye’yi ziyaretindeki gözlemlerinden çok etkilendi. 1934’te Irak hükümetinin çağrısıyla seçkin Türk müzikçiler Bağdat’a gidip Güzel Sanatlar Akademisi Musiki Bölümü’nü kurdu. (3) 1948’de Suriye hükümetinin çağrısıyla seçkin Türk danışman-uzman müzikçiler Şam’da Şark Musikisi Konservatuvarını kurdu. (4) Afganistan hükümetinin çağrısıyla 1933’ten itibaren Türk danışman-uzman müzikçiler tarafından Afganistan Muzika Okulu ve Nümune Muzikası kuruldu, ayrıca Afgan Ulusal Marşı bestelendi. (5) 1932’de Mısır’daki Arap Musiki Kurultayı’na Türk müzikçiler de katıldı. (6) 1956’da Libya Kral Selam Marşı, 1959’da Libya Ulusal Marşı bir Türk besteci tarafından bestelendi.Türkiye’nin öncülüğünde kendi batısında İpek Yolu’nun Güney Doğu Avrupa-Balkanlar uzantısı üzerindeki Balkan ülkeleriyle Balkan Oyunları düzenlendi. Balkan Festivali (Şenliği) gerçekleştirildi. Atatürk “Ulusları antlaşmalardan çok duygular bağlar.” (ABE C. 29 2011: 165) görüşüyle davranıyordu. Çok iyi biliyordu ki insanlığın üstün nitelikleriyle ulusları birbirine bağlamada müziksel duygular çok önemli etmendir. Duyguların müzik yoluyla iletişimi, paylaşımı, ortaklaşımı çok etkilidir. 1935-1939 yılları arasında gerçekleştirilen Balkan Festivalinin ilkine ev sahibi Türkiye ile Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan katıldı. Ne var ki 1939’da patlayan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle bu festival 1940’tan itibaren düzenlenemedi.Türkiye ve Türk Dünyası barışçıl İpek Yolu Müzik Konferanslarını çok önemser. Çünkü müzik savaşkan bir dünyanın ve insanlığın barışkan bir dünyaya ve insanlığa dönüşmesine-evrilmesine hizmet eder, katkı sağlar. Bunun somut örneklerini Balkan Şenliğinde gören-yaşayan Atatürk ünlü Yurtta Barış, Dünya’da Barış ilkesi-ülküsü ve tutkusuyla Batı’da Balkan Paktı’nı (1934), Doğu’da Sadabat Paktı’nı (1937) kurdu. Böylece ünlü ilkesini-ülküsünü ilkin İpek Yolu Ekseninde uygulamış oldu. Çünkü kuruluşuna öncülük-önderlik ettiği bu iki paktın ülkeleri İpek Yolu üzerinde idi. Bu yol Türk Dünyası’nı çevreleyen dünyalarla; genelde Asya, Avrupa, Afrika dünyalarıyla; özelde Çin, Japon, Rus, Hint, Acem, Arap, Latin, Yunan ve Slav kültür-uygarlık dünyalarıyla buluşturur, birleştirir, kaynaştırır. İpek Yolu’nun ana odağındaki Orta Asya–Anadolu ekseni, yani Türkistan-Türkiye ekseni Doğu ile Batı arasında bağlantıyı sağlayan ana eksen işlevi görür. Bu eksen üzerinde, TÜRKSOY bünyesinde 2015’te uluslararasıl sivil/uygar toplum-kültür-eğitim kuruluşu TÜRKMEB kurulmuştur (Uçan 2015; 2018). Bu kuruluş Türk Dünyası’nın yanı sıra İpek Yolu ulusları-ülkeleri müzik-eğitimi kuruluşlarıyla da etkinlik ve işbirliğine yöneliktir.7. Ankara, Musiki Muallim Mektebi, Devlet Konservatuvarı ve İpek Yolu’na YansımalarAnkara Anadolu’nun iç-orta bölgesinde Tarihî İpek Yolu’nun ana güzergâhı üzerindedir. Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919’da buraya gelip yerleşmesinden itibaren yeni millî Türkiye’nin eylemli başkenti oldu. 23 Nisan 1920’de millî TBMM burada toplandı ve açıldı. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı buradan yönetildi. Cumhuriyetin ilanından önce 13 Ekim 1923’te yasal Başkent oldu. Bu sürecin başından itibaren İpek Yolu ulusları, ülkeleri ve önderleri buraya yöneldiler. Ankara ülkenin merkez bölgesinde Doğu, Batı, Kuzey ve Güney bölgelerine yaklaşık aynı uzaklık ve yakınlıkta, kolay ulaşılabilir konumdadır. Âdeta yoktan var edilmiş bir şehirdir. Yüzyılı aşkın süredir Atatürk ve Cumhuriyet kültürü, sanatı, müziği ve eğitiminin ana merkezi ve beşiğidir. Doğunun-Batının, Kuzeyin-Güneyin tüm ulusları-ülkeleri-devletleri burada temsil edilir. Atatürk yeni başkentte Müzik Devrimine girişirken ilkin müzik öğretmeni yetiştirecek bir okula öncelik ve ivedilik verdi. Cumhuriyetin ilanından sonra RCMH Reisi Osman Zeki Üngör 1 Nisan 1924’te bu okulu kurmakla görevlendirilip kurucu müdür olarak