Genel Bilgiler ve Yorumlayıcı Sanatçılar
Ankara Devlet Tiyatrosu, Kasım 2021’den bu yana, Victor Hugo’nun dünya roman klasiklerinin başında gelen Sefiller adlı eserinin (1862) tiyatro uyarlamasını sunuyor. Haftada altı temsil verilen ve izlediklerimle beraber toplam 88 kez kapalı gişe sunulmuş olan eserin temsil sayısı rekora koşuyor. Sefiller, Fransız ihtilali öncesi ve sonrası Fransa’sından bir kürek mahkumunun yaşamından yola çıkarak evrensel insan manzaraları sunar; adalet-adaletsizlik, sevgi-nefret, acı-umut, öç-affetme üzerine, anafikri “Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır", olan tüm zamanların kült hikayesidir. Kısaca Jean Valjean adlı adaletsizliğe kurban gitmiş bir kürek mahkumunun hapisten sonra, Cosette adlı yetim bir kız özelinde topluma yararlı olmasının öyküsüdür.
YARATICI SANATÇILAR
Eserin 31 Ekim suare ve 2 Kasım 2024 matine temsillerini Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde izledim. 2 perdelik, 160 dakikalık eserin tiyatro uyarlaması akış planını, rejisör İpek Atagün Gezener, Volkan Yalçıntoklu’nun orijinalinden çevirdiği romandaki tiratları, diyalogları kullanarak, hazırlamış (Hugo V: Sefiller, Çev: Volkan Yalçıntoklu. İş Bankası Yayınları, 2015).
Eseri sahneye koyan ve tiyatro uyarlamasını hazırlayan deneyimli tiyatro rejisörü İpek Atagün Gezener. Dekor Büşra Eroğlu Doğan’ın, kostümler Gökçe Şener’in, ışık Önder Arık‘ın tasarımı. Orijinal müzik Ekin Eti’nin, koreografi: Aslı Güneş Sümer‘in yaratımı.
YORUMLAYICI SANATÇILAR
Jean Valjean: Durukan Ordu; Müfettiş Javert: Caner Kadir Gezener; Hancı Mösyö Thénardier: Şevki Çepa; Fantine: Aslı Artuk; Piskopos: Mehmet Akay; Cosette: Eda Aydınlı; Thénardier’lerin kızı Éponine: Meva Küçükakyüz; Madam Thénardier / Kız Kardeş: A. Övgü Yılmaz; Marius / Jandarma: K. Anıl Adıgüzel; Kadın / Madam Magloire / Ustabaşı / Kâhya: N. Sinem Lökbaş; I. Yüzbaşı / II. Yüzbaşı: Ümit Atalay; Jandarma: Aytekin Efe Çetintaş.
Dansçılar (soyadı alfabe sırasına göre): Begüm Başekim, Ebubekir Bora, Ceyda Cebeci Arzuman, Eylem Demirhan, Ataberk Dürgen, Zeynep Ok, R. Orhun Özaras, Aycan Özkardeş, Ali Canberk Soykök, Nehir Şahin, Berkalp Üler, Baran Yazaroğlu.
Çocuk Oyuncular: Küçük Cosette: Lina Tekeli, Petit (küçük) Gervais: Derin Yıldırım, Azelma: Rüya Bulut.
TEMSİLLERDEN İZLENİMLERİM
İlk olarak belirtmeliyim, eserin 31 Ekim temsilini o kadar beğendim ki hemen ertesinde, 2 Kasım’da da matineye gittim. Aslında her iki temsil de tıpatıp aynıydı ama ben de sahnedekiler de aynı biz değildik. Aynı olayları tekrar izlerken ve yaşarken de artık aynı kişi olunamaz. Bellekte, önceki anının üzerine yenisi kaydolur. Böylece suare temsilindeki oyun matinedekiyle aynı olmasına rağmen, edindiğim deneyim, ayrıntıları fark etmemi sağladı; tıpkı oyuncuların da her temsille yorumlarını daha da içselleştirmeleri gibi. Rejisör İpek Atagün Gezener’ün sözleriyle “Geçmişte biriktirilen ama hatırlanamayanın hatırlanınca yeniden yaşandığının” anlatıldığı eser, bir anlamda benim için de benzer bir deneyim yaşattı, sanki iki gün geçmemiş, hiçbir ayrıntı zihnimden silinmemiş gibi, ama yine yeniden ve daha sağlam şekilde kayıt oldu.
