SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası sunuş töreni 6 Aralık 2021 akşamı CSO ADA ANKARA'daki Mavi Salon'da yapılacak. Madalyanın “Türk ve evrensel müzik kültürünü icralarında harmanlaması, Türk bestecilerinin eserlerinin seslendirilmesinde öncü bir rol üstlenmesi, başarılı uluslararası kariyeri ve kurucusu olduğu orkestralar, akademi ve eğitim projeleri ile ülkemizin müzik kurumlaşmasına katkılarından ötürü” Keman Sanatçısı ve Eğitimci Cihat Aşkın’a verilmesi kararlaştırıldı. Cihat Aşkın, tören öncesi Sanattan Yansımalar'ın sorularını cevaplandırdı:
-Ülkemizdeki en prestijli müzik ödülü olan SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası'nın bu yıl size verilmesiyle ilgili duygularınız neler?
SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası’nın tarafıma verilmesini büyük bir mutluluk ve onurla karşılıyorum. Benim sanatımın ülkemizin en önde gelen sanatçılarının arasında değerlendirilmesi ve benden evvel ödül almış olan değerli büyüklerimizin izinden giderek bu yola baş koymuş olmam, kuşkusuz hem benim için hem de temsil ettiğim değerler için önemli bir adımdır. Ülkemizin müzikal kaynaklarını ve sanatçıların bu bağlamda vermiş oldukları değerleri hiçbir ayrım gözetmeden tüm insanlığa sunmaya çalışmam, ayrıştırıcı bir dil yerine birleştirici bir dil kullanarak tüm sahip olduğumuz değerlerin eşit platformlarda temsil edilmesini savunmam kanaatimce bana bu ödülün verilmesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur.
- Siz , keman icracılığınızı mı, yoksa bu alandaki eğitimcilik etkinliklerinizi mi daha önemli buluyorsunuz?
Ben bir kemancıyım. Her şeyden önce bu yola baş koymuş bir keman sanatçısıyım ve tüm dünyada kendimi, ait olduğum kültürü ve ülkemi evrensel standartlarda temsil etmeyi en büyük görev kabul etmekteyim. Keman sanatçısı olmamın bilinciyle, aydın olmak aynı zamanda çevreyi ve yaşadığımız toplumla iletişim kurmayı gerektirir. Kuşkusuz bu iletişimin en önemli kaynağı ise sahip olduğumuz bilgidir. Bilgimi, çocuklarla ve gençlerle paylaşmayı her zaman büyük bir zevk olarak gördüm. Onları bu manada eğitmek aslında ülkemiz sanatına en büyük katkıyı yapmaktır diye düşünüyorum. Eğitimci tarafım olduğu doğrudur ve bence her sanatçı aynı zamanda eğitici role bürünerek topluma önderlik yapmalıdır. Ancak topluma önderlik yapmak niyetindeki sanatçılar önce kendilerini eğitmeli ve hırslarından arınarak sadece toplumun faydasına olacak olan vazifelerde başı çekmelidirler. Zaten benim için de sanatçı olmanın vasıflarından biri budur.
-Ödül töreninde nasıl bir program sunacaksınız?
Bana verilen ödülün gerekçesi ile ilgili bir program hazırladım. Kültürleri birleştirmek ve ayrıştırmamak için ilk başta Minyatürler albümümden bir Zaza ezgisi ‘Elgajiye’ yi çalacağım. Daha sonra dünya sahnelerinde hep seslendirdiğim bir Paganini Kapris var programda. Türk bestecilerini her konserime mutlaka alıyorum ve bu defa hepimizin yakından tanıdığı ve sevdiği ve yakın bir zamanda kaybettiğimiz Muammer Sun hocamızın Köçekçe’si var programda. CAKA programından bir küçük arkadaşım ile Bach’ın İkili Keman Konçertosundan bir bölüm çaldıktan sonra genç yaşlarımdan beri çok iyi arkadaşlarımdan biri olan viyolonselist İzzet Nazlıaka ile Albinoni’nin sonatlarını Barok üslupta çalacağız. En son değerli piyanist Kenan Tatlıcı ile virtüöz bir parça olan Sarasate’nin Carmen Fantasy adlı eseri ile programı kapatacağız.
- İleriye dönük hangi yeni projeleriniz var?
