Ecesu Sertesen gerek müzisyenliği gerekse duruşuyla tüm Türkiye'nin tanıması gerektiğini düşündüğüm müstesna bir sanatçı. El attığı her işteki azmi ve çalışkanlığı ile önüne çıkan/çıkarılan her engeli yılmadan çalışarak aşan ve bu yolda ilerlerken asla ne sanatçılığından ne de kişiliğinden taviz vermiş, " emeği ve alının teriyle" başarıya ulaşmış bir müzik insanı. İnanılmaz dobra, doğrucu, içi kıpır kıpır, kendi ve başkaları için iyilikten başka bir şey düşünmeyen ama ona ve çevresine karşı her türlü olumsuzlukta hem bir sanatçı hem de bir birey olarak hakkını ve gerçeği savunmaktan bir adım bile geri durmayan günümüzde eşine az rastlanan türden bir insan.
Para için sanattan ziyade sanat için sanat yapma düsturu ile kendi çizdiği ve hatta açtığı yolda her gün bir yenisini eklediği başarıyla bulunduğu konuma gelmiş Ecesu ile bir araya gelerek, her yönüyle onu anlatan keyifli bir sohbet yaptık.
Biraz başa dönelim, klarinete nasıl başladınız? Neden müzik?
Babam belgeselci görüntü yönetmeni, dedem Altın Portakallı sinemacı görüntü yönetmeni. Annem ev hanımı. Eh haliyle benim de ilk enstrümanım fotoğraf makinesi ve pozometreydi. İlk fotoğrafımı iki yaşında çekmişim. Ancak duyuşu kuvvetli bir çocuk olduğumun farkındaymış annem ve babam.
Şanslı çocuklardanım. Reklam müziklerinde duyduklarımı minik bir klavyem varmış ordan çıkarırmışım eksiksiz notalarla. Önce ürkmüşler çünkü çok küçükmüşüm. ‘Üç yaşındaydın ya da değildin’ diyor babam. Sonra dört yaşındayken pikabı salondan odama koymuşlardı, plakları değişe değişe dinleyip, kendimi o zamanlar daha ne olduğunu bile bilmediğim çok sesli müziklerin içinde bulurdum saatlerce. Sanki gelecekte bunun benim işim olacağını biliyor gibi bir alaka içindeydim. Yaşım büyüdükçe müziğe olan ilgi bir açlığa dönüştü. Enstrüman çalmak istiyorum ancak nota bilgim yok, duyuyorum, çıkarıyorum ama eksiğim, bir türlü tam olmuyor, biliyorum. Gitar dersleri almaya başladım kıymetli gitarist İzi Eli’den. Bunun dersle kalmaması gerektiğini babama söylüyor ve ilkokul beşinci sınıf bittiğinde 1998 senesinde o zamanki ismi Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın tam zamanlı sınavına giriyorum, duyuşu kazanıyorum ve enstrümana fiziksel uyumluluk sınavında da en çok fiziğimin klarinete uygun olduğunu söylüyorlar. Neticede yirmi iki yıl olmuş. Aşk ile çalışmaya, çalmaya devam ediyorum.
Çocuk denilebilecek bir yaşta meslek edinmenin zorluklarından söz eder misiniz?
