Türkiye’nin en önemli solo viyolacısı ve eğitmeni olan Ruşen Güneş’in (1940-2020) anısına Ankara Devlet Konservatuvarlılar Derneği tarafından düzenlenen 7. Beste Yarışması’nın kazananı Boran Mert’i BESOM’un bir üyesi olarak tanıyordum. Yarışmayı kazandığını öğrenince hakkında biraz bilgi edinmek istedim. Sanal araştırmadan yeterli sonucu alamayınca doğrudan kendisini aradım, Ankara’ya gelmiş olduğunu duyunca, aşağıda okuyacağınız söyleşiyi yaptım kendisiyle. Söyleşinin sonunda ayrıntılı özgeçmişini de bulacaksınız 35 yaşındaki Boran Mert’in.İnternette aratıldığınızda hep eli bağlamalı fotoğraflarınız çıkıyor. Hakkınızda da pek bilgi bulunmuyor. Bağlamacı zannedilirken ADK-DER’in viyola ve orkestra için beste yarışmasını kazandınız. Kendinizi bize tanıtır mısınız?Öncelikle bu röportaj için çok teşekkür ediyorum. Sorularınız uzun bir süredir, “birileri bana bu soruları sorsa da kendimi ifade edebilsem” diyebileceğim türden… Aslında bu soruyu ben de kendime sormaktayım. Ben bir besteci miyim? yoksa bir bağlama sanatçısı mıyım? Ya da bir sanatçının her ikisini de olması mümkün müdür, değil midir? Hayatım bu sorgulamalar ile geçmekte… Kesin olan şudur ki, bir besteci olarak, aslında Türkiye’deki birçok bestecinin ortak sorunu olarak, eserlerimizin pek seslendirilmiyor oluşu beni bestecilikten ziyade bağlama yorumcusu olarak tanımanıza sebep teşkil etmektedir. Oysa ben yıllardır bestecilik ile meşgul olmaktayım. Türkiye’nin önde gelen iki okulunun kompozisyon bölümlerinden mezun oldum. Tabii, isteğim her iki alanda da varlık gösterebilmek. Birini diğerinden ayırmıyorum. Yani, her iki alan da benim sanatçı kimliğimin farklı yönlerini ortaya koymaktadır. Bu arada kabul ediyorum ki bağlamacı-besteci profili bizim pek de âşina olmadığımız bir kimlik, biz daha çok, aslında işin de doğası gereği, piyanist-besteci, şef-besteci profiline âşinayız. Bununla birlikte, karşımızda Ferit Alnar gibi bir örnek duruyor. Kendisi hem geleneksel bir çalgıda mâhir bir icracı, hem Çağdaş Türk Müziği’nin en büyük bestekârlarından birisi hem de bir orkestra şefi olarak farklı alanlarda yetkinleşebileceği hususunda beni motive ediyor. Elde etmiş olduğum bu başarı ümit ediyorum ki, sanat yaşantımın bundan sonraki sürecinde besteci kimliğimi daha çok öne çıkaracaktır.
İTÜ-TMDK’ya zorunluluktan mı isteyerek mi gitmiştiniz? Lisansüstü ve doktora çalışmalarınıza Mimar Sinan’da İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda yapmışsınız çünkü…Müziğe erken yaşlarda bağlama öğrenerek başladım. Kısa sürede ailemin ve hocamın yönlendirmesi ile bağlama sanatçısı olmaya karar verdim. Çok uzun bir süre hedefim yalnızca bu idi. İstanbul’a gidecek İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı ‘na girecek, ünlü bağlama virtüözleri ile çalışacak ve adından söz edilecek bir yorumcu olacaktım . Bu arada Ankaralı olduğumu da belirtmiş olayım. Lise evresini bitirene dek Ankara’da yaşadım. Sonra konservatuvar okumak için İstanbul’a yerleştim. Hâla da İstanbul’da yaşamayı sürdürmekteyim.Demek ki hedefinize ulaşmışsınız.Evet, liseden sonra İTÜ TMDK Temel Bilimler Bölümü’ne birincilikle kabul edildim. Ancak hem İstanbul’daki yeni hayatıma hem de bölüme pek ısınamadım. Konservatuvara başladığım ilk yıllar içerisinde sanatsal bir arayış içerisine girdim. Bu sürecin sonunda bestecilik eğitimi almaya karar verdim ve Temel Bilimler Bölümü’nde geçirmiş olduğum iki senemi hiçe sayarak aynı kurumun Bestecilik Bölümü’ne geçiş yaptım. Bu şekilde bestecilik hayatım başlamış oldu. Şunu belirtmeliyim ki, TMDK’da okumak bana başka bir hiçbir okuldan alamayacağım geniş bir vizyon kazandırdı. Herhangi bir müzik eğitim kurumunda göremeyeceğiniz kadar farklı müzisyen profili ve müzik türünü yakından