Öncelikle, 24601 numaralı kürek mahkûmu Jean Valjean rolünde Durukan Ordu gerçek bir başrol oyuncusu! Repliklerindeki kusursuz diksiyon ve yerinde tonlamalar Jean Valjean’ın yaşam dönemlerine uygundu ve o dönemlerdeki duygulanım halini ifade ediyordu. Sözler olmasaydı da jest ve mimikleriyle, hâtta gözleriyle anlatımı mükemmeldi. Kürek mahkumuyken yırtık fanilayla ağır iş yapışı da, serbest bırakıldığında kukuletalı paltosuna sığınışı da, belediye başkanlığına adım atarken “toplumda saygın kişi ceketini” bedenine tanıtışı da olağanüstü etkileyiciydi. İlk perdede omuzlarından “asla baş eğmeyen mahkûm” okunurken, ikinci perdede omuzlarına “şefkatli baba” ifadesi gelip kondu. Gençti, gözümüzün önünde olgunlaştı ve yaşlandı. Dahası, temsil bitiminde selamda “sahne dışındaki günlük Durukan Ordu”ya geri dönmemişti; hâlâ “Jean Valjean’ı oynayan sanatçı”ydı.
Müfettiş Javert rolünde Caner Kadir Gezener eserin başında kalpsiz ve vicdansız, devamında “kanunlara körü körüne uyduğunu sanma kaderi” kurbanı; sonunda ise “nihayet edindiği vicdanın” azabı içinde zavallı adam portresini gerçekten inandırıcı ve çok etkileyici şekilde çizdi. Hele “güç sembolü dik duvarlara” tırnaklayarak hırsla tırmanışı, sonra duvarların arasında hapse kıstırılmış hissedişi ve dişiyle tırnağıyla elde ettiği o gücün altında ezilişi gözümün önünden hiç gitmeyecek. Gezener’in bu yorumu bana, G. Puccini’nin Tosca operasındaki, baş koyduğu kanunları zalimce uygulayan Baron Scarpia karakterini hatırlattı. Üstelik konu yine Fransız Devrimi, dönem yine Napolyon dönemi.
Hancı Mösyö Thénardier rolünde Şevki Çepa ince ayrıntılarla sahnede bir tür “masallardaki kötü karakter danteli” işledi. Onu izlerken zihnimde Pinokyo ve diğer masallardaki hain tilkiler, kurtlar, çakallar canlandı. Hatta sonradan anılarımı biraz deşince, çocukluğumda izlediğim “Oliver!” adlı 1968 yapımı müzikal filmi hatırladım (Carole Reed’in yönettiği; Oliver Reed’in Bill Sikes rolünü oynadığı). İşte Çepa, o filmde çocukları hırsızlık yapmaya zorlayan kötü kalpli Fagin’i canlandıran üstün yetenekli Ron Moody kadar başarılıydı. Hâtta, sahnede canlı oynayan bunca temsili çıkarmış bir tiyatro oyuncusu olduğu göz önüne alındığında, bir tek çekimde oynayan sinema oyuncusuna göre çok daha zor bir işi başarmaktaydı.
Cosette’nin annesi Fantine rolünde Aslı Artuk, kızına büyük sevgisini, zaman içinde yaşadıklarından dolayı sefil hale gelişini ve ölümünü dramatik biçimde sundu. Yer yer oldukça yüksek vurgulu sesi ve ağlamaklı yüz ifadesi hayatta kalmaya çalışan bir insanın çığlığı gibiydi. Giderek çöküşünü anlatan kukla betimlemeli dans öylesine etkileyiciydi ki, kendimi oturduğum koltuğa yığılmışım gibi hissettim.