Çocukken onu meslek olarak algılamak çok zor elbette ancak öğretmenin disiplini ve tutumu burada çok önemli. Benim de öğretmenim Feza Çetin çok disiplinli biriydi. Her zaman çalışmayı aşıladı. Ailece yaşadığımız üzücü bir olay sonrası esasında çocukluğumu kurtardı klarinet diyebilirim. Şöyle ki, klarinete Ekim 1998’de başlamıştım. İlk sınavımdan aldığım not 100’dü, her şey şahane gidiyordu, Yalova’da babaannemin yanına gidip klarinetimi çalıp ona dinletmiştim ilk yaz tatilimde. Heyecanlıydım oradaki arkadaşlarıma da enstrümanımı dinletecek olmaktan dolayı. Yalova’dan eve döndük tatilden ve çok kısa bir süre sonra 17 Ağustos depremi babaannemi bizden aldı. Anne tarafından da yitirdiğimiz akrabalarımız oldu. Arkadaşlarımın hepsini bir anda kaybetmiştim. Çekirdek ailemiz ve klarinetim dışında bir şey kalmamıştı geriye. Psikolojiden söz etmiyorum bile. Biz birbirine bağlı ancak bağımlı olmayan bir aileyiz. Depremin sabahına Yalova’ya gitmiştik. Tablo korkunçtu. Ceset kokusu, aşırı sıcak. Bağrışmalar, haykırarak ağlayanların sesleri.. Dünyanın dört bir yanından gelen ekiplerin enkazlarda yaptığı arama çalışmaları.. Battaniyelere sarınıp sokaklarda uyumak. Bir gecede çocukluğumu kaybetmiştim ama klarinet sayesinde hayata yeniden tutunabildim diyebilirim. Çalıştım, daha çok çalıştım. Düşünsenize yeni başladığınız bir okul var. Hayat alt üst oluyor bir anda ve okulda bunu yaşayan başka kimse yok. Herkes yaz tatilini mutlu geçirmiş ve okula kahkahalar atarak neşe ile geri dönüyor ancak ben bunu yapamıyordum. Paylaşamıyordum da çok. En iyisi enstrümana tutunmaktı, fazla sıkı tutunmuş olacağım ki bu güzel günleri görebildim. Sanat böyle bir şey işte, simyacı gibi oluyorsunuz. İç dünyanızda ve çevrenizdeki olumsuzlukları ve güzellikleri çok güçlü başka bir elemente çevirip paylaşabiliyorsunuz. Ben bunu öğrendim henüz 12 yaşımdayken. Soruya geri dönecek olursak iyi ki çocukken elimde bir mesleğim olmuş.
Başınız sağ olsun, bazen hayattaki kötü şeyler başka güzel kapıları açmaya sebep olabiliyor. Operadan kadro almadan önce nasıldı, neler yapıyordunuz?
Operadan önce de hiç durmuyordum ki ben. Okulun yanında İngilizce kursu, Almanca kursu, bir yandan İstanbul Devlet Tiyatrolarının müzikli eserlerinde orkestrada yer alıyordum. Bazen AKM’de provalar sabaha kadar sürebiliyordu. İki saat uyuyup okula gidip akşam oyuna gidiyordum. Atom karınca gibiydim. Sosyal medya daha yeni yeni ortaya çıkmıştı. Youtube’a videolar yüklüyordum. MySpace diye müziklerini paylaşabildiğin bir ortam vardı. Oraya evde kayıtlar yapar yüklerdim. Çok takipçim oldu orada ve yurt dışından başka solistler ile ilk defa orada bağlantı kurdum.
Esas bir gün Fazıl Say ile yollar kesişti. Evine gittim, kapısını çaldım. Beni dinler misiniz dedim. Nerden çıktın sen? gibi oldu tabii ki. Sonra beni dinledi ve çok beğendi. Bir ağabey ve müzik dehası olarak hayatıma, kariyerime çok güzel yön verdi. Kendisine çok şey borçluyum. Onun müziğini onunla aynı sahnede seslendirmek, albümlerinde çalmak büyük mutluluk.
O dönem Sabine Meyer ile bağlantı kurmama vesile oldu. Kendisi benim idolümdü. Hayyam Klarinet Konçertosu’nu Sabine’den sonra 2. seslendiren ben oldum. Eskişehir’de iki, Almanya’da da üç kere seslendirdim bu konçertoyu. Sabine ile hâlâ görüşüyoruz, yazışıyoruz. Onun eşsiz çalışı ve enerjisinden feyz alıyorum. Okulun son senesinde Fazıl Say ile tanışmam beni dünya sahnelerine taşıdı. İyi ki var. Benim için çok kıymetli.