tanıma olanağına sahip oldum. Bir odadan tambur taksimi duyulurken, aynı zamanda koridorda bir uzun hava okunuyor, aşağı katta bulunan halk oyunları bölümünden davul-zurna sesi geliyor, günün başka bir saatinde bir odada caz topluluğu ile prova alınıyor ve bizler de sınıfta partisyon eşliğinde Çaykovski ya da Şostakoviç dinliyorduk, Lisans dönemimdeki kompozisyon hocam Rus ekolüne yakın dururdu ... Böyle bir ortam hayal edin. TMDK’nın almasını bilen bir sanatçı için sağlayacağı ilham ve bakış açısı gerçekten muazzamdı. Ancak, iş teorik eğitime geldiği vakit farklı bir eğitim almam gerektiğini düşünüyordum. Eğitim hayatıma doğrudan çoksesli müzik üzerine yoğunlaşan ve bu alanda öne çıkan bir kurumda devam edecek olmanın benim açımdan hayırlı olacağını düşündüm. Üstelik farklı bir ortam ve ekol görmenin bana katacakları olacaktı. Lisans hayatımın son iki yılında sıkı bir çalışmanın sonucunda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul devlet Konservatuvarı bünyesinde yer alan Kompozisyon Bölümü yüksek lisans programına kabul edildim. Sanıyorum ki İTÜ TMDK çıkışlı olup MSGSÜ İDK Kompozisyon Bölümü’ne kabul edilmiş olan ilk öğrenci benim. Yüksek Lisans’tan sonra da sanatta yeterlik programını yine aynı kurumda tamamladım.Bugüne kadar beste çalışmalarından hangi sonuçları aldınız? Ne kadarı kimler tarafından seslendirildi? Ne kadarı seslendirilmeyi bekliyor?Eserlerimin seslendirilmesi konusunda çok da şanslı bir besteci olduğumu söyleyemem. Bu durum zaten bizlerin kanayan yarası. Besteci olarak dışa bağımlı bir sanatla uğraşıyoruz. Yani iş sizin masa başında ya da piyano başında nota yazmanız ile maalesef bitmiyor. Bir başka örnek vermek isterim, şu an Dr. Öğr. Üyesi kadrosundayım ve kompozisyon alanında Doçent ünvanına sahip olabilmem için farklı çalgı toplulukları için bestelenmiş ve seslendirilmiş 120 dakikalık müziğimin olması gerekiyor. Şimdi bu nasıl olacak? Bu durum beni daha çok kendimin de yorumcu olarak yer aldığım müzikler bestelemeye itti ki, müziklerimin seslendirilme imkanı artsın. İçerisinde bağlamanın bulunduğu solo ve oda müziği toplulukları için bu zamana dek 7-8 adet müzik besteledim. Bunların bazıları seslendirildi.
Hangileri?2014 senesinde gerçekleşen "Sesin Yolculuğu 7: Genç Besteciler Şenliği" kapsamında cura, kaval, bağlama ve viyolonsel için yazmış olduğum "Yörükler" isimli müziğim seslendirildi. Kavalı Batuhan Aydın, viyolonseli Çağlayan Çetin, piyanoyu ise TMDK’dan dostum Nikolauss Grill seslendirdi.
2016 senesinde İsviçre’nin Cenevre kentinde Haute École de Musique de Genève (Cenevre Müzik Üniversitesi) bünyesinde düzenlenen "Festival Multımod Performer Composer" etkinliği kapsamında yine yorumcu olarak yer aldığım "Garip’e: Neşet Ertaş’ın anısına", "Pansy Drops" ve "Anadolu’dan Dört Ağır Hava" isimli üç müziğimi seslendirdik. Burada bana flüt sanatçısı Nihan Atalay eşlik etti. 2019 senesinde On Dokuz Mayıs Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bünyesinde kendisi de bir BESOMDER üyesi olan Hocam Eren Arın’ın gerçekleştirdiği "A Quest For New Turkish Sonority in Intercultural Music" isimli etkinlik kapsamında bağlama, klarnet, viyolonsel için bestelediğim "Jason’un Rüyası" isimli müziğimin icrasını gerçekleştirdik. Klarneti Kıvanç Fındıklı, viyolonseli ise Barış Aygün seslendirdi.Orkestra için yapmış olduğum aranjmanları saymaz isek, bugüne kadar bu alanda seslendirilmesi gerçekleşecek olan ilk müziğim yarışma kapsamında bestelediğim “Medhal” olacak… Bununla birlikte, harici belleğimde yıllar içerisinde biriken ve seslendirilmeyi bekleyen çok sayıda müziğim bulunmaktadır. Bestelerimi nota yazma programı aracılığıyla yazıyorum. Umarım zaman içerisinde bu müziklerimin de seslendirilişlerine şahit olurum.
