“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
44
İBRAHİM BEY VE ŞANTİYELERDEKİ SOSYAL YAŞAM
İbrahim Bey, Kafkasya’dan deniz yoluyla kaçıp Avrupa’ya gitmiş, birkaç yıl sonra yeni yurdu Türkiye’ye gelmiştir. Kardeşi Ömer Bey de onunla aynı tarihlerde Kafkasya’dan ayrılır. Oğlu ile karısı Gürcistan’a gelir gelmez, dağları aşarak Türkiye’ye geçerler.O dönemde bu yolla Türkiye’ye gelen çok sayıda Kafkasyalı vardır. Bugün Ağrı adıyla bildiğimiz Karaköse şehri, kalabalık bir göçmen nüfusa evsahipliği yapar. Göçmenler hem kendi aralarında -yemekleriyle, müzikleriyle- kendi geleneklerini yaşarlar; hem de şehrin aydınlarıyla, ileri gelenleriyle ilişki kurarlar. Mühendis olarak işe giren Ömer Bey’in (yanda) ağabeyine gönderdiği fotoğraflarda çok sayıda Kafkasyalıdan başka “hükümet tabibi”, “mal müdürü” olarak belirttiği kişiler de var. Bu arada, -İbrahim Bey’in oğlu Minnetullah’la yaşıt olan- oğlu Ali, Karaköse’de yine bir göçmenden keman dersleri almaya başlar. İşi gereği bir ara Sarıkamış’ta da çalışan Ömer Bey’in Ağrı ve Kars yöresinde iki çocuğu daha olur: Türkân ile Halûk… Aile 1930 yılında İstanbul’a taşınır.Ömer Bey,Türkan, Bike Hanım ve Ali.
Ömer Bey ile eşi Bike Hanım, kardeş torunlarıdır. Ömer Bey Minnetullah Bey Haydarov’un torunu, Bike Hanım ise General Nimetullah Haydarov’un torununun kızıdır. Ama aralarındaki evlilik, ailenin tasarladığı bir evlilik değil aşk evliliğidir. Nisa Hanım’ın -belki de biraz gıptayla- oğluna anlattığı bir anısı buna kanıt gösterilebilir: Ömer Bey, Derbent’teyken bir ara hasta yatağında yatıyormuş. (Bir çatışma sırasında yaralanmış olabilir.) Annesi oğlunu görmeye gelmiş. Gelinine söylenmiş; oğluna iyi bakamaz da ona bir şey olursa gelinini suçlayacağı yolunda sözler söylemiş. Bunun üzerine, bütün ailenin olduğu o ortamda Ömer Bey yattığı yerden karısına şöyle demiş: “Buradaki herkes beni seviyor ama ben bir tek seni seviyorum!”Ömer Bey’le eşi 1973 yılında birkaç hafta arayla bu dünyaya vedâ edecekler.Kafkasya’da kalan kız kardeşlerin haberlerini ise en büyükleri olan Umhanım ulaştırıyormuş ağabeylerine. 1922’de, babasının adını koyduğu oğlunun fotoğrafını göndermiş Paris’e. 1924’te doğan kızı İmamet’in fotoğrafı da Paris’e gelmiş. Ama sonra haberleşmenin kesildiği görülüyor. Bu konunun içyüzünü ileride öğreniyoruz- ağabeyler bu dünyadan göçüp gittikten sonra…Biz dönelim, Anadolu’da demiryolları yapımında çalışan Mühendis İbrahim Bey’e… İbrahim Bey’in ailesi, demiryolu inşaatının ilerlemesiyle birlikte Orta Anadolu’dan Doğu’ya doğru adım adım taşınırlar. Çevrelerinde tek tük hemşeri vardır. HEMŞERİLERE DEMİRYOLLARINDA İŞİbrahim Bey’in hemşerilerine iş bulmakta yardımcı olduğu, aracılık ettiği anlaşılıyor. Bu yaptığı, o zamanın Türkiye’sinde ‘adam kayırma’ gibi yorumlanmıyor, doğal karşılanıyor. Zaten nüfus az; işsizlikse sorun olarak ortaya çıkmıyor. Ancak, her ne kadar Kafkasyalılar Türkiye’ye çok yabancı bir kültürden gelmeseler de dilleri ve eğitimleri çoğunlukla mesleklerine uygun iş bulmalarına yetmiyor. Kafkas göçmenlerinin eğitimleriyle uygun iş yapamadıklarına şöyle bir örnek verilirdi: Cumartesi günleri Ömer Beylerin İstanbul’daki evlerine gelen palabıyıklı Cemal Seraceddin Musallayev, Kuzey Kafkas Cumhuriyeti’nin bir subayı imiş. İstanbul’da ise Tünel’deki Osmanlı Bankası’nda resepsiyon memuru olarak çalışıyormuş. Minnetullah Haydaroğlu’nun anlattığına göre, örneğin Dağıstan’da polis müdürü olan Albay Mehmet Bey demiryolu inşaatında puantör olarak çalışıyormuş. Kafkasya’da haraları olan Aziz Bey, Şarkışla’da sürveyanlık yapmış. Rusya’da Çarlığı deviren Şubat 1917 burjuva devriminden sonra kurulan Ukrayna parlamentosu Rada’nın üyesi Çerkes Murat Bey, Erzincan-Erzurum arasındaki 20. Kısım’da müteahhidin yanında muhasebecilik yapıyormuş; sonra İstanbul’da Tünel’de bir dükkân açmış.Eve çok girip çıkan biri olduğu çocukların ona Caca Yagiri (Yagiri Dayı) demesinden anlaşılan bir başka Kafkasyalı daha varmış ki İbrahim Bey onu sürveyan yapmış. Oysa, oğlunun anlattığına göre, memleketteyken “Denikin’in adamı olan Dağıstan yöneticisinin emrinde bir polis” olan bu kişi, İbrahim Bey’in Bolşevik olduğunu öne sürerek 4. Duma’ya seçilmesini önlemek için çok çalışmışmış.Ortanca kızı, “Her gelen hemşeriye bir iş bulur, boş çevirmezdi” dedi babası için.İbrahim Bey genç mühendislerle.