2008’den bu yana İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nda Klarinet Sanatçısı olarak görevdesiniz. Biraz bize kurumunu anlatabilir misiniz?
Elbette. Geriye dönüp baktığımda koskocaman bir on iki yıl görüyorum kurumda geçen. Şu anda grubumun şefiyim, solo klarinetçi olarak görev alıyorum. Orkestrada görev almayı, iş arkadaşlarımı seviyorum. Biz büyük ve köklü bir aileyiz. Mükemmel çalışan bir İsviçre saati gibi. Bunu bir arkadaşım söylemişti geçenlerde. Dişlilerden birinin bile aksaması ihtimali olamaz. Dekor, kostüm, makyaj, saç, koro, solist, orkestra, şef, butaforundan tutun, kondüvitine kadar birçok birim aynı anda ortaya tek bir eser çıkarmaya çalışıyoruz. Ortak bir doğru var, senin, benim ön planda oluşumuz yok. Sadece sanat eseri var. Çok büyük bir emek ve çok büyük bir okul diyebilirim opera için. Üstün bir esneklik ister opera orkestra müzisyeni olmak. Anında soliste ayak uydurmanız, değişken olmanız lazım. Orkestradaki arkadaşlarımla oda müziği gruplarımız var beraber de bir albümümüz çıkmıştı İstanbul Wind Ensemble olarak, Türk bestecileri albümü. Fazıl Say’ın prodüktörlüğünü yaptığı.
( İlgilenenler için albümün Spotify linki: https://open.spotify.com/album/2PKsKNHpSlyFiZv5oV3zqN?si=sbNoSiMpQ9qThjfUoLq2JA )
Operada bizler pandemiden dolayı 2020/21 sezonunu “kolaj” olarak sürdürüyoruz. Hep sahne üstündeyiz bu sene ve belki de opera müzisyeninin yapamayacağı kadar çok oda müziği ve sahne üstü konseri yapacağım. Bunu da bir kazanım olarak görüyorum.
Lütfen not edin 5 Kasım’da "Zemlinsky ve Faure Trio" eserlerinin yer alacağı bir konserimiz olacak Süreyya Operası’nda. Şafak Erişkin ve Eren Aydoğan ile beraber bu konseri iple çekiyoruz. Grubumuzun adı “TRIAD” , repertuvarı çeşitlendirip bir albüm yapabiliriz.
Buffet Crampon performans sanatçısısınız. Onlar ile de dünyanın dört bir yanında konserler yaptınız. Oradaki serüveniniz nasıl başladı? Bu marka için neler yapıyorsunuz?
Buffet Crampon benim klarinetimin markası, ilk klarinetim de bu markaydı. Kalitesi tartışmasız dünyanın en iyi markası diyebilirim. 2014 yılı olması lazım bir gün e-posta kutumda Buffet Crampon’dan artist sayfasına erişim bilgilerini içeren bir e-posta aldım. İnternet'te görmüşler performansımı bir fotoğraf ve biyografi ile sayfamı oluşturabileceğim bir link yolladılar. Kendi sayfamı oluşturdum. Sonra 2015 yılında Aralık ayında oradaki videolarım ilgi çekmiş olacak ki Hong Kong’dan Buffet Crampon Artist olarak konser daveti aldım. Hem masterclass yapacak, hem de konser verecektim. Çok başarılı geçti.
Ardından, Tayvan’da Uluslararası Buffet Crampon Klarinet yarışması jüri başkanı oldum henüz 28 yaşında bir Türk genç kadın olarak. Orada resital yaptım ve üç farklı şehirde masterclasslar gerçekleştirdim. Ardından, New York’ta bir resitalim oldu, sonra pandemi öncesi hatta tam pandeminin göbeği 26 Şubat’ta Paris’te bir resital ve en son bu yaz 5. Uluslararası Jacques Lancelot Yarışması’nda jürilik görevi ile Buffet Crampon’la olan birlikteliğim devam ediyor. Bana çok değer veriyorlar ve seviyorlar. Ben de öyle. En son Paris’teki resitalime Buffet Crampon’un Başkanı Jérôme Perrod da bizzat geldi. Onların beni desteklemesi ve markalarını temsil etmem konusundaki mutlulukları gurur verici. Performansımı iyi tutmak için azimle çalışmalarıma devam edeceğim ve her daim üreteceğim.
Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ile SONY’den çıkmış bir albümünüz var. Sizin kariyeriniz için çok önemli ve bir Türk sanatçı olarak kıymetli bir şey elde ettiniz. Bu albümün hikâyesini anlatır mısın?
Her şey bir mesaj ile başladı. Thomas Pfiffner “Orpheum Stiftung” adına benimle iletişime geçti. 2018’in Eylül ayı gibi kayda girileceğini ve Howard Griffiths yönetimindeki Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ile "Max Bruch Op. 88 Klarinet & Viyola Konçertosu"nu seslendirmek isteyip istemediğimi sordu. Dünyanın dört bir yanında konserler yapan genç solistlere bu imkânı sağlıyorlar senelerdir. Beni de Fazıl Say ve Howard maestronun referansı ile bu projeye dahil etmek istediler. Hemen kabul ettim. O sırada arabadaydım gelen mesajı bana eşim Can okudu. Mutluluktan kaza yapıyordum az kalsın. Aracı kaldırıma çıkardım heyecandan. Benimle beraber bu konçertoya ses veren viyola sanatçısı arkadaşım Berlin Filarmoni’den Kyoungmin Park' dı. Muazzam bir müzisyen ve çok iyi bir kişilik. Bu proje sayesinde uluslararası kartvizitim var diyebilirim. Türkiye’de albüm fiziksel olarak satılmıyor, keşke burada da raflarda görsek ancak Spotify, iTunesMusic ve diğer aklınıza gelebilecek bütün online platformlardan albümü dinlemek mümkün.
(İlgilenenler için Spotify linki: https://open.spotify.com/track/1GEy67tdUpdhaRCBiJziFC?si=v6Ml083nRp-0QWjqhn9TxQ )
Gelecekte bizleri neler bekliyor ? Yeni hedefleriniz neler?
Öncelikte yakın gelecekte Covid’in dünyayı terketmesini ve sağlığa kavuşulmuş, daha normal bir yaşantı diliyorum hepimize. Daha çok albüm yapmayı umuyorum. Kalıcı şeyler bırakmak lazım. Nefesimle notaları resmetmeye çalışıyorum. Ne kadar çok albüm yaparsam o kadar kalıcı olacak. Yıllar geride sayıdan ibaret olarak kalmamalı.Türkiye'de misyonu ve vizyonu ile ilk ve tek olan KAM MANAGEMENT ile masaya oturduk. Beraber güzel projelerimiz olacak. Beyin fırtınası yapıyoruz. Sürprizler olacak. Şimdilik bu kadar söyleyeyim. Heyecanlıyım...
Sizi son zamanlarda basında sık sık cemiyet insanları ile yan yana görmeye başladık, yoğun temponun arasında yaptığınız şu sosyal sorumluluk projelerinden de bahseder misiniz?
Monik İpekel ismini muhakkak duymuşsunuzdur. Kendisi benim manevi annem gibi oldu. O kanatsız bir melek. Bu güne kadar yaptığı iyilikleri saymaya başlasak kelimeler arka arkaya dizilse dünyanın etrafını birkaç kere turlayabiliriz. Kendisi beni kanatları altına alıp çok kıymetli insanlarla tanıştırdı annemle olan tanışıklıkları sayesinde ve sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol almamı sağladı. İyilik yapmak ve bir beklenti olmadan mesleğimle insanlara yardımcı olabilmek bir ayrıcalık. Monik anne benim için çok önemli bir idol. Kendisini örnek alıyorum. En son “Meme Kanserini Tanıyorum” projesi için kamera karşısına geçtik. Liv Hospital’ın sponsorluğunda 1,000 kadına görüntüleme ve meme kanseri konusunda destek verilecek. Sergide satılacak fotoğrafların geliriyle de Giresun’daki sel felaketinde evini kaybeden vatandaşlara yardım sağlanacak. Bu projenin müziğini ve sebzelerden oluşan bir orkestra eşliğini kaydettim, seslendirdim ve düzenlemesini yaptım neticesinde de insanlara yardım etmiş oldum. Vesile olan katkı sağlayan herkese şükranla doluyum. Sırada daha başka projeler de var. İyilik kazanacak.