atandı. Musiki Muallim Mektebi (MMM) resmen 1 Eylül’de kuruldu, 1 Kasım’da öğretime açıldı. Bu olağanüstü bir tasarım, atılım ve devrimdir. Atatürk Türkiyesi yalnızca müzik öğretmeni yetiştirmek amaçlı ayrı, bağımsız bir Müzik Öğretmen Okulu kurup açarak, Türk eğitim sistemine yepyeni, öpözgün bir kurum kazandırdı. Bu tarihsel tutum, davranış ve kazanım, bu okula, mesleğe ve alana, yaşamsal bir önem vermek, işlev yüklemek ve yüksek bir değer biçmek demekti. Bin bir yokluk, yoksunluk ve kısıtlılık içindeyken, Cumhuriyetin ilanının ardından bu devrime girişerek verdiği önemi, yüklediği işlevi ve biçtiği yüksek değeri göstermiştir. Ama TBMM içinde, dışında kimileri bu kuruluş, açılış ve işleyişe karşı çıkmış; fırsat buldukça haksız biçimde eleştirme-engelleme ve kösteklemeye çalışmışlardır. MMM ise her şeye karşın Türkçe-Atatürkçe-Müzikçe üçlü öz-diliyle 17 yıl adını, varlığını, etkinliğini sürdürmüştür. Dolayısıyla MMM gerçek bir Türk mucizesidir.MMM ülkemizde müzik öğretmenliğinin gerçek anlamda, çağdaş nitelikte ve seçkin konumda meslekleşmesi, yetişme-atanma-çalışma koşul-ilke-ölçütlerinin belirlenmesi, kalıcı kılınması ve kökleştirilmesinin ilk evresinde merkezî rol oynadı. Doğurduğu Ankara Devlet Konservatuvarına ve Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümüne, sonraları ikisinden türeyen öbür bölümlere, konservatuvarlara ve diğer müzik yükseköğretim kurumlarına ilk ana temel, kaynak ve örnek oldu. Asıl öncelikli-ivedilikli amacı olan Erken Cumhuriyet Döneminin (1923-1938) gereksindiği çağdaş müzik öğretmenini yetiştirdi. Yanı sıra ilke, yol-yöntem ve teknik olarak çoksesli Batı musikiciliğini ve Genel son musiki kurallarını alma, Türk müziğine uygulama ve uyarlama işlevini gördü. “Türk ulusunun yeni değişikliğinde ölçü” olarak belirlenen “musikide değişikliği alabilme ve kavrayabilme” ereği için çalıştı, hizmet etti, insan yetiştirdi, ürünler verdi.İşte bu nedenlerle tarihî 1 Kasım’ın Musiki Muallim Mektebi’nin Açılışı ile birlikte Müzik Öğretmenliği Günü olarak kutlanmasını önerdim. Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Merkez Yönetim Kurulu bu önerimi 20 Ekim 2018 günlü toplantısında görüşüp oybirliğiyle kararlaştırdı. Bu tarihî kararla Musiki Muallim Mektebi’nin açıldığı 1 Kasım’ı 2018 yılından itibaren yalnızca Açılış Yıl Dönümü olarak değil, aynı zamanda Müzik Öğretmenliği Günü (MÖG) olarak da kutlamaktayız. Böylece anlaşılıyor ki, tıpkı MMM gibi MÖG de özgün bir Türk buluşudur.Şöyle ki Türkiye eldeki doğru bilgi, belge ve bulgulara göre Dünyada yalnızca müzik öğretmeni-eğitimcisi yetiştirmek için ayrı, bağımsız bir okul kurup açan, geliştiren ilk ve tek ülkedir. Çünkü hiçbir dönemde ne Almanya, ne Fransa, ne Amerika, ne Rusya, hiçbir devlet ve ülke böyle bir okul kurmamış ve açmamış görünmektedir. 1924-1925’te örgün müzik eğitimi alanında dünyanın en ileri ülkelerinden biri olan Almanya’da bizim MMM’ye en benzer kurum Devlet Kilise ve Okul Müziği Akademisi idi (Staatliche Akademie für Kirchen- und Schulmusik). Bu akademi Kilise müzikçiliği ve Okul müzikçiliği eğitimi vererek kilise müzikçisi ve okul müzikçisi denilen iki tip müzikçi yetiştiriyordu. 1935’te bizim MMM’yi andıran Devlet Müzik Eğitimi Yüksekokulu (Staatliche Hochschule für Musikerziehung) oldu (Richter 1993: 24). Görülüyor ki adı, sanı ve amacıyla özgün bir Müzik Öğretmen Okulunu yeryüzünde yalnızca Atatürk ve Türkiye düşünüp tasarladı ve gerçekleştirdi. Bu bakımdan tüm Dünyada istisnai (ayral) bir önder ve ülke konumundadır. Dolayısıyla bu alada ayrıcalı bir önder ve ülke olarak nitelendirilir.Bilindiği gibi Dünya Eczacılık Günü, Dünya Mimarlık Günü, Dünya Müzik Günü vb. evrensel alan ve meslek günleri vardır. Bu bağlamda MMM kaynaklı özgül anlamı, önemi, işlevi ve tarihsel değeriyle 1 Kasım, Dünya Müzik Öğretmenliği Günü olarak tanımlanıp evrensel düzeyde de kutlanabilir. Bunun için Türkiye olarak gerekli