“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”
41
SEVRES’DE YAŞAM VE TÜKENEN DÖNÜŞ UMUDU
İbrahim Haydar, İbrahim Bey Haydaroff, Nisa Haydarof adına Paris’e gönderilen kartpostalların gönderildiği tarihlere bakınca, ailenin 1922 yılı sonlarına doğru Paris’in banliyösü olan Sevres’e taşındıkları anlaşılıyor. Daha önce şehrin -bugün de en “mûtena” semtlerinden sayılan- 16. Dairede (Arrondissement’da) adını jeolog Armand Dufrénoy’dan(1792-1857) alan Dufrenoy sokağı, 2 numarada oturdukları görülüyor. Bir ucu Boulogne ormanlarına ulaşan bu sokaktaki eve yüklüce bir kira ödemiş olmalılar... Berlin’e gitmek üzere bu evden çıkıp treni kaçırınca bambaşka bir yaşama başlamaları gerekir.
İlk oturdukları sokak, Rue Dufrenoy
O güne dek, yanlarındaki para yetişmiş; Nisa Hanım’ın yanında getirebildiği mücevherlerini de satarak geçinmişler. Ama artık üç çocuklu altı kişilik aileyi geçindirmek için para kazanmak gerekmekteymiş. İbrahim Bey’in diploması yanında değilmiş. Oğlunun söylediğine göre, teknik ressam olarak iş bulmuş. İşçilerin arasında işçi tulumuyla çekilmiş fotoğraflarından, ustabaşı gibi fabrikada çalışmış olduğu görülüyor. Nisa Hanım’ın da çok geçmeden bir dikiş atölyesinde çalışmaya başladığını söyleyen oğlu parasını bazen alıp bazen alamadığını, haftalığını almayınca işten çıkıp başka bir atölyeye girdiğini anlattı.
Paris'te oturdukları günlerde Haydaroğlu ailesine gelen kartpostallardan bir bölüm.
Paris günlerinde o günleri anımsayamayacak kadar küçük olan ortanca kızı ise, annesinin elinde hiç iğne iplik görmemiş: “Dikiş makinesi kullanmayı da bilmezdi” diyor. Annesinin Paris’teyken -parfümünü kullanmakta olduğu- Guerlain’de çalıştığını duymuş! Belli ki, karı koca yaşamlarını sürdürmek için çeşitli işlerde çalışmışlar.
İbrahim Bey, Paris'te ustabaşı (Sol başta, ayakta)
Bu dönemde, oğulları Minnetullah okula başlamış. Annesine sigara almak için bakkala gittiğini anımsıyor. O tarihte kadınlar arasında sigara içmenin moda olduğu Paris’te Nisa Hanım da Kafkasya’da başlayan alışkanlığını sürdürüyor, günde bir paket sigara içiyormuş. Bir gün Nisa Hanım’ı okula çağıran öğretmen ona çocuğun yaramazlığından yakınmış. Eve dönüş yolunda oğlunu paylayan Nisa Hanım, “Senin için bilmediğim bir söz kullandı. Akşam babana soracağım. Görürsün o zaman!” demiş. Çocuk akşam babasının eve dönüşünü korkarak beklemiş. Annesiyle babasının konuşmasını gizlice dinlemiş. Meğer yaramazlığından yakınan öğretmeni onun için “Çok zekî” demişmiş. Evde Minnet diye çağrılan çocuk, annesinin bilmediği sözcüğün anlamını kendisine de söylemesini beklemiş; ama annesi o konuyu bir daha açmamış.
