Opera sanatında yeni bir çığır açan Alman besteci Richard Wagner (1813-1883) ve Franz Liszt'in kızı Cosima ile evliliyle oluşturduğu ailesiyle ilgili tartışmalar hiç bitmez. Kurucusu olduğu Bayreuth Festivali'nin sürdürümcüleri tarafından devam ettirilmesi, bulunan bazı yeni belgeler, yazılan kitaplar, bestecinin eserlerinin yanı sıra yaşamı ve felsefesiyle de sürekli gündemde kalmasına, tartışılmasına yol açıyor. Ailenin son kuşak bireylerinden Nike Wagner 'in 2014 itibariyle Bonn'daki Beethovenfest'in yöneticiliğine atanmasıyla tartışmalar yeniden gündeme geldi.
Nike Wagner, Richard Wagner'in büyük torunu, yâni torunun çoçuğu. Nike Wagner 1945 yılında Konstanz Gölü kıyısında Überlingen'de doğdu. Opera yönetmeni Wieland Wagner'in dört çocuğundan üçüncüsü. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bir yıl sonra babası, büyük dede Richard Wagner tarafından kurulan ünlü Bayreuth Festivali'nin yönetmenliğini devraldı. Böylece aile Bayreuth taşınarak Richard Wagner'in ünlü villası "Wahnfried" e yerleşti. Nike Wagner, Berlin, Paris, Chicago ve Viyana'da edebiyat, müzik ve tiyatro eğitimi aldı. Doktorasını ABD'de, Avusturyalı kültür eleştirmeni Karl Kraus'la çalışarak 1900'lerdeki Viyana Modernizmi üzerine yaptı. Bayreuth Festivali'nin direktörü olma çabası sonuç vermedi, ancak 2004 yılında Weimar Sanat Festivali yönetmeni oldu. Fransız yönetmen Jean Launay'ıla ilk evliliğinden bir kızı var. N. Wagner halen müzikolog Jürg Stenzl ile evli ve Viyana'da yerleşik ancak, Beethovenfest'in yönetmeni olunca, ofisinin bulunduğu DW binasına yakın bir ev tutarak, Bonn'da işinin başında çalışmaya başladı.
Festival için yaptığım Bonn ziyareti sırasında Nike Wagner'le ofisinde buluştuk. Zarif, ciddi, açıksözlü, ama profesyonelliğini fotoğraf çekileceğini hisettiği an hemen objektife yönelecek kadar ilerletmiş bir insan.
Nike Wagner'le hem festivalde yapacağı yenilikler, hem de Wagner'in ideolojisi üzerine kısa bir söyleşi yaptım:
Beethoven Festivali’nin başına geliş öykünüzü merak ediyorum. Size bir teklif mi getirdiler, yoksa Weimar’dan sonra kendiniz mi talip oldunuz bu göreve?
Hayır ben bu pozisyon için başvuruda bulunmadım. 2013’ün sonuna kadar Weimar Sanat Festivali’nde görevliydim. Ancak, medyada 2013 sonunda bu görevi bırakacağım yönünde haberler çıktı. Daha sonra bu teklif geldi; Beethoven Festivali için adaylığımı koymak isteyip istemediğimi sordular. Cevabımın olumlu olması halinde de, jürinin karşısında bir konuşma yapmam istendi. Sonrasında jüri karşısında sunumumu yaptım, festival için nasıl bir konsept istediğimi anlattım, orada benden başka yedi aday daha vardı. Jürinin cevabı olumluydu. Bu jüri, Almanya’nın çeşitli festival ve konser salonlarının yöneticilerinden oluşuyordu.
Bu konsept neydi?
Bu festivalin ismi Beethoven Festivali. Bu nedenle tabii ki Beethoven, festivalin merkezinde yer alıyor. Burdan yola çıkarak konser programlarını biraz daha açmak ve Beethoven’ı daha yoğun bir biçimde günümüzle özdeşleştirmek istiyorum. Bu, bir yandan beste siparişlerini verirken Beethoven’ı ön planda tutmak, diğer yandan da Beethoven Festivali için alışılmışın dışında olarak yalnızca müzik değil; dans, performans sanatları gibi başka sanat dallarına da açılım yapmak anlamına geliyor.
Evet. Örneğin Beethoven’ın değişik eserlerinden belirli bölümler çağdaş dans koreografileri için pekala kullanılabilir.