çalışmaları yapalım diyorum. Ve tüm ilgilileri bu yönde çaba göstermeye çağırıyorum. Çünkü MMM, Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in Türk ve Dünya müzik eğitimine kazandırdığı benzersiz bir olgudur. Bunun eşsiz değerinin tam bilincinde olalım. Bu bilinçle 1 Kasım’ı ülkemizde ve dünyada en anlamlı biçimde anmaya ve kutlamaya girişelim. Bu haklı, içtenlikli duygu, düşünce ve öneriyle diyorum ki: 1 Kasım Müzik Öğretmenliği Günü’müz Türk Dünyasına, İpek Yolu Dünyasına ve tüm İnsanlığa Kutlu Olsun! ISME’nin seçilmiş Başkanı Prof. Dr. Patricia A. Gonzales-Moreno bu konferansımızda onur konuğumuz ve çağrılı konuşmacımızdır. Kendisine ülkemizde 1 Kasım 2018’den beri kutlanmakta olan 1 Kasım: Müzik Öğretmenliği Günümüzün önümüzdeki yıl MMM’nin Kuruluşunun-Açılışının 100. Yıldönümü olan 1 Kasım 2024’ten itibaren 1 Kasım: Dünya Müzik Öğretmenliği Günü olarak kutlanmasını gerekçeleriyle önerelim. Kendisinden bu önerimizin ISME Yönetim Kurulu’nun önümüzdeki çalışmalarında ele alınıp görüşülerek değerlendirilmesi ve olumlu yönde karara bağlanması için çaba göstermesini isteyelim. Bu girişimimizi olumlu sonuç alana dek sürdürürken bu Konferansta, 1 Kasım: İpek Yolu Müzik Öğretmenliği Günü olarak kutlamayı kararlaştırıp uygulayalım. Çünkü MMM mucizesi aynı zamanda bir İpek Yolu ülkesi mucizesi olduğundan ilk kez uluslararasıl gün olarak kutlanmış olur. Avrupa’da EAS-Avrupa Okul Müzik Eğitimi Birliği nezdinde de girişimde bulunalım. Bunun için EAS Türkiye Koordinatörümüz hemen harekete geçebilir. Böylece ISME’den önce ya da onunla birlikte EAS da benzer veya koşut bir karar alabilir. Ayrıca Türkiye UNESCO Millî Komisyonu aracılığıyla UNESCO düzeyinde de öneride bulunalım. Ancak tütün bunlardan önce TÜRKMEB örgütümüz konuyu hemen görüşüp 1 Kasım’ı Türk Dünyası Müzik Öğretmenliği Günü olarak kararlaştırabilir. Böyle bir uluslararasıl karar, öbür uluslararasıl kararların alınması yönünde ilk doğru ve örnek adım olur.Atatürk başlattığı Türk müzik devriminin ikinci evresinde öncelikle çağdaş çoksesli Türk ulusal müziği alanında yaratıcı-besteci, seslendirici-yorumcu, araştırıcı-geliştirici yetiştirmek için yeni bir atılıma girişti. 1934’te büyük bir beklentiyle kuruluş yasası çıkartılan Millî Musiki ve Temsil Akademisi (MMTA) bir türlü gerçekleşmeyince 1936’da Ankara’da devlet konservatuvarı kurulması kararlaştırıldı. İlkin MMM’ye bağlı Konservatuvar Sınıfları olarak açılırken kuruluşu 1 Kasım 1936’da Atatürk muştuladı. Hızla gelişti. 1940’ta Devlet Konservatuvarı Kanunu çıkarılıp köklü ve güçlü bir yapıya kavuştu. ADK olarak 1940’lardan itibaren başkentin ve ülkenin çağdaş müzik ve sahne sanatlarındaki oluşum, gelişim ve başarımına damgasını vurdu. Öbür yandan son dönemlerde GÜ GEF Müzik Eğitimi Bölümü, BÜ Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi ve HÜ Ankara Devlet Konservatuvarı (ADK) kimi Türk Dünyası ve İpek Yolu ülkelerinden müzikçiler görevlendirdi. ADK’li Fazıl Say İpek Yolu Konçertosu besteleyip seslendirdi-yorumladı. 8. Müzik ve Sanat Eğitiminde Sosyal Sorumluluk Projeleri ve İpek Yoluna YansımalarıYedi yıl önceki Uluslararasıl 2. İpek Yolu Müzik Konferansımızda 1. Panel: Sosyal Sorumluluk Paneli ve konumuz “Müzik/Sanat Eğitiminde Sosyal Sorumluluk Projeleri” idi. Bu konu müzik ve sanat eğitiminde yaratımcı, yönetimci, eğitimci, uygulayımcı, katılımcı, öğrenimci ve izleyimci olarak yer alan herkesi ilgilendiriyor. İlgilileri birey/insan ve toplum yaşamında müziğin/sanatın anlamı, yeri, önemi ve işlevleri üzerinde bir kez daha yeniden düşünmeye yöneltiyor. Düşünürken dikkatler kendiliğinden daha çok işlevler boyutu üzerinde yoğunlaşıyor. Çünkü söz konusu anlam, yer ve önem özde işlev boyutundan kaynaklanıyor (Uçan 2016c).Müziğin/Sanatın İşlevleri genel olarak estetik özlü/temelli bireysel, toplumsal, kültürel, eğitimsel, sağaltımsal, siyasal, ekonomisel işlevler olarak yedi ana kümede