“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
40
ÇILGIN YILLARIN PARİS’İ VE GÖÇMENLER
Kafkasya’dan ayrılıp Paris’e ulaşanlar bir daha yurtlarını göremeyeceklerinin farkında değildirler.
1920'lerde Paris Operası'na giden yol.
“Gençken Paris’te yaşama şansın olmuşsa, sonradan yaşamın boyunca nereye gidersen git, Paris seninle kalır, çünkü o taşınabilir bir bayramdır.” 1920’lerde Paris’te yaşayan Amerikalı yazar Ernest Hemingway böyle diyor. Hemingway, o yıllarda kendini Paris’e atmış sanatçılardan yalnızca biriydi.
Gertrude Stein ile Alice Toklas, Paris'teki evlerinde.
Teknolojiyi insanlığın yücelmesinin aracı olarak kutsayan 19. yüzyıl anlayışı, 1. Dünya Savaşı ile yıkılmıştı. Tersine, teknolojinin milyonlarca insanı öldürebileceği, sakat bırakabileceği görülmüştü. Savaş sonrasının sanat dünyasını çözümleyenler bu düşünsel ortama dikkat çekiyorlar. Bu dönemde “Dünya daha iyiye gitmiyor, ortalık karmakarışık; öyleyse vur patlasın, çal oynasın” anlayışı sanat çevrelerine egemen olmuştu. Ancak, pek çok ülkede tutuculuk sürmekteydi. Bu nedenle pek çok ülkeden sanatçılar “Ala ala hey!” diye yaşamak için kendilerini Paris’e atmışlardı. Ernest Hemingway, Scott Fitzgerald, Alice B. Toklas, Henry Miller, James Joyce gibi edebiyatçılar; Leon Bakst, Marc Chagall, Pablo Picasso, Modigliani gibi ressamlar; Gertrude Stein gibi koleksiyoncular, Igor Stravinski gibi müzisyenler Paris’te benzersiz bir sanat kolonisi oluşturdular..jpg)
Sanatçılar Montparnasse'ta.
A.B.D., İngiltere, İspanya, İtalya, Rusya gibi ülkelerden gelip yerleşenlerin yanında, şair Apollinaire gibi, çok yönlü sanatçı Jean Cocteau gibi, ressam Braque gibi Fransızlar da elbette aynı ortamın kişileriydi. Bu “çılgın”lar hem yaşayışlarıyla, hem ürettikleriyle, “modern” dünyanın ne olduğunu anlama peşindeydiler. Paris, tarihinde pek çok altın çağ yaşamıştı; ama 1920’lerin Paris’i bu altın çağların belki de en gösterişlisiydi. Paris’in bu dönemi “çılgın yıllar” (les Années Folles) olarak anılır. Amerikalı ozan Ezra Pound, şehrin o tarihte dünyanın her köşesinden “kutsallaştırılmış aptallıklarla çekingenlikleri bir yana atıp yepyeni yönler arayan”ların buluştuğu bir merkez, “dünyanın merkezi” olduğunu söylüyor. Her gelir düzeyinden insana sunabileceği zenginlikler olan bir merkez…


***
Kafkasya’dan kaçanlar, kısa zamanda Bolşeviklerin devrileceği, kendilerinin de memlekete dönecekleri inancındaymışlar ki, önce pahalı otellere yerleşmişler. Zaman geçip paraları suyunu çekmeye başlayınca otellerden ayrılmışlar.
İbrahim Bey, ailesi ve dostlarıyla Paris'te
İbrahim Bey’in ailesinin kaldığı Champs Elysees’ye yakın oteli “kapısının önünde sallanan bir at vardı, beni bazen ona bindirirlerdi” diye anımsıyordu oğlu. Aynı otelde başka hemşehrileri de kalmaktaymış. Onlardan biri, İbrahim Bey’le birlikte Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti hükümetinde bakanlık yapan İnguş ulusundan Vassan Girey’miş. O, kendilerinden önce ayrılmış otelden.Aile, kaldıkları V. Bölgedeki lüks otelden ayrılınca Trocadero yakınında bir eve çıkmış. Çocukların dadısı uzun yıllar o evden, orada çocukları parka gezmeye götürmesinden özlemle söz edecektir. İbrahim Bey’in oğluysa Paris’te müzelerle sirke gittiklerini unutmaz. Bu arada yanlarında getirebildikleri altınları, mücevherleri bozdurup satmaya, rehin verip borçlanmaya başlarlar.
Paris İstasyon Binası (Kuzey Garı)
KAÇAN TRENParis’e gittikten bir süre sonra, İbrahim Bey Almanya’ya geçmek istemiş. Besbelli, Berlin’deki hemşehrilerinden oradaki yaşama koşullarına ilişkin olumlu izlenimler almış; belki iyi bir çalışma olanağı bulmuş… Göç hazırlıkları yapılmış. Biletler alınmış. Çoluk çocuk istasyona gitmek üzere faytona binmişler. Yol boyunca, İbrahim Bey faytoncuya “Çabuk! Çabuk! Treni kaçıracağız” dese de faytoncu “Merak etmeyin” diyerek hiç istifini bozmadan, bildiği gibi gitmiş. Sonunda istasyona (Gare du Nord’a) varmışlar. Arabadan bavullarıyla inip perona giderlerken tren düdüğünü çalarak hareket edince, İbrahim Bey faytoncuya dönüp yumruğunu sallamış. Faytoncu, gülümseyerek şapkasını çıkarıp onu selamlamış ve arabasını sürüp gitmiş. İbrahim Bey’le ailesi o güne dek yaşadıkları evi boşaltmışlarmış: geri dönecekleri bir yer yokmuş. O gece anne baba ve oğul bir otele yerleşirken iki kızla dadılarını bir tanıdıkları misafir etmiş. Daha sonra, Paris’ten şehrin kıyısındaki küçük bir yerleşime, Sevres’e taşınmışlar.Stravinski’nin ilk kez 1923’te Paris’te yerleşik Rus Balesi’nce sahnelenen Les Noces balesinden bir bölüm: Valeri Gergiyev yönetimindeki orkestra ile Mariinski sanatçılarından… https://youtu.be/Rb09S2JDGF0 Koreografi, Vaslav Nijinski’nin kızkardeşi Bronislava Nijinska’ya ait… Mariinski Bale Okulu’nda yetişen her iki kardeş de 1909’da Paris’e yerleşiyorlar.DEVAMI YARIN
( Yarın: Sevres’de Yaşam)(1) Paris’in 2020 yılındaki nüfusu 2,2 milyonun biraz altında…
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”