Viyola ve Orkestra İçin Beste Yarışması’nda birinciliği elde ettiğinizi duyduğunuzda neler hissettiniz?Ziyadesiyle memnun oldum. Emeğimin takdir görmesi ve karşılığını bulması beni yeni müzikler yazma konusunda epey teşvik etmiş oldu. Bu birinciliğin jürinin tamamının oy birliği ile gerçekleşmesi, üstelik Ruşen Güneş gibi önemli bir sanatçı anısına düzenlenmiş bir yarışmanın neticesi olması da heyecanımı ve mesleğime duyduğum şevki arttırdı. Bu vesile ile ADK-Der’e bir kere daha teşekkür etmek isterim.
Medhal nasıl bir parça?Arapça kökenli bir kelime ve Türkçede "Giriş" anlamını taşıyan "Medhal" , Klasik Türk Mûsikisi'nde “Başlangıç Eseri” anlamında kullanılıyor. Bu bakımdan yaklaşık sekiz dakika süren yapıtı, gerek süre açısından görece kısalığı, gerek form bakımından bir konçertonun giriş bölümü olabilme niteliğine sahip oluşu, gerekse içerisinde makam dizilerini bolca barındırması sebebiyle bu isimle adlandırdım. Yarışmanın koşulları gereğince solo viyola ve orkestra için bestelenmiş olan bu çalışmada izlenimci olarak tanımlanabilecek bir müzikal dil ve makam dizileri ağır basıyor.Bestecilerin daha örgütlü olması ve yapıtlarının seslendirilmesi konusunda topluluk ve orkestralar üzerinde bir girişim gücü oluşturulması gereğine inanıyor musunuz? BESOM çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?Bu kaçınılmaz bir ihtiyaç. Belki de besteciler kolektif bir hareket başlatarak orkestralarla daha güçlü ilişkiler kurmalı ve yeni yapıtların seslendirilmesi için projeler geliştirmeli. Bunun için bestecilerin ve orkestraların karşılıklı taleplerini anlayarak ortak platformlar oluşturması büyük önem taşıyor. Diğer taraftan, kendim de bir BESOM üyesi olarak ülkemizde bestecileri kucaklayan bir dernek olmasını çok önemsiyorum. Ancak BESOM’un daha faal bir olması gerektiğini düşünüyorum. Üyeler olarak senede bir defa genel kurulun gerçekleştirildiği gün toplanabiliyoruz. Daha sık bir araya gelmek, üyelerin kendi aralarında daha güçlü dayanışma ağları kurması ve kendimizi yalnız hissetmememiz konusunda motive edici olacaktır. Son toplantıda İstanbul’da da bir şube açılması konuşuldu. Bu değerli bir gündemdi. Umarım gerçekleşir. Ben de İstanbul’da ikamet eden biri olarak elimden geldiğince destek olmaya hazırım. Bununla birlikte, BESOM’un yaklaşık iki sene evvel başlattığı “Türk Bestecileri Nota Belgeliği” oldukça önemli bir çalışma, maalesef Türk bestecilerinin eserlerinin notalarına ulaşmakta büyük sorun yaşıyoruz. Son beş yıldır kendimi özellikle bu eserlerin notalarına, partisyonlarına ulaşmaya ve bunları dijital ortama aktarmaya adadım. Amacım yalnızca bu eserleri incelemek ve kaybolmalarının önüne geçmektir. Bir besteci olarak bunu kendi üzerimde bir sorumluluk olarak görüyorum. Ulaşabildiğim her yere gittim. Her kişi ile görüştüm. Bazı bestecilerimizin vârisleri ellerindeki notaları, partisyonları paylaşmayı maalesef reddediyorlar. Keza bazı kurumlar da aynı şekilde… Bu eserlerin notalarına ivedilikle ulaşılması ve dijital ortama aktarılması gerekiyor diye düşünüyorum. BESOM, resmi bir kurum olması dolayısıyla bu notalara ulaşılması konusunda önemli bir işlevi yerine getirmeye başladı ama daha çok besteci ve esere ulaşılması gerekiyor. Bunun için çalışılmalı.