toplanabiliyor. Ve toplumsal ve eğitimsel işlevlerde odaklanıyor. Çünkü öbür işlevlerin sağlıklı gerçekleşmesi büyük ölçüde toplumsal ve eğitimsel işlevlerin birlikte iç içe gerçekleşmesine bağlı görünüyor. Etkili-verimli-yararlı bir gerçekleşme bireysel sorumluluğu da içeren güçlü bir toplumsal sorumluluk gerektiriyor. Böyle olunca çağdaş müzik/sanat eğitiminde toplumsal sorumluluk daha ön plana geçiyor. Ancak işin doğası gereği kararlı bir bireysel sorumluluk temeline oturuyor. Bunu istendik biçimde yerine getirebilmek için öncelikle toplumsal birey ve toplumcul birey olmak zorunlu görünüyor. Toplumsal ve Toplumcul Bireylerin üstlendiği sorumlulukla işleyen-işletilen bir eğitim sürecinde müziğin/sanatın dokusu ile toplumun dokusu birbirini daha kolay, daha çabuk ve daha kalıcı etkiliyor. Bu durum çağdaş müzik/sanat eğitimi sürecini daha da önemli kılıyor.Bunun yeterince farkında ve bilincinde olan ülkeler, kurumlar, kümeler ve kişiler son yıllarda müzik/sanat eğitiminde toplumsal sorumluluk projelerine giderek hızla artan bir ölçüde yöneliyorlar. Toplumun özellikle orta, alt ve engelli katmanlarının-kesimlerinin gereksinimlerine ve müzik/sanat eğitiminin doğasına uygun bir toplumsal sorumlulukla işleyen-işletilen çeşitli düzenlemeler yapıyorlar. Bu tür çalışma ve etkinliklere gereğince yer, önem ve değer veriyorlar, emek harcıyorlar. Dünyanın çeşitli bölgelerinde gözlemlenen bu sevindirici durum İpek Yolu ülkelerinde daha çok yer, önem ve değer kazanmayı gerektiriyor. Bu nedenle 2. Konferansımızda söz konusu projelerle ilgili Panelin düzenlenmiş olmasını çok doğru ve yerinde bulmuştum.Müzik/Sanat Eğitiminde Toplumsal Sorumluluk Projeleri genellikle gönüllülük, etkin katılımlılık, özverililik ve paylaşımcılık ilkelerine dayanıyor. Ancak bu projelerin etkili ve verimli olabilmeleri için bunların yanı sıra özendiricilik, kolaylaştırıcılık ve destekleyicilik ilkelerine de dayalı olmaları zorunlu oluyor. Daha açık bir anlatımla bu tür projeler maddî ve manevî olarak sürekli özendirilmeyi, olabildiğince kolaylaştırılmayı ve karşılıksız desteklenmeyi gerektiriyor. Bu zorunluluk ve gereklilikler yerine getirilirken doğal olarak kendiliğinden yaygınlaşmanın da önü ve yolu açılıyor. Bu tür projeler gelişmiş ülkelerin yanı sıra özellikle gelişmekte olan ülkelerde de tasarlanıyor ve gerçekleştiriliyor. Çünkü gelişmekte olan ülkelerde bu tür projelere giderek daha çok gereksinim duyuluyor. Ancak bu gereksinimi karşılamak için söz konusu ülkelerde toplumsal devlet anlayışını ve sivil/uygar-toplum-kültür-eğitim girişimlerini daha egemen, daha etkin ve daha yaygın kılmak gerekiyor. İpek Yolu Müzik Konferans Serisi kendine özgü bir sivil/uygar-toplum-kültür-eğitim oluşumu ve girişimi olarak bu yönde de etkin çaba gösteriyor.Türkiye’mizde yeni okullarda yeni eğitsel yapılanmalar belirmiş, Cumhuriyet döneminin ilk evrelerinden itibaren Eğitsel Kollar olarak ortaya çıkmıştı. Bu tür kol odaklı çalışma, etkinlik ve projeler son yıllarda yeni ilke, amaç ve içeriklerle ivme kazanıyor. Bu bağlamda özellikle Eğitim Fakülteleri Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi ve Resim İş Eğitimi Anabilim Dalları Müzik ve Resim-İş Öğretmenliği Lisans Programlarında GK kodlu Topluma Hizmet Uygulamaları dersi yer alıyor (YÖK 2018: 290, 317, 394, 404, 510). Bu dersin amacına uygun biçimde yürütülmesi yepyeni bir adım ve ileri bir atılım olarak görülüp değerlendiriliyor. Kimi üniversiteler, vakıflar, dernekler vb. sivil/uygar-toplum-kültür-eğitim kuruluşlarınca yeni projeler oluşturulup geliştiriliyor. Millî Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle yürütülüp yaşama geçiriliyor. Buna kimi Belediyeler yardım ve destek veriyor. Ortaya konulan projeler ve ürünleri belirli kesimlerce ilgiyle, coşkuyla izleniyor ve mutlulukla paylaşılıyor. Müzik/Sanat Eğitiminde Sosyal Sorumluluk Projeleri 2. İpekyolu Müzik Konferansı’mızda