Ölüme hazırlanmak olası mı? Bir canlı, dahası düşünen canlı, 'insan' ölümle cezalandırılır mı? Ölüm ceza mıdır? Suçlu dediğimiz nedir? Cezadan anladığımız?
Yıllar önce "Bir Ceza Avukatı'nın Anıları" oyununun dramaturgu olarak bu soruların yanıtlarını arıyordum. Oyunun AST'taki oynanışında anı kitabının yazarı büyük hukuk adamı Prof. Dr. Faruk Erem'le, o sakin, sade evinde oturup konuştuğumda, o da bu soruların yanıtını aradığını söylemişti. "Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar" diyordu. Daha sonra Sanat Yönetmeni olduğum Berlin Tiyatrom'da oyunu Rutkay Aziz rejisi ve Kerim Afşar'ın mükemmel oyunculuğuyla repertuvara almış, idam cezası üzerine düşüncemizi belirtmiştik.
Bu oyunlardan yüzelli yıl önce ( 1829 ) henüz 26 yaşında yazdığı romanda Viktor Hugo da idam cezasını tartışmaya açıyordu. "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" Fransız ihtilalinin yarattığı o ateşten günlerde, meydanlara kurulan giyotin tezgahlarının yarattığı kitlesel şiddet algısının bireysel izdüşümünü yorumluyor. Öldürmenin böylesine teşhirinin, ölüm cezasının günü saati belirlenmiş ve kendisine bildirilmiş bir hükümlünün gözünden aktarımı roman. Edebiyatta ilk kez birinci tekil şahıs ağzından anlatıyor kişi kendi durumunu ve yaşamı.
Bambu Tiyatro'da aynı isimle oynanan oyunu Ahmet Yapar uyarlayıp yönetmiş. Oyun, az kişiyle oynanıyor, asıl olarak idam gününü bekleyen hükümlü, yan koğuştaki idam mahkumu ve zaman zaman da perdeye yansıyan görüntüleriyle; gardiyan, din adamı, yargıç gibi oyun kişileriyle sürüyor. Hükümlü Cem Sel ve diğer hükümlü Can Yılmaz . (Cem Sel oyunun ağırlığının yüklenicisi, bugünlerde Bilgesu Erenus'un yazdığı Yavuz Sepetçi'nin yönettiği "Misafir" oyununda da önemli bir rol üstleniyor.) Seyircinin oyuna karar mercii gibi katılması amacıyla iki oyuncu da salonda yer alıyor. (Oyunu birlikte izlediğim hukukçu arkadaşım ikinci kez geldiğini ve idam kararına ilişkin sözlerin etkisinin çok güçlü ve etkileyici olduğuna ilişkin düşüncesini paylaşıyor bizlerle.)
Seyirci oyunu ilgiyle izliyor, oyun bittiğinde ölüm cezası üzerine söyleşerek ayrılıyor salondan. Yeterli mi? Sanırım değil. Tiyatro sanatına ilişkin olmazsa olmaz bazı estetik kaygılarımı , reji sanatının olanaklarının değerlendirilebilmesine ilişkin eleştirilerimi tiyatronun yöneticisi Ozan Demircioğlu'na iletiyorum ama tiyatroyu böylesine ciddiye aldıkları, her türlü soruna karşın sürdürmeyi başardıkları ve seçtikleri oyunlar nedeniyle kutluyorum.
Çünkü Bambu Tiyatro'da bir kaç yıldır oyun izliyorum. İlk oyunları "Aziz Nesin'den Beş Kısa Oyun"...İkinci oyunları Sivas Madımak yangını üzerine dans ve müzikle harmanlanmış bir çalışmaydı; "Zambakta Kan Lekesi". Ahmet Yapar'ın derleyip yönettiği oyun, bildiğimiz, çaresiz kaldığımız acımızı , fazla söze gerek duymadan tiyatro diliyle paylaşıyordu. Sonraki oyunları M. McDonagh'tan "Yastık Adam" ve son olarak Victor Hugo'dan Ahmet Yapar'ın uyarladığı " Bir İdam Mahkumunun Son Günü"
Günümüzün ekonomik koşullarında bir tiyatroyu var etmek , oyun dağarcığını gülmeceye, sıradan güncel konulara ya da slogan düzeyinde sosyal-siyasal konulara bırakmayıp, yukarıda belirtiğim ağırlıklı oyunlarla sürdürmek ve her sezon yeni bir oyun koyarak sürekliliği sağlamak doğrusu zor, bu anlamda da güzel bir şey.
Bambu Tiyatro, Ankara'da 2013 yılında yayına başlayan bir dergi'nin 'Bambu Tiyatro ve Kültür Sanat Dergisi' ardından 2014 de kuruluyor. Ve hoş olan tiyatroyu da bir kültür merkezinin açılışı 'Bambu Kültürevi' izliyor. Bu üç birbirinden değerli etkinlik kesintisiz olarak ve sivil bir yapıyla sürüyor. Dergi'nin son sayısının ön yazısında Metin Altıok'un dizeleri paylaşılmış:
"Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla."
Bu paylaşım bile, Bambu'ların seçimlerinin; estetik ve düşünsel yapısını işaret eden bir seçim değil mi?
Kültür Merkezi kavramı bizde ya da en azından bende ödenekli bir kurum getirir aklıma. Örneğin Kültür Bakanlığı'nın vardır böyle bir çok merkezi, Belediyelerin vardır. Ama oraları bir "kültür merkezi" gibi algılayabilir misiniz bilmem. Ben yanıtlarsam bu sorumu: Hayır!. Bazen bir etkinlik olur gider izlersiniz yani bir mekân anlamı taşır, taşıyabilir oralar ama kültür merkezi başka bir şey değil midir? Hiç değilse sivil bir içerik taşımalıdır, bazı kamu görevlilerinin yönettiği bir kurum olmaktan çok uzakta, orada olmak isteyen, oraya orada yapılıp edilenlere gereksinim, ilgi duyanlarla ve onlar tarafından yönetilmelidir. Onlar da isteyenin istediğince değil bir demokratik yönelişle....Bakın Bambu Kültür Evi'nin etkinlikler çizelgesine: Soba ateşinde canlı müzik gecesi, Soba ateşinde plak/kestane gecesi/ Belgesel gösterimi/Film gösterimleri/Nostaljik siziler/ Edebiyat Günleri/ Söyleşiler/Halk günleri...
Bu nedenle Ozan Demircioğlu'nun emeği, yönetimi ve yönlendirmesiyle yaşattığı Bambu üçlemesi içinde tiyatroya daha bir ağırlık vererek tiyatro sanatının düzeyini özlediğimiz noktaya doğru çekmeye gayret edeceğine inancımı belirtmek istiyorum ve kültür sanat tiyatro ilgililerinin Bambu'lara uzak kalmamasını öneriyorum.
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU
3 Aralık 2018