Sanatta Yeterlik programını da aynı kurumda sürdüren Mert, bu dönem itibariyle müziğini yerel malzeme üzerine inşa eden Türk Bestecileri üzerine eğildi. Tez dönemine başlayacağı dönemde aramızdan ayrılan ünlü bestecimiz Muammer Sun anısına, Hasan Uçarsu danışmanlığında Sun’un sanat anlayışını ve bestecilik tekniklerini ayrıntılı şekilde anlatan bir tez hazırlayarak ve yaklaşık yarım saat süren orkestra ve korolu bir eser besteleyerek 2022 yılında öğrencilik hayatını sonlandırmış oldu.
Aynı yıl o sene yeni kurulan İstanbul Topkapı Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’ne bağlı olan Müzik Bölümü’nde Dr. Öğr. Üyesi olarak akademik hayata atıldı. Sanat hayatı boyunca eş zamanlı olarak bağlama icracılığını da sürdürmeye devam eden Mert, bir dönem “Ruhi Su Dostlar Korosu”nun Şeflik görevini yaptı ve “Kardeş Türküler” projesinde bağlama yorumcusu olarak yer aldı. Halen aynı kurumda teori ve bestecilik alanında ders vermeye ve akademik hayatını sürdürmeye devam etmektedir. Besteci lisans yıllarından beri İstanbul’da yaşamaktadır.





ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
11 Mart 2025, Ankara
*
BORAN MERT : NEREDEN NEREYE?1990 senesinde Ankara’da dünyaya geldi. Öğretmen olan annesinin tayin yeri dolayısıyla ilkokulu Şentepe semtinde bulunan “Çağlar İlköğretim Okulu”nda okudu. Ortaokulu ise ikamet ettiği semt olan Batıkent’te bulunan “Kent-Koop İlköğretim Okulu” ve “Abay İlköğretim Okulu”nda tamamladı. Müziğe 10 yaşında TRT Türk Halk Müziği ses sanatçısı Ertuğrul Doğan ile bağlama, halk müziği repertuvarı ve nota eğitimi alarak başladı. Liseyi 2004-2008 yılları arasında Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü’nde okudu. Bu kurumda bağlama eğitimini Nilgün Çınar ile sürdürdü. Bununla birlikte çoksesli müzik alanındaki ilk teorik ve pratik eğitimini bu kurumda aldı. AAGSL’nin önde gelen emekli hocalarından Güneş Apaydın’dan müzik teorisi, solfej, kulak eğitimi ve armoni eğitimi aldı.Liseden sonra eğitimine İTÜ TMDK Temel Bilimler Bölümü’nde devam etti. Bu kurumda da bağlama eğitimine İrfan Kurt ile devam etti. Aynı zamanda okul dışında Arif Sağ, Erdal Erzincan ve Mehmet Erenler gibi önemli bağlama sanatçıları ile çalıştı. Temel Bilimler Bölümü’nün ikinci senesinde bestecilik eğitimi almaya karar verdi ve aynı kurumun Kompozisyon Bölümü’ne geçiş yaptı. Bu kurumda dört yıl boyunca Oğuzhan Balcı ile Kompozisyon, Feridun Öney ile Türk Müziği Teorisi ve Kompozisyonu, Ertuğrul Sevsay ile çalgılama ve orkestrasyon, Eray Altınbüken ile solfej, film müziği besteciliği, Stephan Pohlit ile eser analizi, mikrotonal müzik teorileri ve besteciliği, Sadık Uğraş Durmuş ile partisyon okuma, koro şefliği, kontrpuan ve eser analizi, Eren Arın ile analiz, Nail Yavuzoğlu ile caz teorisi ve armoni, Ortaç Aydınoğlu ve Nurlu Eral ile piyano çalıştı. Lisans eğitimi süresince Batı Müziği ve Türk Müziği formlarında müzikler besteleyerek 2014 yılında mezun oldu. Lisans eğitiminin ardından MSGSÜ İDK Kompozisyon Bölümü Yüksek Lisans Programı’na kabul edildi. Bu kurumda ilk sene Ahmet Altınel ile kompozisyon ve kontrpuan, Hasan Uçarsu ile orkestrasyon ve armoni, Mehmet Nemutlu ile genel müzik teorisi ve Sinan Kestelli ile elektronik müzik çalıştı. Ertesi sene Özkan Manav danışmanlığında bağlama üzerinde 20. yy itibariyle ortaya çıkan “Genişletilmiş Çalma Teknikleri”nin uygunlandığı bir metot hazırladı ve bu metot içerisindeki tekniklerin uygulandığı bir eser yazarak 2018 yılında yüksek lisans programını tamamladı (Tez, 2022 yılında kitap olarak yayınlandı).