Gündelik yaşantınızdan bahseder misiniz biraz. Ecesu müzik dışında neler yapıyor?
Ecesu tam bir ev kedisi. Çalışmadığı zamanlarda kanepesinde uzanıp kitap okumayı, Netflix’te dizi seyretmeyi, keyif yapmayı seviyor. Ailemle vakit geçiriyorum. Anneciğim, babacığımla birbirimize kaliteli zaman ayırmaya çalışıyoruz. Onların varlığı bu hayattaki en kıymetli şey benim için. Biricik eşim Can ile hep birlikteyiz zaten. Çok ortak noktamız var. Aynı şeylerden hoşlanıyor olmak, beraber bir hayatı paylaşmak. İki yıllık evli genç bireyler olarak çok şey öğreniyoruz hayattan. Hafta sonu Can evi temizlememde yardımcı oluyor, bense yemeklerle ilgileniyorum. Yemeğimizi yiyip kahve keyfi yapıyoruz, tempolu yürüyüşe çıkıyoruz Boğaz'da, sonrasında sevdiğimiz dizileri seyrediyoruz. Bu aralar Homeland’e bağlandık diyebilirim.
Dışardaki sanat ve cemiyet hayatının yanı sıra evdeki normal hayatı koruyup, hayatımı dengeliyorum diyebilirim. Farklı meslek gruplarından arkadaşlarım var. Fizyoterapist, halkla ilişkiler uzmanı, bankacı, gazeteci, doktor, avukat… Hayat sadece müzikten ibaret olmamalı. Çok yönlü olmaya gayret ediyorum.
Son olarak nelerden bahsetmek istersiniz?
Ben gençlere seslenmek isterim. Meslek ne olursa olsun, bir işe sevgiyle ve özveriyle yaklaşırsanız başaramayacağınız şey yok. Dünyanın dört bir yanını enstrümanımla gezeceğimin hayallerini kuruyordum hep ve gerçekleşti. Hayallerim o kadar çoktu ki elbette birkaç tanesi olacaktı ve oldu. Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ile bir albümüm var. Bundan bahsedince bile kalbim çarpıyor, o kayıt anına geri dönüyorum. Bu heyecanı yaşamak için, hayallerime dokunabilmek için çok ama çok çalıştım. Lütfen çalışın, motivasyonunuzu yüksek tutmak sadece sizin elinizde, dışarda ne olursa olsun “ben başaracağım” deyin ve göreceksiniz bu hayatta hiçbir emek boş kalmayacak. Yeter ki isteyin, harekete geçin ve çok çalışın.
Bana zamanında mezun olacağım sene, “sana İstanbul’da iş yok, ekmek yok bu şehirden git başka yerleri dene” diyen bir öğretmen vardı. Evde saatlerce ağlamıştım bunları işitince. Başarısız olduğumdan değil ama asla şansımın olmayacağından bahsediyordu. İyi niyetliydi muhakkak ama beni yıkmıştı istemeden. Neden olmasın ki? Çalışmaya devam ettim. Sonra daha neler neler oldu. O yüzden diyeceğim şey şu, lütfen kulaklarınızı tıkayın, kimsenin size neyi yapamayacağınızı ya da yapacaklarınızı söylemesine izin vermeyin.
Güzel konserlerde, projelerde görüşmek ümidi ile, herkesin sağlıkla kalması dileğimle.
***
Samimi ve güzel insan Ecesu Sertesen'le yaptığım keyifli sohbeti okurken umarım sizler de en az benim kadar keyif alırsınız.
