Bugün burada çok değerli bir varlığımızı, çok sevgili bir insanımızı, olağanüstü yetkin ve seçkin besteci-müzikbilimci-düşünür-eğitimci müzikçimiz İlhan BARAN’ımızı sonsuzluğa uğurluyoruz…
İlhan Baran’ı sonsuzluğa uğurlarken yaşamakta olduğumuz derin üzüntünün yanı sıra kimlik ve kişilik olarak taşıdığı yüksek nitelikler kendiliğinden birer birer usumuza geliveriyor, gözümüzün önünde beliriveriyor. Çünkü böyle bir uğurlayışta kendi kendimize “Nasıl bir insanı uğurluyoruz sonsuzluğa?” diye sormadan edemiyoruz. Sorunca da o sorunun yanıtlarını birer birer yeniden ön belleğimize getirmeden ve ön bilincimize yerleştirmeden edemiyoruz. Onları ön belleğimize getirir ve ön bilincimize yerleştirirken görüyoruz ki Baran’ın yüksek nitelikleri pek çok… Burada bu niteliklerin tümünü eksiksiz ortaya koymak, her birini ayrı ayrı belirtmek, kısaca açıklamak ve değerlendirmek pek kolay değil. Benden önce söz alan konuşmacılar bunların önemli bir bölümünü belirttiler, açıkladılar ve değerlendirdiler. Onları dinledikçe görüyorum ki Baran’ın her niteliği belirtilip açıklandıkça ve yorumlandıkça başka niteliklerini çağrıştırıyor. Bunlara ben de başka birçok niteliklerini ekleyebilirim Ama anlıyorum ki bunun sonu yok. Bu nedenle Baran’ın akla gelen ve gelebilecek olan yüksek niteliklerinin tümünü kapsadığını, tümünün bileşimini-bireşimini içerdiğini düşündüğüm bir bileşke niteliğini belirtmeyi yeğliyorum. Bunu bugün burada sizlerle birlikteyken yerine getirmem ve paylaşmam gereken hakçıl, dostçul ve insancıl bir görev sayıyorum.
Ve diyorum ki: “İlhan Baran damıtık bir insandır.” Böyle olmasının bir doğurgusu olarak alanında damıtık bir besteci, damıtık bir müzikbilimci, damıtık bir düşünür ve damıtık bir eğitimcidir.”
Böyle insanlar çoğun damıtılmış olarak doğar, damıtılmış olarak yaşar, damıtılmış olarak sonsuzluğa göçerler. Böyle insanlar bu bileşke niteliğe erişmelerini, bu bileşke niteliği taşımalarını en başta “Kendi kendilerini damıtabilme” özelliğine sahip olmalarına borçludurlar. Damıtık insan bilgi, duygu, devingi ve sezgileri elekten geçirerek, süzerek ve imbikten çekerek edinir-edindirir, öğrenir-öğretir ve kullanır-kullandırır. Damıtık insan hep böyle davranır, hep böyle yaşar, yaptığı her şeyi hep böyle yapar. Damıtık insan eğer müzikçiyse hep böyle müzik öğrenir, hep böyle müzik yapar, hep böyle müzik yaratır, hep böyle müzik araştırır, hep böyle müzik düşünür ve hep böyle müzik öğretir. İlhan Baran işte böyle bir insandı. Yaşamı boyunca etkin, yetkin ve seçkin bir insan ve müzikçi olarak hep böyle davrandı.
İlhan Baran öz varlığıyla ve öz benliğiyle müziğin içinde, odağında ve özeğindeydi. Ancak içinde, odağında, özeğinde olduğu müzik olgusuna en genişten, en derinden ve en enginden bakabilen bir müzikçiydi. Bu özeliği her şeyden önce çok dirik bir yaşam, çok geniş ve sağlam bir genel kültür ve ona oturtulu güçlü bir müzik kültürü temeline dayanan bir donanım, deneyim ve birikim sahibi olmasından kaynaklanıyordu. Bu özeliği, başka bir önemli etmen olarak Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki ilk ana çalgısı kontrabas yoluyla çoksesli müziğe en derinden bakma olanağı bulmasından, böylece çoksesli müziği en derinden duyuş ve kavrayış yeteneğini geliştirmesinden de kaynaklanmıştı. Çünkü bu çalgı, yapısının ve orkestral işlevinin doğal bir gereği olarak çalana ve dinleyene çokseslilikte derinlik duygusu sağlar, verir.
Baran yaşamı boyunca bilmeye-öğrenmeye, bildiklerini-öğrendiklerini öğretmeye tutkulu, kendini öğrencilerine adayan bir insandı. Kısacası yaratkan ve üretken, öğretken ve paylaşkan, yerinde bir eski deyişle ‘istisna ve müstesna’ bir insandı. Çünkü kendisini doğadan, tarihten ve önceki kuşaklardan devraldığı Anadolu kültürünü çağdaş ve evrensel düzeyde yaşamak ve yaşatmak üzere konumlandırıyordu. Bu konumuyla bir yandan göreneksel, geleneksel ve güncel verileri; öbür yandan yerel, bölgesel ve ulusal değerleri kendi öz teknesinde çağdaş ve evrensel bir düzeyde işleyerek, yoğurarak ve biçimlendirerek çevresine sunuyordu. Bunu yaparken olabildiğince eleyici, süzücü ve damıtıcı bir anlayış ve yaklaşımla çalışıyordu. Böyle çalışmasının bir sonucudur ki Baran’ın her eseri kendine özgü bir damıtık müzik yapıtıdır. Bu nedenle yapıtlarında eksik veya fazla bir ses (nota) ya da başka bir müziksel öge bulunmaz.
İlhan Baran tensel varlığıyla genel olarak yalnız bir insan görünümündeydi. Ama tensel-tinsel varlığıyla hiç de yalnız değildi, çevresindekilerle birlikteydi. Çünkü ilke ve ülkü olarak gerçekte tüm öğrencileriyle, tüm dostlarıyla ve tüm meslektaşlarıyla, bireyi olduğu tüm ulusuyla ve üyesi olduğu tüm insanlıkla bir ve bütündü. Bu birlik ve bütünlük içinde damıtıcı, dönüştürücü, bireştirici ve bileşkeleştirici kimliği ve kişiliğiyle, yarattıkları, yaşattıkları ve yetiştirdikleriyle Cumhuriyet müzik devriminin en özgün, en seçkin ve en yetkin müzikçilerinden biri olarak en unutulmazlar arasında yer almaktadır.
Son olarak tüm içtenliğimle diyorum ki: Ey damıtık insan-besteci-müzikbilimci-düşünür-eğitimci İlhan Baran! Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye’sinde doğup, büyüyüp, yetişip üstlendiğin görevleri yüz aklığıyla yapmış bir çağdaş Türk insanı ve müzikçisi olarak çok sevdiğin başkent Ankara toprağında sonsuza dek rahat uyu ve ışıklar içinde ol!
Prof. Ali Uçan
Ankara, 01 Aralık 2016
* 1 Aralık 2016 günü Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki törende yapılmış kısa konuşmanın genişçe metnidir.