Şimdi bu bir soru muydu? (gülüyor) Hayır, ben ilk olarak çağdaş dansı klasik müziğe yaklaştırmaya çalışacağım. İlla ki Beethoven olması gerekmiyor, bildiğiniz gibi Bach da sıkça kullanılıyor ya da modern müzik; ancak tercih olarak klasik müzik. Günümüzde modern dans ve genç insanlar klasik müzikle neler yapıyorlar bunu görmek istiyorum. Belki de daha da somutlaştırmak adına şu örneği verebilirim: Kampüs Projesi için bu yıl bize yeni bir eser besteleyen bestecinin (Tolga Yayalar) eserini çok beğendim. İsmi Yayalar’dı sanırım. Beethoven’dan bir alıntıyı yeni eserine entegre etmesini, Beethoven’a atıfta bulunmasını çok beğendim. Öte yandan Beethoven’a benzer bir biçimde siyasi anlamda bilinçli bir duruş sergilemesini de çok beğendim. Beethevon da toplumsal bağlamda ve demokratik anlamda oldukça benzer bir duruş sergilemişti.
Evet, demin dansla olan bağlantıyı sorarken şunu kastetmiştim: Örneğin Uwe Scholz - öldü kendisi- önemli bir Alman koreograftı. Onun 7. Senfoni koreografisi, fevkalade güzel bir neo-klasik uygulamaydı. Hem Beethoven, hem klasik müzik, senfonik müzik hem de neo-klasik dans bir arada. Şimdi, bu tip çalışmaları Beethoven’la daha ileriye taşımak mümkün olabilir mi diye sordum. Başka besteciler de olur tabi, ama Beethoven’ın belirli parçalarına yapılacak yeni koregrafileri kast etmiştim.
Olabilir aslında. Beethoven’ın yalnız bir tane dans parçası var: ’’Prometheus’un Yaratıkları’’. Bunu bale eseri olarak uyarlayan modern dans grupları biliyorum. Ancak, direkt olarak 7. Senfoni’ye dans uyarlaması yapılmalı mı emin değilim. Böyle bir şey söz konusu olursa koreograflarla konuşmam gerek, bu konuda biraz dikkatliyim. Ancak fikir olarak tabi ki verilebilir. Ancak, eserlerin birebir dansa ayarlanması yanlısı değilim, daha çok eserlerin açılması, oradan parçalar alınması...Neden olmasın? Her şey yapılabilir, önemli olan beğenilmesi.
Uwe Sholz bunu yaptı zaten. Çok güzeldi.
Nerede yaptı?
Almanya’da, diğer ülkelerde ve aynı zamanda Türkiye’de de.
Uwe Sholz?
İnternette bulabilirsiniz.
Çok teşekkürler. Her zaman bilmediğiniz bir şeyler çıkıyor!
Gerçekten mükemmel ve zor bir eserdi. Çünkü klasik dansçılara ihtiyacınız var. Beethoven’ın müziğe uyarlanmasına çok iyi bir örnekti.
Önümüzdeki yıl galiba Çin Halk Cumhuriyeti Kampüs Projesi’ne taraf olacak. Onlarla ne tür bir çalışma yapılacak? Yine bir Çinli besteciye Deutsche Welle’nin siparişi ve Çin Orkestrası’nın gelmesi mi acaba?
Hayır. Deutsche Welle ve Beethoven Festivali, konsepti biraz değiştirmeye karar verdi. Örneğin, sanırım 2001’den beri dünyanın her yerinden Gençlik Orkestraları geliyordu. Ancak şimdi şöyle bir şey yapmak istiyoruz: Bu defaki örnekte Çin’den bir kadın besteci geliyor, burada ona bir konut ayarlanacak, burada Bonn’da bize yeni bir eser besteleyecek. Bu eser de Alman Federal Gençlik Orkestrası tarafından çalışılacak. Ayrıca Çin’den de Çin enstrümanları çalan çok küçük bir genç müzik grubu getireceğiz ve bunlar da bir şekilde Alman Orkestrası’na entegre olacaklar. Bu plan şimdilik oldukça uygun görünüyor, çünkü Federal Gençlik Orkestrası, öncesinde Çin’e gidecek ve Çin enstrümanlarıyla ve Çinli genç müzisyenlerle bir temasları olacak. Ancak, bu değişikliğin tabii ki finansal nedenleri de var; artık başka bir ülkeden dev bir gençlik orkestrası Bonn’a gelmeyecek. DW’yle her zaman koordineli bir biçimde hareket etmeliyiz.