Tamamlanan bir demiryolu hattının açılışı..
DEMİRYOLLARI YAPIMI İLERLERKENİbrahim Bey’in 1925’te Fransa’dan gelerek yapımına katıldığı demiryolları 1927’de Kayseri’ye, 1930 yılının 1 Şubat’ında Şarkışla’ya, aynı yılın Ağustos sonunda Sivas’a ulaştı. Ankara-Sivas demiryolu hattı, 30 Ağustos 1930’da Başbakan İsmet Bey tarafından Zafer Bayramı kutlamalarıyla birlikte gösterişli bir törenle açıldı. Sıra “Kafkas hattı” denilen Sivas-Erzurum hattına gelmişti. İnşaatlar hızla ilerliyordu.DEMİRYOLCULARIN SOSYAL YAŞAMIDemiryolu yapımında çalışanlarla ailelerinin yapım ilerledikçe hep birlikte yol üzerinde daha ileri noktalara taşındıklarını biliyoruz. Bazan içlerinden ayrılıp başka işlere geçenler olsa da küçük bir topluluk olarak gittikleri her yerde birliktelikleri sürüyormuş. Aralarında yol yapımında çalışan puantörler, sürveyanlar, mühendislerden başka çalışanların sağlık sorunlarıyla ilgilenmek üzere doktorlar da varmış. Birlikte piknikler yapıyor; toplu yemekler, balolar düzenliyorlarmış.Demiryolcular aileleriyle piknikte. Sol başta İbrahim Bey ile Nisa Hanım.
Oğulları, çocukken bir gece annesiyle babası baloya gitmek üzere hazırlandıkları sırada ateşlendiğini anımsıyor. Annesinin, “dadısı nasıl olsa çocuğun başında” diyerek baloya gitmekte ısrarcı olduğunu, babasınınsa “çocuğu böyle bırakıp gidemeyiz” dediğini anlattı. (Annesi o tarihlerde 20’li yaşlarının sonunda, babasıysa 50’li yaşların başındadır.) İbrahim Bey’le Nisa Hanım’ın evi herkese açıkmış. Genç ve bekâr mühendislerin Anadolu’nun küçük şehirlerinde gidecekleri fazla bir yer yokmuş. Balolar, yemekler düzenlense de toplum henüz kapalıymış: bekârlar pek aile içlerine giremiyorlarmış. İbrahim Bey’le Nisa Hanım’ın evi ise genç mühendislere her zaman açıkmış. Bir akşam iki genç mühendis ev sahiplerini evde bulamayınca oturup beklemeye başlamışlar. Gece, Nisa Hanım’la İbrahim Bey eve dönmüşler ki koltuğun birinde biri, ötekinde öbürü uyuyakalmış!Nisa Hanım (yanda), bu genç mühendislerle yörede yaşayan tanıdıklarının kızları arasında çöpçatanlık yapmaya kalkarmış. Çevresindeki kadınlara yol göstererek yardımcı olurmuş. Bir mühendisin hanımı, kocasının sekreter hanıma İstanbul’dan çikolata getirdiğini görmüş; çok sinirlenip Nisa Hanım’a yakınmaya gelmiş. Nisa Hanım onu yatıştırmış.Nisa Hanım güzel ve inandırıcı konuşmasıyla karşısındakileri etkiliyormuş. Bu nedenle olsa gerek, 8 Şubat 1935’te, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip oldukları ilk genel seçimde Sivas’tan aday olması önerilmiş. Ancak, o da eşi gibi siyasetten uzak durmak istediği için milletvekilliğini düşünmemiş.Nisa Hanım ahbaplarıyla.
“İBRAHİM BEY OLSAYDI BENİ SAVUNURDU!”Demiryollarında çalışanların eşleri arasında şişmanca, güzel, neşeli, İstanbullu bir hanım varmış. Doktorun hanımıymış bu hanım. Sözünü esirgemeyen, gülen, söyleyen bir hanımmış. Belki de bu nedenle biraz kıskanılırmış. Örneğin, onun bir sözü aile içinde yinelene geldi: “Allah kimine gerdan verir, kimine de gerdanlık!” Hanım, bu sözü boynundaki pahalı gerdanlıkla gösteriş yapan “kara kuru” müteahhit karısına söylemiş! Günün birinde bu hanım için bir dedikodu çıkarmışlar: Doktor olan kocası öteki demiryolcularla birlikte bir süreliğine şehir dışında kısımlardaymış. O sırada hanımın tedavi için gittiği dişçiyle ilişkisi olduğu söylentileri çıkmış. Dedikodular karşısında çaresiz kalan kadıncağız, Nisa Hanım’a gelip ağlayarak durumu anlatırken: “İbrahim Bey burada olsaydı, beni savunurdu!” diyormuş.Genç kadın bir süre sonra ayyuka çıkan dedikodulara dayanamayıp canına kıymış.
Bu bölümün sonunda Nisa Hanım’ın sevdiği seslerden Tino Rossi’yi dinleyebiliriz: Catari… https://youtu.be/o65gT9LOREs
DEVAMI YARIN
(Yarın: Büyük Erzincan Depremi )
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”