“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
17
GAZETE SAYFALARINDAN SÜZÜLÜP GELEN KADIN
Dedem İbrahim Bey’in anayurdundaki yaşamının izlerini bulmak için Bakü’ye gittiğimde bana yardımcı olmaya çalışan pek çok kişiyi tanıma şansım oldu. Bu Tefrikanın sonunda onlara teşekkürlerimi duyuracağım. Ancak, bir kişi var ki, onu şimdi anmazsam olmaz. Hem aileden bize aktarılmış öykülerin ne denli gerçek olduğunu bilmem gerekiyordu, hem de hiç duymadığım hangi bilgilere ulaşacaktım, kim bilir? Tanıştığım bazı tarihçiler sorularıma yeterli yanıt veremiyordu. İçlerinden biri dedi ki: “Siz en iyisi bunu Adalet Muallime sorun” (Azerbaycan’da “muallim” sözcüğü Türkiye’de “hoca” sözcüğünün kullanıldığı gibi kullanılıyordu), “O, arşivlerden, kütüphanelerden hiç çıkmaz; aradığınız bilgileri ancak o bilebilir!” Böylece tanıdım Adalet Tahirzade “Muallim”i… Araştırmalarım karşısında benim kadar heyecanlanmıştı. Türkiye’ye döndükten sonra da bana İbrahim Bey ve ailesiyle ilgili Rusya Devlet Arşivleri’nde, çeşitli kitaplarda ulaştığı bilgileri aktardı; gazete köşelerinde kalmış küçük haberlere rastladıkça fotoğraflarını çekip -eğer haber Rusça ise- Türkçe’ye çevirerek benimle paylaştı. Aldığım bilgiler, duyduklarımla uyuştukça seviniyordum.Çalışkan tarihçi dostumun “Bu Sara Hanım kimdir?” başlığıyla gönderdiği iletiye ekli bir gazete haberi beni çok duygulandırdı. 9.12.1910 tarihli bir gazete kupürü, anlatılmamış bilgileri su yüzüne çıkarıyordu. İbrahim Bey’in uğruna düelloyu göze alacak denli sevdiği, adı hiç söylenmeyen, yalnızca -oğlunun aktardığına göre- Petersburg’da “Gaspaca Gaydarova” (Bayan Haydarov) diye çağrılan kadın, söylenti olmaktan çıkmış, sanki yüz yıl öncesinin gazete sayfaları arasından süzülerek bana: “Evet, ben vardım, orada onunlaydım” diyor, adını söylüyordu. Sara Hanım’dan selâm almış gibi duygulandım! Habere çok sevindiğimi yazıp teşekkür ettiğim dostum bu sevincimin nedenini kavrayamamıştı. Öyle ya, hiçbir kan bağım yoktu o kadınla!Aynı haberle İbrahim Bey’in -ileriki yıllarda yine hiç dile getirmediği- kültürel çalışmaları da belgeleniyordu. Meğer Duma üyesi olduğu yıllarda yalnızca Petersburg’da düzenlenen sanat etkinliklerine katılmakla kalmayıp kendisi de sanat etkinlikleri düzenlemiş. Kafkasya’da Rusça olarak yayınlanan 9.12.1910 tarihli Kaspi gazetesindeki o haberi buraya alıyorum: “Müslümanların Hayatından ve Basınından: Petersburg’dan aldığımız habere göre, 30 Kasım’da, Kurban Bayramı’nın ilk gününde, Petersburg’daki Hôtel d’Angleterre’in Pavlova Salonu’nda Devlet Duması üyesi İbrahim Bey Haydarov Azerbaycan Hemşehriler Derneği’nin yararına 19. Geleneksel Konser-Balosunu düzenledi. Ünlü Petersburglu sanatçıların katıldığı gecenin konser bölümü çok başarılı geçti. İzleyiciler, özellikle Firdevsî’nin “Rüstem ve Söhrab”* manzum oyunundan sahnelerle Şark kostümleri içindeki ulusal dansları çok beğendiler. Geceye Petersburg’daki tüm Müslüman cemaati, bu arada Devlet Duması’nın tüm Müslüman parlemanterleri katıldılar. Şu sıralarda Petersburg’da bulunan Bakü şehrinin polis şefi P.I. Martınov da eşiyle birlikte geceye katılanlar arasındaydı. Devlet Duması üyelerinin eşleri Emine Hanım Sırtlanova ile Sara Hanım Haydarova’nın çalışmaları sayesinde gecede yüklü bir bağış toplandı.”Bu gazete haberinde sözü edilen Hôtel d’Angleterre’in günümüzde de beş yıldızlı otel olarak hizmet verdiğini, Petersburg’un en eski ve en ünlü otellerinden olmakla övündüğünü görüyoruz. Pavlova Salonu’nda bugün de toplantılar düzenleniyor. OPERA, BALE, MÜZİK DOLU GECELERSara Hanımın milletvekili eşi sıfatıyla İbrahim Bey’e sosyal yaşamında destek olduğu bu haberle ortaya çıkıyor. Mariinski tiyatrosundaki localarından gösterileri birlikte izlemiş, birlikte davetlere katılmış, davetler vermiş olmalılar. Çocukları İbrahim Bey’in dans etmeyi sevdiğini anımsıyorlar. Türkiye’deki balolarda hanımların onunla vals yapmak için yarıştığını söylüyorlar. Memleketinde mazurka da yaptığını biliyorlar. Kızlarını kucağına alıp gramofondan yükselen ya da ıslıkla kendi çaldığı müziğe uyarak vals yaptığını anlatıyorlar. Kafkas ezgileri yükseldiğinde yerinde duramayıp hemen dansa başladığından söz ediyorlar.