Biraz da Wagner ailesiyle ilgili soru sormak istiyorum.
(Gülüyor) Beni şaşırtmadı.
Wagner ailesinin Nazilerle olan işbirliği dolayısıyla hep gündeme geldiğini görüyoruz. Ve galiba ailenin de iki kanadı var. Bir kanat Bayreuth Festivali’ni sürdürüyor, fakat diğer kanatta da bu işin bu denli ticarileştirilmesini eleştirenler, Nazi bağlantısı nedeniyle günah çıkartılması gerektiğini düşünenler var. Buna nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bir soru içerisinde çok fazla soru geldi. Birincisi, Wagner Ailesi Almanların geri kalanından daha iyi değil. Büyükannem, Winifred Wagner, Hitler ve Nasyonel Sosyalizm yanlısıydı ve çocuklarını da beraberinde sürükledi. Adolf Hitler’in yakın arkadaşıydı. Talihsiz olansa, seçilmiş Şansölye de (Hitler) Wagner’lere düşkündü. Büyükannem, seçilmiş bir başbakana Bayreuth’un kapılarını kapatamazdı, sonuçta bütün Almanlar o zamanlar Adolf Hitler’e inandı. O da (Winifred Wagner) Bayreuth Festivali’nin başıydı ve Adolf Hitler’e Bayreuth’un kapılarını hep açık tuttu. Ancak hatası, Adolf Hitler’i bu derece ailenin içine sokmasıydı. Bu gerçekten resmi anlamda gerekli değildi. Bir diğer hatası ise, savaştan sonra da olan biteni anlamak istememesi ve Hitler’e inanmaya devam etmesiydi. Burada, büyükannem Winifred Wagner’den söz ediyorum. Daha sonra iki oğlu, Wieland Wagner ve Wolfgang Wagner başa geçti. Onlar, geçmişle yüzleşmenin ilk adımını attılar. Ancak bunu daha çok estetik anlamda, sahnede yaptılar. Temsil biçimleri açısından, Nazi ve Alman sanatından kopuşu hayata geçirdiler. Ancak, gerçek bir kişisel ve tarihsel bir yüzleşmeyi gerçekleştiremediler. Özellikle de Nasyonel Sosyalizmle (Nazizim) kendi bağları açısından. Ancak, 1945’ten beri çok zaman geçti. Almanya’da tarihle yüzleşme anlamında çok şey yapıldı. Ve sonunda Bayreut’da da çok şey yapıldı. Şimdi ailede hâla Hitler’den gelen kartlar vs. gibi belgeler bulduğumuzda da, bu, ailemin Nasyonel Sosyalizm’le ilişkisi üzerine bugün bilinenlerden hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sanıyorum ki, tarihsel resim çoktan çizildi ve bazı belgeler su yüzüne çıkarılsa da artık değiştirilemez.
Gottfried Wagner’i tanıyorsunuz.
Evet, kuzenim.
O aile tarihiyle ilgili çok fazla belgeye sahip ve İsrail’e de bir kaç kez giderek, protesto edilmesine karşın, ders de vererek Wagner’in eserlerinin orada seslendirilmesi için girişimlerde bulundu. Çünkü Wagner yasaktı İsrail’de.
Emin misiniz?
Eminim. Kendisi anlattı bana bunları. İki sene önce Liszt Festivali için Ankara’ydı. Onunla bir söyleşi yapmıştım.
Gottfried, bunu hayatının meselesi haline getirdi. Yalnızca Nasyonel Sosyalizm’le bağı olan son iki jenerasyona değil, (Richard) Wagner’e kadar geri gitti ve onun hakkında bir çok kitap yazdı, bir çok soru sordu: Wagner’in eserlerinde de bu narsist ideoloji duyulabilir mi, tanınabilir mi? Temel soru bu. Wagner’in anti-semitist (yahudi düşmanı) olduğunu herkes biliyor. 1900’lerin ortasında anti-semitist olmak özrü olan bir şey değil. Ancak belirleyici olan soru, anti-semitizm Wagner’in eserlerine yansıdı mı?
Hitler, Wagner’in eserlerinden ilham aldığını söylediği için bu konu aslında önem kazanıyor.
Evet.
Gayet açıkyüreklilikle aile konusunu anlattığınız için çok teşekkür ediyorum.
Ben de çok teşekkür ederim.