Projelerim her zaman var. Hayat devam ediyor ve hayatımın her anı farklı projelerle dolu. Hayatın akışı içerisinde bu projeleri paylaşmaktan zevk duyuyorum.
- Değişik orkestralarda genellikle aynı müzisyenlerin çalması durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde kurumsallaşmaya büyük bir ihtiyaç var. Ancak kurumsallaşmayı başarmak isterken en büyük engelimiz iş bilmemek. Bir kurumun nasıl yönetileceğini bilmiyoruz. Liyakat en büyük eksikliğimiz. Ülkemizde müzik sektöründe yeteri derecede müzik işletmecisi olmadığı için veya olanların çoğu popüler müzik piyasasında olduğu için klasik müzik alanında eksikliğini çektiğimiz büyük problemler var. Özellikle İstanbul’da kurulmuş olan çok sayıda özel orkestra var, aynı müzisyenler farkı orkestralara giderek hayatlarını kazanıyorlar, bu işin piyasası ve gerçeği. Ama kurumsallık veya sendikalaşma gibi sağlamlık gerektiren hususlar zorunlu olarak karşımıza çıkınca kimse kurumsallığın şartları olan kurallara uymak istemiyor ve uzun vadeli düşünmüyor. Ülkemizde işini yapan filarmoni dernekleri yok mesela. Burs veren vakıflar ise bir elin parmaklarını geçmez. Bu gibi kurumsal pozisyonlar müzik severler tarafından desteklenmeli ama bizim ülkemizde var olan yapılar sadece kısa vadeli politikalarla, kişisel hırs ve çıkar gözetilerek, gruplaşma yoluna giderek yozlaşıyor ve sonunda bozuluyor. Orkestralar aslında önemli kurumlar ve aidiyet gerektiren kurumsal yapılar. Ama müzisyenler bağlı bulundukları orkestralarda hem maddi açıdan hem de sanatsal açıdan yeterliliğe ulaşamayınca ister istemez farklı arayışlar içerisinde oluyorlar. Ya da herkes kendi küçük dünyasını kurarak kendi cam evinde yaşamaya çalışıyor, bu da ayrışmanın başka bir tarafı. Halbuki bütüncül yaklaşım ve birlikte iş yapabilme kültürüne sahip olabilsek o zaman orkestralar da kurumlaşarak kendilerine ait elemanları kadrolaştırmak suretiyle daha yüksek sanatsal ideallere erişebilirler sanırım. Ama gerek devlette, gerek belediyelerde gerekse özel sektörde bu konu liyakat sahiplerince ele alınmıyor. Mesele bir paragrafta anlatılabilecek şekilde değil, çok uzun bir zaman lazım, yaraları bir kez deşmeye başladık mı, arkası mutlaka gelecek ama bu şart.
- Gerek devlet orkestraları, gerekse özel toplama orkestralarca uygulanan bilet fiyatlarıyla, sizce müziğin geniş kitlelerce canlı olarak izlenmesinin yaygınlaşması mümkün mü?
Müziğin canlı olarak izlenmesi bir arz talep meselesi. Bunun için harekete geçmesi gereken kişiler aslında sanatçılar. Artık 21. Yüzyılda bütün dünyada sanatçılar inovatif. Yani hem araştırıcı, hem keşfedici, hem yaratıcı hem de tamamlayıcı. Sanatçıların bu yüzyıldaki donanımı ve sıfatı giderek değişecek. Sanatçılar bir nevi iletişimci olacak ve toplumsal iletişim konusunda iyi olan akılda kalacak ve üste çıkacak. Bu nedenle sanatını toplumun geniş kesimlerine ulaştırmak isteyen kurumlar, sanatçılar veya topluluklar farklı anlatım şekilleri ile, farklı iletişim anlayışı ile insanlara yaklaşmalı ve onları ikna etmelidir. Bu anlamda kalite her zaman üstün gelecek ve kalıcı olacaktır. Bilet fiyatlarının toplumun farklı kesimleri tarafından kabul edilebilir ölçekte uygulanması zorunludur. Şöyle ki, farklı toplum katmanları için uygulanacak ayrı programlar ve projeler ile farklı kitleleri konser salonlarına çekmek ya da toplumun ayağına gitmek mümkün olacaktır. Bunun için, müzik kurumu yöneticisi liyakata sahip, vizyoner ve misyoner biri olmalıdır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
5 Aralık 2021, Ankara