Moskova Çaykovski Konservatuvarı'ndan “kırmızı diploma” ile mezun olma başarısı göstermiş iki genç piyanistimiz, müzik dünyasında giderek daha fazla kendilerinden söz ettiriyorlar. Son olarak Bilkent Konser Salonu'nda Franz Liszt'in “Üstün İcra Etüdleri”ni Transandantal başlıklı resitalde bölüşerek seslendirip, ardından piyano ikilisi olarak bestecinin, Mozart'ın Don Juan operası üzerine fantezisini seslendirip ayakta alkışlandılar. Bu ikiliden Başar Can Kıvrak'la, aynı zamanda Sanattan Yansımalar portalimizin yazarlarından olan Ayşe Öktem'in yaptığı ve Andante dergisinin Kasım 2014 sayısında yayımlanmış söyleşiyi sizlere sunuyoruz.
Başar Can, Ankara 1985 doğumlu olduğunuzu biliyoruz. Anne ve babanızın müzik dünyası mensupları olduğunu da. Ama bilmeyenler için, önce sizden kısaca yaşam öykünüzden genel hatlar alalım. Bize müziksel açıdan çocukluğunuzdan söz eder misiniz?”
On yaşında, çok yakın bir ağabeyimle (Ozan Bilen) piyanoya başladım. Bunu takip eden yıllarda bazı sebepler yüzünden piyanodan çok uzaklaştım, ortaokulda ise çalmayı tamamen bıraktım. Müzisyen olmayı düşünmüyordum, hatta piyanonun kapağını bile açasım gelmiyordu. Ortaokul bittikten sonra aniden bir istek geldi ve piyanoya profesyonel anlamda ‘tekrar’ başlayıp bir konservatuara girmeyi kafama koydum. O yıllarda herhangi bir konservatuara girecek seviyem yoktu. Güzel Sanatlar Lisesi’ne girdim. Bir sene orada okudum ve Emre Şen’den özel ders alarak konservatuar sınavlarına hazırlandım. 2001 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Lisesi’ne girdim ve piyanoyla olan maceram başlamış oldu böylece. İlk dönem Namık Sultanov’la çalıştım. Kendisi ABD’ye gittikten sonra Gülnara Aziz’in sınıfına geçtim ve lisans mezuniyetime kadar onunla çalıştım.
Klasik müzikle ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz? Diğer bir ifadeyle, bilinçli olarak ‘Ah, bu müzik de ne? Bestecisi kim?’ dediğiniz ânı.
Bilinçli olarak beni ilk etkilemiş olan eser, Saint Saens 2. Piyano konçertosu oldu. İdil Biret’in, Saint Saens 2 ve 4. Piyano konçertoları kayıtlarının olduğu CD’yi sürekli dinlerdim. Bir de Rubinstein’dan Chopin Mazurkalar.
Müzik dünyasının içinden olan anne ve babanızın eğitiminiz konusundaki etkileri ne oldu?
Anne ve babam benim profesyonel anlamda müzik eğitimi almamı pek istemediler. Bu yüzden çocukken konservatuara gitmedim. Ortaokulu bitirip, konservatuar eğitimi almayı kafaya koyduğumda ise buna haklı olarak çok sıcak bakmadılar çünkü 15 yaş profesyonel müzisyenlik için çok geç bir yaştı. Ama profesyonel eğitimime başlamamın ardından elbette her kararımda en büyük destekçim oldular ve halen de öyleler.
Neden piyano?”
Hiç düşünmemiştim, vesile oldu. Yine de geçerli bir cevap bulamıyorum. Her insan bir çalgıyla, kâğıt kalemle, sayılarla, kısaca herhangi bir şeyle bağ kurar. Benimki piyano oldu.
Eğitiminizin belirli bir aşamasında Moskova Konservatuarı’na gittiğinizi biliyoruz. Siz ortaokulu Tevfik Fikret Lisesi’nde okuyarak, Fransız eğitimi almışsınız. O zaman akla şu soru geliyor, neden Paris ya da daha genel olarak, Fransa değil de, Moskova?”