“GASPACA GAYDAROVA”NIN GİDİŞİİbrahim bey, onu tanıyanların belirttiğine göre, hem kişilik olarak, hem de insan ilişkilerinde zarifti. Yine anlatılanlara göre, yaşamı boyunca kadınların ilgisini çeken bir erkek olmuştu. “Gaspaca Gaydarova”’nın (Bayan Haydarova) onun bir kabalığına rastlaması mümkün değil; ama ona gücendiği anlaşılıyor ki, “Akrabalarımı göreceğim geldi, memlekete gitmek istiyorum” demiş günlerden bir gün. Belki de kıskançlıktan kaynaklanan bir gücenme söz konusudur. Bu nedenle aralarında bir atışma olmuş mudur, bilemeyiz; ama söz dalaşı gibi bir düzeysizlik yaşanmamıştır… İbrahim Bey’in yıllar sonra oğluna anlattığına göre, şöyle bir konuşma geçmiş aralarında: “Gitme” demiş İbrahim Bey.“Gideceğim.”“Gitme.”“Karar verdim, gideceğim.” “Eğer gidersen bir daha dönme!”“Gidiyorum!”Adının Sara olduğunu arşivlerdeki bir gazete haberinden öğrendiğimiz genç kadın hazırlıklarını yapmış; hattâ belki de bu konuşmadan önce bavulunu hazırlamış bile. Şimdiyse bir daha dönmemek üzere toplanacaktır. Eşyalarını toplarken Marya’nın da kaygıyla kendisine yardım ettiğini, saygılı bir hizmetkâr olarak hanımına hiçbir soru sormadığını varsayabiliriz. Hanım, Marya’nın “onun armağanı” diye ömür boyu saklayacağı broşu, belki de o sırada kendi broşları arasından seçip anı olarak vermiştir. İki kadının ayrılması hüzünlü olmuş olsa gerek. Ama ikisi de duyguları bastırmanın soyluluk kurallarından biri olduğunu öğrenmiş kadınlardır. Ayrılma sahnelerinde fazla söz söylemeye, ağlayıp sızlanmaya yer yoktur. Duygular derinden ama gösterişsiz yaşanır.İbrahim Bey, sevdiği kadını istasyona götürüp uğurladığını söylemiş oğluna. Petersburg’un görkemli istasyon binasının önünde atlı arabadan önce inip her zamanki gibi elini uzatarak onun inmesine yardım ettiğini, binaya girerken onu dirseğinin ucundan tuttuğunu, kompartımanına bindirdiğini, orada eline bir öpücük kondurduğunu, sonra da inip tren hareket edene dek peronda beklediğini, trenin hareketi üzerine şapkasını kaldırarak onu selamladığını, sevdiği kadının ise yerinden kalkmadan ona belki de göz ucuyla bakmakla yetindiğini varsayabiliriz. Tren gözden uzaklaşırken İbrahim Bey bir bitişi derinden duyumsamış olmalıdır. Onu bir daha nerede, ne zaman göreceğini aklına getirmiş midir, bilinmez. Ama, hayat bu, bilmeyiz ki bizim için neler gizler…EN KÜÇÜK ERKEK KARDEŞ PETERSBURG’DAİbrahim Bey’in milletvekilliği sırasında, kendinden 7 yaş küçük kardeşi Osman Bey Petersburg’a yüksek öğrenim yapmaya gelmiş. Atalarının izinden giderek o da askerlik eğitimi almaya eğilimliymiş. İbrahim Bey, tıpkı ortanca kardeşi Ömer’de olduğu gibi Osman’ı da subay olmaktan caydırmış (ya da caydırdığını sanmış). Ancak mühendisliğe hiç mi hiç ilgi duymayan bu kardeşini -o sıralar Derbent’te belediye başkanı olan- amcaları Kasım Bey Haydarov gibi hukuk eğitimi almaya yönlendirmiş. Bugün Rusya Devlet Arşivleri’nde görüyoruz ki, Osman Bey Haydarov, 1909’da Sen Petersburg İmparatorluk Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne dinleyici olarak başlıyor. Üç yıl sonra, 1912’de, ağabeyi milletvekilliği süresini doldurup Petersburg’dan ayrılırken, asil öğrenci olarak 1. sınıfa alınmıştır. Ancak arşivler gösteriyor ki derslere devam etmemiş, sınavlara girmemiş, eğitim ücretini ödememiş, bu nedenle Üniversite’den çıkarılıp sonra affedilerek bıraktığı yerden devam etmesine izin verilmiş. Meğer, Hukuk Fakültesi’nde öğrenci görünse de o aslında gönlünden geçeni yapar, gizlice subay okuluna devam edermiş! İbrahim Bey Petersburg’dan Kafkasya’ya dönerken ortanca kardeşi Ömer Bey Haydarov’un ise Petersburg’daki I. Nikolay Mülkî Mühendisler Enstitüsü’ndeki öğrenciliği sürüyormuş.Buraya şu Rus Çigan şarkısı uygun düşer, diye düşünüyorum: Parla ey yıldızım parla… Bir zamanlar “Bulgaristan’dan gelen gelinimiz” olarak övündüğümüz caz sanatçısı Yıldız İbrahimova’dan dinleyelim. Ailesi Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçmüş olan Ankara Belediye Başkanı Ali Dinçer, memleketinden bir gelin getirince Türkiye değerli bir sanatçı kazanmış oldu. https://youtu.be/PRhB-B9dTfoDEVAMI YARIN
*Rüstem ve Söhrab genellikle Fars söylencesi gibi anılsa da Güney Azerbaycan’a ait bir söylencedir. Rüstem ve Söhrab konusunda ilginç bir değerlendirme: https://jurnal.net/2018/04/26/yunanistandan-oidipus-ve-persten-rstem-ile-shrab/
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”