da coşkuyla paylaşılmıştı. Bu tür Topluma Hizmet Uygulamalarının İpek Yolu’nda artarak ve çeşitlenerek sürdürülmesi çok yararlı görülüyor.9. İpekyolu Ekseninde Kültür-Sanat-Müzik-Eğitim Odaklı Yeni Bir Değerler DizgesiTarihî İpek Yolunun kendine, Asya’ya, Avrupa’ya, Afrika’ya ve Dünyaya kazandırdığı değerler vardır. Bunlar günümüzdeki kimi değerlere ve gelecekteki olası değerlere kaynaklık eder. İpek Yolu ana ekseninde kültür-sanat-müzik-eğitim odaklı yeni bir değerler dizgesinin oluşması olanaklıdır. Bu yeni dizge geleneksel ve çağdaş boyutlarıyla giderek kendine özgü bir İpekyolu merkezli değerler bütününe dönüşebilir. Ama bunun için söz konusu eksenin Batı ayağındaki değerler ve Doğu ayağındaki değerler ile Orta-Gövdedeki değerlerden doğru, tutarlı ve seçici yararlanmak gereklidir. Çünkü çağdaş İpek Yolu beş yüz yıl önceki kadim İpek Yolu’ndan epey farklı nitelikler taşıyor, epey farklı işlevler görmeye aday görünüyor. Daha çok yönlü, çeşitli ve zengin nitelikler taşıyacağa ve işlevler göreceğe benziyor. Çünkü İpek Yolu sadece bir eksen değildir, yanı sıra eksen odaklı bir ağdır, bir örgüdür, bir dokudur. Bu özelliğiyle Afro-Avrasya’da çok geniş bir alanı kaplar; çok yönlü, çok boyutlu ve zengin bir değerler bütününü kapsar. Giderek daha çok gereksinilen barışın, dostluğun, kardeşliğin paylaşımını ve ortaklaşımını içerir.Öbür yandan değerler konusunda Batı denilince Avrupa kökenli-merkezli bir değerler bütünü, Doğu denilince de Asya kökenli-merkezli bir değerler bütünü anlaşılır. Bu iki değerler bütününden Asya kökenli-merkezli olanı, kendi içinde öbüründen çok daha belirgin bir karmaşıklık, çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Bu, Avrupa’nın birkaç katı olan kıtasal büyüklüğü ve tolumsal/kültürel çeşitliliğinden de kaynaklanır. İpekyolu merkezli değerler bütününü oluşur ve gelişirken sürece ve ürüne doğal ve kaçınılmaz olarak yansır. Öbür yandan Kuzey denilince genellikle Kuzey Yarımküre kökenli-merkezli değerler bütünü; Güney denilince de Güney Yarımküre kökenli-merkezli değerler bütünü akla gelir. İpekyolu merkezli değerler bütününü oluşur ve gelişirken Kuzey Yarımküre kökenli-merkezli değerlerin ağırlıklı etkileri olacaktır. Yanı sıra Güney Yarımküre kökenli-merkezli değerler bütününden de kimi esinler olabilecektir. Genel-tümel çağdaşlık anlayışına uygun İpek Yolu merkezli yeni değerler bütünüyle yaşamı ve dünyayı yeni bir kavrayış biçimi oluşabilir. Bu yeni oluşum kültürü-sanatı-müziği-eğitimi Doğuculuk-Batıcılık, dincilik-laikçilik, sağcılık-solculuk karşıtlığı, çekişmesi-çatışması kısır döngüsünden kurtarabilir ve uzak tutabilir. Bu yolda olabildiğince ilerli-tutarlı bir kültür-sanat-müzik-eğitim politikası oluşturma ve uygulamaya uygun duygusal-düşünsel-devinsel-sezinsel ortam sağlayabilir. Üç Deniz Mirası kavramını ve olgusunu oluşturan Doğu Akdeniz, Karadeniz, Hazar kültür ve uygarlıkları birlikte iş-işlev görerek bu ortamı perçinleyebilir.İpek Yolu Değerlerinin Belirlenmesi: Bir konferans sıkça gereksiniliyor, sürekli aynı ad, kapsam ve içerikle tasarlanıyor ve son on yıl içinde dört kez düzenlenip gerçekleştiriliyorsa bir dizi-seri oluşuyor demektir. Ve bunun temelinde onu gerekli kılan birtakım eski köklü değerler yatıyor ve öncelikle o değerlerden esinlenip kaynaklanıyor demektir. Dahası o köklü değerlerden kaynaklı yapılan çalışmalar ve gelişen etkinliklerle kendiliğinden yeni kalıcı değerler de oluşuyor demektir. Bunların belirlenip süzülerek öncekilere eklemlenmesi bekleniyor demektir. Kararlılıkla tasarlanarak gerçekleştirilmekte olan İpekyolu Müzik Konferans Serisi kanımca bu özellikleri taşıyor. Öyleyse bu aşamadan itibaren bu konuda şunların yapılması gerekli görünüyor: İpek Yolu Müziklerinde (1) Geçmişte oluşmuş eski köklü değerleri saptamak. (2) Günümüzde oluşmakta olan yeni kalıcı değerlerin neler olduğunu ya da olabileceğini saptamak. (3) Yeni olası kalıcı değerleri süzgeçten geçirerek eski-köklü değerler ile birleştirip kaynaştırmak ve bütünleştirmek.Âşık Veysel Örneği: 20. yüzyıl Türk âşık/ozan geleneğinin-göreneğinin baş temsilcisi Âşık Veysel’dir. Birçok yönden İpek Yolu’nun eski köklü değerleri ile yeni kalıcı değerlerini birbiriyle buluşturma, birleştirme, kaynaştırma ve bütünleştirmede yalın, özgün ve eşsiz bir örnektir. İlk şiiri olan, 1933’te Atatürk için yazdığı Cumhuriyet Destanı, “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” dizesiyle başlar. Âşık Veysel ilgilenen herkese her yönüyle tam bir esin kaynağıdır.10. Genel Değerlendirme ve ÖnerilerBütün bu anlatımlardan açıkça anlaşılıyor ki çağdaş Türklüğün ulu atası, önderi-yönderi ve yederi Atatürk (Uçan 2019a: 21) aynı zamanda bir İpek Yolu önderidir. Türk ulusu bir İpek Yolu ulusudur. Türk Dünyası bir İpek Yolu dünyasıdır. Türkiye bir İpek Yolu ülkesidir. Ankara bir İpek Yolu kenti ve başkentidir. Âşık Veysel bir İpek Yolu âşığı ve ozanıdır. Musiki Muallim Mektebi ve Ankara Devlet Konservatuvarı Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Müzik Devrimi’nin, Başkent Ankara’nın ve dolayısıyla İpek Yolu’nun yüz akı kurumlardır.Türk müzik devrimimizin öz dili Türkçe, Atatürkçe ve Müzikçe’dir. Bu üçlü dilde Atatürkçe düşün, ilke ve ülkü dilimizdir. Ana kaynağı kurtarıcı-kurucu önderimiz-yönderimiz-kılavuzumuz Atatürk’tür. Hemen her ulusun-ülkenin bir sözel dili, kurucu önderi-yönderi-kılavuzu vardır. Müzikçe ise uluslar ve ülkeler içi ve arası en ortak dildir. Ana kaynağı insanlığın en ortak kültürel paydası olan Müzik’tir. Dolayısıyla onun dili olarak adlandırıp nitelendirdiğimiz Müzikçe, insanlığın en ortak ve en insancıl kültürel dilidir. Bu bakımdan Türkçe-Atatürkçe-Müzikçe üçlü dili İpek Yolu uluslarına ve ülkelerine özgün bir örnek ve esin kaynağıdır.Müziğin öz dili “Müzikçe” ülkemiz Türkiye adına kurucularından biri olduğum Avrupa Okul Müziği Birliği’nin (EAS’ın) 1998 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’da düzenlediği EAS Konferansı’nda sunduğum geniş kapsamlı bildirimde ana konu olarak yer almıştır. “Müzik Dili” yerine kullanılmak üzere tüm gerekçeleri ile birlikte Almanca yazılış biçimiyle tasarlayıp oluşturduğum “Musikisch” olarak sunulup önerilmiştir. Bu önerim Konferansın düzenleyicileri, katılımcıları ve izleyicilerince son derece anlamlı, ilginç ve özgün bulunmuştur. Bunun üzerine bildirim, hemen yayımlanmış olan Konferans Bildiriler Kitabı’nda aynen yer almıştır (Uçan 1998). Bu önerimi içeren söz konusu bildirim ertesi yıl, Avusturya Müzik Eğitimcileri Derneği’nin yayın organı Musikerzihung [Müzik Eğitimi] adlı dergide de aynen yayımlanmıştır (Uçan 1999).Uluslararası İpek Yolu Konferansında ele alınan konular ve sunulan bildirilerin özel ya da özgül ad, kapsam ve içerikleri İpek Yolu kavramı ve olgusuyla yeterince ilişkilendirilmeyi de gerektirir. Bunun yolu, araştırma ve incelemeleri en az bir yönüyle İpek Yolu boyutlu, ilişkili, ağırlıklı, eksenli ya da odaklı yapmak ve bildirileri buna göre hazırlamak ve sunmaktan geçer. Bu çalışmalarda felsefî, bilimsel, tekniksel, sanatsal ve müziksel yol ve yöntemleri birbirleriyle en uygun biçimde buluşturmak ve kaynaştırmak büyük önem taşır.İpek Yolu Konferansımızın çok daha düzenli, sürekli ve kalıcı olabilmesi için kendine özgü bir uluslararasıl kurumsal yapıya kavuşturulması gereklidir. 1. Konferans’tan iki yıl sonra 2. Konferans’ın, ertesi yıl 3. Konferans’ın ve altı yıl sonra bugünkü 4. Konferans’ın düzenlenmiş olması, süreklileşme, kalıcılaşma ve kurumsallaşma yolunda önemli aşamalardır. Bu yılki Konferansta İpek Yolu Orkestrası’nın ikinci kez kurulmuş ve Türk müzik devriminin ürünü eserler de içeren bir konser programıyla yer alması kalıcı kurumsal yapılanmaya ilişkin çok anlamlı bir adımdır. Bu adımların ardından İpek Yolu Uluslararasıl Müzik Eğitimi Birliğinin kurulması beklenmektedir.