Piskopos rolünde Mehmet Akay akil adam tiplemesini başarıyla çizdi. Sakin ve dediğinden emin biçimde sunduğu “Bir ermiş olmak istisnadır, dürüst bir insan olmak kuraldır. Yanılın, gücünüzü kaybedin, günah işleyin ama dürüst olun” ile “Yeryüzünün sefilleri için hiç sönmeyen bir ateş var” cümlelerinin aslında tüm eserin ana fikri olduğunun altını net ve akılda kalır şekilde çizdi.
Eda Aydınlı‘nın erişkin Cosette’de çizdiği saf ve masum kız portresi abartısız ve duru bir yorumdu. Manevi babası Jean Valjean onu “dışardaki” tehlikelerden korumak için bir manastırda büyütmüştür. Dışarı çıkma arzusu, ilk çıktığında âşık oluşu, sevgilisiyle beraber olabilmek için “isyan çığlığı” atarak babasını terk etmek isteyişi ve sonrası inandırıcı ve etkileyiciydi. Onun Cosette’i bana G. Verdi’nin Rigoletto adlı operasındaki saf ve masum kız Gilda’nın duygu yüklü aryalarını hatırlattı. Gilda da “dışardaki” tehlikelerden korunmak için babası Rigoletto tarafından evde tutulmaktadır ve ilk kiliseye gidişinde ilerde onu aldatacak adama gönlünü kaptırır.
Thénardier’lerin kızı Éponine rolünde Meva Küçükakyüz ziyadesiyle dramatik-teatral bir yorumu tercih etmişti. Ȃşık olduğu Marius’tan olumlu karşılık gelmeyeceğini idrak edince, yağmurun altında ölümü beklediği sahnede fonda yağmur görüntüsü olmamasına rağmen bedeni ile titremesi bana kadar ulaştı ve bulaştı. Sanırım ikinci perdede mikrofonun sesi biraz fazla açık olduğundan duyulmak için yer yer bağırırcasına sesini yükseltmek zorunda kaldı. Böyle bir durumda ağız kuruyabilir ve dil damağa yapışabilir. Éponine’in aşkı için kendini feda edişi C. Dickens’ın “İki Şehrin Hikayesi” adlı romanında Sydney Carton’un âşık olduğu kadının mutluluğu için kadının esas sevgilisi Charles Darnay’ın yerine giyotine gidişini ve U. Giordano’nun “Andrea Chénier” adlı operasında Maddalena’nın, sevgilisi Andrea Chénier ile ölmeyi göze alıp başka birinin yerine giyotine gidişini aklıma getirdi ki her iki eser de Fransız İhtilali döneminde geçmektedir.
Madam Thénardier / Kız Kardeş rollerinde A. Övgü Yılmaz‘ın Brecht-vari yorumu oldukça etkileyiciydi. Öylesine ki onu izlerken, Kül Kedisi’nin üvey-annesini görüyor gibi oldum. K. Anıl Adıgüzel, özellikle Marius rolünde bende kendisini Cyrano de Bergerac’ta Christian rolünde izleme arzusu uyandırdı, o denli kontrollü bir tiyatro yorumu sundu. N. Sinem Lökbaş‘ın özellikle ustabaşı tiplemesi ise bana gençliğimde Ankara Sanat Tiyatrosu’nda izlediğim eserlerden birinde unutulmaz oyuncu Meral Niron’un (1937-2020) işçileri hakir gören ustabaşı yorumunu hatırlattı ve tüylerimi diken diken etti. I. Yüzbaşı / II. Yüzbaşı rollerinde Ümit Atalay ve Jandarma rolünde Aytekin Efe Çetintaş, (belki standart ifade olacak ama), rollerinin gereğini yerine getirdiler.
Pınar Aydın O’Dwyer
9 Kasım 2024, Ankara
Sahneleme üzerine yazının devamı için https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/sefiller-oyun-mu-gercek-mi-2/3417/
Not: Temsil izlenimlerini benimle paylaşan C.M.C.’ye teşekkür ederim.