Bilkent’teki hocam Gülnara Aziz, Moskova Konservatuarı’nda yetişmiş müthiş bir piyanist ve hocadır. Türkiye’de olduğum zamanlar ona hâlâ gidip çalıyorum. Rus bestecilerine ilgim her zaman vardı ama kendisiyle çalıştığım süre zarfında Rus okuluna ilgim doğal olarak daha da arttı. Rus piyanistleri her zaman farklı bir yere koydum. O dönemlerde hayranı olduğum piyanist Elisso Virsaladze ile çalışabilmek için bazı adımlar attım, kendisinin çok büyük bir hoca olduğunu biliyordum. Beni sınıfına kabul etti ve Moskova’ya gitmeye karar verdim.”
Aralarında yakın zamanda yitirdiğimiz Verda Erman’ın da bulunduğu; yabancı ülkelerde de ünlenmiş, azımsanamayacak sayıda, Fransız ekolünde yetişmiş çok sağlam piyanistlerimiz var. Bunlar sizin büyükleriniz, bir deyişle de ustalarınız. Yine de, müziksel olarak onların üzerinizdeki etkisi, Rus Ekolüne göre, daha az olmuş; böyle diyebilir miyiz? Ne dersiniz?
Fransız ekolüyle yetişmiş çok büyük piyanistlerimiz var. Konserlerini çok büyük hayranlıkla dinlediğim ve kendisinden sonraki kuşaklara örnek teşkil etmiş müthiş piyanistler onlar. Yakın zamanda kaybettiğimiz piyanistimiz Verda Erman’ın Bilkent Senfoni’yle çaldığı (sanırım 2001’de) Rahmaninof 2. Piyano konçertosunu hiç unutmuyorum. Gülsin Onay’la bir yaz boyu, İdil Biret’le de birçok kez çalıştık. Bana çok destek oldular. Üzerimdeki etkileri paha biçilmezdir.
Sizce Rusya’da alınan müzik eğitimi, nasıl bir eğitimdir? Onları farklılaştıran nedir?
Rusya’daki müzik eğitimi çok sert, disiplinli ve ağırdır, zaman zaman yıpratıcı olabilir. Yelpazesi geniştir, piyanistseniz, “konser piyanistliği” eğitiminizin yanı sıra bazı sınavlarda Çaykovski, Rachmaninof gibi bestecilerin romanslarının şan partisini söylerken eşlik partisini çalarsınız. Veya başka bir sınavda 20'nin üzerinde operadan, 20 civarı bestecinin de romans veya lied’lerinden sorumlusunuz, bunları ayrıntılı bir şekilde anlatmak, piyanoda çalarak önemli temalarını göstermek zorundasınız (tabi ki notasız!). Rostropoviç’in, Oistrakh’ın ve onlarca büyük Rus müzisyenin odalarında, onların portreleri size gözünü dikmiş bir şekilde yaparsınız derslerinizi ve bazı sınavlarınızı Moskova’da... Okula girerken önünden geçtiğiniz Çaykovski heykeli bile oraya girip çalışmaya oturmanız için bir etken. Devasa tarihi olan, devasa bir okul.
Bu konuda son olarak, sizce, müzikal olarak, çalışınızda bir Rus ekolünün izleri var mıdır? Bir ‘Rus ruhu’ndan söz edilir hep. Moskova’da okumuş olmanız, Rus (ya da Slav) ruhunun derinliklerine inmenize katkısı olmuş mudur?”
Sohbetimizin başında da anlattığım gibi, aslında ‘Rus ruhu’na ilgim öğrenciliğimin ilk yıllarında başladı ama Moskova’da geçirdiğim zaman diliminde daha da arttı. Rus müziği tarihi ayrı bir dersti mesela. Ayrıca Rus operaları ve Rus romansları derinlemesine öğretiliyordu. ‘Rus piyano ekolü tarihi’ dersi vardı. Rusça dersinde Çehov, Puşkin okutuluyordu. Puşkin’in ve Çaykovski’nin Maça Kızı karşılaştırması sınav sorularından biriydi mesela. Bu yüzden çalışımda Rus Okulu’nun izleri olması kaçınılmaz.