Öbür yandan 2014 yılındaki 1. Konferanssımızda sunulmuş bildirilerin derli toplu kitaplaştırılıp yayımlanmış olması kalıcılaşmayı sağlayan bir çabadır. Onu sonraki 2., 3. ve 4. Konferans kitaplarının basılı yayımlanması izlemelidir. Çünkü bu tür çalışmaların basılı kitaplaştırılarak yayımlanması çok daha kalıcı, gerektikçe kolay erişilebilir ve yararlı olmaktadır.İpek Yolu ulusları-ülkeleri arasında akademik öğrenci, araştırım ve öğretim elemanı değişim programları düzenlenebilir. İpek Yolu Müzik Araştırma ve Geliştirme Merkezi kurulabilir. Asya-Avrupa-Afrika üçlü kıtasal zemininde Kıtalararasıl İpek Yolu Konferansı düzenlenerek Eski Dünya’daki işlevine de uygun bir yapıya kavuşabilir. Böylece yeniden doğuş, canlanış ve kendine yakışan doğrultuda yeniden yükseliş daha çekici, kapsayıcı ve kuşatıcı olabilir.Genel kültürel bakış, görüş ve anlayışla İpekyolu bir Kültür-Sanat-Müzik Yoludur. Bu yolda küresel ölçekli katılım-eğitim-araştırım-yayım ile sağlıklı bir yaratım-üretim-paylaşım için Genel Ağda / InterNette İpekyolu Kültür-Sanat-Müzik Ağı oluşturulabilir.Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkürler ediyorum. Konferansımızın olağanüstü verimli, başarılı ve yararlı olmasını ve tüm olumlu düşün, öneri ve beklentilerin gerçekleşmesini diliyorum. Önümüzdeki yıl 1 Kasım Türk Dünyası ve Tüm Dünya Müzik Öğretmenliği Günümüzde buluşmak umuduyla… Hoşça kalın!Sunum tarihi: Ankara, 1 Kasım 2023
KAYNAKÇAABE (2004a), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 8 (1920), İkinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul.ABE (2004b), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 13 (1922), Birinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul.ABE (2005), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 12 (1921-1922), İkinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul.ABE (2009), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 26 (1932-1934), Birinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul.ABE (2011), Atatürk’ün Bütün Eserleri [ABE] C. 29 (1937), Birinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul.Daloğlu, Yavuz (2009), “Müzik, Bilim ve Uygarlık”, 38. ICANS Bildiriler: Müzik Kültürü ve Eğitimi I. Cilt, Yay. Haz. Z. Dilek, M. Akbulut, A. Uçan, Z. B. Özer, R. Gürses, B. K. Taşkın, AKDTYK, Ankara, s. 211-225.Richter, Christoph (1993), “Musikhochschulen in Deutschland: Zur Geschichte der musikalischen Ausbildung und zur Entwicklung der Musikhohschulen”, in: Musikhochschulführer, B. Schott’s Söhne, Mainz, ss. 19-63.TDK (2005), Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Türk Dil Kurumu [TDK] Yayınları, Ankara.TÜRKSOY (2015), “Türk Dünyası Müzik Eğitimi Birliği Kuruldu” [TÜRKMEB], TÜRKSOY, 06 Nisan 2015, Pazartesi, Ankara. https://www.turksoy.org/tr/news/2015/04/06/turk-dunyasi-muzik-egitimi-birligi-kuruldu.Uçan, Ali (1998), “‘Musik?, Musikisch?, Musikalisch?’ oder ‘Alle Drei?’ Musikisch- und/oder Musikalisch-Lernen/Lehren beim Musik-Lernen/Lehren - Reflexionen aus multikultureller Perspektiven”, EAS Konferenz: Der Wandel vom Lehren zum Lernen - Musikerziehung in einer sich ändernden Welt (7.-10. Mai 1998), Kungliga Musikhögskolan, Stockholm, 1998, S. 81-107.Uçan, Ali (1999) “‘Musik?, Musikisch?, Musikalisch?’ Musikisch- und Musikalisch-Lernen/Lehren beim Musik-Lernen/Lehren. - Reflexionen aus multikultureller Perspektiven”, in: Musikerziehung, 52. Jahrgang, Nummer 4, April 1999, Zeitschrift der Musikerzieher Österreichs Organ der AGMÖ, Wien, 1999, S. 147-161. Uçan, Ali (2015), “Türk Dünyası Müzik Eğitimi Birliği [TÜRKMEB] Kuruluş Toplantısı Açılış Konuşması: En Kalıcı Birlikler Dil ve Kültür Birlikleridir”, TÜRKSOY Konferans Salonu, 3 Nisan 2015, Ankara, Sanattan Yansımalar, Türkiye’nin Kültür-Sanat Portalı, Editör: Şefik Kahramankaptan, 07.04.2015 http://www.sanattanyansimalar.com/en-kalici-birlikler-dil-ve-kultur-birlikleridir/1109/Uçan, Ali (2016a), “İnsanbilim, Çağdaşlaşma ve İpek Yolu Açısından Müzik Kültürü ve Müzik Eğitimine Genel Bir Bakış”, MÜZED Bölge Konferansı: İpek Yolunda Müzik Kültürü ve Müzik Eğitimi / MÜZED Regional Conference: Music Culture and Education on the Silk Road – Bildiriler Kitabı / Procendings (17-19 Nisan/April 2014, İstanbul, Türkiye), Yayına Haz.: Suna Çevik, Belir Tecimer, Refik Saydam, Ferit Bulut, Birinci Basım: Ocak 2016, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, Ankara, s. 2-23. file:///C:/Users/PC/Downloads/Scientific_Meetings_001%20(1).pdfUçan, Ali (2016b) “Konferans Açış Konuşması”, MÜZED Uluslararası 2. İpek Yolu Müzik Konferansı (6-8 Mayıs 2016, Bolu), Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.Uçan, Ali (2016c), “Sosyal Sorumluluk Paneli Açış Konuşması”, MÜZED Uluslararası 2. İpek Yolu Müzik Konferansı (6-8 Mayıs 2016, Bolu), Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.Uçan, Ali (2017), “Uluslararası 3. İpek Yolu Konferansını Genel Değerlendirme”, Uluslararası 3. İpek Yolu Müzik Konferansı (18-19 2017) E-Bildiriler Kitabı (PDF Dosyası), Doğu Akdeniz Üniversitesi, Gazimağusa / KKTC, International 3rd Silk Road Music Conference E-Proceedings Book July 17-19, 2017 / East Mediterranean University, Turkish Rep. of Northern Cyprus, Editörler–Editors: Prof. Dr. Uğur Alpagut, Prof. Dr. Dolunay Akgül Barış, Yrd. Doç. Dr. Başak Gorgoretti, Refik Saydam, Aralık 2017, Müzik Eğitimi Yayınları, Ankara, s. 261-263. http://www.muzikkitaplari.com/3-ipekyolu-muzik-konferansi-bildiriler-kitabiUçan, Ali (2018), “Türk Dünyası Müzik Eğitimi Birliği’nin [TÜRKMEB’in] Kuruluşu, İşlevi ve Önemi”, içinde: ISME–2018 Uluslararası Müzik Eğitimi Birliği 33. Dünya Konferansı Türk Dünyası Oturumu, 15-20 Temmuz 2018, Azerbaycan Millî Konservatuvarı, Bakü / Azerbaycan; ISME–International Society for Music Education Turkic Session, July 15-20, 2018, Baku / Azerbaijan, Turkish Editor Group: Uğur Alpagut, Başak Gorgoretti, Refik Saydam, Azerbaijan National Conservatory, Baku / Azerbaijan, s. 457-473.Uçan, Ali (2019a), “Türk Dünyasında Müzik Mirası ve Dünya Mirasına Katkıları”, ISME Legacy Conference İstanbul 2019, September 4-7, 2019, Kadir Has University, Proceedings & Abstracts Book, Editörler-Editors: Uğur Alpagut, Başak Gorgoretti, Habibe Memedova, Şefkat Sağlamer, Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Yayınları No 4, s. 16-43. ismelegacyconferenceistanbul.org.Uçan, Ali (2019b), “ISME Miras Konferansı İstanbul 2019’u Genel Değerlendirme”, ISME Legacy Conference İstanbul 2019, September 4-7, 2019, [ISME Miras Konferansı İstanbul, 4-7 Eylül 2019], Kadir Has Universty, ismelegacyconferenceistanbul.org.Uçan, Ali (2023), “Atatürk’ün Öngördüğü Cumhuriyet İnsanı, Ulusu, Kültürü ve Müziği”, Cumhuriyet Kültürünü Yaşatacağız, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kültür Kurulu Yayını, Ankara, 2023, s. 8-17; https://www.sanattanyansimalar.com/ataturk-un-ongordugu-cumhuriyet-insani-ulusu-kulturu-ve-muzigi/7363/ YÖK (2018), Öğretmen Yetiştirme Lisans Programları, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Ankara.Açıklama: Bu çalışmanın geniş bir özeti, Gazi Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı ile TÜRKSOY, Müzik Eğitimcileri Derneği ve Türk Dünyası Müzik Eğitimi Birliği’nin örnek işbirliğiyle 1-3 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara’da düzenlenmiş olan 4. Uluslararasıl İpek Yolu Müzik ve Sanat Konferansı’nın 1 Kasım 2023 Çarşamba günü GÜ Gazi Konser Salonu’nda gerçekleştirilen Açılış Oturumunda Bildiri niteliğinde Çağrılı Konuşma olarak sunulmuştur. Bu geniş kapsamlı bildiri nitelikli Çağrılı Konuşma metninin yapısı ve içeriği Konferansın ana konusu ile “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında Üç Deniz Mirası: Doğu Akdeniz-Karadeniz-Hazar” genel çerçeve başlığı göz önünde bulundurularak oluşturulmuş ve örülmüştür.