Sağlıklı ve bol klasik müzikli günler dilerim.
Osman Enfiyecizade
28 Ekim 2020, Moda / İstanbul
ECESU SERTESEN KRONOLOJİSİ
1987 yılında doğdu. Klarinet eğitimine, 1998 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda başladı.
Kasım 2005 tarihinde Bulgaristan’da, Lubomir Pipkov Ulusal Müzik Okulu tarafından düzenlenen “II. Uluslararası Genç Virtüözler Yarışması”nda 3. lük ödülü kazandı.
2008 Mayıs ayında İTÜ – Musfata Kemal Amfisi’nde A. Copland’ın Klarinet Konçertosu’nu başarıyla seslendirdi.
2008 Eylül ayında İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin açmış olduğu kadro sınavını kazanarak kurumun orkestrasında klarinet sanatçısı olarak çalışmaya başladı.
17 – 18 Şubat 2012 tarihlerinde Fazıl Say’ın isteği ile, orkestra şefi Naci Özgüç yönetimindeki Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ile Fazıl Say, Op. 36, “Hayyam” Klarinet Konçertosu’nu büyük başarı ile seslendirdi.
2013’ün ilk günlerinde Buffet Crampon markasının Türkiye sanatçısı oldu.
24, 25 Ocak 2014 Tarihinde hasan niyazi tura Klarinet Konçertosu’nun Türkiye Prömiyerini Tolga Taviş yönetimindeki, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ile yaptı.
24, 25 ve 26 Nisan 2014 tarihlerinde, Almanya’nın Freiberg Şehrinde, 40. Jazz Günleri’nin açılış konserine solist olarak davet edildi. Genel Müzik Direktörü Raoul Grüneis yönetimindeki Mittelsächsischen Philharmonie Orkestrası ile “Klasik Jazz ile Buluşuyor” başlığı altındaki konserinde Leonard Bernstein, “Prelude, Fugue & Riffs” eseri ve Hasan Niyazi Tura'nın Klarinet Konçertosu’nu seslendirdi.
Aralık 2015’te Hong Kong Festival Wind Orchestra ile Buffet Crampon sanatçısı olarak konser vermek için davet edildi ve burada Hasan Niyazi Tura Klarinet Konçertosu’nu üflemeli orkestrası ile seslendirdi, ardından Tom-Lee Music ve Buffet Crampon’un ortaklığında bir masterclass gerçekleştirdi.
Ağustos 2016’da Taiwan’da düzenlenen Buffet Crampon Clarinet Competıtıon 2016’da jüri başkanlığı yaptı, burada ayrıca bir resital gerçekleştirdi ve masterclass verdi.
25 Eylül 2017’de New York’da Buffet Crampon Show Room’da bir resital yaptı.
2017 Ekim ayının 13, 14 ve 15’inde Frankfut, Postdam ve Brandenburg’da Fazıl Say Hayyam Klarinet Konçertosu’nu Maestro howard griffiths yönetimindeki Brandenburgisches Staatsorchester Frankfurt Orkestrası ile seslendirmek üzere davet edildi ve birbirinden başarılı üç konsere imza attı.
2018 Nisan ayında kurucusu olduğu İstanbul Wind Ensemble oda müziği grubunun ilk CD’si Türk Bestecileri, Ada Müzik etiketiyle piyasaya çıktı.
Eylül 2018 tarihinde Howard Griffiths yönetimindeki Viyana Radyo Senfoni Orkestrası ile Max Bruch Op 88 Klarinet ve Viyola için ikili konçertoyu Berlin Filarmoni’de viyola sanatçısı olan Kyoungmin Park ile kaydetti. Orpheum Foundation’ın desteği ile SONY etiketiyle bu albüm 2019 bitmeden dünya genelinde satışa sunuldu.
Çok prestijli 5. Uluslararası Jacques Lancelot Klarinet Yarışması 2020’de Jüri olarak seçildi.