***
İbrahim Bey, yıllar sonra yeniden mesleğini yapmak üzere Türkiye’ye gidecektir ancak oğluna kalp romatizması tanısı konmuş, çocuğun tedavisi sürmektedir. Bu nedenle ailesinin bir süre daha Paris’te kalmasına karar verirler. “BENİMLE PARİS’TE KAL”Nisa Hanım bir yandan eşinin yanına gitmeyi iple çekerken bir yandan da Paris’te artık daha kaygısız bir yaşam sürdürmekte olsa gerek. Hemşehrileriyle görüşmekte olduğunu, Paris’in sunduğu kültürel olanaklardan yararlandığını anlıyoruz. Paris’e gelen Fransızların Kara İnci (La Perle Noire) dedikleri karaderili Amerikalı şarkıcı Josephine Baker’i bu arada izlemiş. Karaderili Amerikalı sanatçılar, o tarihte kendi ülkelerinde görmedikleri ilgiyi ve tadmadıkları özgürlüğü Paris’te yaşıyorlar. Nitekim Josephine Baker Paris’e yerleşecek, vatandaşlığa geçecek, giderek II. Dünya Savaşı’nda Fransa için casusluk da yapacaktır. Josephine Baker’dan “Sans Amour: https://youtu.be/4y99tfGk_PwNisa Hanım’ı konserlere götüren belki de Hüsrev Mirza’ydı, çünkü İbrahim Bey’in yokluğunda onun eşi ve çocuklarından ilgisini eksik etmediğini biliyoruz. O da Nisa Hanım gibi sigara tiryakisiymiş. Kapağının ortasında bir santim genişliğinde altın dikey bir şerit olan parlak mercan rengi (belki de mercandan) incecik bir sigara tabakası kullanıyormuş. Nisa Hanım, bir keresinde ona: “Bu ne güzel bir sigara tabakası!… Ama erkeklere göre değil. Onu bana verin” demiş yarı şaka yarı ciddî. Türkiye’ye gitme zamanı yaklaşınca, Hüsrev Mirza:“Gitme! Burada benimle kal -çocuklarınla birlikte” demiş Nisa Hanım’a.Çocukları, Nisa Hanım’ın İbrahim Bey’e tutku ölçüsünde bağlı olduğunu anlatırlardı. Paris’te sürgün İranlı prensle gösterişli bir yaşam seçeneği karşısında Türkiye denilen bilmediği bir ülkede, bilmediği bir ortamda, sevdiği erkekle birlikte yaşamayı seçmesi doğaldı. Paris’teki rahat yaşam önerisini bir seçenek olarak bile düşünmemiş, olsa olsa bu öneriyle gururu okşanmıştı.Nisa Hanım’ı, üç çocuğu ve çocukların dadısıyla birlikte Türkiye’ye yolcu etmek üzere trene bindirmeyi de üstlenmiş Hüsrev Mirza. Onları kompartmana yerleştirdikten sonra inmiş, peronda trenin kalkışını beklemiş. Birden “A, bir şey unuttum!” demiş. Elini cebine atmış, cebinden tabakasını çıkarıp pencereden Nisa Hanım’a uzatmış. Bu sahneyi o sırada ilkokula giden oğlu Minnetullah Haydaroğlu anlattı. Sözü edilen sigara tabakasını ise ben küçükken -Nisa Hanımın en küçük çocuğu olan- Şermin Teyzem kullanırdı.Haydaroğlu ailesi, İran’da Pehlevî’nin Kacar hanedanını devirmesi üzerine Hüsrev Mirza’nın İran’a gidebildiğini duyacak; ancak daha sonra kendisinden haber alınamayacaktır. Mirza ailesinin Azerbaycan’da kalmayı sürdürmüş bir kolundan gelen besteci Afrasiyab Badarbeyli’nin (1907-1976) 1940 tarihli Kız Kalesi balesinden bir “pas de deux“ izleyebiliriz: https://youtu.be/AHt4G3Vx4wkDEVAMI YARIN(Yarın: Yeni Bir Yurt)
(1) 9 Şubat 1925 tarihli bu Fransızca mektup İbrahim Bey’den kalan az sayıdaki belge arasında bulunuyor.
“Bu eserin tüm yayın hakları Sanattan Yansımalar internet sitesiyle yazarı Mina Tansel’e aittir. Tanıtım için dahi olsa kısa alıntı veya bütünüyle yayın yazarın ve yayıncı internet sitesinin yazılı izni olmaksızın yapılamaz.”