Kendinize en yakın hissettiğiniz besteci kimdir?
Çok geniş yelpazeli, zor cevap verebileceğim bir soru. Bu konuda ayrım yapamıyorum pek. Ama Rus bestecileri dışında, Beethoven, Schumann, Schubert, Brahms diyebiliriz. Son zamanlarda Medtner.
Günümüzde yarışmalar genç solistler için bazı konularda belirleyici oluyor. Siz de çeşitli yarışmalara katıldınız, ödüller aldınız. Ulusal/uluslararası yarışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Genç bir müzisyen açısından, getirisi ve götürüsü nedir? ”
Yarışmaya hazırlanma süreci, genç bir müzisyene çok ciddi ölçüde yol aldırır. Hem repertuar genişletmek, hem sahne tecrübesi edinmek -yarışmada çalmak konserde çalmaktan çok daha zor bence- hem de çok farklı müzisyenlerle tanışmak için bir olanak. Tabi işin bir de psikolojik boyutu var. Müzisyenin kendine güvenini zedelemedikçe, yarışmaların çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bir konser teklifi aldınız diyelim. Program belirliyorsunuz. Bunu neye göre, nasıl belirlersiniz?”
Her programa en azından bir tane, görece az çalınan eser koymaya çalışıyorum. Bunun dışında kişisel zevkime göre bazı dengeler var, buna elimden geldiğince uymaya çalışıyorum.
Sizin için ‘yeni’ olan bir partisyona nasıl yaklaşırsınız?
Yeni bir eseri önce elimden geldiğince hızlı öğrenmeye çalışırım. Arkasından ‘mutfak’ kısmı. Ölçü ölçü, çalışmaya her oturduğumda en baştan başlıyormuş gibi üzerinde uğraşırım.
Oda müziği konusunda faaliyetlerinizin olduğunu duyuyor/izliyoruz. Oda müziğinin sizin için önemi nedir, bu konuda projeleriniz varsa, nelerdir?
Oda müziğine ve ‘iki piyano’ repertuarına ilgim çok büyük. Bu ilgi Moskova’da iyice büyüdü. Moskova’da beraber okuduğumuz yakın dostum, muhteşem piyanist Cem Babacan ile sık sık konserlerimiz oluyor. Önümüzdeki dönem oda müziği ve iki piyano konserleri çok ağırlıkta olacak.
Önümüzdeki konser dönemi için program ve planlarınız hakkında bilgi verir misiniz?”
Şimdilik kesinleşmiş konserler şöyle; Borusan Kuartet’ten -aynı zamanda kuzenim olan- Esen Kıvrak ve Çağ Erçağ ile İzmir Adnan Saygun Konser Salonu’nda ve İstanbul Boğaziçi Albert Long Hall’da Çaykovski Trio ve Piazzola Mevsimler çalacağız. Cem Babacan ile Kasım ayında Antalya Piyano Festivali’nde sadece Rahmaninof eserlerinden oluşan bir program, Ocak ayında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Bartok’un ‘İki Piyano ve Vurmalılar için Konçerto’sunu, Şubat ayında da Bilkent Konser Salonu’nda Liszt’in bütün ‘transcendental’ etüdlerini çalacağız. Mayıs ayında obuacı Elif Odabaş ve kornocu Volkan Kartal ile yine İzmir Adnan Saygun’da ilginç bir program sunacağız. Mayıs sonunda sezonu İstanbul’da bir ev konseriyle, İstanbul Hekimbaşı Yalısı’nda Stravinski Bahar Ayini ile kapatacağız Cem Babacan’la. Bunların dışında henüz yer ve zamanları kesinleşmemiş konserlerim de olacak.
Son olarak, klasik bir soru: Bir ıssız adaya sürgün edilseniz, hangi eserlerin kayıtlarını yanınıza alırsınız?
Kısa süreliğineyse Rachmaninoff ve Scriabin’in 2. Senfonileri. Çaykovski Maça Kızı, Şostakoviç 15. Senfoni, Beethoven’ın üç döneminden birer piyano sonatı.
Ayşe Öktem