Bale sanatında bazı koreografiler şarap gibi, yıllandıkça güzelleşiyor. Klasik balede Maurice Petipa'nın işleri gibi. Neo-klasik ve modern dansta da artık yıllanıp, her sahnelenişlerinde birer “klasik”e dönüşen işler var.
Bu benzetme 24 Mayıs gecesi Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde “Akdeniz Esintisi” adı verilmiş üç baleden oluşan sezonun son prömiyerinde aklıma geldi. Nedeni, bundan tam 17 yıl önce, Uğur Seyrek'in Bolero'sunun Türkiye prömiyerine tanıklık etmiş olmamdı.
Aradan 17 yıl geçmiş, eseri tekrar izliyorum ve çok daha büyük bir zevk aldığımı, bazı ayrıntıları daha iyi algıladığımı hissediyorum. Bale, sistemin içinde olduğunuz sürece yaşayan bir organizma. 17 yıl önce eserde başdansçı olan Arzu Dirin, şimdi soyadına Kıran'ı eklemiş ve eserin sorumlu hazırlayıcısı durumundaydı...
BOLERO
Maurice Ravel'in klasik müzik tarihinde “en büyük kraşendo” diye anılan Bolero'sunu Uğur Seyrek'ten önce M. Bejar kullanmış, Seyrek önündeki bu dev örneği taklid etmeden yepyeni ve kendine özgü bazı hareketleri özenle yerleştirdiği koreografiyi düzenlemişti. Sağlam notasyonu nedeniyle kuşaktan kuşağa yıllanacak güzellikteki bu çalışmada iki solist çiftte Mine İzgi - Cankat Özer ve Özge Onat - Kuzey Kıyıcan, ikili dansları, fizik güçlerini son damlasına kadar kullanarak son derece estetik biçimde sergilediler. Zaten Uğur Seyrek'in koreografilerinde hep insan bedeninin olanaklarını sonuna kadar kullanmak ve kendi buluşu olan bazı hareketleri uygulamak, öne çıkan özelliklerdir. Gazal Erten'in giysileri ve koreografideki gizemli havayı ortaya çıkaran Tahsin Çetin'in ışığıyla ve çoğu genç bir kadroyla keyif veren bir neo-klasik izledik.
5 TANGO'S
Bolero bu üçlü balede ortada yer alıyordu. Açılışta, Hollandalı büyük usta, halen 82 yaşında olan Hans van Manen'in tam 37 yıl önce Astor Piazzola müzikleriyle yaptığı “5 Tango's” yer alıyordu.
Klasık ile moderni harmanlarken kendine özgü bir neo-klasik üslup yaratan Hans van Manen'in,
günümüzde yeniden popüler olan tango ile baleyi, bestecinin “yeni tango” anlayışındaki müzikleriyle sahneye taşıdığı koreografisi, artık daha genç koreograflarca uygulanıyor. Ankara'daki uygulamayı da gene Hollandalı Jan Linkens yapmıştı.
Usta işi bu tango-bale çeşitlemelerinde, Sanem Ergüler'i başdansçı olarak sahnede görmek işin en sevindirici yanıydı. Hayli ciddi, hâttâ dans etmeyi bıraktırma tehlikesi yaratan ciddi sakatlığı atlatmış, sahnede gene tüm yetenek ve zerafetiyle bir yıldız olarak parıldıyordu. Cankat Özer'le uyumlu bir çift olarak büyük alkış aldılar. Gözümün önüne Sanem'in 2007'de Carmen balesindeki duruş ve dansları geldi. Umarım daha uzun yıllar sahnede görürüz.
İki çiftte de Ezgi Odabaşı-Emre Güler ile Özge Onat-Oliver Spence , arkalarında dört çiftle tango ile baleyi gözokşayıcı biçimde yansıttılar. Giysiler, öz-biçim ilişkisi bakımından uygundu. Bale yöneticisi Serhat Güdül'ün sorumluluğunda hazırlanan yapımı, koreografı gelip bu Türkiye prömiyerini izlemiş olsa mutlaka memnun ayrılırdı...
ENTRE DOS AGUAS
Türkiye'de daha önce çeşitli işleri sahnelenen Oliver North'un 1984 tarihli, yâni 30 yaşındaki koreografisi , Simon Rogers ve ünlü Paco De Lucia'nın flamenko müzikleriyle düzenlenmiş bir çalışma.
Daha perde açılır açılmaz sahnede arka planda dizilmiş sandalyeleri görmekten irkildim. Nedeni, pek çok eserde bu tür sandalyelerin gerek reji, gerek dans bakımından destek ve tasarım unsuru olarak kullanılmasından sıkılmış olmam. Hemen gözümün önünden yığınla yabancı ve yerli koreografi geçiverdi. Eser 30 yıllık, acaba ilk uygulamayı kim yapmıştı? Kimbilir?
Nicedir sahnede rastlamadığımız deneyimli Ayşegül Aydemir'in kırmızılar içinde solo dansettiği ve gruba renk kattığı eserde Burak Kayıhan solosu çok başarılıydı. İspanyol köylü ruhu, sahnede bu denli estetik ve duygusal anlatılabilirdi.
JAPON DANSÇI
Eserdeki en dikkati çekici yan, kızlar arasında bir Japon dansçının İshikawa Chisato'nun da yer almasıydı. Ankara dışında olmam nedeniyle göremediğim Dünya Dans Günü temsilinde de solosuyla büyük alkış aldığını duyduğum bu Japon dansçı nereden gelmişti Ankara'ya?
Bale Yöneticisi Serhat Güdül'e sorup öyküsünü öğrendim. İshikawa Chisato, Ukrayna'da bir bale topluluğunda dans ediyormuş. Karışıklıklar çıkınca Ukrayna'dan kaçmış ve Ankara'ya gelmiş. Başvuru yapmış, sınava tabi tutulmuş, iyi bir dansçı olduğu görülünce de yabancı uyruklu sözleşmesiyle Ankara Balesi topluluğuna dahil olmuş.
Sezon sonunda bu üçlü bale, içinde yaşadığımız kaotik ortamda âdeta ilaç gibi geldi. Ankara Balesi'ni, iyi koreografların dünya sahnelerinde tutunmuş önemli işlerini seçtiği ve başarılı biçimde sahneye uyguladığı için kutlamak gerek.
Şefik Kahramankaptan // Yansımalar
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan